Garson önüme küçük, temizlikten VE uğulmaktan pırıl pırıl yanan bir tepsi bıraktı. Soğuktan etrafı buğu- lanmış bardağı aldım, buzlu sudan bir iki yudum içtikten sonra köpük- Mi kahveme uzandım. Burası İstan- bulun en sevdiğim yaz bahçelerinden İdi. Denizi tepeden gören hâkim Yer... Boğaziçine doğru süzülen Şirketi Hayriye vapurunun radyo gü- tâ kulağımıza kadar geliyor. YO sesine, aşağıda, sahildeki odun depolarında makine ile kesilen kütük- Eıcırtısı karışıyor... Bahçe oldukça kalabalık, İstanbu- Min sıcaktan kaynıyan bir katran halini aldığı bu günde berkes Yaz bahçelerine akın etmiş. Yanımda- KI masada bir gençler grupu var. Bunların içlerinden birini de tanırım. Keki bir tanıdığın oğludur. İsmi de imdir. Sık sık bana uğrar, sahte bir mahcubiyetle benden ödünç bir iki lira ister, Aldığı ödünç paraları etmek katiyen âdeti değildir. it dikkat ediyorum, Selim bugün De kâdar şık, ne derece iki dirhem bir çekirdek giyinmiş... Delikanlıların yanındaki masada üç oturuyor, Üçü de genç ve güzel, hakkında da ufak tefek bazı bildiklerim yar. Ötedenberi parayı Şok sevdiklerini işitir dururum. Bir aralık bizim Selim arkadaşları- un masasından kalktı. Biraz ileride- ki, gene kendisi gibi bir takım gene- İerin oturduğu masaya gitti, Selim Uzaklaşır uzaklaşmaz, ilk defa otur- duğu masadaki arkadaşlarından biri Yüksek sesle yanındakilere: — Şu Selimi görüyor musun? dedi... Müthiş adamdır. Üç ay içinde güzel bir kadının uğrunda tamam 20,000 — yedi. Ehhh... Ne yaparsın zengin- ik! Selimin arkadaşı bu sözleri o kadar hızlı söylemişti ki bunları biraz ile- Tideki masada oturan genç kadınlar da işitmişti. Genç kadınlardan en Büzeli döndü. Şimdi daha uzaktaki Masada oturan Selime dikkatli dik- katli baktı. Ben fena halde şaşırmıştım. Selim, i ki lira ödünç koparmak için günlerce peşimden koşan bu çocuk Mü ÜÇ ay içinde bir kadın için 20,000 lira harcetmişti? Selimin arkadaşı yüksek sesle ko- Muşmasına devam ediyordu! — Çok cömerd çocuktur... Arkadaş- ık ettiği kadınlara hediyeler yağdı- dırır... Ama o hediye vermesin de kim Re Zenginlik efendim... Zengin- İlerideki masada oturan süzgün gü- 2el kadın bir kere daha döndü, Selime Sene uzun uzun baktı... Selimin arkadaşı devam ediyordu: — Geçenlerde Selimin parmağında kocaman bir pırlanta yüzük vardı. Tanıdığı kadınlardan biri benim ya- Binda: ye Selim bu yüzük ne güzel!.. dedi, —— m bemen parmağından yüzüğü — Al nonoşum... Madem ki bu ka- dar hoşuna gitti. Sana hediye ede- w Ehemmiyetsiz bir hediye... di- Yerek o canım kıymetli yüzüğü genç Yanımdaki #rkadaşlarının yanma dönmüştü. Artık biraz ilerideki masada oturan Güzel kadın bakışlarını Seli- rine dikmişti. Genç kadın bir Yaktı. Gülümsiyerek, sigaranm Selimin tarafına doğru li ; uzağa âdeta Selimle ara- hafif tertib bir anlaşma baş- lerile Gözletile konuşuyorlar, göz- Hne anlaşıyorlardı, Arasıra biribirle- Eülümserlerken dudaklarının he- Yecanla titrediğini farkeder gibi olu- he Yanımda tam mânasile ha- bir aşk sahnesi başlamıştı. Fa- © ben hâlâ hayretler içinde idim. Se- böyle üç ay içinde 20,000 lira yi- k, bir genç kadının küçük bir ar- E. İçin parmağındaki kıymetli pır- İA