m ani 2 Ağustos 1938 Ferdi pencereye yaklaştı, Yeni taşın. | (o Mehlika acı bir gülümseme İle cevap dıkları evin mazarası hakikaten fev- kalâde idi. Pencereden karşıki Çamlıca tepelerine baktı. Sanki bir el onu omuz- Yarından yakalamış, yirmi dokuz sene €vvelki hayatına döndürmüş gibi idi, Bu tepelerde onun en güzel günleri, en güzel hatıraları geçmişti. Birdenbi- Ta aklına Mehlika geldi. Yirmi dokuz Sene evvel Mehlikâ 16-17 yaşında bir kızdı. Sarı lüle lüle saçları, iri cam göbeği renginde gözleri vardı. O zaman ikisi de Çamlcada oturu- yorlardı. Çocukluk seneleri beraber geçmişti. Gençliklerinin başlangıcında da biribirlerinden hiç ayrılmıyorlardı. Ferdi ilk defa, bu saçları lüle lüle, göz- leri deniz mavisi rengindeki şeytan kı- za Çamlıcada büyük bir ağacın gölge- &i altında aşkını söylemişti. Şimdi Fer- di o günü en ince teferriüatıma kadar hatırlıyordu. Oturdukları ağaç büyük tepenin biraz altında idi. Ve tek başı- na idi. Ferdi ile Mehlika bu ağaca «Yal- mız ağaç» adını takmışlardı. İşte bu ağacın altında diz dize idiler. Bir ba- har akşamı idi. Uzakta, İstanbul hafif bir sis altında, sanki gündüz uykusuna yatmış gibi görünüyordu. Mehlika elin- deki büyük bir papatyanın yaprakları» mi dalgın dalgın koparıyordu. Ferdi yirmi dokuz sene evvelki bu bahar akşamını hatırlarken Çamlıca tepelerine daha büyük bir dikkatle ba- kıyordu, Birdenbire heyecanla sarsıl- dı. Uzaktan tek başına duran «Yalnız ağaç»i görmüştü. Ferdi bu karşıki te- Pedeki ağaca bakarken kendisini âdeta Yirmi dokuz sen evvelki delibaş deli- kanlı zannediyordu. Artık hergün Fer» di için en büyük zevk pencerenin ke- narına olurmak, karşıki tepelere, «Yal. Miz ağaç»a bakmak, eski günleri ha- Yalinde yaşatmak olmuştu. Acaba Mehlika şimdi ne olmuştu? Onunla ne çocukça bir sebepten ayrıl- luk, ilk gençlik aşkını söküp atama- mugti. Fakat hergün penceresinden karşıki Çamlıca tepelerini seyrederken «Yal —— onu çağırıyor gibi idi. Çam- ca tepeleri Ferdiyi sanki kendisine çe- kiyordu. Ferdi bir gün kendi kendine: — Ben de ne kadar tenbelim.. dedi, kalkıp, bu bahar gününden istifade €derek Çamlıca tepelerine kadar uzan- sam ya... Hem eski günleri yaşarım, hem de güzel bir hava alırım... O günü Çamlıca tepesine tırmanır. ken hep delikanlılık günlerini düşünü- Yordu. Heran, bir köşeden lüle lüle saç- ları, tam göbeği rengindeki gözlerile Mehlika, elinde bir büyük papatya ile Yolunun üstüne çıkacak sanıyordu. Fakat delikanlı iken bir solukta çık- tığı bu Çamlıca yokuşunu şimdi nefes mefese tırmanıyordu. Bir aralık mendi. M çıkardı. Şimdi bembeyaz olan saç- larını sildi, «Artık tepeye, «Yalnız ağaç.a yakla. Şiyordu. Biraz durdu, dinlendi. Gölge- #inde Mehlika ile seviştikleri ağaç uzak- tan görünmüştü. Bu ağaca bakarken kendini 29 sene evvelki bir bahar gü- Nünde sanıyordu, Fakat birdenbire ca- mı sıkıldı. Ağacın altında bir takım ço- Cuklar, bir kadın görmüştü, Halbuki bu ağacın gölgesinde yapayainız birkaç Bant düşünmek ihtiyacında idi, İlerledi. Artık ağacın yanına adam akıllı yaklaşmıştı. Burada oturanlar Yaşlı bir kadınla, lüle lüle saçlı iki kü- çük kız çocuğundan ibaretti, Küçük çocukların ikisi de son dere- ©e meraklı şeylerdi. Mütemadiyen yer- den öteberi alıyorlar: — Bu nedir büyükanne? — Bu ne işe yarar büyükanne? Diyerek