Sabaha karşı bir zil sesile uyandım. | 'Telefon çalıyordu. Gecenin bu vak- tinde telefonla beni kim arıyabilirdi? - Adetâ merak ve heyecan içinde kal- mıştım, Telefonu açtım. Tanıdığım bir s€s: — Allo... Ben Nahid... deği, Merak içinde sordum: — Ne var Nahid? Mühim birşey mi? — Çok... Çok mühim kardeşim. Santlerdenberi uyuyamadım. Aklıma: «İç bade, güzel sev, varsa aklı şu Urun.» mısraı geldi. Kuzum karde- $im, bundan evvelki mısraı hatırlıyor musun? Bir türlü &kliıma gelmedi. Nihayet telefonu açıp sana sormağa karar verdim.. . Fena halde kızmıştım, Sabaha karşı insanı heyecan içinde uyandı- np ta bir mısra sorulur mu? Telefonu hiddetle kapadım. Zaten Nahide adıyle saniyle «müns- sebetsiz Nahid: derlerdi. O böyle münasebetsizlikler yapma- ğa bayılırdı. Yatlım, Uyumağa çalı- iyordum. Biraz dalmışım. Bir tele- fon sesi daha. Açlım. Yine aynı ses: — Allo... Ben Nahid... Yahu de- min sorduğum şeye niçin cevab ver- Medin... Sana sorduğum mısraı söy“ lesene.... Artık bhiddellen oköpürmüştüm. Küplere bindim, Bağırıp çağırmağa başladım. Telefonuda yine kapat- tam. Fakat bundan sonra uyuyabilirsen uyu... Yatağımda sağdan sola, sol dan sağa dönüyordum. Uyumanın İmkânı yok... Biryandan Nahide sö- #üp sayıyordum. Bir yandan da onun bu tarsdaki münasebetsizlikleri ak- Kkma geliyordu. Hiç unutmam, bir gün onunla be- rTaber yürüyorduk. Birdenbire arka- mızda bir otomobil sesi işittik, Oto- mobil yanımızdan geçerken yanında yürüyen Nahidde bir telâş, bir çır- bağırmak, çağırmak... Otomobilin şoförüne: — Durt... Dur!... diye seslenmek. Ben şaşırmıştım. Sordum: — Yahu... Bu hızla giden otomo- bili niçin durdurmak istiyorsun? Nahid cevab verdi: - Gayet mühim bir mesele!... Mobili durdurmağa mecburum... Nihayet şoför, Nahidin öyle telâş İçinde bağırıp çırpınmalarına bakıp hızla giden otomobili O<zink!» diye durdurdu. Nahid otomobile yaklaştı. Ben mo- Takla onu takib ettim, Şoför Nahide sordu: — Ne istiyorsunuz efendim? Nahid gayet mühim bir tavırla: — Kuzum... dedi, bu otomobilin markası nedir? Merak ettim de sor- dum. Şolür gayet haklı olarak başmı hiddetle Iki tarafa saladı. — Bunun için mi beni durduttun a bayım?... Diyerek otomobili yine son süratle sürdü, gitti. Ben Nahide; — Yahu, dedim, nedir bu senin halin?.. Admı «münasebetsiz Nahid» diye çıkarttın. Artık bu gibi müna- sebetsiz hallerinden vazgeçsene... Nahid, sanki birşey yapmamış gibi cevab verdi: — Ne oldu yahu? Ne yaptım?... Merak ettiğim bir şeyi sordum. Maamafih, ben Nahidi o kadar ayıplamıyordum. Hayatta ona ben- xiyen nice kimseler vardır. Bir gün hiç unutmam, tanıdığım bir eczacı bana geldi. «Münasebetsiz Nahid den şöyle bahsetti: — Yahu iki aydanberi gayet gerip vakalarla karşılaşıyorum, Malüm ya.. €czanelerin nöbetçi olduğu geceler vardır. Bundan iki ay evvel, ben bir gece nöbetçiyim. Sabaha karşı bir adam geldi. İçimden: «Zavallı, dedim, bu saatte nöbetçi eczanesine gelmek | için kim bilir ne derdi var?