yüzüğü çıkarıp hediye edecek kâdar ne Zaman zengin olmuştu. ben Selimi dört, beş ay- ii danberi görmemiştim. Belki de bu €s- nada mirasa filân konmuştu. Bir müddet sonra Selim ayağa kalk- tı. Bahçeden çıkıp gidecekti. Şapka- sını başına giyerken biraz ötedeki ma- sada oturan süzgün bakışlı kadına Şöyle uzun uzun baktı, Genç kadın da hemen garsonu çağırdı. İçtiği kahve- nin parasını verdi. Selimin arkasın- dan bahçeden çıktı. Üç saat sonra genç kadını, Selimle Beyoğlu caddesinde kolkola gördüm. Kendi kendime: : — Selim bu kadın için de galiba üç ayda 20,000 lira yiyecek!.. dedim. Aradan bir iki hafta geçti. Gene tarafındaki masada hepsi çorapsız üç sarışın kadın oturmuştu. Bu kadınla- rın bir iki hafta numara yapmak Üze- re Beyoğlundaki bir bara gelen ecnebi artistler olduğunu biliyordum. Bir ara Selimin arkadaşlarından bi- ri kalktı, Başka masalardan birine gitti. Genç adam uzaklaşır uzaklaş- maz Selim yüksek sesle ve fransızca olarak yanındakilere; — Bu arkadaşımı görüyor musu- nuz? dedi, müthiş bir gençtir... Üç ay içinde bir kadın için tamam 20,000 lira para yedi.. Çok cömerd çocuktur... Ehhh.. Ne yaparsınız?. Zenginlik efendim, zenginlik... Selimin fransızca ve yüksek sesle söylediği bu cümleleri biraz ötedeki masada oturan bar artistleri de işit- mişti, Sarışın kadınlardan iri yarı fa- kat en güzeli döndü. Selimin ârkada- şına uzun uzun baktı, Selim fransızca olarak ve yüksek sesle sözüne devam ediyordu: — Bu çocuk arkadaşlık ettiği ka- dınları daima hediyelere boğar. Ge- çenlerde parmağında gayet iri taşlı, pırlanta bir yüzük vardı. Benim ya- nımda tanıdığı kadınlardan biri: — Aman... dedi, bu yüzük ne kadar da güzel. Bunun üzerine arkadaşım hemen parmağından O kıymetli yüzüğü çı- kardı: — Al nonoşum... dedi, madem ki bu kadar hoşuna gitti. Bu yüzüğü sana hediye edeyim... Ehemmiyetsiz bir he- diye... Artistlerden iri yarı kadın artık gözlerini Selimin arkadaşından ayi- ramaz oldu. Ben de kendi kendime: «Galiba... dedim, bunların hepsi zengin çocuk- lar... Milyonerler grupu...» Aradan epey geçmişti. Selimi gör- müyordum, Hafif bir nezleye tutuldu- ğum için yaz bahçesinede çıkamı- yordum. Nihayet nezlem geçti. Bir gün gene bahçeye çıktım. Baktım, Selimle arkadaşları gene bir takım güzel kadınların biraz ileri- sindeki masada oturuyorlar. Selim beni görünce arkadaşlarının yanın- dan ayrıldı. Masama geldi. Selim be- nim masama gelince arkadaşlarından biri yüksek sesle: — Ne cömerd çocuk... diyordu, dört Ay içinde bir genç kadın için 30,000 lira harcetti. Talia ür sözler benim UN Fakat Selim mahcub bir tavırla bana: — Yahu... dedim, sen benden zen- ginsin... Baksana üç ay içinde 30,000 lira harcetmişsin... Selim boynunu büktü: — Siz onlara bakmaymız.. dedi, bu etrafa karşı bir reklâm vesilesinden başka bir şey değildi. Ne yapalım... Biz de bu suretle muvaifak oluyoruz... O zaman milyonerler grupunun €s- rarını öğrendim. ii Hikmet Feridun Es Apartıman sahipleri! Boş dairelerinize hemen İyi kiracı bulmak için «Akşamsın KÜÇÜK İLÂNLARI'ndan isti- fade ediniz. * 10 Ağusles 938 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: 1430: Plâk- la Türk musikisi, 