Sahife 6 AKŞAM Yeni harflerin onune yıldönümünde... - 60lık bir ihtiyar: “bir (vav) harfi içinne KE ayaklar, ne falakalar yemiştim,, diyo Arap harfleri zamanında Yenicamide garip bir pazar yeri - Tramvay tabelâlarında acaip resimler.. Eskiden Arap harfleri zamanın- da Yenicami avlusunda garip bir pa- zar yeri vardı. Bu pazarda «hazir mektups satılırdı. Evet hazır elbise gibi hazır mektup... O vakit tatil gü- nü olan cumalarda İstanbuldaki köy- lüler, askerler buraya gelirler, bu ha- zır mektuplardan satın alırlar, Mek- tubu satan arzuhalcılar köylünün, as- kerin vaziyetine göre mektupta bazı tadilât yaparlardı. Bu, para İle satın alınan mektup- Jar memlekete gönderilirdi. Bazıları da daha pahalıya ısmarlama mektup- lar yazdırırlardı. Cuma günleri köylü- ler, askerler mektup yazdırmak için “bü Yenicamideki mektup pazarina dolarlardı, Şimdi yeni harflerden Son- Tâ bu pazar kalktı, Çünkü köylü de, &sker de kendi mektubunu kendi ya» zıyor...» 'Türk harflerinin onuncu yıldönü- münü kutlamak için yapılan mera simden evvel Üniversite konferans $alonunda profesör Fuad Köprülü ile konuşuyoruz. Biraz İlerimizde yeni harfler sayesinde okuma, yazmayı mükemmel bir surette öğrenen alt- miş yaşında bir ihtiyar var. Koltuk- çu bay Selim... Onun yanında gene ye- ni harfleri su gibi okuyan ve yazan I altı yaşında Güler oturuyor.... şındaki ihtiyar da, altısındaki Güler | de merasimde söz söyliyecekler... | Fuad Köprülü bana: — Şimdi ben çocuğuma bakiyo- rum... Okuma, yazmayı ne kadar kolaylıkia öğrendi. Bir de kendimin eski harflerle okuma, yazmayı nasıl büyük bir zorluk içimde öğrendiğimi düşünüyorum. Arada re büyük bir fark var?... Çocukluğumda eski Arap harfleri | bana ne kadar anlaşılmaz ve esraren- giz gelirdi. Hele eski «İkdam» gazete- sinin ismindeki «mim» harfinin «er» gibi bir kuyruğu vardı. Daima bu is- mi: «İkdamer> diye okur, bir türlü bunun ne manaya geldiğini anlıya- mazdım. Kendi kendime sorardım: «Niçin bunu «İkdamer diye yaz- mışlar... Halbuki «İkdams diye oku- yorlar.» «Bir vav harfi için ne dayak- lar yedim ki...» Bu esnada merasimde söz #öyliye- cek olan 60 yaşındaki koltukcu bay Selime döndüm: — Demek siz de bu merasimde söz söyliyeceksiniz... Başını kaldırdı: Nasıl söylemem?... Nasıl söyle- mem ki?... Arap harfleri zamanında çoğumuzun okuma, yazma bilmeden I miidiki., | Jar... Üniversite kapısının geceki tenvir edilmiş hali geçirdiğimiz o günlere acıyıp duruyo- rum, Ben elbise ve saire satarım, Es- kiden Arap harflerile okuma, yazma- yı öğrenmeğe kalkmıştım. Bir «vav» Altmış | harfi için ne dayakalar, ne felakalar ye" medim. Kafam, gözüm yarıldı. O kör olasıca vav harfi de öğrenllir gibi şey . Ortaya bir evavs çıkarmış- «Us olur, «üs olur, eveş sesi ye- rine kullanılır, daha neler de neler... Gel de öğren bakalım... Bu harfler çıkınca ben okuma, yaz- i mayı kaç günde öğrendim dersin?... — Bir ayda, iki ayda... — Tamam 15 günde... Hem de on se-| ne evvel... O yaşt bir adamın on beş günde koskocaman bir alfabeyi, oku- ma, yazmayı öğrenmesi... Düşür, zim harfler ne kadar kolay... —Ş$imdi tabii halinizden çok mem- NunSUNUZ. .. — Ne diyorsunuz? Ne diyorsunuz?.. Hani insan uzun zaman karanlıkta kalır da sonra birdenbire etraf elek- trikle aydınlanır ya... İşte şimdi ben de öyleyim... Kendi kendime: «Oh, diyorum, dünya varmış... Okumak, yazmak ne büyük nimetmiş..