> dedim. Gelen adama sordum: — Bir emriniz mi var efendim... Benim bu sualime ne cevab verse beğenirsiniz?... Dedi ki: — Bir çok eczanelerde limon çiçeği kolonyası bulunur. Acaba sizdede var mı? Varsa bana 125 gram verir misiniz? Sabaha karşı nöbetçi eczacıyı uyan- Olto- İ Münasebetsiz nahid istemek!... "Tanıdığım cezacı bunu bana anla- tırken derhal meseleyi anladım. Bu işi yapan muhakkak bizim «münâse- betsiz Nahid» di, Tanıdık eczacı sö- züne devam etti: — Ondan sonra her hafta nöbetçi getelerimde sabaha karşı bu adam bana geliyor, ya bir tek aspirin, ya cildi bozmyacak krem veya bunun gibi gayet ehemmiyetsiz birşey soru- yor ve istiyordu. Nihayet öğrendim ki bu adama meşhur «münasebelsiz Nahid» derlermiş... Yahu dünyada ne insanlar var... Nahidi uzun müddet gözden kay- bettim. Bir gün ona Köprü üstünde rastladım. i — Ne oldu Nahid? — Sorma birader... Başıma öyle birşey geldi ki anlatamam. Geçenler- de bir gece geç vakta kadar arkadaş- larla bir barda eğlendik. Sabaha kar- şi evime dönüyordum. Otemobilim- den bizim sokağın başında indim. Yaya yürüyordum. Bir apartımanın kapısında «kiralık» levhasını gördüm, Dayanamadım. Kapıyı çaldım. Açmadılar. Bir daha çaldım. Yine , Bir daha, bir daha çaldım. Nihayet hele şükür açtılar, Aksi bir adam: — Ne istiyorsun?... diye sordu. Cevab verdim: — Burada kiralık daire varmış öy- le mi? Adam bana fena halde kızdı: — Canım kiralık daire varsa saba» | ha karşı insan böyle rahatsız edilir mi? Gündüzler torbayamı girdi? Bende: — Zaten benim de ev tutmak ni- yetim yoktu. Sırf &ize sormak için | uyandırdim. Acaba har kikaten kiralık daire var mı, yok mu? | Yoksa bu kiralık levhasını iş olsun diye mi astınız? İşte bunları öğren- mek için sizi uyandırdım, dedim. Adam bu sözüme fena halde kızdı. Aşağı indi. Benimle kavga elimeğe başladı ve işte nihayet beni bu hale soktu. Yahu, siz bana münasebetsiz dersiniz amma, hayatta benden daha münasebelsizleri varmış... İnsan me- rak edip te birşey soran adama böyle muamele eder mi?... O kendisinin yüzünü, gözünü bu hale sokan adama «münascbefsiz!> derken, ben kendi kendime düşünü- Yordum: «Acaba münasebetsiz olan kim?> Hikmet Feridun Es Posta ittihadınn dahil olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3000, alta aylığı 1900, üç aylığı 1090 kuruştur. Adres tebanl için yirmi beş kuruşluk pul göndermek izımdır. 20 1828 2001 E. 92 11 541 816 Va. 353 sası12)1 1548 nize en elverişli yurdu yorulma» dan bulabilirsiniz. * Boldan sağa: 1 — Soygunculuk. 2 — Köylü kadınların iplik büktükleri âlet - Meydan, 3 — Bir cins tüfek. 4 — Tersi zarf edatıdır - Mesi - Beygir. 5 — Tersi abdal bir hayvan olur - Ruh. 6 — Ahmak - Buğday tozu. 7 — Bir nevi tiği - Döşek. 8 Yorgun - Şark'a bir nehir. 9 — Feryad. 