Cemal: — Azizim, dedi, bir insanın haya- aşk hatıraları kadar güzel şey Olur mu? Ben bayılırım aşk hatırala- Tina... Hele Feriha ile son mâceramız- daki hatıralar... Of, of birader... Bun- ları düşündükçe ne derin zevk duydu- u tasavvur edemezsin. İstanbulun her köşesinde Feriha ile bir aşk hatı Tamız vardır. Aşağı yukari her şarkı bana Feriha ile geçen güzel bir günü hatırlatır. Fakat ne dersin Ferihaya son derecede âşıkım. Muhakkak onun- İA evleneceğim. — Haydi hayırlısı... Cemalden — ayrıldım. Arkadaşımı sonra uzun müddet kaybet- tim. Aradan iki sene kadar geçti zan- Bederim, Bir gün Florya treninde pit Tâsladım. Beni görünce pek sevini Sordum: — Nasıl mesud musun? Dudağını büktü: — Mesudum. Fakat ah şu Feriha İle aramızdaki aşk hatıraları olmasa... Bu hatıralar beni son derece bedbaht €diyor... Dedi, meğer dünyada aşk ha- aralarından daha fena, daha korkunç #ey yokmuş. Şaşırmıştım: — Ne çabuk fikrini değiştirdin?.. , geçen sefer biribirimize rasgei- iz zaman: «Dünyada aşk hat Talarından daha güzel ne vardır?» di- | Yordun... Cemal; — Anh... Ah... dedi. meşhur bir.söz Yardır: «Karamanın koyunu, sonra Şıkar oyunu..» derler. Aşk hatıraları da bana sonradan öyle bir oyun oy- hadılar ki... — Neden? — Anlatayım da dinle... Bizim Fe- Tiha ile aramızda öyle çok hatıralar Yârdır ki sorma... Meselâ bir gün Feriha birdenbire sorar: — Bugün ayın kaçı — 12 Ağustosi.. Gözlerini tatlı tath süzerek: — Bu tarih sana bir şey hatırlat. #ayor mu?.. der... Ben şaşırırım; — Ne gihi?. O benim bu şaşkın halim üzerine küplere biner: — Ne? Ne? Demek 12 Ağustos sana bir şey hatırlatmıyor ha... Hain, ve- Alçak... 12 Ağustos tarihine Karşı demek bu derece likayıdsın öy- Je mi? Hani bundan dört sene evvel. sevişirken 12 Ağustos günü Taksim inde buluşmuştuk. Bahçede çi- arasında dolaşırken şiddetli bir Yağmura tutulmuştuk. Yağmurdan Una sığınmış, dakikalarca orada kal- Demek artık 12 Ağustosu ha- Ertesi günü karım etrafı koparılmış bir kibrit kutusunu bana gösterir ve — Bu kibrit kutusu sana ne hatır- atıyor? — Hiç bir şey!.. derim. Ben misin bunu söyliyen? Karım hiddet İçinde bağırmağa başlar: <— Ne?.. Ne? Etrafı koparılmış bir t kutusu sana bir şey hatırlatmı- Yor ha... Nasıl ünutabilirsin? Nasıl bu aşk hatıralarına sadakatsizlik in... Dört sene evvel bir yaz Gününü hatırlarana... Hani bir pas eye oturmuştuk ta, sen o günü biraz sinirli idin. Önündeki kibrit ku- tusunun kenarlarını koparıp koparıp Bonra ben bu kırık kibrit Kutusunu çantama koymuştum. O e hatırası diye saklamıştım. Na- Masıl sen bunu unutabiliyorsun?.. Başka bir gün Feriha uzakta çali- Senamdamş bil ün Feriha uzakta Çal emma RAN aaa BRA BAN SARA SN hatıraları nan bir şarkıya kulak kabarlır ve İle- yecanla bana: — Dinle... dere Çalınan şarkıya kulak veririm, O 80- Tar: — Duydun mu? — Duydum tabil.... — Bu şarkıyı İlk defa seninle ne saman işitmiştik bil bakayım... korka korka cevap veririm: — Hatırlamadım karıcığım... — Vay alçak... Vefasız... Aşkımızın heyecanlı hatıralarını ne çabuk unut. tun. Bilmiyor musun? Bir gün Bos- tancıda, bir çam ağacının altında oturmuştuk. Uzaktan bu şarkı çalını- yordu. Sen benim elimi avuçlarının içine almıştın... Bu şarkı çalınırken ilk defa parmaklarımın ucunu öp- müştün. Unuttun ha? Unuttun ha? Ben ne bedbaht bir kadınım... Vefasiz, vefasız... i Haydi bundan sonra dehşetli bir eri vapurla meselâ Adaya gidi- yoruz değil mi? Uzaktan Moda koyu görünür... Feriha hemen beni dürter; — Moda koyuna