Nevyork rıhtımlarından birine ko- Caman bir yük vapuru yanaşmış. Yepyeni, şık bir gemi.. bu vapur ay“ ni zamanda sekiz dokuz yolcuda alacak, Kamaraları geniş ve pek | Muntazam, Vapurun kalkmasına bir buçuk saat var, Yolcular kamarala- rına yerleşmekle meşgul. Baş Laraf- taki birinci kamarada genç bir adam bavullarını yerleştiriyor. Bir aralik Uzun boylu delikanlı kamarasına bir kere daha şöyle göz gezdirdikten son- Ta kendi kendine: — İşte... dedi İstanbula kadar gün- lerce, hattâ haftalarca hayatımı ge çireceğim küçük, seyyar odam... Genç adamın ismi Ferhaddı ve kendisi İstanbullu idi. Bir iş için git tiği Amerikadan dönüyordu. Ferhad kamarada işini bitirdikten Sonra, güverteye çıktı. (Yolculardan bir ikisi biraz geç kalmışlardı. Va- Pura henüz geliyorlardı, Bunların İçinde genç bir kadın da vardı. Fakat bu genç kadın Ferhadın na zarı dikkatini bile celbetmedi. Çün- kü o derece güzel değildi. iri yarı, dolgunca idi, Gözlerinden, bakışlar rından aşk maceralarını biraz İazla- €a seven bir kadın olduğu anlaşıl- yordu. Genç kadın, Ferhadın yanın- dan geçerken ona biraz dikkatlice baktı. Fakat Ferhad bu bakışın far- kında bile olmadı, Erkekler, biraz çirkin kadınların kendilerine dik dik bakışlarının farkında olmazlar . Vapur hareket ederken yolcular Yemeğe oturdular. Seyahatin başlan- gıcı münasebetile kaptan büyük, çi- çekili bir sofra kurdurmuştu. Sofra- da, geminin süvarisi hrekesi biribiri- De tanıştırdı. İri yarı kadın Azor ada- larında zengin bir tüccarın Okansı İdi, Kendisi oraya gidiyordu. İsmi Janetti. Ferhad içinden: «Nevyorkta bu kadar güzel kadınlar varken bi- zim vapura düşe düşe budüştü.» dedi, O gece Ferhad erkenden kamara» sına çekildi. Ertesi sabah güverteye çıktığı zaman Janet güler yüzle ona selâm verdi. Genç kadının Ferhatla ahbap ol- Mağı pek arzu ettiği halinden belli Wi. Fakat Ferhad güvertedeki geniş İskemlelerden birine oturdu, Elindeki kitabı açtı, Okumağa başladı . Bu esnada yolculardan Amerikalı genç bir adam geldi, Ferhadı selâm- ladı, Yanındaki iskemleye oturdu. Amerikalı delikanlı pek samimi bir &damdı. Ferhadla birkaç cümle ko- Duştuktan sonra Amerikalı; — Gemimizde topu topu bir kadın Yolcu var... dedi, o da hiç güzel de- gü... Ferhad gülümsiyerek tasdik etti; — Evet... Hakkınız var... Fazla konuşmadılar. İkisi de ki- taplarına daldı, Günler böyle geçiyordu. Artık Bahri Muhitin tam ortasına gelmiş- lerdi. Mevsim son derece sıcaktı, Ge- eler hafif ılık oluyordu, Mehtap za manı idi. Gece seat dokuzdan sonra Ay ışığı ile, üzerine gümüş tozu ser- Pilmiş gibi pırıl pırıl yanan ucsuz bucaksız denizin zevkine doyum ol- mıyordu. O kadar enginde, o derece İnsan- lardan ve cemiyetten uzakta idiler ki vapurdaki bütün yolcular bu yak nızlığın içinde biribirlerine daha 3i- yade sokulmak, daha ziyade kaynaş- Mak ihtiyacını hissediyorlardı. Yol- Cular arasında ahbaplıklar fevkalâ- Tadyosunu geceleri güverteye