1450: Havadis, 15.05: Plâkla Türk musikisi, 1530: Muhtelif plâk neşriyatı, 16: SON. Akşam neşriyatı: 1830: Piikia dans musikisi, 19,15: Konferans: Fatih Halke- vi namına: Abidin Daver (Atatürk ve Anafartalar zaferi), 1955: Borsa haber- leri, 20: Sant ayarı: OGrinviç rasathane- sinden naklen, 20,02: Nihal Asım ve ar- kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2040: Hava raporu, 2043: Ömer Rize, Doğrul tarafından arabca söy- lev, 21: Saat ayarı: Şan, Bedriye Tüzün Stüdyo orkestrası refekatile, 2130: Tuh- #in Karakuş ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 22,10: Müzik ve varyete: Tepebaşı Belediye bahçesinden naklen, 2250: Son haberler ve ertesi günün programı, 23: Saat ayarı: Son. j Ankara — Öğle neşriyatı: 1430: Kar- gık pilik neşriyatı, 1450: Plâkla Türk musikisi ve halk şarkıları, 15,18: Ajans ha“ berleri, Akşam neşriyatı: 1230: Plâkin dans musikisi, 1915: Türk musikisi Ove halk şarkıları O(Maktele), 20: Sa- at ayarı ve srapça neşriyat, m5: | "Türk musikisi ve halk sarkıları (Hikmet Rıza), 21: Sıhhi konuşma: Dr. Vefik Vassaf, 2115: Stüdyo salon orkestram: 1 - Rossini: 1. Mossigue, 2 - Fred Ralph: Bel elner Plasehe Mosel, 3 - Röbikoff; Walzer mus der Christbaum, 4 -Lindeman: , 22: Ajans haberleri ve ha- va raporu, 2213; Yarınki program ve BON. Berlin 20 hafif mwzika — Deutschi, 8. 20,15 plik — Frankft, 20 eğlenceli muzi- ka — Kolonya 30 plik — Königsbg. 20 | plik — Münih 20,30 piyano — Athlene 20 orkestra Brüksel 20 akordeon — | Bükreş 2040 piyano - Droitriç 2020 | dans — Helsingf, 2030 konser — Landra | 20 belalayka konseri M. Ceneri 2030 | bafif muzika — Oslo 20,25 dans — Milâno 2030 konser — Sofya 19.15 denberi Ver - di'nin «Aldas operası — Stokholm 2040 piyano — Rad. Toulouse 2045 salon mu- Zikası — Varşova karışık muzika, Saat 21 de Berlin 21,10 - 23 karışık muzlka — Di- ğer Alman istasyonları gençlere mah- Sus şarkı, dans ve muzika, 2115 Deutsch, 8. den nakil — Bari 21,15 Yu- nanca neşriyat — Brüksel 2130 - 23 kon- ser — Budap, orkestra — Bükreş 2115 | dans — Droitviç 21 konser — PFlorans | 2130 «Kral Maksim» opereti — Kopen- haz 21 orkestra — Londra Zi «Emrihize | Amadeyim, Madams musikalı piyes — | Uyon 2130 konser — M. Ceneri 21 man- dolin — Oslo 21.10 orkestra — Rad. Paris | 1130 keman — Paris P T. T. Grenoble, Marsilja 2130 - 2330 orkestra — Rennes 4130 konser — Sofya 21 operaya de- vam — Sotlens 2120 hafif muşikn — Stokholm 2130 askeri muzika — Strasbe. ve Nis 2145 - 1330 orkestra Rad. Toulouse 2145 karışık muzika, Saat 22 de Alman İstasyonları 22 Dutschi & den nakle devam — Belgmd 2230 konser — | Budap. 22,10 çingene çalgı — Bükreş 22.45 Rumen orkestrası — Fiorans 22 ope- yete devam — Helsingfors 22.10 hafif mu- zika — Hllvers. I 2245 dans — Londra | 3240 karışık muzika — Milâno 2 caz- band — Prag II 2230 salon tmurikası — Roma, 22 konser "Toulouse 2230 dans. Saat 23 de Breslav ve Berlin 2340 hafif muzika ve dans — Küönlgebg. 2345 dans — Münih 23,20 gece muzlkasm - - Diğer Alman İs- tasyonları Viyanadan naklen 2330 Viya- na muzikası — Belgrad 73,20 konser — Brüksel 2310 dans — Brüksel II 2810 hafif muzika — Budap. 