baksuna... — Bakıyorum karıcığım... — Burası sanâ ne hatırlatıyor... Cevab vermem... O köpürür: — Gene unuttun değil mi? Gene unuttun değil mi? O güzel, şürli gün- ler nasıl aklından çıktı? Başının için- de eski halıraları ne zaman sildin? Hatırlasana... Seviştiğimiz güzel gün- lerin birinde Moda koyuna inmiştik. Orada ayaklarımızı denize sokmuş, iki mektep -kaçkını haylaz gibi akşa- ma kadar eğlenmiştik... Vefasız, vefâ sız... Bunlar unutulacak şeyler mi?.. Ve bundan sonra aramızda öyle bir kavga başlar ki Ada gezintisi burnu- muzdan gelir... İşte bu eski hatıralar olmasa Feri- ha ile saadelimize hiç diyecek yok... Fakat bü halıralar beni çok müşkül bir vaziyete sokuyor. Çünkü bunların hepsini hatırda tutmağa imkân yok. O kadar çok hatıralarımız var ki han- gl birini aklında tutacaksın. Maamafih ben kolayını buldum. Fe- riha ile bütün hatıralanmızı tesbit ettim. Not defterine yazdım. Vaktim oldukça bu defteri açıyorum. Aşk ha- tıralarımı ezberliyorum. Bu suretle Ferihanm yanında bir pot kırmaktan kurtuluyorum, Şimdi bana müsaade... Aşk hatıra» Tarımı ezberlemeğe başhıyacağım. * Arkadaşım böyle söyliyerek küçük bir defter açtı. Yüksek sesle ezberle. meğe başladı: > Ağustos... Feriha ile Taksim bahçesinde yağmura tutulduğumuz gün... 26 Ağustos Feriha ile Modaya gidip ayaklarımız! denize soktuğumuz gün... 1 Mayıs Feriba ile Mecidiye kö- yüne gidip kırlarda dolaştığımız gür... saire ve Sare... we Hikmet Feridun Es dar: zemini: Toj Pashiylnde, Baş, Diş, Nezle, Grip Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İl Ann rae Tan günde 3 kaşe alınabilir. MARSA KABA TAŞIN Kontrakt Briç Meşhur eller No. 18 AâAADIoS4 v— *Dva52 41098 dila * İarver yvıss6lç şıjv57633 *R716 0943 Şa? e Ja a5 YARD , Al SARDV7T54 “4 Deklârasyon Bistem Cenub oGarb Şark I 24(a) Pas 24605) Pas 5410 Pas 64$(d4) Pas Pas Pas 1 24(0) Pas 241011) Pas #4 ig) Pas Pas Pas NI 34 Pas 340) Pis 540) Pas Pas Pas ” Deklârasyon hakkında notlar a) İki sinekle başlıyan deklârsayon gi- leme davettir. b) Bir as ve bir rua veya iki asın bu- lanmadığını anlalmaktadır. c) Elde sağlam on bir leve bulunduğu- beş sinek deklâre etseydi, şileme davet İ mahiyetinde olmiyacağından şimal, elin- deki kâğıdla bir dexlârasyon yapmayıp pasla geçecekti, Binaenaleyh ecenubun iki #inekle deklârasyona başlamasından mak- sad, şimal buna iki pika veyu iki sanza-, | tu ie mukabele ettiği tâkdirde granşi- leme gidebilmek içindir. d) Şimalin muhafazakâr bir deklâras- yonudur. Pika asından başka kupayı da kestiğine göre elin granşileme oynanması belki daha muvafık olur, fakat bunu te- min etmek şüphelidir. Çünkü cenubun elinde kaçamıyacak bir karo boşu bulu- nabilir ve pika pası da geçmiyebilir. e) forse deklârasyondur. - ( Deklâre edebilecek bir renk göster- mektedir. £) İhtimaiki bu altı sinek yıplamaz, şimalin pikası rua damdan olabilir. Bu- nunla beraber bu vaziyetie söylenebilir. Kk) Sağlam on bir leve bulunduğunu gösterir ve ortağında bir as varsa göster- miş demektir, Bu vasiyette granşileme de gitmek caiz ise de çıkarmak şüphelidir. » Oyun Oyun: Altı sinek Garb pika valesini çıktı, cenub ağdı, Bir çok masalarda, cenub muhasım taraftaki Kozcu: Cenub kozları aldıktan sonm yerin pika asma geçti ve ruayı kapmak ümidile yer- den Karo damını oynadı, pas yapt. Bu akim kaldı ve bu yüzden bir Jeve kaybetti, maamafıh Koycu oyununu çıkardı. Eğer pikn pasına teşevbüs et- seydi bu da geçmiyecekti. * Kritik Kotu bu eli biraz dikkatli oynasaydı en üç