ağacın altında oturan kadi- Ba soruyorlardı. Ferdi onlara doğru ilerleyince çocuklar ve ağacın altında- ki kadın rahatları bozulmuş gibi kendi- sine baktılar, Fakat Ferdi'bu beyaz saçlı kadını ta» mıyor gibi idi. Birdenbire olduğu yerde dana kaldı. Mehlikanın cam göbeği ren» Bindeki iri gözleri vardı, ve bu gözler de ona hayretle bakıyordu. Şimdi ğacın altındaki kadın da ys- Tinden kalkmıştı. Şaşkın bakışlarla o- ha doğru yürüyordu. Biribirlerine yak- arı zaman Ferdi mırıldandı: — Mehlika... Yanılmıyorum değil Mi? Sensin... ESKi BIR AŞK verdi: — Yanılmıyorsunuz. Evet... Benim... Hiç birşey söylemeden biribirlerini tedkik ediyorlardı. Yirmi dokuz sene evvelki delikanlı ile genç kız şimdi iki aksaçlı insandılar. Ferdi ona maziyi hatırlatmak için: — Bir dakika yalnız ağacın altında oturalım m? Mehlika mırıldandı: — Oturalım!.. : Fakat onlar ağacın altına oturur o- turmaz iki küçük hemen etraflarını | sardılar, Mehlika onları Ferdiye tak» dim etti: — Torunlarım... Biri beş, öteki yedi yaşında... Görüyorsunuz ya 46 yaşımda büyükanne oldüm. Ferdi inanamıyordu. Vaktile bu ağa- cın gölgesinde dizdize oturdukları 10- | ie lüle saçlı sarışın kızım torunları ola» bileceğine nasıl inanabilird!? Mehlika gülümsiyerek: — Her gün buraya bu gacın altına geliriz... Burada torunlarıma «Tabiat ve hayat bilgisi» dersi veriyorum. On- ! Jar burada gördükleri herşeyi bana $0- rarlar. Ben de kendilerine izahat ve- ririm, Mehlikanın torunlarından küçüğü Ferdiye ahbapça yaklaşarak sordu: | — Siz bu altında oturduğumuz ağt- | cm ismini biliyor musunuz? | Küçük yaramaz Ferdinin cevabını beklemeden; | — Bu ağacın ismi «Yalnız ağaç» de- | di. Onu bana büyükannem söyledi. | AKŞAM Mehlika bir kabahat üstünde yaka- lanmış bir çocuk gibi utandı. Kıpkır- mizi oldu. Torunlarına: — Haydi bakalım... dedi, siz biraz oynayınız... Çocuklar bir dakika için uzaklaştı- lar, Fakat biraz sonra biri elindeki bir papatya ile yanlarına yaklaştı. Papat- yayı Mehlikanın eline verdi. Ferdi, elindeki papatya ile Mehlika- kendi kendine: «Ayni ya ağaç... Ve altında gene ayni insanlar. Benimle Mehlika... Ve Mehlikanın elin. de * 29 sene evvelki gibi gene bir papet- ya var...» diye düşündü. Küçüklerden biri sordu: — Bu çiçeğin ismi papatya değil mi büyükanne... — Evet yavrum... — Ne zamanları açar bu çiçek... «— Bahar günleri yavrucuğum... Dakikalar böyle geçti. Ağacın altın- dan kalkarlarken Mehlika Ferdiye: — Görüyorsunuz ya... dedi, şimdi tam bir büyükanneyim... Biribirlerinin ellerini sıktılar, «Yal. nız ağaç»ı kendi haline, kendi yalnız. lığına bıraktılar. Hikmet Feridun Es Yer değiştirecek kiracılara tavsiye ! Akşam'ın KÜÇÜK İLÂNLA. RT'nı dikkatle okursanız kendi- nize en elverişli yurdu yorulma- dan bulabilirsiniz, * RADYOLİ ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız| Nevralji ve bütün ağnlara karşı Daima tamir ve hayet böbrekte gösterir. TABİİ KARLS Hazım bozuklukları Mide ve barsakların bozulması tesirini mutlaka KARACİĞERDE ve ni- Kuru bir ağız, paslı bir dil, kaynıyan bir mide ve bunlara ilâve olarak iştahsızlık, bulantılar, baş dönmeleri ve sinir bozuklukları, bunların hepsi menşelerini hazım yolundan ve hazım bozukluklarından alan, erken tedavi edilmezlerse, mühim arızalara yol açan rahatsızlıklardır. MEvJİ her sabahı bir