AKŞAMDAN AKŞAMA Kunduzla mühendisin farkı Plâj kumları üzerine yüzükoyun Uzanmıştım. Önümde bir takım ayaklar dolaşıyor. Kimi çıplak, kimi patikli, bir kaçı da takunyayı andır ran sandallı... Yanımdaki bayan, tabanı tahta ayakkabıları göstererek dedi ki; — Bilhassa bunlar moda... Eminim giyenler buradan almamıştır, Çünkü henüz yok... Ve sonra gülerek: — Ne garib! « dedi, — Garih olan da nı şkte geçirm: diğimiz zaman, ilk işlerimizden biri malın tedariki oldu. Çünkü burasi €ski zaman usulü: Hamam, musluk başları, hep alaturka; mutfağı mak tiz taşlı, avlusu geniş. Atıncın: — Tam dört takunya, üç nalın lâ- zim... Hazır bu akşam otomobille dönüyorsun, al getir! - dedi. Ve sonra da şu tembihte bulundu: — Sakın otomobille önlerinde durma... Taksile dolaştığını görür lerse yirmi kuruşluk şeye elli isterler. Vaktile bu nalıncılara bir kere gitmiştim. Sokağı kolaylıkla nı umuyordum. Fakat oto- mobili üç dört kere saği sola sap- tirmam lâzımgeldi. Evvelâ kabahati dalgınlığımda sandım. Fakat meğer çarşının biçimi değişmiş, Eskiden sokak baştanbaşa bu malı yapam larla doluyken şimdi tek tük kak muşlar. başka dükkânlar açılmış. ! — Nalıncılar neye bu kadar azal- dı? - diye sordum. Sanat ölüyor, yok. - cevabımı verdiler. — Tuhaf şey. Sebeb? — Takunyayı gene çok şükür alan oluyor... Mahalle içlerinde bazı ka- dınlar, kızlar, ayakkabı yerine kul. lanıyorlar. Fakat nalmın işi bitti Apartımanlar yapılalı kimse rağbet etmiyor. oApteshaneler, hamamlar, mutfaklar alafranga... «Üzerime sıç- zamasın, mekruhtur!» kaygusu yok... İşle bu sebeblerle satış * olmuyor. Bizim de sanat iflâs etti, Hayatımızı güçlükle kazanıyoruz... Bu iş böyle giderse, biz de iflâs eden meslekdaş- iarımız gibi dükkânlarımızı kapata- cağız... Annemin siparişlerini seçerken bu İzahata alıyordum. Diğer dükkânlar- daki nalıncılar da başlarım uzatıp bizi dinlemeğe başladılar. — Kabahat devrin modern ba mamlarında, tuvaletlerinde değil, sizde... - diye derhal konferans ver meğe giriştim, - Zerrece icad kabili- yetiniz yok mu?. Babanızdan, de- | denizden öğrendiğinizi azıcık değiş | tiremez misiniz? © Çürük dişli, şal kuşaklı bir ihtiyar dükkâncı alay etti; — Değiştirip te ne olacak? —Bu işyüzünden para kırar, apartıman yaparsınız yahu... >> Amma da ettin küçükhai > Yanımızda Avrupa mecmüaları var- dı. Açarak plâj resimlerini ve oralar- da giyilen altı tahta ayakkabıları gösterdim: — Bu moda burayada gelecek, &eldi bile... Aklınız varsa yeni yeni zarif, güzel şekiller bulunuz. Piyasaya sürünüz... Kadınlar, erkekler kapış kapış alır... Yerli sanatkârların eseri Yerlerine hanım!.. İŞ sıska diye iftihar ederiz. — Bizim iş başkana; bu başka... Tramvay amelesi Teavün sandığın- daki paralar için şirketi dava etti Tramvay şirketinde çalışan vatman ve biletçilerin Teavün sandığı serma- yesini, şirket iş lerinden kesilen muayyen nisbetler dahilindeki yüzde- lerle işçilerin vazife esnasında gürü- len kusur ve