Dünyaya hayret veren büyük m Türk dahisine ve onun yüksek eserine saygı ve şükran (Baş tarafı 1 inci sahifede) kürsüye gelen B. Fuat Köprülü genç liğe hitaben şunları söylemiştir: — Arkadaşlar, bugün, Büyük Ön- derimiz Atatürkün, milletimize ihdâ ettiği inkılâplardan birini, harf in- kılâbının onuncu yıldönümünü kut- lamak üzere burada toplanmış bulu» nuyoruz Memleketi düşman İstilâsından kurtaran, Türk millelini tam müna- siyle efendi olarak yaşatan ve ondan sonra müteaddid inkılâplarla memle- keti kurunu vüsta harabelerinden kurtaran Büyük Şefimizin bu harf inkılâbile memlekete neler kazan- dırdığını anlatmağa lüzum görmü. yorum. Çünkü Bunu hepimiz biliyo ruz. On senedenberi görmüş bulunu- yoruz Arap afabesinin Türk seslerini zaptetmek hususundaki eksikliğini, noksanlığını ve bunun maarifin halk arasına yayılmasına ne büyük engel olduğunu herkes bilir. 19 uncu asırda Avrupa medeniyetile temasa gelin- dikten sonra bir takım mütefekkirler Arap alfabesinin kifayetsizliği dola- yısile bunun üzerinde düşündüler, çalıştılar. Fakat bütün bunlardan bir netice alınamadı ve Arap alfabe- sinin esâreti sürüklendi, durdu. Nihayet, Atatürk, o zaman tasar- Jadığı inkılâplardan olmak üzere harf inkılâbını yaplı ve başardı. Harf in- kılâbı uzun senelere taksim edilecek bir program şeklinde tatbik edilmedi. Katiyetle hareket edildi ve Atatürk ortaya bir afabe koyarak tatbikini emretti; böylece Türk dili Arap alfa- besinin esaretinden kurtuldu. Yen: alfabe, yedisinden yetmişine kadar açtığı cidalde nasıl muvaffak olmağa başlamıştır. Bunu misallerle gördük ve göreceğiz. Bu surele Şefimi- Zin, tarihin pek az kaydettiği, hattâ hiç kaydetmediği Büyük Önderimi- | zin adını burada anmakla bahtiyarım. 6 ve 60 yaşlarında okuyup yazma öğrenenler B. Fuad Köprülünün alkışlanan bu söylevinden sonra, üç ayda okuyup | yazma öğrenen altı yaşında bir çocuk şu hitabeyi yüksek sesle okumuş ve üzün uzun alkışlanmıstır: «Ağabeylerim, ablalarım, Ben yedi yaşıma giriyorum. Annem ve babam, okuma, yazmanın çok zor olduğunu söylerlerdi. Fakat ben ko- lay öğrendim ve bana hiç zor gelmedi. Ninem İzmirdedir. O bile okuma, yaz- mayı öğrenmiş. Eskiden başka yazı varmış ta ondan Çok zormuş. Bize bu kolay yazıyı Ata- türk babamız vermiş. Şimdi 10 sene olmuş, Ah Atatürk babayı görebilsem, ellerinden öpüp kendisine teşekkür et- sem, ne kadar sevinirdim. Ablalirım, ağabeylerim, siz Atamızı görürseniz ona bu küçük Güler'in te- şekkürlerini ve ellerinden öptüğümü lütfen söyleyiverin, e mi...» Müteakiben, evvelce hiç okuma, yaz- ma bilmediği halde yeni Türk harfleri sayesinde okuma ve yazmaya kolayca muktedir olan 60 yaşlarında ikliyar bir zat ta aşağıdaki hitabeyi okumuş- tur: «Sayım yurtlaslarım, Okumak, yazmak ne iyi şeymiş Türk harflerinin alınması bizim gi- bi ihtiyarları bile okur yazar etti, — | Senelerce âdeta kör kalmıştık. Yeni | yazı imdadımıza yetişti de biz de okur yazar olduk. Ne büyük nimettir bu bi- ind | Memleketi düşmandan, “Türkleri | esaretten kurtaran Büyük Atamız biz- leri bile düşündü de cehaletten kur- tardi Türk milleti Büyük Atatürke öm- | bem müteşekkir ve hem min- kalacaktir.» Yüksek tahsil gençliği namına Daha sonra kürsüye gelen Üniver- gite talebelerinden bir genç yüksek tahsili gençliği namına heyecanlı bir söylev vermiştir. Üniversiteli ezcüm- Je demiştir ki: ne Vali B, Muhiddin Üstündağ, üniversite profesör ve doçentleri Sarayburnunda Atatürk heykeli önünde Profesör B. Fuad Köprülü nutuk irad ederken , — Bugün istiklâl tarihimizin mad- di ve manevi milli devrimleri