bardak sıcak suya bir çay kaşığı koya- rak içmekle, akibetlerinden haklı olarak korkulan bu illetleri daha başlangıcında durdurmak imkânı ıslâh edilebilir. SİNGER Bayanlara mahsus elmaslı ve pırlantalı SİNGER saatlerinin yeni modelleri gelmiştir. Fiatları 75 ilâ 500 liradır. — EMSALLERİ GİBİ ON BEŞ SENE GARANTİLİDİR — Taşradaki muhterem müşterilerimize arzu ettikleri takdirde yeni katalok gönderilir. SİNGER SAAT MAĞAZASI — İstanbul Eminönü Tarihi U Yazan: İskender F. Sertelli DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Sahife 9 'Tefrıka No, 93 Bir ihtiyarın ölürken söylediği son sözler bütün hakikati ortaya çıkarmıştı Harikliya: — Onu vurmayın! Gökteki melek- ler bile ona acıyorlar... Aryüs me sumdur. Onu öldürürseniz, başımzâ gökten bin bir felâket yağacak.. Bİ- zanş tekrar yabancıların eline geçe- cek. İmparatoru aldatıyorlar, Aryüs, Bizansı kurtarmağa gelmiştir. Ona acıyınız! Diye haykırıyordu. Rahib 'Totmos birdenbire üstüste üç kere istavroz çıkararak cellâdın elinden tuttu. — Harikliyanın elbette bildiği bir $ey var. Bir masumun idamına ben âlet olursam, Hiristosun güâzabına uğrarım. , Diyerek, yanındaki rahiblere emir verdi: — Alın bu kadım.. imparatora gö- türün! İşe baş rahib karışmamış olsaydı, zabitler ve generaller Harikliyanın sözüne ehemmiyet vermiyeceklerdi. Ve cellâd da vazifesini yapmakta ge- cikmiyecekti. Meydanda toplanan seyirciler hay- retten hayrete düştüler. Genersllerden biri: — İmparator idam hükmünü tas- dik etmiş. Hükmün tatbikini neden geciktiriyorsunuz? Diye bağırıyordu. Harikliyanın sözleri çarçabuk ağız- dan ağıza halk arasına yayıldı. İh- tiyarlar birdenbrie Aryüs hakkındaki kanaatlerini değiştirdiler; — Bir masumu idam etmek ne demektir? Göklerin bütün lânet ve felâketlerini başımıza mı yağdırmak istiyorlar? Diye söylenmeğe başladılar. Periklis bu kadiseye fena halde si- nirlenmişti. Muhafızlara: — Yakalayın şu kabbeyi... Ona hükümet işlerine burnunu sokmanın ne demek olduğunu anlatayım. Dedi. Fakat, Totmos'un dini mev- ki ve nüfuzu çok yüksek ve kuvvet- Miydi. O elini uzattığı zaman herkes olduğu yerde durur, kendisine hiç bir muhalefet sesi yükselmezdi. Mu- hafızlar Periklisin sözlerini duyma- mış gibi davrandılar. ve rahibler Harikliyanın etrafını sararak sârü- yın büyük kapısından içeri soktular. İmparator bu heyecanlı sahneyi sarayın taraçasından seyrediyordu. Generaller: — İmparator şimdi elile işaret ve- recek.. idam hükmü tatbik edilsin Dediler, Fakat, rahibler arasında saray bahçesine götürülen Harikli- yayı imparator uzaktan gördüğü hal- de bir şey söylememişti. Şimdi etraftaki tribünlerde top- lanan asilzadeler bahse girişiyorlar. dı: — Aryüs idam edilecek mi, edilmi- yecek mi? — Aryüs idam edilmiyecek. Aksini iddia edene bir çift Arab beygiri ve- receğim. — Aryüs biraz sonra idam edile- cek, Sözüm tahakkuk etmezse, elli altın vereceğim. Ve böylece devam edip giden gü- rültülü, münakâşalı bahisler halk arasında da büyük bir heyecan uyan- dırıyordu. Kol kol toplanan yerliler: «— Aryüs bir haindir. Onun ba- şının vurulduğunu görmek isteriz!» *— Aryüs bir masumdur. Harik- Yiyanm dedikleri doğrudur. Onun ölü- müne gökteki melekler bile ağlıyâ- cak ve bu haksızlığın cezasını biz çe- keceğiz.» «— Harikliya, Aryüsü seviyor gâ- İba! Aryüs sakın bir aşk kurbanı olmasın..?!