ihmalleri yüzünden ke- silen ceza paraları teşkil ediyor. Şir- ketin de işçilerden kesilen yüzdeler nisbetinde bu sandığa iştirak etmesi lâzımdır. Şirket leri bu yüzdelerin yüz seksen bin lira tuttuğunu, şirke- tin de ayni miktarda sandığa para yatırmak mecburiyetinde olduğunu ve cezalardan da 29 bin lira kesildiği- ne göre, Teavün sandığında 389 bin lira biriktiğini iddia etmişler ve bu | paranın kendilerine teslimi lâzım ge- leceğini ileriye sürerek şirkete müra- caat etmişi: fında şirketin Belçikadaki merkezin- | £ istemiş ve gelen talim işçilerin talebini redded olduğundan, işçiler bir ket aleyhine mahkemtye etmişlerdir. Diğer taraftan, işçiler Nafia letine ketinin satınalma müzake! lanasağı şu sirada şirket elinde bulu- nan paralarının istirdad edil rica edeceklerdir. İşçiler, bu paranın bir kısmını Hava Kurumuna terket- meğe hazır Olduklarını da söylemek- tedirler. ii Yemek zehirli mi ? Mustafa yediği kızartmadan sancılandı Fatihte Hasan Halife mahallesinde Halimin bostanında oturan Musta- fa isminde biri, Fatihte tramvay du- rak yerinde ahçı Abdürrahimden, ev- velki gün öğle üzeri bir patlıcan kı- zariması yemiştir. Mustafa yemekten bir müddet son- ra karında müthiş sancılar hisset- meğe başlaması üzerine derhal Cer- rahpaşa hastanesine kaldırılmıştır. Mustafanın, yediği yemekten zehir- lendiği sanılmaktadır. Belediye ve Za“ bıta tahkikat yapmaktadır. — Ey mübarek adamlar! İki türlü köprü inşası olur: Biri kunduz gibi, öteki mühendis gibi. Kunduz, ec daddan öğrendiğinden başkasını yap- İ maz, mühendis ise köprüyü türlü yapar, o tecrübeyle, cami de, e eder... Niçin kunduz il il OTsUNUZ.... rr Ea bayan!» diye may ettiler. Fakat söylediklerim doğru değil mi? Bu asır biraz , zihin yormak, kalıba uymak, yeniyi bul mak, görenekten ayrılmak asrı değil mi?.. Yalnız nalıncılar değil, her erbabı, bu mütemadi değiş- meslek melere kendini uydurmak mecburi- Yanılıyor yetindedir sanıyorum... mıyım?» haklı buldum. Vee (VA - Nü) esini | Haklı şikâyetler Kalamış iskelesinde çirkin bir manzara Maruf bir zat yazıyor: Dün Kalamışa gitmiştim, İs keleye çıktığım zaman yarı çıp- lak bir takım gençlerin iskeleden denize atladıklarını sonra denizden çıkarak iskelenin üzerine boylu boyuna uzandıklarını ve güneş banyosu yaptıklarını gördüm. Bun- lar iskelenin yarısından fazlasını | işgal ediyorlardı. Denise atlarken etrafa sıçrattıkları sular da, gelip geçenleri wslatyordu. İskelenin üzeri ne plâj, ne de güneş banyosu yeridir. Yarı çıp- lak adamların iskele üzerine uza- narak yamaları çok çirkin bir manzara teşkil eder ve her halde bunun önüne yeçmek icab eder. Alâkadör makamla; 1. İYUSUS» ta nazarı dikkatini celbetmenizi rica ederim. Ni Tavla oyununda kavga çıktı Seyircilerden biri oyuncular» İ dan birini başından iskemle ile yaraladı © saal 22 de Bakırköyü- lane kahvesinde <At mar- tini Debreli Hasan...» sözünden kav- ga çıkmıştır Vaka şöyle olmuştur: Agop ve Arkalosyan