çıkarı- yordu. Enginde geyet güzel radyo Gene böyle çok mehtaplı bir gece idi, Ferhad çok seyahat etmiş bir muharririn bir romanını okuyordu. Kitabın ismi «Bahri Muhit geceleri» İdi. Romancı şöyle yazıyordu: «Bahri Muhit üstünde geceler o derece güzeldir ki eğer seyahat etti- ğiniz vapurda çirkin bir kadın bile olsa etrafınızdaki güzellikle sizin ru» hunuzu büyüler, O çirkin kadına Aşık olabilirsiniz...» Hakikaten engin deniz, gayet ay- dınlık mehtap, radyoda çok uzak Mmemleketlerden gelen güzel musiki Benç adamın içinde Aşık olmak ar- #uları uyandırıyordu. Âşık olmak? Fakat kime?., Bu canada Amerikalı delikanlı yar mına yaklaştı: havaları çalıyor ki bir rumba öyna- mak ihtiyacını hissediyorum. Acaba bizim biricik kadın yolcü benimle dans etmez mi?.. dedi, Ferhad gülümsedi; — Bilmem ki... diye cevab verdi. Amerikalı delikanlı Janetin yanına gitti, Onu dansa kaldırdı. Mehtabın ışığında güvertede dans ettiler. Bu sefer radyoda Afrikanın Mozambik istasyonunu bulmuşlardı. Fevkalâde güzel tangolar dinliyor- lardı, Ferhad da yerinden kalktı, Ja- neti dansa kaldırdı. Hem bu gece genç kadın Ferhadın gözüne hiç de o kadar çirkin görünmüyordu. Hattâ bu mehtaplı gecede, Bahri Muhit üzerinde tâ Mozambikten ge- len bu güzel tangoyu dinlerken Fer- had Janeti güzel, hem de çok güzel buluyordu. Hattâ bir aralık Ameri- i — Radyoda o kadar güzel kalı delikanlı da Ferhadın yanına yaklaşarak: — Tuhaf şey... dedi, bu kadın gü- zelleşiyor galiba... Halbuki güzelle- şen kadın değildi. Bu güzel Bahri Muhit geceleri, mehtap, deniz, mu- siki delikanlıların görüşünü değiş- tirmişti. Üstelik vapurun biricik ka- dını Janetti, Artık bundan sonra bütün güzel mehtaplı gecelerde Ferhadla, Ameri- kalı delikanlı Janetin peşinde idiler, Gemiye binerken çirkin buldukları bu kadına âdeta âşık oluvermişlerdi, Ara- larına rekabet bile girmişti. Amerikalı delikanlı bazan: — Bu kadın fevkalâde güzel... di- yordu. Ferhad da, Nevyorklu genç adam da güvertede yıldızları seyre- dereken Janeti birkaç dakika ya'rız bulmak, ona şairane kelimeler fısılda- mak için fırsat gözlüyorlardı. Nihayet Ferhad Janetle ahbaplığı iyiden iyiye ilerletmeğe muvaffak olmuştu, Hattâ genç kadının biraz hoş beş etmek için Ferhadın kamarasına mi- safir geldiği bile oluyordu. Artık Janet Ferhadın gözünde dünya güzeli idi, Fakat nihayet bir gün Azor adalarına yanaştılar. Karaya çıktılar. Burada bir çok güzel kadınlar vardı. Janet bunların arasında gene nazarı dikkat- lerini celbetmez oldu. Janet Azor ada- larında kaldı. Azor adalarından vapur kalktığı zaman Amerikalı adam Fer- hada soruyordu: — Bize ne oldu bilmem ki?.. Çirkin bir kadın gözümüze dünya güzeli gibi göründü. z Ferhad gülümsedi: — Bahri Muhitteki güzel geceler, mehtap ve enginlerde yapayalnız kal mak bizi sarhoş etti galiba... Hikmet Feridun Es vasıtadır. Alım satım, Kira işlerin- de iş ve İşçi bulmak için istifade ediniz! * Soldan sağa: 1 — Ayağının altı kemerti değil, 2 — Yiğit - Bir sigara derecesi, 3 — Ansızın. 