23,45 cazband — Florans 23 operete devam, sonra dans — Hilvers, 23.10 hafif muzika — Lemberg 23.05 hafıf muzika — Londra 23.25dans — Oslo 23,40 dans — Soltens 23 dans — 8tokholm 23,15 dans — Rad. Toulouse 23,45 füllm havaları, Saat ?4 den itibaren Alman İstasyonları | e Kadar evvelki Programlarma devam — Budap. 24 caz- banda devam — Drojtviç 24 dans — Ficrans 24 dans — Kopenhag 24 - 130 dans — Lüksemb. 2470 dans — Milino muzikası — Diğer Alman İstasyonları 1-4 Münihten naklen dans orkestrası. Posta Wtihadına dahil olmuyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek Tizumdır. Cemaizyelâhir 13 — Ruruhısır 97 5. İmsak Güneş Öğle-İkinât Akşam Yatsı E. 752 946 503 3855 1200 144 Va. 309 581219 1611 1915 2059 İdarehane: Bablâli civarı Ağımusluk Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli Tefrika No. 82 Bizans semasını korkunç bulutlar sardı ve biraz sonra müthiş bir yağmur başladı Said, Haliçte şehid olan Hüseyin Saydaviyi hatırladı: — Hüseyin sağ olsaydı, fırtınadan ve hava değişikliklerinden çok iyi anlardı. En değerli bir arkadaşımı- zı kaybettiğim için çok müteessirim. ettiniz, emir! Said, Hüseyin Saydavinin candan arkadaşı olan donanma fedaisi Se- lim Nahaş'ı çağırtlı. Selim Nahaş yıldızlardan ve rüz- Me A Sald, Selim Nahâşa sordu: — Hayır, seyid! Bulutlar Mukad- des dağ (1) üzerinden geliyor ve Bi- zans üzerinden geçiyor. Eğer yağ- mur başlarsa, bizden ziyade sur için- deki şehir zarar görecek. Eğer bu- İutlar Olimp (2) in zirvesinden dö- külüp gelseydi, buraya kadar sabre- demez, daha alçalır ve çarçabuk üs- tümüzü ıslatırdı. Said ihtiyaten donanmaya emir verdi; «— Fırtınadan kaçma için tetik bulununuz ve ambarlarınızı iyice ka- patıniz!» Sald boş yere telâş etmişti. Bizans donanmasını yakan Selim Na- haşın sözlerinde çok büyük bir isa- bet vardı. Yağmur başlamıştı. Hem de ne şiddetli bir yağmur. Sağanaklan kaçmak istiyen kor- san gemileri derhal birbiri ardınca Antigoni (3) ye doğru çekilmeğe başladılar. Yağmur yağarken, gökten bir de- niz dökülüyormuş gibi, Bizansın bü- tün üstünü su kaplamıştı. O güne kadar böyle müthiş bir yağmur ne görülmüş, nede İşitii- il Felâket o kadar büyüktü ki. eğer bu yağmur ayni şiddetle bir saat | kadar yağacak olursa, gökten dökü- len sular surları aşıp denizlere dökü- lecek ve şehir içinde boğulmadık bir ferd kalmıyacaktı. Yağmur arasında ceviz, yumurta büyüklüğünde dolu taneleri de dö- külüyordu. Bunlardan bir kaçı, biraz geride kalan bir Arab korsan gemi- sine düşmüş ve yelkenleri parçala. muş, geminin üstünü delik deşik et- mişti, Arablar bu sağunaktan çabuk kaç. tılar. Antigoni limanına yetiştiler, Bir kısmı adanın (Burgaz) tarafın- daki koyuna geçerek kurtuldu. Sald: — Acaba şimdi Bizans ne halde- dir? Diye düşünüyordu. / Prens Vasil bu tufandan en çok sarayların müteessir olacağını söyle- di. Vasilin endişesi şu idi: «Karım, çocuklarım, cariyelerim telef olursa, ben yaşıyamamı; İşte, prens Vasil en çok ailesine kavuşmak için Bizansa girmek isti- yordu. Amcası Mihailin başını ko- permağa da bu endişe ve bu arzu ile razı olmuştu. Yoksa, Vasil yumuşak huylu, uysal, ve şen bir adamdı. Cenkçi, döğüşçü, geçimsiz