10 — Bir erkek ismi - Nimetler, Yukardan aşağı: 1 — Yamak - Sonuna 'T konursa ta- zelikten çıkar. 2 — Nadiren. 3 — Sonuna A konursa bir Rum fut- bol klübü olur - Bir cins siyah karga, 4 — Döğüm, 5 — Deni - pk 6 — Bir kadın ismi. 7 — Akıl - İstanbul mesirelerinden. 8 — Söz - Aranmaktan emir. 9 —'Tersi dervişin zikridir - Kendini âlim zanan, 10 — Pamuktan bükülmüş #ieim - ehir. Geçen bulmacamızın halli; Boldan sağa: 1 — Düztaban, 2 — Er, Enâlâ, 3 — Vehleten, 4 — İm, Iskat, 5 — İstif, Töre, .İ 6 — Az, Tarak, 7 — Lim, Ye, 8 — Ed, Yakut, 8 — Man, Vesile, 10 — Beleş, Zan, Yukarıdan aşağı: 1 — Devrlâlem, 2 — Üre, Adab, 3 — yer Ne, Telmiz, 5 — Ane, gi Batı, Tekeş, 7 — Alesta, Us, 8 — Sanki; Tiz, 9 — Aral, Lâ, 10 — Mertek, Yen. am mam İ 4/9/938 Cuma günü İstanbul Hâlinde toplan satılan yaş İ meyva ve sebze fiatleri: En aşağı En yukari fal fat Cinsi Emsli Kr. 8. Kr.6. Bamya Küo 10— 4— Sakız kabağı » $— 6— Dolmalık biber » 3— 4— Sivri biber » 1— 28 Kır domatesi » 3— 4— Sırık domatesi p, 4— ©— Çal fasulye » 8— 2— Ayşekadin fasulye (O*» 8— 9— Yeşil fasulye girer Barbunya kırmızı » B— i2— Asmakabağı Aded 4 2— Pathean baş 515 4B : orta » — 5 15 »> omfek »> — S —9 Bostan patlıcanı » Alli e ar > — 5 1s Mir » — 15 Havuç Demet 359 5 Maydanoz Dem bd. Dereotu & 100 -— 0 Cekirdeksiz üzüm Kilo 8— 10— Cavuş üzümü ». 1— N— Rezakı üzümü e va Yapıncak üzümü m e Siyahı üzüm e Amasya elması » Y— 2— İnebolu elması ». M— 15— Frenk armudu lm e — Bozdağan urmudu SEAL 10 — Bardak eriği 0 1— Bösnu, eriği vw ğ—' » 1— 1— Şeftali » 3— M— İ Kımlerk > 13— 15— Üvez ae Ayva » 1— 2— Nar >» 7— w— Taze incir Meğer Ceviz » m— 2— Ecnebi limon 100 aded 250 — 450— Karpuz yenidünyabaş » 8$— 12— » " ota » $— T— , » ulak >» 2— 4— » Alaca baş » 12— 16— , » orta » 8— 10— » . ufak »> 3— 3— » Tekirdağ baş » 10— i4— » , ota » 6— 9— » » utak » i— 3— Kavun Kırkağaçbaş » 10— 18— » a ota » 7— 10— » ufak » 3— 5— YTLSYAN Baş, Diş, Nezle, Grip Romatizma i Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. arap 125 gram Jiman çiçeği koloay4s İ amam ia icabında günde 3 kaşe alınabilir. MANA MŞANAN Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli 'Tefrika No; 111 3 Emriülbahir güvertede can çekişiyordu, Emirin gözdesi saçlârını yolarak ağlamağa başladı Surlara son hücum.. Necibin hazırladığı son hücum plâ- nı, Saidin yaptığı «Halice hücum şart- larından farklı değildi. Gene iki fır kaya ayrılmışlardı: 1 — Necib Hayyat fırkası, 2 — Abdürrahman Acur fırkasi, Birinci fırka yirmi gemi ile Halice, ikinci fırka on sekiz tekne İle Yedi- kule sahillerine - ayni günde - bücum ediyordu. Abdürrahman Acur «Yedikules sur- ların çok yakından tanıyan bir kor- sandı. Hatlâ sekizinci Mihailin Bi- zansı zaptetliği tarihlerde yağına için Bizansa kadar gelmişse de, Mihailin ordusunu ve gemilerini çok kuvvetli görerek, ticaret maksadile geldiğini söylemiş ve