4 — 'Tersi notadır - Ölüler için fıkraya dağıtılan para. 5 — Muntazam surette yığmak - Âdet, ört, 8 — Çok değil « Saçları düzgün yapar. 1 — Tersi eşyadır - yemekten emir. 8 — Tersi zarf edatidir - Kıymetli bir zinet taşı, 9 — Adam - Sebeb. 10 — Bedava - Şüphe, Yukarıdan aşağı: 1 — Dünyayı dolaşma, 2 — Idrarda mevcut bir şehir - Ter- biyeler. 3 — Son - Sonl edatı, 4 — Şakird. $ — Kasık - Abes söz. 6 — Garp - Eşi kaybolmuş. 7 — Hazır - Akıl, 8 — İyiliği unutan - Musikide yüksek perde. 9 — Türkistan etvarında bir göl - Nota. 10 — Destek direği - Japon parasi, Geçen bulmacamızın halli; Boldan sağa: 1 — Akılbaliğ, 2 — Kaba, Harim,3$ — Şi, Marmara, 4 — Adliye, Da, 5 — Meis, 8 — Kem, Sapa, 7 — Sal, Edib, Ev, Talaş, 3 — Tara, Ay, 9 — Ün, Havadar, 10 - Marsa, Yukarıdan aşağı: 1 — Akşamüstü, 2 — Kaide, Ne, $ - Likit, 4 — Lamise, Ah, 6 — Ahret, Dava, 7 — Lam, Asi, 4r,8 — İra, Labada, 9 — Girdap, Yaz, 10 — Maaşat, Ra. Nöbetçi eczaneler Şişli: Asım, Taksim: Kürkçüyan, Piruzağada Ertuğrul, Kalyoncukul- lukta Zafiropulas, Beyoğlu İsvikiâl caddesinde o Galatasamy, (Tünelde Matkoviç, Galata; Okçumuza cadde- sinde Duğruyol, Pındıklıda Mustafa Nal, Kasımpaşa: Mileyyed, Hasköy Asto, Eminönü: Mehmed Kâzm, Pa- tih: Şehzadebaşında Asaf, Karagüm- rük: Mehmed Fund, Bukurköy. İstan- bul, Sarıyor: Nuri, Aksaray: Yenika- pıda Sarım, Beşiktaş: Süleyman Re- eeb, Fener: Emilyadi, Kumkapı: Ce- mil, Küçükpazar: Hikmet Cemil, Sa- matya: Yedikulede “Teofilos, Alem- dar; Ankara caddesinde Ari! Neşet, Şehremini: Ahmed Hamdi, Kadıköy: Sadık, Yeldeğirmeninde Üçeir, Üskü- dar: Çarşıboyunda OÖmer Kenan, Heybeliada: Tomas, Büyükada; Halk, Her gece açık eczaneler: Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Or- taköy, Arnsvulköy, febek, Beykos, içe ve Anadoluhisarındaki ec- rareler her gece açıktır. İstanbul Basın Kurumu fevkalâde kongresi İstanbul Basın kurumundan: Basın ku- Tumu fevkalâde kongresi 7 eylül tarihinde toplanan Basın kurumu fevkalâde kon- gresi ekseriyet olmadığından müzakerede bulunulamamış ve kongre 13 eylül 1938 salı günü saat 1330 « bırakılmışlar. Bu toplantıda mevcul âza ekseriyet telâkki edileceğinden sayın üyelerin her baldo gelmelerinin rica ederiz. ADYOLIN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM İheryemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçala Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli 'Tefrika No, 110 Emirülbahir son hücümda dört yerinden yaralanarak kız kulesi açıklârına döndü Mohammed Nuhaş gece yarı- sı nereye kaçıyor? «Nühaş» çok kurnaz bir ağamdı. O gece Bizansı terk etmeğe karar verdi. Ertesi günü belki bir kaç ge- minin daha öbür tarafa geçmesi muh» temeldi. O zaman çok zayiflıyacaktı., mukavemet kudreti azalınca o da di- ğer arkadaşları gibi «Necib Hayyata a boyün iğmeğe, onu emirülbahir olarak tanımağa mecbur olacaktı. Böyle