isminde iki sa- mimi arkadaş tavla oynamakta ve birçok meraklılar da bunları seyret- mektedir. Arkalosyan, partiyi kaybetmek üze- | re olduğundan, son derece sinirli gö- rünmektedir. Tam zarını atatağı Si rada, Agop kızdırmak bahanesile; — At martini: Debreli Hasan! söz- lerini söylemiştir. Bundan, mühâhtaptan ziyade, oyu- nu seyretmekte olan Arkalosyanın Aâr- kadaşı Cano kızmış ve bir iskemle ka- parak, Agobun basına indirmiştir. İskemle parçalanmış, “-Agobun ba- şı da ağırca yaralanmıştır. Baygın bir hale gelen Agop, tedavi altına alınmış, asabi seyirci de polis tarafından yakalanmıştır. Ticaret beyannamelerine ya- pıştırılacak pullar İthalât ve dahili ticaret böyanna- melerinin yalnız birinci nüshalarına damga pulu yapıştırıldığı görülmüş- tür. Halbuki diğer nüshalara da pul yapıştırılması icab etinekledir. Güm- rük ve İnhisarlar Vekâleti gümrükle- re bu ciheti tamim etmişir, Aile sicilleri Aile sicillerinin tanzimine esas teş- kil eden beyannamelerin toplattırıl- masına devam edilmektedir. Bu be- | yannamelere göre intihap İşlerinde esas teşkil edecek olan sicil fişleri ya- pılacaktır. Bu maksada Belediyede yeni bir teşkilât vücude getirilecektir. Bu teşkilât sırf sicil işlerile uğraşacak» | tır. Merkezde kurulacak bir Sicil mü- dürlüğünden başka kazalarda da bi- rer âmirlik teşkil edilecektir. Nakliyat işleri Belediye bir elden idaresi için proje hazırlıyor Belediye, İstanbulda mevcud olan bütün kara nakliyat işlerinin bir el- edilmesi için bir müddetlenberi ted- kikat, yapmakta idi. Bu tedkikat, bu ây sonunda neticelenecektir. Yapılan tedkikat, şehir içinde kara nakliyat, yani boşaltma, yükleme ve taşıma İş- lerinin tanzim ve bir teşkilât tarafın- dan ve bir elden idaresini istihdaf et- mektedir. Bu hususta bir proje hazır» İ lanmaktadır. Bu proje ulükadar ma- kamların da tasvibinden geçtikten son- | ra ya Belediyenin iştirakile bir şirket kurulacak, yahut tabu işi yapacak müessese, Belediyeye bağlı ve hükmi şahsiyeti haiz olacaktır, Bu hususta İleride kati bir karar verilecekt Ganiyi vuran kasap Şerifin ceza Ç rek edilmişti. Şerif hakkındaki evrak dördüncü İstinlak dairesine ve- rilmiş ve Şerif dün müstanltik tarafın- dan isticvap edilmiştir, Yapılan İs- ticvap neticesinde Şerifin mevkufiye- tinin devamına karar verilerek gene Tevkifhaneye gönderilmiştir. Şehrin imarı Belediye, açılacak yeni yolların plânlarını hazırlıyor Şenirellik mütehassısı B. Prostun nâzım plânı esasları dairesinde tafsi- Jât plânı ihzar etmek üzere Beledi. ye İmar müdürlüğünün faaliyete geç- tiğini yazmıştık. İmar müdürlüğü, Istanbulun umu- mi münakalât işlerini tanzim etmek üzere birçok yeni caddeler açacağın- dan, tafsilât plânı bilhassa evvelâ bu yeni caddelerin açılmasını temin edecek şekilde hazırlanacaktır. ! Bu işlerin başında Karaköy mey- danının genişletilmesi ve Karaköyden Taksime kadar uzanacak olan bir viyadüklü yolun açılması vardır, Ay- ni zamanda Karaköyden