Lâtinleri kaçırmak sure. tile istediği vurgunu gene temin et- mişti, «Yedikule» sahillerinde yıkık surlar vardı. Gerçi Rumlar şehri alır almaz bunları tamir etmişlerse de, Abdürrah- man tamir edilen surların kolaylıkla yıkılabileceğini ve eski irtifalarını kaybettiğini biliyordu. Buradan hen- dekleri altı düz şalopelerle geçebile- ceğini iddin ederek Yedikule sahilleri ni sarmış ve ak yağmuruna tutamuş- tu. Oysa ki, sur diplerindeki hendekler eskisinden çok derinleştirilmişti. Sur- Jara çıkabilmek için bu hendekleri aş- mak gerekti. Sahil boyunca uzanıp giden surların diğer kısımları da çok yüksekti. Abdürrahman ve onun adamları bu surlara tırmanmak İm- kânını bulamıyorlardı. Abdürrahman bu suretle müthiş bir inkisarı hayale uğramış, fakat hemen tersyüzüne dönmüş olmamak için o gün güneş batıncıya kadar sur- dan sura, hendekten hendeğe saldır. mış ve boş yere kan dökmüştü. Çün- kü surlara yaklaştıkça Bizanslıların müdafaa kuvvetlerile karşılaşıyorlar ve mukabil ok yağmuru karşısında Bi- zanslılardan çok daha fazla telefat veriyorlardı. «Yedikule hücumu» bu suretle hiç bir netice vermeden akşama kadar devam etti. Abdürrahman Acurun karşısında, general Anivas gibi Bizanslıların en muktedir ve meşhur bir kumandanı vardı. Bir deniz korsanı olmaktan ve atıl- ganlığından başka bir meziyeti olmı- yan Abdürrahman Acurun bu cephe- de fazla tutunmasına ve hele surlara fazla sokulmasına imkân mı vardı? Anivas meşhur İznik mancıklarile arab korsanlarının üzerine mütemâ- diyen yangın kundakları savuruyor- du. Abdürrahmanın dört gemisinde yangın çıkmış, gemilerden biri baş- tan başa yanarak, tayfaları denize atılmıştı. Denize düşen yüzden fazla arab de- nizcisini diğer gemilerden müşkülâtla toplıyabilmişlerdi. Bizans askerleri bu hezimeti surlardan seyrediyorlardı. Anivas çok çetin bir askerdi. Arab- Yarın surlara hücumunu görünce: — Biraz daha kırılmağa azmetmiş- ler. Diyerek sevinmişti. Anivas: — Keşki her gün hücüm hareketine Necib Hayyata gelince: İlk hücum- da Bizans donanması Haliçte yandık- tan sonra, Halice girip çıkmak eskisi. ne nisbetle kolaylaşmış sayılabilirdi. Bu hücumda da Halice girmekte güçlük çekmiyen Necib Hayyatın fır- kası, Halice girdikten sonra esaslı bir iş göremedi ve tersaneyi tamamile yaln kaş remedi. Surlara yaklaştıkça müthiş bir mukabele gördü ve büyük zayiatla geri çekildi. O gün yedi kere hücum ettiler ve surlara yaklaştılar.. Her seferinde bü- yük telefat vererek geriye çekildiler. Burada da Necib Hayyatın karşı- sında Teofilos gibi inadcı bir kuman- dan bulunuyordu. Üstelik 'Teofilos müthiş bir arab düşmanıydı da. Bi. zansta parmakla gösterilecek bir tek arab bırakmamış, hepsini kılıçtan ge girmişti. General. Teofilos Haliç üstündeki © bütün surları yeni kuvvetlerle tahkim etmişti, Arâb gemileri Bizanslılar için çak yüzel birer hedef teşkil