arasın- da en mühim yer tutanlardan biri olan harf inkılâbımızın onuncu yılını bütün varlığımızla alkışlıyoruz. Ata- türk harf inkılâbını çok uzun yillar- danberi düşünüyordu, Fakat tahak- kuk ettirdiği bütün inkılâpları nasıl | daima Türk milletinin inkişaf tari- hindeki en uygun merhalesine getirdi ise, bunu da bundan tam on yıl önce bugün Sarayburnunda söylediği ta- rihi nutku ile milletine müjdeledi. O gün dedi ki: €Yeni Türk harflerini | İ çabuk öğrenmelidir. Her vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanseverlik ve mil- liyetperverlik vazifesi biliniz.» Atatürke çekilen telgraf Üniversite gençliği namına dün ge- | ce Atatürke şu telgraf çekilmiştir: | «Cümhurreisi Atatürkün | yüksek huzurlarıma: Kültür alanında milletimizi büyük ülküsüne yetiştirecek olan yazı inki lâbının onuncu yılını kutlamak için Üniversite konferans salonunda top- | lanan Şüksek tahsil gençleri bütün | kalblerile bağlı bulundukları Büyük | Atalarına ebedi şükranlarını sevgi ve | saygılarla sunarlar. » Fener alayı halinde Gülhane | parkına hareket | Şiddetle alkışlanan bu söylevi mü- takip saat 20,45 te Üniversite talebe- leri ellerinde meşaleler, konferans sâ- i lonu önünden hareket elmiş ve muaz- zam bir fener alayı halinde tramvay caddesini takiben Sarayburnu parkı- ! na gitmişlerdir. Gençler Parktaki | Atatürk heykeline çelenk koymuşlar | ve daha sonra Eminönü Halkevinin Saraybumu parkında tertib ettiği me-| rasime iştirak etmişlerdir. B. İbrahim Necmi Dilmenin konferansı Eminönü Halkevinin Gülhane par- kında tertip ettiği merasim de çok par- lak olmuştur. İstanbul festival komi- tesinin. hazırladığı «Türk harfleri isimli broşür merasimde bulunanlara dağıtılmış, söylevler verilmiştir. Dil kâtibi B. İbrahim Necmi Dilmen çok güzel bir konferans vermiş, harf inkılâbını, manasını ve bahşettiği faydaları açık bir ifade ile anlatmıştır. 'B. İbrahim Necmi Dilmen, on yıl ey- vel Atatürkün irad ettiği nutku ha- tırlatarak ezcümle demiştir ki: — Ulu Önderimizin bu nutku, bü- tün Türk milletini yeni ve büyük bir selerberliğe çağırıyordu. Bu sefer- berlik, bilmezliğe karşı açılan âman- sız bir harbin işareti idi Dedikten sonra, niçin okuyup yaz- madığımızın sebeplerini anlatarak, Arap harflerinin güçlüğünü ve bir harfin birkaç türlü okunduğunu, hat- tâ «Duran» kelimesi «Devran: diye okuyan ve okutan edebiyat muallim- leri bulunduğunu işaret etmiş ve ye- ni Türk harfleri sayesinde bu zorluk- ların tamamile ortadan kalktığını işaret etmiştir, Hatip, on yıllık çalışmadan sonra okul çağını aşmış yurttaşlardan yal- nız Millet okullarında iki buçuk mil- yon insanın bugün okuyup yazma öğ- rendiklerini, okullara ve orduya her yıl giren ve orada okuma, yazma öğ- rTenenlerin bu rakamın dışında olduk- larını söylemiştir. B. İbrahim Necmi Dilmen, Atatür- kün 9ağustos 1928 de irad buyurduk- ları nutuklarından şu parçayı hatır. latmıştar: «lisanımızı muhakkak anlamak istiyoruz. Bu yeni harflerle pek ça- buk, mükemmel bir surette anlıya- cağız. Anladığımızın asarma yakın zamanda bütün kâinat şahit olacak- tır. Ben buna katiyen eminim. Siz de İ emin olunuz» Hatip, bundan sonra sözüne devam! gım zaman etmiş ve çok alkışlanan nutkunu şu cümlelerle bitirmiştir: — Kendisinin dediği gibi, Türk milleti «iftihar etmek için yaratıl. mış ve iftiharla tarihini doldurmuş | bir millettir» Bu milletin tarihini dolduran Wtiharların en büyüğü de, koynunda Atatürk gibi bir deha ye tiştirmiş olmasıdır. Dünyaya hayret veren Büyük Türk Dâhisine ve onun yüksek eserine sonsuz saygı ve şükranlarla