leveyi de yapabilirdi. Bir rengin dışarıda bulunan yedi kâğıdı ekseriya dört - üç suretinde düşmüştür, Binaen- aleyh yerdeki beşinci pikayı sağlamak ve onun üzerine elden karo bojunu kaçmak mümkündür. Oyun şu suretle oynanma- Aydı: İlk kupayı aldıktan sonra Kozcu pika- &mı oynıyarak yerin asına geçmeli ve pika pasından sureti katiyede ictinab et- melidir. Yerden gene bir pika oyruyarak elden kesmeli, Küçük bir karla tekrar yere avdet etmeli, gene bir pika çekerek elden büyük onorla kesmeli, Müteakiben bir kozla tekrar yere geçmeli, defa mubasım tarafın kozları da çi olur, Bu suretle yerden dördüncü pikayı oy- panir, muhasım tarafın son pikası da dü- ger. Üçüncü defa olarak Kozeu elinden bir onorla keser ve küçük bir kozla yerin Eğer ilk elde garb koz çıkarsa granşilem yapılamaz. Yer değiştirecek kiracılara tavsiye ! Akşam'ın KÜÇÜK İLÂNLA. RI'nı dikkatle okursanız kendi- niz6 en elverişli yurdu yorulma- * ve mülhakatı için AKŞAM gaze- tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 nu- marada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. hu gösterir, Eğer lik elde cenub birden | Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli 'Tefrika No. 84 Yedikule civarında Saidin babasını ararlarken, Aryüs, vaziyeti inceden inceye öğreniyordu — Yolda gelirken gördüğüm Arap başları bunlardı demek?! — Evet. Fakat, bu Arapların için- de Snidin babası olacak kadar ihti- yar bir adam yoktu sanıyorum. — Bunu anlamak çok kolaydır, Haşmietmaap! .Bu işi yapan kuman- danınıza bunların arasında sol kolu çolak ve sol ayağı topal bir ihtiyar var mıydı diye sorarsanız, mesele ça- buk meydana çıkar. Mihail ellerini birbirine vurdu. İçeri bir nöbetçi girdi. — Baha Teofilosu çağırmız..! Biraz söhra general Teofilos İm- Paratorun yanına geldi . Mihail sordu: — Başları vurulan Arapların hep- sini tanıyor musun? Teofilos: — Eyet, Haşmetmaap! dedi. Hep- sini yakından tanırım.. birer birer sorguya çektikten sonra vurdurdum başlarını. — Çok âlâ, Bunların arasında ço- lak ve topal, aynı zamanda da çok ihtiyar bir adam var mıydı? — Hayır, Haşmetmaap! Hepsi de sağlam, tam uzuvlu, ve çoğunun ya- | şi kırkı bile bulmamış Araplardı. İç- lerinde bir tek ihtiyar yoktu. İmparator bu vesile ile şu noktayı da öğrenmek istedi: — Böyle çolak, alil ve ihtiyar bir Arab varsa, bu adam şehir içinde kolayca saklanabilir mi? — Şüphesiz. Bu kadar büyük bir şehirde bir değil, bin kişi saklanabi- lir. Biz ele geçirebildiklerimizi kılıç- tan geçirdik. Eğer müsaade ederse- niz, yeni yapacağımız bir taramada yüzlerce Arab daha elde edebiliriz. — Hayır. Şimdilik böyle bir tara- maya lüzum yok. Aryüs söze karıştı: — Şu halde S&idin babası surlara yakın bir kulübede yaşıyor demek- tir. Şimdi onu bulmak kolaylaştı. Ve imparatorun ağzını açmasına meydan vermeden, hemen şu sözleri ilâve etti: — Bana müsaade ediniz, haşmet- meabi Generaliniz veya tensib bu- yuracağınız bir başka kimse ile Sai- din babasını arıyalım-.. İmparator Mihall bu teklifte hiç bir gayri tabillik görmüyordu. Aryüs şimdi Bizanslıların ürasında ve İm- paratorun elinde bulunuyordu. Bu sirada babasının yanına gelen veliahd Andronik te: — Bir kişiden korkulur mu? Sai-” din babasını bulmakla muhasaraya nihayet verilecekse, şehrin dört kö- şesinde arıyalım onu. Demişti. İmparator emir verdi. Saray teşri- fatçısı Periklisi bu işe memur etti. Ayrıca bir hassa zabitini de yanları- na verdi. On İki Kişilik bir muhafız takımile o gün öğleden sonra sarây- dan