> OAk- şamları alıyorum gazetemi elime, ku- ruluyorum köşeme... Dünya havadis- lerini, memleket havadislerini okuyup duruyorum, Eskiden bir mektup yazdırmak için arzuhalei arzuhalcı dolaşmak belâsı vardı. Bir tramvaya bineceksin... dakine sor dur: Yanın- Bir gecenin romanı Yazan: Perihan Ömer Mütemadiyen başınm ucundaki saa te bakiyor, ölümün rengini almağa başladığı yanaklarına her kapı çulı- nışında biraz renk geliyordu. Belki sevdiği adami bekliyordur di- ye korkarak sordum, Çağırtayım m? dedim. Telâşle: — Hayir daha değil, dedi. İki gün sonra büsbütün ağırlaşmış- tı. Hiç gözümün önünden gitmiyor. Hafif bir akşam güneşi odayı aydınla- tıyordu. Ufak bir hareket yapmadan arka üstü gözleri kapali yatmıştı. Bir ara ufak bir damla yaşın şeklini kay- beden yanağından sızarak yastıkta kaybolduğunu gördüm. Beş on daki- ka sonra birden gözlerini açtı. Başu- cunda oturan doktorun elini yakalı yarak: «Daha kaç saat yaşıyabilirimn» diye sordu. Adam şaşırmıştı. Gülmeğe çalışarak itiraz etmek istedi. Fakat o, vakit bırakmadan ilâve etti: Doktor, bana fenalık etmeğe ça- ışmayın çünkü, emin olun, bana yâ- pılabilecek en büyük fenalık öleceğim zamanı saklamaktır. Yaşarken hiç bir gâyeme-erişemedim. Bırakın ölürken istediğimi -yapabileyim. Korkuyorum Tefrika No. 5 zannetmeyin. Göğsümde yaşamak kuvvetini, ölüm korkusunu ezecek ka- dar ağır ıztırablar var. Biraz olsun çocukluğunuzu hatırlamaz mısınız? Hiç dayak yediğiniz, azarlandığınız, ceza gördüğünüz olmadı mı? O za- man gecenin karanlığını biraz daha koyulaştırmak için yorganı başınıza | kadar çekerek uyumak, size çok acı veren küçük derdinizi unutmak ihti- yacını hissetmediniz mi? Düşünün doktor, kimbilir hastalarınıza ne ka- dar uyku ilâçları yazmışsınızdır, Ve o zavallılar, bu kısacık ölümler saklı- yan hapları ne istekle almışlardır. Benim derdim ne çocukluğumdaki gibi küçük, ne de geçidir doktor. Onun için daha uzun, daha unutturucu bir uyku istiyorum. Fakat uyumadan ev- vel görülecek bir işim var, Eskiden dua ederdim; Şimdi bir iki kelime ko- nuşmamı lâzım. Anlıyorsunuz yâ, mu- hakkak bilmeliyim, Saatini, hattâ da- kikasini, Doktorun yüzünü göremiyordum. İnsan sesine benzemiyen âdeta bir demirden, madenden çıkiyormuş ka- dar ahenksiz dik bir ses; y — Bü tramvay nereye gidiyor oğ- lum... Üstünü okusana... diye rica et dur.., Şimdi âdeta gözlerim dünyaya ye- ni açıldı... «Büyük annemi ben okuttum...» Bundan sonra harf inkalâbının yıl- dönümünün küçük hatibi altı yaşın- | daki Güler'e döndüm: — Ya sen, Güler, dedim, demek bü- yük annen de okuma, yazmayı öğ- rendi?... — Tabii,.. O kadar kolay ki... Ben her akşam büyük annemle çalısiyo- rum, Benim öğrendiğim okuma, yözma usullerini ona öğretiyorum... Oda