sözümü bitiriyorum, Eminönü Halkevinde Eminönü halkevinde yapılan mera- #ime İstiklâl marşile başlanmış, bun- dan sonra muharrir B, İskender Fah- reddin Sertelli, harf inkılâbınn on yıl içindeki neticelerinden bahsetmiş- tir. B. İskender Fahreddin bundan son- ra çok enteresan bir vaka anlatınıştır: — Geçen yıl buraya bir Amerika'ı gazeteci gelmişti. Bu zat Abdülhamid | zamânında sefaret memuru olarak İstanbula gelmiş, türkçe konuşmasını öğrendiği halde okuyup yazmağa mu- vallak olamamış. Hükümeti kendisi- ni - ceza olarak - Çine göndermiş, Fa- kat bu zat Çinde çinceyi türkçeden daha kısa zamanda öğrenmeğe mu- vaffak olmuş. Şimdi, yeni harflerle türkçe öğrenmek bir gün meselesidir. Eskiden çinceden daha güçtü, Konferastan sonra Halkevi orkes- trası klâsik parçalar çalmış ve akşam üstü geç vakit harf inkılâbını candan kutlıyan halk yavaş yavaş dağılmağa başlamıştır. Atatürke minnet ve şükran Ankara 9 (A.A) — Birçok vilâyet İsveçli âlim diyor k rkçe dünyanın en güze lisanıdır, yalnız. Araya arabca ve irani kelimeler girmese... Mesajeri Maritim kumpanyasının lamartine vapurile Marsilyaya gidi- uzun boylu, iri gözlüklü bir zat te- sadüf etti. Görünüşe bakılırsa Ame- rikalı, İngiliz veya Alman olacak. Resmi bir selâmdan sonra yemekle. rimize başladık. Bir aralık sofra kom- şum bana türkçe olarak: — Efendim, Pireye erken mi vara- çağız?... diye sorunca şaşırdım. Sor- gusuni — Evşt, pazartesi sabahı saat beş- te Piredeyiz... cevabını verdikten sonra sordum: — Demek türkçe biliyorsunuz? — Evet, iki aydanberi Bursada h türkçeye çalışıyordum. Adamcağız izahat verdi: — İsveçliyim, Upsala o üniversite- sinde profesörüm. Adım Bjom Col- linder'dir. Üniversitede Macarca pro- İesörüyüm. Macarca İle türkçe ara sında çok yakmlık olduğunu gör- düm, türkçeyi de öğrenmeğe karar verdim. Üniversiteden izin aldım, iki | ay evvel Türkiyeye geldim. İptida İs- tanbulda kalmak niyetinde idim, İs- tanbulu çok pahalı buldum, Bursa zel bir yer. Açık fikirli gençleri de çok. Bunlardan birisine ben İngiliz- ce ders veriyorum, o bana türkçe öğretiyor. Iki ay içinde iylce türk- çe öğrendim. İ Bu izahatı bazan duraklayıp bir kelimeyi arıyarak yavaş yavaş verdi. Fakat yanlışsız söylüyordu. Sordum: — Türkçeyi nasıl buldunuz? Öğ- reni'nesi kolay mı, güç mü? — Ben bir çok dil bilirim. İsveç- çe, İngilizce, . Fransızca, Almanca, Macarca... Türkçe bunların hepsin- den güzel. Çok tatlı bir dil. Öğren- mesi de kolay, Yalnız araya arabça ve İrani kelimeler girmese... Bun- lar hem türkçenin güzelliğini bozu- yor, hem bu dili öğrenmeği güçleş- tiriyor. Bakınız, ben iki ay içinde türkçe hemen bütün kelimeleri öğrendim. Okuduğumu o lügatsiz anlıyorum Fakat yabancı kelimeler için sık sık Yügale başvurmak lâzımgeliyor. Bir kelimeyi anlamayıp ta lügate bektı- daima arabca, yahut acemce olduğunu görüyorum. Bu yabancı kelimeleri bırakın, sizin gü- yel türkçe kelimelerinizi kullanın. Bursada kaldığım otelde şöyle bir lâvha vardı: Müşterini kiramın östirahatini sel- bedecek harekâtta bulunmak mem- nudur. İ Bunun ne demek olduğunu anla- mak için her kelimeyi lüyalle arâ- İ mak Jüâzım geldi. Nihayet: «Müşte- | rilerin rahatını bozacak şeyler yap- İ mek yasaktır. denilmek istenildiğini İ anladım. Bunu niçin böyle yapıyor- İ lar? Bir memnu kelimesinin çirkin. İ Miğine, bir de yasak kelimesinin gü- zelliğine bakın. Niçin eyasak» demi- yorlar da memnu diyorlar?... Sonra selbetmek ne demek?. Profesör Collinder çok nazik bir noktaya dokunmuştu ve söyledikle- rinde yerden göğe kadar haklı idi. Kendisine