Kulekapısı- nâ kadar doğru istikamette ve ye- şil bir saha ile süslenecek ikin. ci bir yol daha açılacağından İmar müdürlüğü Galata ile Beyoğlu ari- sındaki münakalâtı kolaylaştıracak bu iki yolun profillerini hazırlamakla meşguldür. den ve dnha mazbut bir şekilde idare | Gazeteci çocuklara dair Tramvayda idim. İçeriye gözleri zekâdan piril pınl yanan, ekmeğini çikarmak için büyük bir telâş içinde bağıran bir gazeteci çocuk girdi. Big yolcu da gazete almak için yeleğinin yan cebine parmağımı atmıştı. Fakah bu esnada tramvayda bir ses yüke seldi: — Gazeteci!.. İn aşağı bakayım. Nedir bu yahu... Babanızın arabasi gibi önünüze gelen tramvaya ati» yorsunuz... Haydi atla aşağı... Zavallı çocuk müşterisine gazeteyi vermeden (ramvaydan aşağı inme ğe mecbur oldu... Geçenlerde bir yaz bahçesine git miştim. Burası tam mânasile biz halk bahçesi idi, Fıstıklar yeniyor, müşteriler arasında küçük bir ew mekânlı kutu içinde esans satan adamdan tutunuz da, simitçiye ka» dar bir çok seyyar satıcılar dolaşı- yordu. Bu sırada kapıdan içeriye bir kök çük gazeteci süzüldü. İnce sesile; — Havadis... Havadis!.. diye bağ rırken hemen bahçesinin garsonlarş faaliyete geçtiler, Çocuk palas pan dıras dışarı çıkarıldı, Garsonu çağırıp sordum: Niçin zavallıyı dışarı çıkardın? rson mühim bir tavırla: — Yakışık alır mi bayım? asri bir bahçede... Asri bahçeye baktım. Yerde fıstık kabukları, (o kabakçekirdekleri.. Bu canım bahçenin asriliğini yalnız bi- çare gazetecinin İncecik sesi bozu- dedi, ünden © geçiyordum. Bir adamcağız yanıma yaklaştı. Kendi sini gözüm ısırıyordu. Dükkânı ol- mıyan bu adam kitabçılık ederdi, Onun Sirkecide, Çiçekpazarı sokü- Eımda, senelerdenberi bir köşeciği vardı. Kitablarını oraya koyar, era- da satardı. Şimdi burada kitab satmasına mâni olunuyormuş. Halbuki ayni yerde bir çok satıcılar var... Bu adamcağızın müşterileri ara sında Ferhad ile Şirini, Leylâ ile Mec- nunu, yeni harflerle basılmış diğer kitabları satın alan askerler, yeni ye- ni okumağa başlamış köylüler gö- rürdüm. Bu adamı seyyar bir simitçi ile bir tutmak doğru değildir. Nihayet si- mütçi mideye aid. bir mal satar, Hak buki kitabçının sattığı mal kafa içindir. Hele küçük gazeteciye yapılan muamele hiç te doğru değildir. Gazete; halkı okumağa, okutmağa alıştıran, okuma zevkini ona aşılıyan, ilk vasıtadır. Gazeteci çocuğun ticaretten baş“ ka, şahsi menfaatten başka aşağı yukarı, halk kütlesinin okuması hu- susunda bir de hizmeti vardır, Sonra unutmıyalım ki bu çocuklar arasın da 4-5 nüfuslu aileler geçindiren de vardır. Kendilerine karşı daha müsalğ davranmalıyız... Hikmet Feridun Es DEKORASYON Mağazası için mevsim yoktur. Her ay en modern mallar gelmektedir Beyoğlu İstiklâl Caddesi ——— — Deniz olmasa Muz kaç para eder bay Amca?... e > Bay Amca B «. Nede Malatya gibi meşhur ka yısılarınız, zengin meyva bahçeleri- niz vari... b B. A. — Öyle amma, bizim de zen- gin meyvacılarımız vari...