bundan çok mi Me Bir arkadaşım var... O beş yaşında şimdiden okumağa başladı bile...» Merasimde nutuklar mdikten Sonra önümüzde meşaleler, muzika ile yola çıktık. Bir kafile halinde bundan on sene evvel Atatürkün ilk defa yeni harfle- ri milletine bir başmuallim gibi gös- terdiği, öğrettiği yere, Gülhane par- kına gidiyoruz. Burası o Kadar kalabalık ki otura- Cak tek bir yer kalmamış, Vali bile bi- zim gibi ayakta... Bir memur vali- ye yol açmak is! Vali reddediyor: — Ben ayakta da söylenenleri din- lerim... diyor ve o da bizimle beruber ayakta merasimi takip ediyor... Burada münevver, halk tabakası, profesör, herkes omuz omuza Oturu- yor, İşinden sonra kitap okuyan çövcü.. Arkamda bir nezâfet amelesi bir teamvay kondüktörü var, Çöpçü: — Hey gidi hey.:. diyor, büyük ba- dam imzasını atamazmış, babam hiç okuma, yazma bilmiyor. Bizim soydan yeni harflere gelinciye kadar hiç oku- yan, yazan çıkmamış. Yeni harflerden sönra üâllede ilk okuyan, yazan benim, Eğer bu harfler çıkmasaydı, ben de de- dem, büyük babam, babam gibi oku- ma, yazma bilmeden ölüp gidecek- tüm.» Tramvay tabelâları Merasimde bulunan tramvay kon- düktörü bay İbrahim diyor ki «— Ben en eski tramvaycıyım. Arap harfleri zamanında okuma, yaz- ma bilenler az olduğu için neler çek- mezdik... Halkın yüzde sekseni oku- ma yazma bilmediği için yanlış tram- vaya binerdi. Bunun için şirket tuhaf ile — Bu gece on n ikiden sonra... Tam saatini tayin edemem, Fakat Allahın işine karışılmaz. İhtimal daha uzun seneler yaşarsınız, dedi. Vedia âdeta hırçınlaşarak: — Teselliye ihtiyacım yok, sabahı bulmaktan korkuyorum. Bu gece her şey bitmeli... Söyleyin bu gece değil mi? Muhakkak bu gece? Gene ayni ahenksiz ses sadece: — Evet! dedi. Bu adam bu kadar acı bir hakikati İ nasıl söylüyordu. Vedia ne için mu- bakkak o gece ölmek istiyordu, Bilmi- yorum, Bütün bunlar bana hakikat olamiyacak kadar korkunç geliyordu. Doktor biraz sonra gelmek üzere gi- dince beni yanına çağırdı, Yavaşça: — Feriha, dedi. Sen benim en iyi arkadaşımdın. Görüyorsun ölmek üzereyim. Senden son bir iste- gim var. Bunu muhakkak yapman lâzım. Emniyet edecek kimsem yok. Zaten bülün hayatımda yap- yalnızdım. Ölmekten belki onun için korkmuyorum. Nası) olsa bütün yaşıyanlardan o kadar uzak, o kadar yalnızım ki... Söyle Feriha istediğimi yapacak misn, — Ne istersen yaparım, diye bağır- dım, Bilmem neden nihayet Vedianın öleceğinin bir hakikat olduğuna ben de inanmıştım, İçimde beni Poğan bir ârı vardı. Ne yaptığımı bilmeden bir- (Times Türkiye için husu bir nüsha çıkardı (Baştarafı 1 inci sahifede) itimada ve müteza- yid bir istikrara delâlet, eden alâ- metler seneden seneye artmak- tadır. Harice kar- şı sulh ve müsa- lemet, (odahilde emniyet ve âsayiş, memleketin fik- ri, maji, sınai ve iktisadi memba- Jarımn (o tergkki ve inkişafı cüm- huriyetin parola” Timesin 'Türkiye'mu- Jarını teşkil eder. & habiri B. Kemliek Böyle bir program birçok ekollere mensup İngiliz düşüncesine beyhude hitap etmiş olamaz. Ve ihtimal ki İn- gütere ile