> 'En doğrusunu işte bu adam söy- Tüyordu. Uzun sakallı, iri boylu eski bir saray muhafizi idi bu adam. Onu tanıyanlar: — Bâba Yorgonun kulağı deliktir, diyorlardı, elbette bir duyduğu var- dır. Aryüs Venedikli olmasaydı, Arabların adamıdır, onların hesabı- na çalışıyor, derdik. ve idamını İs- terdik, Fakat, Aryüs Romanın en yüksek ailelerinden birinin oğludur. O, Arablara fenalık yapabilir, lâkin hıristiyanlara asla... İki muhafız askeri Periklisten al- dıkları emirle, ellerindeki mızrakları ihtiyarın üzerine uzattılar. kalabalık arasında boğuk bir ses yükseldi; — Hakikati söyliyeni neden öldü- rüyorlar?! İhtiyar fazla bir şey söyliyemedi. Kanlar içinde yere devrildi. halk heyecana düştü; - Baba Yorgoyu muhafızlar öl- dürdüler.. Bu arada bir başka ses işitildi: — Göğsü sırinâlı canavarlar ku- durmağa başladılar. Haydi dağıla- lum, arkadaşlar! Baba Yorgonun yaralanıp yere düşmesi, Aryüsün masumiyeti etra- fında dolaşan sözlerin doğruluğunu teyid eder gibi, bir anda yeni bir ha- va yaratmıştı. Bağrışmalar, kaçış- malar ve mızraklı muhafızlara karşı yumruk sallâmalar.. ve küfürler baş- ladı, Baba Yorgonun cesedini kucakla- dılar.. el üstünde Hipodroma doğru götürdüler. Babe Yorgo gözlerini ka- parken: — Harikliya, Aryüsü seviyor, dedi, bunu yakından biliyorum. Perikliş gözdesini kıskandığı için Aryüsü fe. da etmeğe mecbur olmuştur. İmpas ratoru Aryüs aleyhine sevk ve tah- rik eden odur. Şimdi her şey anlaşılmıştı. Aryüs aleyhinde bulunan generaller de ye- ni ve derin bir uykudan uyanır gibi, birbirlerine hayretle bakarak; — Bu adam doğru söylüyor, di- yorlardı, Perikliş bugüne kadar bu derece hararetli bir nutuk söyleme- mişti. Hele bir kere de Harikliyayı dinliyelim. oSarayda, bilmediğimiz bir enirikanın döndüğü ve Perikli- &in bize bir oyun oynadığı anlaş iyor. Cöllüdim baltasıni elindes ales 3 genc kimdi? Sinyor Kalloçino saray kapısında bekliyordu. Venedik elçisi son daki- kaya kadar ümidini kesmemişti. Ya» nındakilere: — Aryüs kurtularak.. niz! Diyordu. Rahibler saraydan içeri girince «Siyaset meydanı» ndan bir kargaşalık oldu. Cellâd idam kütüğü önünde bekliyordu. Bu sırada herkesi hayrete düşü- ren yeni bir hadise daha oldu... Hid- detinden ateş püsküren perişan ki- lıklı, fakat çok yakışıklı bir genç bir- denbire «İdam kütüğü: nün yanına atıldı ve cellâdın elindeki keskin bal. tayı kaparak bir hamlede cellâdın başına indirdi, Celâdın bu işte bir suçu yoktu. O da sarayda aylıkla çalışan her me- mur gibi, vazifesini yapan bir adam- dı. Fakat, delikanlının gözleri dön- müştü.. kaptığı baltayı cellâdın bâe- şına öyle bir şiddet ve tehevvürle in- dirdi ki. cellâdın başı o anda ikiye bölündü ve kanlar içinde yere düş- tü. göreceksi- Cellâdı kimdi? Halk arasından biri: ie — Yaşa Romeos... Babanın öcünü aldın! ; Diye bağırdı, Delikanlının Kim Olduğu şimdi anlaşılıyordu, Biraz önce mızrakla öldürülen Baba Yor- gonun oğluydu o. j Muhafız zabitleri derhal faaliyete vuran bu delikanlı da İlk iş şüphe yok ki, cellâdı vuran delikanlıyı yere devirmek oldu. Ger- çi Periklis Hitabet taşı üzerinden: — Bırâakın.. dokunmyın ona! Kim olduğunu, ne istediğini anlıyalm önce... Diye bağırdıysa da, zabitler Pe riklisi dinlemediler... Muhafızlara: — Gebertin şu canavarı... (Arkası var), i