bir mecburiyet karşısında kalmamak için, yanındaki korsanlara: — Arkadaşlar, dedi, burada boş ye- Te kırılmanın ve vakit kaybetmenin mânası yoktur. Bir avuç arabın kos- koca Bizans ordularını yenmeğe ve eflâke ser çekmiş tılsımlı surlarını aş- mağa muktedir olamıyacağını anla- malısınız! Bizim için yapılacak bir iş var: Derhal Akdenize açılmak. Oralar şimdi boştur. Korsan adalarını İs panyollara bırakmıyalım.. Nuhaşın nutkunu arkadaşları da makul görerek derhal yelkenleri şişi- rip hareket etmişlerdi. Nühaş korsan adalarında İspanyol- larm yağma ettiği sahillere varacak ve bir çok servetlerle karşılaşacaktı. Mâiyetini böyle kandırarak Bizastan ayrıldı. 555 «Nuhaş» ın gemileri «Kizkulesi» ön- lerinden ayrılırken, Necib Hayyatın adamları gördüler Fakat bunlardan hiç biri Nuhaşın kaçtığını aklından bile geçirmemişti. Hayyat bunu du- yunca: — Nuhaş gemilerini «Hayırsız ada» ya gölürmüştür. Orada belki aleyhi- mizde yeni tertibat alacak. Dedi. Böylece «Kadıköy» önlerinde sabahı beklediler, “.* wHayyat» m gemisinde o sabah top. lanan reisler; ? — Hayırsız adaya gidelim.. Nuhaşı kandıralım. Belki o da tatlılıkla yola gelir. Diyorlardı. Korsanların hatırı sayı- Janlarından üç kişi bir gemiye atladı; Hayyatın arzu ve muvafakatile «Ha- yırsız ada» ya doğru açıldı. O gün öğleden sonra tekrar Bizans surları önüne dönen bu gemi, yeni Emirülbahrin gemisine yanaştı, Nuhaşı yola getirmek için giden üç kişilik heyet, Necib Hayyata: — Nuhaş kaçmış, ya emir! Onu bütün adalarda aradık, bulamadık. Diyince, Necib Hayyatın gözleri sulandı: — Ben Nuhaşdan bunu beklemez dim. Küçüktenberi Akdenizde ve Ara bistan sularında beraber büyüdük, beraber dolaştık. O cesur, merd bir kaptandı. v Korsanlardan bir kısımı: — Peşinden gidelim., yolunu kesip çevirelim. Diye bağrıştılarsa da, Necib Hayyat buna razı olmadı. — O bir hayli yol almıştır. Peşin. den gitmeğe değmez. Varsın istediği yere gitsin. Dedi, Necib Hayyat Akdenizde Nuhaşın on beş gemi ile bir şey yapamıyacağı- nı, başındaki adamları besliyemiyece. İspanyollar otuz kadar yelkenli ile Sicilya kıyılarına gelmişlerdi. Nuha- şan bundan haberi yoktu. Akdenizde arab donanması toplu ve kuvvetli bir halde dolaştıkça bir iş görebilirdi. Kuvvetler parçalanınca onları İspanyollardan önce Venedikli. ler ve Portekizliler yutarlar, mahve- derlerdi. Zaten papa Romada fesad ocağının başına çoktan geçmiş, bütün dünya nın kulağına: «— Arab tehlikesi yeniden başgös- terdi. Birleşiniz!» Diye haykırmağa ve hıristiyanlık âlemini ayaklandırmağa başlamıştı. Bu vaziyet karşısında «muhammed Nuhaşı on beş gemi İle Akdenizde ne yapabilirdi? Korsanların son kararı: Muhasaraya devam.. Nuhaş on beş gemi ile ayrılıp git- tikten sonra, oldukça zayıflıyan arab donarıması tekrar Bizans önlerinde mevzi âlarık surları tehdide başla- mıştı. Reisler muhasurarın devâmına ka- rar vermişlerdi. Yeni emirülbahir olan Necib Hay- yat, surların zay! noktasını