Türkiyeyi biribirine bağlıyan | yeni dostluğun sıurnı burada aramak | lâzım gelir. «Times» bütün bu şeyleti sahih ola- rak takdir ve tahsin edecektir. Yeni İPürkiyeye; onun ricajine. onu alâkadar eden meselelere ve ideallere dair mev- cud olan hakikatlerin intişarına Ti mes'in büyük otoritesinin ve teamülü- nün muvaffak olacağını düşünerek memnun oluyorum. Zannedersem ne- tice heriki memleket arasındaki dostane hisleri ve mütekabil anlaş- mayı olamaz. 'Times'in hususi nüshasına tam bir muvaffakıyet dilerim.» Times gazetesi de fevkalâde nüsha için yazdığı başmakalesinde Türk in- kılâbının Türkiyenin siyasi, içtimai ve iktisadi simasını büsbütün dej gini, Türklerin Avrupalı olmadan asır, larca Avrupa kıtasında yaşadıklarını, yaptı ik fütuhatın Türk zih- madığını, fakat Türklerle Avrupalılar arasındaki bu açığın Türk inkılâbı sa- Türkiye cümhuriyetini idare eden harikulâde Adamın, büyük bir asker ve daha ük bir devlet adamı olan Atstürkün muvaffak olduğunu, cüm- huriyetin teessüsündenberi Türk hari- —mrinenmennin bir çare düşünmüştü. Arap harfleri ile yanlı lâvhaların yanına, gideceği şekle göre, resimler yaptırırdı, Mese- lâ Yedikule arabasının o lâvhasında sivri sivri yedi tane kule resmi vardı. Topkapının lâvbasında üç tane topar- lak top resmi vardı, Okuma, yazma bilmiyen halk ancak bura bakıp tramvaya binerdi.> Eski kondüktörün bu sözü bana bir hikâye hatırlattı: İki hoca bir köyde imtihan veriyorlarmış, Biri okuma, yazma biliyormuş, öteki bilmiyormuş. Cahil hoca, köylülerin karşısında ra- kibine: — Sen de bir öküz yaz... Bende... den ona sarıldım. Başımı zayıf göğsü- ne bırakarak hıçkıra hıçkıra ağlâma- ğa başladım. Saçlarımı okşiyarak ba- şımı kaldırdı. Kuru gözlerinde derin, insanı ürküten bir acı vardı: — Yapma Feriha, cesaretimi kırı- yorsun dedi. Ve bütün kuvvetini top- lamış gibi ilâve etti. Bu gece Naciyi görmem lâzım, şimdi daha yazıhane- sindedir, Eğer yoksa apartımanına gidersin, nerede olursa olsun geceye kadar muhakkak bul ve getir... Mu- hakkak anladın mı? Feriha muhak- kak!., Anladığımı zannetmişti yaptığı fenalıklara rağmen ölmeden sevdiği adamı görmek istiyor, demiş- tim. Ne yapıp yapıp onu getireceğime yemin ederek çıktım. Naciyi pek çok müşkülâttan sonra bularak döndü- güm zaman gece oluyordu. Vedianın odasından içeri kalbim korkudan çar- parak girdim. Eğer büsbütün irileşen gözlerini âdeta acıtan mânalarile bi- 76 çevirmese idi onu ölmüş zannede- cektim, Yüzü o kadar renksiz ve can- l sızdı. Naci ne yapacağını şaşırmış gi- | bi olduğu yerde kalmış, bir zamanlar sevdiğini iddia ettiği, o kadar ıztırab çektirdiği kadına bakıyordu. Vedia yüzünün cansızlığından ümid edile- miyecek kadar kuvvetli bir sesle: -— Yaklaş, dedi. Naci manyatize edilmiş gibi yak- arttırmaktan başka birşey | niyetini değiştirmeğe muvaffak ola- | yesinde kapandığını, buna da bugün | ci ve dahili siyasetinde görülen El lizm ve radikalizm'in Atatürk ©€ | sının semeresi olduğunu yazıyor. Bundan sonra Times harici siyasiğı mizdeki muvaffakıyetleri ve akdetiiği miz