ediyordu. . Halbuki Bizanslılar surlarda mazgal. ları siper alarak arablara ek yağmu- rü yağdırmaktlan geri durmuyorlardı. Arablar bu son tecrübe ile inanmış- lardı ki, Bizans surları denizden âşı- lamazdı. Necib Hayyat o gün beş kere ölüm tehlikesi geçirdi. — Her şeyden önce bu surların €$- rarını keşfetmeli.. diyordu. Arablar; «Bizans surlarının tılsımı var. Bunu öğrenmeden şehre girmek imkânsızdır!» Demeğe başlamışlardı. Artık. Sinyor Antonyonun uzun menzilli hambaraları da bu yüksek ve tılamlı (!) surlara umulan tesiri yapmıyor, hattâ surlardan bir taş bile koparıp düşürdüğü görülmüyordu. Necib Hayyat bu hücumda, Saidin yaptığı «Haliç hücumu» nun iki mis- linden fazla telefat vererek, ortalık kararıncıya kadar harb etti, Kendi de sol bacağından, kasığından, sağ omu- zundan ve kalçasından dört yara aldı, Yaralı olarak muhariblerin başında durdu, mütemediyen surlara ateş yağdırdı. Akuları durduran hücumlar yaptı, ölümle pençeleşti.. ve nihayet ortalık kararınca: — Dönelim... Diye bağirdi... hitab düştü. Donan. | ma Haliçten çıktı.. Boğaziçine doğru ilerliyerek “Anadolu sahillerinde de- mirledi, Ayni akıbete uğrıyan Abdürrahman Acur da perişan bir halde dönmüştü. Abdürrahıman Acurun yarası yoktu. Necihin dört yerinden okla yaralan. dığını duyunca, reisin gemisine koş- tu.. Necibi bir secondenin üstünde ölü gibi hareketsiz bulunca şaşırdı. üstüne kapandı: — Necib. seni de mi kaybediyoruz? Diyerek, yaralı Emirülbahrin başı ucunda ağlamağa başladı. Necib ölmemişti. Yavaşça gözlerini açtı ve Abdürrahman gibi haşin bir korsanın ağladığını görünce harcke- te geldi: - Merak etme, Acur! im... Dedi. Tekrar gözlerini kapadı. Ölmiyeces Abdürrahman, reisin yanından ço. © kilip gittikten sonra, geminin güver- tesinde acı bir feryad yükseldi. — Onun ölümünü bana neden gös- termiyorsunuz? Necib Hayyatın sevgilisi saçlarını yolarak bağırıyordu. Onu kumarasın« © da zapledememişlerdi. Kiveli, Necibin küçük bir halı üs. tünde bir'kaç yerinden sarılı olarak yattığını görünce üzerine atıldı. — Öldün mü, Necib? Bana cevap ver.. sesini duymak istiyorum. Beni kime birakıp nereye gidiyorsun, Nes cib? Necib tekrar gözlerini açtı. Etrafına bakındı.. — Kiveli.. Diye seslendi. Saidin ona hediye ettiği Rum dil. 'beri Necibi bu kadar çok mu seviyor» du? Kiveli, reisin üzerine atıldı: — Necib. şen ölme! Biri ötekinin kulağına fısıldadı: Eğeler ek MAS gol, değildi mi? — Evet, Tam Sırası, Necib ölüyor. Fakat, ya ölmez de dirilirse?.. — Biz de o zamana kadar Çanak- kaleden geçmiş olürüz. — Halil Keylan, bize bu hizmetimi- ze karşı ne verebilecek? — Ellişer altın vaadetti ya. — O sözünde durmaz. Paraları pe- şin almalıyız. , (arkası var, hibeli a, sl Sn inme edinn li öld 4 İİİ İLİ 2 İKNA 11 İİİ YE İP İLİĞİ SİLE İLİĞİ İĞ İĞNE n121 İLİĞİ İMDİ İİİ İl ürk tnnkii Slim olrnli ikkminini keki dl tk kzn in mİ AŞ. gg