temiz türkçeye doğru İ olan cereyanı anlattım; eskisine nis- betle bugün Jisanın çok sadeleşmiş, güzelleşmiş olduğunu söyledim. Ba- yağı memnun oldu. Bir aralık sor- dum: — Dekter Colmodine'i tanır m idiniz? — Hayır tanımıyordum. Yalnız is- mini ve "Türkiyedeki çalışmasını bi- . emsasasuranasasasenase. ımızdan gelen telgraflarda, hart inkılâbımızın onuncu yildönü- münün parlak merasimle kutlandı- ğı, yük Önder Atatürkün minnet ve şüktanla anıldığı, Halkevlerinde müsamereler ve meydanlarda konfe- ranslar tertip olunduğu bildirilmek- tedir, yordum. Yemek sofrasında yanıma | ya gittim. Bursa hem ucuz, hem gü- | Yasak varken memnu ns demsk? liyorum. İki sene evvel Habeşistaii da İsveç şarjedaferi (maslahalgü zarı) iken öldü. Kiymetli bir im adamı kaybettik. Doktor Colmodine, umumi harb” den sonra Demirbaş Şari hakkınd8 Türkyiede mevcud vesikaları tedkik etmek için İstanbula gönderilmişik İptida türkçe öğrenmeğe karar ve” miş ve İstanbul içinde bir ev tuff muştu. Ayşe kadın adında ihtiyar bi hizmetçisi vardı. Evinde onunif türkçe konuşur, yâlnız türklerle dü“ Şüp kalkardı. İstiklâl harbi esn&# sında mahalle halkı, bir hadise ihti maâline karşı geceleri bekçi ile birlik” te nöbet gezmeğe karar verdiği 2“ man o da nöbeti geldikçe geceleri çıkar, mahalleyi devrederdi. İstiklâl harbi muvaffakıyetle neticeleninc? buna çok sevinmiş, Ankaraya gid& rek uzunca müddet Ankarada kak muştı. Bunları profesör Coilinder'e am Jattım, alâka ile dinledi Bunlar güzel, dedi, fakat dol” tor Colmodine'in büyük bir kabi” hati vardır. eğ — mas karyerine girmiy€” tek, ilim adamı olarak kalacak. Böyle yapsaydı memlekete daha fa)“ dalı olurdu — Doktor Colmodine türkçeyi iyi öğrenmişti. Arabca, acemce kelime” leri de biliyordu. Eski bir şairimif olan Nedimin şiirlerine bayılırdı, bun ların hemen hepsini ezberlemişti — O bir tarihçi sıfatile böyle yr pabilir; fakat ben tisancı sıfatile demin söylediğim fikirdeyim: “Türk* çe çok güzel, çok ahenkli bir lisan” dır. Amma sade türkçe ... f Profesör iki ay çalıştıktan sonrs bir kaç gün dinlenmek için Atinayf kadar seyahate çıktığını, yakınd8 tekrar Bursaya döneceğini söyleğİ İlim muhitimizden büyük hayra lıkla bahsetti. Bazı genç doçentler mizin çalışmalarına karsı duyduğU hürmeti anlattı. Profesörün sözleri beni çok sevindirdi. İçimizde: «Nafile bugünkü gençlik bir zamanki genç“ ler gibi çalışmıyor; diyenler çoktur” Profesörün sözleri bu iddianın yaf” lışlığına en güzel bir delildi T. sönmesin iie ii eee Şaik iz AÇIK TEŞEKKÜR Eşimin beş senedenberi çekmekte Ol ok müziç rahataslığını s0r yri müsaid şerait allında yaptığı vakıfane ve muvaffakıyetli bir ameliy la taraamile tedavi ederek hayatını E8” zandıran Ortaköy Şifa Yurdu sahibi h# #ık öperatörümüz Dr. Ahmed Asım Omü Ta borçlu olduğum şükran ve minnetisi” hk hislerimi &lenen tekrarlarken, me” leketimizin bu emmel sıhhat mürf sesesinde gördüğüm dikkat, intizam, mizlik ve İyi bakımı skretmede miyeceğimi, Teşekkür Refikamın âni olarak uğradığı bali ğı hemen teşhis ve İcab eden vi derhal almak suretile gösterdiği me ve müşfikane muamelesi sayesinde büyük bir felâketten kurtaran sinir bi talıkları mütehassısı doktor Şükrü FAX” yaa aleni minnet ve şükranlarımı sun İstanbul postahanesinde sermü Mustafa Yılmaz Yaz mevsimine rağmen SAKARYA sinemasını Bu hafta göstermekte olduğu Jeanette Mac - Donald ve ALLAN JONES'in Ateş Böceği filmi pek parlak bir muvaffakıy€i kazanmaktadır. Son günlerden i*” tifade edinir ERTUĞRUL SADİ TEK TİYATROSU Bu gece (Büyükndi) Pergembe (iteybeli tuma © (Bebek sinde