pakiları birer birer sayıyor. günkü Türk harici siyasetinin Y Şarkta, garbi Asyada ve Balkani# istikrar ve sulh gayelerini takip ğini, böyle bir siyasetin İngiliz serif tisinden emin olabileceğini ve İngi renin Türkiye devlet adamlarına yardımını esirgemediğini ve esirgö yeceğini yazıyor. j Fevkalâde nüshaya aid olan başi kale yeni Türkiyenin ki rel ve & yal sahadaki büyük inkılâplarını dınlara verilen hürriyeti kayde Sonra nihayetin Atatürkün bu vaffakıyetleri hakkında diyor k «Devrimizin hiç bir lidef muvacehesinde kaldığı bü müşkülâta rağmen mu fak olmak hususunda bu tursuz Adam kadar ileri gidememiştir.» i Bu başmakaleden baska fevki nüsha, Falih Rıfkı Atayın yeni 'PüW ye hakkında bir makalesi, Times # kiye muhabirinin Halk partisine Halkevlerine dair bir yazısı, zirsi şafımızdan bahseden bir fıkra, senesindenberi takip ettiğimiz | siyasete dair bir makale, Londra $ irimiz, B, Fethi Okyarın bir hitabesi i ve yeni Ankarayı resimlerle izah © İ bir yazı, şehir imarcılığımızı izah | bir fıkra, İstanbulun güzelliki jlatan bir yazı, Türk sanayii, Türk re yerleri hakkında bendler, bayan rid Tek tarafından Türk kadınının ! girdiği evolüsiyon hakkında bir 13 le, sınai teşebbüslerimize gazetelel | nakil vasıtalarımız, adi uslahtı | meslek mekteplerimiz, teknik tö yemiz, musikimiz, dil ıslahatımız, edebiyatı, Türk maliyesi, Türk Kaları, 'Türkiyenin yolları ve di yolları, deniz ticaretimiz, tayya ğimiz, eski tarihi eserlerimiz, istismarları ve spor hareketlerimiz kında mufassal izahat veren yi ile doludur. ymm m Bakalım hangimiz merâmuımızı Ü iyi anlatacağız. 4 Okuma, yazma bilen, eski harfi le bir «öküz, yazmış, Cahil hoca Sadece öküzün resmini yapmış... Ya köylülere dönmüş: — Allah için söyleyiniz. di bunların hangisi öküze benziyf Köylüler, tabil Arap harflerile of İ yazıyı değil, resmi göstermişler... Hakikaten Arap harilerile yağ öküz kelimesini «öküz», «oküzs, «09 «ökuz?, «ukuz>, «üküz», «üküğ ükuz», <ügüz», «Oguz», suguz? sâire gibi okumak mümkündür... Hikmet Feridun — Olur! Oturdu. — Şimdi iyice yüzüme bak! X tanıyabiliyor musun? Yırtıcı kahkahalarla güldü. birden canlanmıştı. Lâkin bu c&ğğ nışta insanı korkutan bir hal VEĞ Ayni dik sesle devam etti; k — Görmem için değil, görmen &X Eserini görmeseydin çok yazık € du. Aramızda bütün geçenleri W düşün. Neden öyle ürkmüş gibi * züme bakıyorsun? Seyretmek düz mekten daha mi çok hoşuna giğiğ Öyle ise bak.. Bu gece öleceğim” şıyacak bir kaç saatim var, Bu bi! Saati seninle başbaşa geçireceğin nin ne kadar zevk düşkünü olduğ”. bilirim, Gitmeden sana yeni bir can vermek istedim. Bir gün bana ölümü hiç yak” görmediğini söylemiştin. Öyle 5 diyorum ki ilk defa yirmi dört da, daha hayata doymamış bir # kızın ölümünü seyretmek hem öldürdüğünü bilerek, bardağın hir koymuş, kalbine bıçak saf kadar kendi öldürdüğünden emif rak seyretmek oldukça hale şey olacak. Tertemiz bulduğun “& dümü her gün biraz daha fazla F meğe uğraşarak bir kaç ay eği© tin. Ben ortadan kaybolduktan da sana bir eğlence bırakmak Turn, vlan