değildi. Saide bir kaç kere: — Çocuklarıma, karıma yakında kavuşabilecek miyim? Diye sormuştu. Said, prensi dalma teselli eder: — Bizansa girince sarayında hür ve serbes yaşıyacaksın! Derdi. Acaba imparator, Vasilin karısını ve çocuklarını sağ bırakmış mıydı? Şiddetli yağmurlar yarım saat bi- le sürmeden dinmişti. Kara bulutlar yavaş yavaş garbe doğru akıp dağılıverdi. Arab korsanların: bir merak sardı: — Acaba Bizans ne halde..?! Bizanstan Marmaraya kuş uçmu- yordu. Korsanlar, Bizans önlerine ze geldiği günbenberi bir insana ras lamamışlardı. İlk defa genersi Ani- vasın ademi diye yüzerek gelen a* kerle karşılaşmışlardı. Arablar karşıyakadaki (Üsküdar, Kadıköy ve Boğaziçi) yerlilerile te- mas etmiyor değillerdi. Hattâ onlar- dan iki kere haraç bile almışlardı. Fakat, onlar sur dışında yaşıyan kim- #elerdi. Said sur içinde olup biten- leri öğrenmek istiyordu. O gün Saidin kafasında bir istif- ham belirdi: “ — Bizansa bir casus gönderebilir miyim?! Venedikli Aryüs kimdir? Korsan gemileri Antigoni adasın- dan tekrar Bizans surları önlerine döndüler. O gün, Saidin gemisindeki esir kü- rekçilerden İki kişi konuşuyordu: — Aryüs... — Ne var? — Selim Nahaş sana arasıra İlti- fat eder, değil mi? — Evet. Ne olacak..7! — Senin yapabileceğin bir iş var da. » — Ne işi.? — Casusluk... — Gemi içinde mi? — Hayır. Bizans surları içinde, — Sen aklını mi oöynattın? Ayağı- mıza vurulan zincirleri unutuyor musun? — Unulunuyorum amma. bu fır. satı kaçırmak ta doğru değil. Emir, Bizansa bir casus göndermek istiyor- muş, — Ne öğrenmek istiyor? — İmparatorun ve halkın yaziye- tini yakından anlamak. Ve bilhas- sa «Ölüm yağmuru» ndan sonra Bi- zansia olup bitenleri öğrenmek isti- yormuş... — Bunu benim yapabileceğimi ne- reden keşfettin? —ı İçimizde bu işe elverişli senden başka kimse yok. Venedikte tanın- mış bir ailenin oğlusun! Bizansta hatırını sayarlar... Yeni bir sulh tek- hifi bahanesile imparatora konuşa- bilirsin! Aryüs küreğe başını dayamış dü- şünüyordu. Arkadaşının sözlerini dikkatle din- ledikten sonra, ümidsiz bir tavırla başını salladı: — Bu vazifeyi üzerime almakla ne kazanacağım? — Ne mi kazanacaksın, Aryüs? Kısa bir müddet için hürriyetini! Ve bundan sonra belki de Antonyo gibi serbes kalırsm! , — Said bana hürriyet vermez. — Ne biliyorsun? Antonyo gözü- müzün önünde bir örnek.. — Antonyonun talihi varmış. — Senin talihin de kendi avucu- nun içinde. Sen istersen ondan de ha meşhur, ondan daha hür ve on- dan daha muvaffak olabilirsin! Aryüsün gözleri ışıldamağa baş- ladı, — Ne yapalım şimdi? — Nahaşa haber ver. fikrini söy- le. O da Saide gidip anlatsın. e Aryüs, Nahaşa seslendi. Nahaş şarab içiyordu. Yerinden kımıldâmadı. — Sırtın kaşınıyor, Aryüs!i Şimdi sana kırbaç atacak halde değilim.. Diye bağırdı. Aryüs, Nahaşın biraz sarhoş olma- sını bekledi. Tekrar seslendi... Nahaş tel kamıçısına sarilârak ye- rinden fırladı.. sendeliyerek yürü- dü. Ve elindeki kamçıyı Aryüsün çıp- la sırtında şaklattı. Z — Bunu mu istiyorsun? Aryüs uldırmadı.. (Arkası var) gi Aynoroz — Halgon Oros: Mukaddes (3) Olympe — Uludağ. 13) Antigönle — Kınalımda, © ee “el edin iii mn nize ln