bularak» yeni bir hücum yapmağı düşünüyor- du. Necib Hayyat, otuz sekiz tekne fle Bizansı uzun zaman muhasara edemi- yeceğini biliyordu. Zaten o muhasara» nın devamından kati ve müsbet bir , netice elde edilemiyeceğine de kanidi. Fakat, Muhammed Nuhaşın arkasın- dan çekilip gidemezdi. Bunu onun kor- kaklığına verirler, hattâ kendisine karşı isyan ederlerdi. Necib Hayyat her ihtimali düşünü- yor ve muhitini çok iyi idare ediyor- du. Necib Hayyat bir vakitler Navarin kalesini Venediklilerden zaptetmek için tamam bir ay kaleyi muhasara etmişti. Necibin o zaman da büyük yararlıkları görülmüştü. O zaman Saldle beraber on dokuz yelkenli ile Navarini sarmışlar, her taraftan hücuma ve kaleyi tehdide başlamışlardı. Eğer o sırada Said Venediklileri ve diğer korsanları takib etmek için on bir gemi lc Navarinden ayrılmağa mecbur kalmış olmasaydı, Necib, Na- varin kalesini ele geçirmiş olacaktı, Kalede mahsur kalanlar açlıktan ki- rılmağa başlamışlardı. Fakat talih Necibe yardım elmedi, Venedik do- nanması bir ay içinde hazırlandı ve Necibin hasmı olan arab korsanlarile uyuşarak Navarine geldi, kaleyi mu- hasaradan kurtardı. Necib, Venedikli lerin yola çıktığını vaktinde haber alarak Navarinden ayrılmıştı. Şimdi Binsans önlerinde de ayni vaziyete düşmüştü. O zaman Nava- rine giderken Selim isminde bir kabi- le reisile arası açıktı. Bu adam el al- tından Venediklilerle uzlaşmıştı. Şim- di de Muhammet Nuhaş ile arası açıl- mıştı. Nuhaşın Akdenizde boş durmıya- cağı ve Necibin düşmanlarile uzlaşa- cağı muhakkaktı. Böyle bir uzlaşma neticesinde Necibin hayatı da donan- ması da Lehlikeye düşebilirdi. Necib Hayyat kısa bir zaman için bu ihtimalden arkadaşlarına bahset- memeğe karar verdi. Fakat bu ihtima- lin ergeç tahakkuk edebileceğini söy- liyecekti. Necib ikinci bir tehlikeyi daha dü- şünüyordu: Bizans önlerine geldikleri sırada kendi gemisile firar eden Hac- cac da Necib için bir tehlike olabilirdi. Necib, Haccacın da Akdenizde boş durmadığını tahmin ediyordu. Necib bu tahminlerinde aldanmi- yordu. Şahsi hasımlarının ikisi de Akdenize çıkar çıkmaz faaliyete geç- mişlerdi. Haccac adalardaki korsan- ları toplamakla meşguldü. Nuhaşın henüz ne yaptığı belli değildi ama.. ne yapacağı aşağı yukarı anlaşıl- mıştı. Nuhaş giderken bir kaptanı şöyle kandırmak istemişti; «— Akdenize çıkar çıkmaz Venedik- Mleri, daha olmazsa İspanyolları ve Ayvusturyalıları ayaklandırır ve Neci- bin Bizansa girmesine mâni oluruz. Bu suretle sen de Necibin boyundu- rTuğundan kurtulmuş olursun!» Bu adam: «— Necibin boyunduruğundan kur- tulup serbest kalacak değilim ya. Bu sefer de senin boyunduruğun altına girecek değil miyim?» Diye cevab vermiş ve Nuhaşın emri altına girmemişti, Arab korsanı bunları, Nuhaş kaçtık- tan sonra Necibe anlatınıştı. Artık herkesin vaziyeti ve gizli emelleri ko- Tayca anlaşılıyordu. Necibin uzun müddet Bizans önle» rinde kalması imkânı yoktu.