çıktılar.. surlara doğru yürü- — Siz Bizansı tanımıyorsunuz, sinyor! — diye cevab verdi — Onu ancak (Romanos Portas) civarında- ki yabancılar mahallesinde bulabi- Wiriz, Yedikulede Katalonya muha- cirleri ile adalı Rumlar olurmakta- dır. Aryüs en ziyade ve her şeyden ön- ce O civardaki asker kesafetini öğ. renmek istiyordu. — Said bana, babasının bir va- kitler Yedikulede bir balıkçının evin- de misafir kaldığını söyledi. İlkönce orada arıyahm. Bulamazsak, dedi- ğiniz semte gideriz. Periklis asker almadığı için, Aryü- sün teklifinde bir mahzur görmü- yordu. Yedikuleye gittiler. Aryüs, Yedikülede neler gördü? Periklis küçük bir kulübenin önün- de durdu: — Akşam oldu, sinyor! Eğer bu kulübedeki adamlar da ihtiyar Arabı tanımıyorsa, saraya dönmeliyiz. Aryüs: — Saraya eli boş mu döneceğiz? dedi. Romanos Portasa gitmiyecek miyiz? — Oraya da yarın gideriz, sinyor! Vakit çok geç oldu. İmparatorun yemek zamanı yaklaştı. z — İmparatora sarayda yemek ve- recek sizden başka kimse yok mu? — Vâr amma, sofrada mutlaka be- nim de bulunmam lâzım. — Sofrada bir vazifeniz mi var? — Evet. İmparator yemek yerken kendisine masal anlatırım. — Masal dinlemeden yemek yiye mez mi haşmetmeab? — Hayır, Bu, haâşmetmesbın yeni bir itiyaddır. Arabalar şehri muha- saraya başladıktan sönra, imparato- rün mâsalsız eymek yediği vaki dö ğildir. — En ziyade hangi masalları söy- lersiniz imparatora? — Kendisi Cengizin ve Kubilâyın akınlarına aid hikâyelerden çok hoş- landığı için, daima şark masallarını anlatırım. — O halde Moğol tarihini çok iyi biliyorsunuz - demektir. o Kubilâyın Çinde yaptırdığı yeni saraydan da bahsetmişsinizdir elbette.! — Hayır. O muazzam saray hak- kında henüz esaslı malümat elde edemedim. Sarayın on dört bin sa- kini ve kırk bin muhafızı varmış diyorlar... Bu sirada kulübenin kapısını ça Jan hassa zabiti şen bir sesle Perik- Misin yanma sokuldu: 1 — Ev sahibi bir kaç yıl önce bürü- larda bir ihtiyar münzevinin ofur- duğunu, fakat bir gece esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolduğunu söyledi. Başka bir şey bilmiyorlar. Dedi, Acaba bu bir tesadüf müydü? Aryüs derhal kapıya koştu.. Odadan şöyle bir ses duydu: : «Allahım, sen siperde düşmana göğüs geren oğlumu koru! Ve sen imparatora insaf, merhamet ver: Bi- zanslıları fazla ezmesin!» , Aryüs, yerlilerin imparatorun zul- münden bezdiklerini ve Allahtan başka şikâyet edecek bir kapı bula- madıklarını anladı. Zaten saraydan Yedikuleye gelinceye kadar, Aryüs, herkesin yüzünü solmuş ve neşesiz görmüştü. Güçlü kuvvetli erkekler- de bile göze çarpan bir bezginlik vardı. Aryüs bir şey duymamış gibi dav- randı, Periklise döndü: — Saidin babasının izini bulduk demektir. Madem ki burada vaktile münzevi bir ihtiyar varmış. Bu adam, şüphe yok ki, Saidin babasıdır. Periklis, yerli Ruma sordu: — Arab mıydı o ihtiyar? — Yüzünü bir kere bile görme- dik... Odasına kapanmış.. «Allaha giden yol » arıyormuş. Ondan her- kes korkardı. Hangi milletten olduğu belli değildi. Araba, Yahudiye çok benzerdi. Saçı sakalı birbirine karış» muşta. Aryüs sevindi. Kendi kendine: — Şu adama imparatorun hâzi- nesini verseydim, bana bu cevabı vermezdi, Diye söylendi. Sonra Periklise döndü; — İhtiyar münzevi her halde bus radan «Yabancılar mahailesiş ne git- miştir. Madem ki imparatorun sof- rasında bulunmağa meecbursunuz. j Hemen saraya dönelim... Yarın da «Romsanos Portas» civarında araştır. ma yaparız. Kulübenin önünden ayrıldılar. (Arkası vraj ya