Kasketini arkaya doğru atmış bir adam tarlanın kenarında durdu ve bağırdı; — Mehmed... m ed. Merhaba... Kolay Mehmed elindeki tırpanıa dayana» Tak sesin geldiği tarafa baktı. Ondan #onra büyük bir şaşkınlık ve sevinçle: — Vay Hasan dayı... Ne zaman geldin yahu?. diyerek tarpanı bir köşeye fırattı, Koştu. Hasari dayı ile kucaklaştı. Tarlanın köşesindeki bo- dur ağacın, kısacık gölgesine otur- a: > İlâhi Hasan dayı... diyordu, İs- İanbul sana be... Domuz gi- bi olmuşsun bedayı. E İstanbul Basıl?.. Sahi öyle söyledikleri gibi yar Man yer mi? e Hasan dayı bilgiç bir tarırla başı mı salladı ; — Ne diyon be Mehmed. Sen De diyon? İstanbul dille anlatılır mı ki, Hele bir kere düşün... Karaköy diyor- lar bir kasaba var. da Eminönü diyorlar başka bir kasaba Var... İki kasaba arasına köprü kur- Muşlar... Bir kasabadan öteki kasi baya köprü ile gidiyorlar... ed şaşkın: — İki kasaba arasina köprü ha?- — Köprü ya,.. Ne sandın ki... İKİ — Vay anam vay... di Hasan dayı devam ett: — Daha o bir şey mi? Bir çarşi Yar... Adına Kapalıçarşı diyorlar... Bana yalan bana gerçek... Bu çarşı: nın içinde üç yüz mü? beş yüz mü ne.. Dükkân var, Hepsinin üstü de kapalı... — Etme be Hasan dayı... — Dinim hakkı için böyle... Her yeri kapalı, içinde beş yüz dükkânlı nir dinledikçe Mehmedin gözleri parlıyordu. Zaten ne saman» danberi İstanbul onun başının için- de bir tatlı rüya gibi yaşıyordu. Ne vakittenberi İstanbulu görmek isti. yordu. — Hasan dayı be... dedi, ben de Şu İstanbula gideceğim... — Git de gör bir kere,. Git gör. Hemen o günu karar verdiler, Meh- med Istanbula gidecekti, Orada Meh- medin köylüleri, hemşehrileri vardı. Apartımanlarda kapıcılık ediyorlardı. Bu hemşehriler her halde Mehmede bir kapıcılık filân bulurlardı. Bir haf- ta sonrası heybesini sırtına vurdu. Birikmiş parasile üçüncü mevki bir tren bileti aldı. İstanbulda hemşehrilerinin yatıp kalktığı, Çarşıkapıdaki hanlardan bi- rine indi, Bir odada beş kişi idiler. Nihâyet bir ay sonra da Mehmed ye- Bİ yapılan bir aprtımana kapıcı oldu. Rahatı iyi idi, Apartımanda bir odâ- 8 vardı, Apartımanın sahipleri de beşinci katta oturuyorlardı. Artık Mehmed İstanbulun merak edilebilecek her yerini yavaş yavaş görüyor, öğreniyordu. Köprüye git- mişti, Kapalıçarşıyı gezmişti. Hattâ yangın kulelerine bile çıkmıştı. Fakat Mehmedi en ziyade meşgul &ibi bir kızdı. Sıdıka ile Mehmedin araları da Pek iyi ii, Sıdıkanın zaman zaman: — Mehmed yukarıda su kesildi... Su motörünü çalıştırsana... diye ka- Picinın Bundan başka apartmanın sahipleri Mehimede dali güzile bakılıyordu. Sıdıka ile Mehmedin en büyük hül- biraz para sahibi olmaktı. Şöyle küçük bir ev parası. e güzel bir evceğiz.. O zaman İstanbul denilen fevkalâde şehirde Ye güzel eğlenecekler, ne güzel gün- Toprak hasreti ireceklerdi. e birinde zengin olmak hülyasile Mehmedden gizli bir de piyango bileti satn ez e İşte bu sıralard& Mehmedin Çi iş tığı apartımanın sahipleri yazlığa gitmişlerdi. Mehmed apartımanda gene kapıcılık ediyor, fakat ara sira, bir şey götürmek için osayfiyedeki köşke gidip geliyordu. Bayfiyeye ta şınan apartıman sahipleri Mehmedi haftada bir gün öteberi getirmesi için köye çağırıyorlardı. Mehmed apartımandan, sayfiyeye gidip gelir- ken bir gün bir tarlanın yanından geçiyordu. Birdenbire durdu, Tarla- uzun uzun baktı. İki senedenberi Tria ve toprak işlerle uğraştığı yok yirdenbire böyle bir tarla nın, karşısında eski günleri hatırla- m yda çalışan Tençber toprağı iyi Kazamıyordu. Mehmed tarlaya girdi. m Yahu... dedi, toprak böyle mi kanlır. Dur bak... Ben sana bu işi leb o günü tarlada bir buçuk saat çalıştı. Efendilerinin sayfiyesi- ne bir buçuk saat geç geldi. Bunun için de azar işitti, Fakat Mehmed de toprak ve tarla işleri için derin bir hasret başlamıştı. Tarladan ve topraktan uzakta kalışı onu denizden çıkmış bir balığa ben- getmişti. Balık sudan uzakta nasıl yaşıyamazsa Mehmed de tarladan, topraktan uzakta geçen hayatında derin bir boşluk olduğunu hissedi- yordu. Mehmed toprakla meşgul olmak ihtiyacını biraz gidermek arzusile bir kaç saksı çiçek almıştı. Bunların top- raklarını her gün eşeliyor, çiçekleri her gün suluyordu. Ara sıra da sayfiyeye giderken yo- Jun kenarındaki tarlaya uğrıyor, bir müddet orada toprakla meşgul olu- yordu. Fâkat rüyalarında dalma kendisini uçsuz bucaksız tarlalarda çalışırken görüyordu, Ömrü günü köyde geçen genç çifçi artık tarlasız ve topraksız bir yerde yaşıyamıyacağını anla muştı. Bir gün Sıdıka ona büyük bir se- vinçle geldi: — Zengin olduk... dedi, piyanko biletime 20,000 lira ikramiye çıktı. Artık İstanbulda otururuz. Burada istediğimiz gibi yaşıyabiliriz. Mehmed başını çevirdi:" — Ben yarın köye dönüyorum Si- dıka... Dedi, tarlada çalışacağım. İs- tersen sen de gel... ka şaşırmıştı: içir İstanbulu o kadar beğen- miştin ne oldu? — Tarla beni çekiyor. gideceğim... Ertesi günü üçüncü Gi ili unda bir köyün: vagon we çet Feridun Es nüyordu. Bu akşam betçi eczaneler ğe Taksim: Kürkelyan, Fi- " kası — Wales » Reg 2145 orkestra. 5 Ağustos 1938 Cuma programı İstanbul — Öğle neşriyatı; 1430: Plâk- a Türk musikisi, 1450: Havadis, 1505 Plikla Türk musikisi, 1530: Muhtelif plik neşriyatı, 16: SON. İ Akşam neşryiatı: Saat 1830 Hafif mü- zik: Tepebaşı Belediye bahçesinden. 10,15 Viyolonist Ali Sezin. 1933 Borsa haberleri, 20 sant ayarı: Grinviç rasathanesinden naklen. Müzeyyen ve arkadaşları tarafın» dan Türk musikisi ve hak şarkıları. 2040 Hava raporu. 20,43 Ömer Rıza Doğrul ta- rafından arapça söylev. Zi Saat ayarı: ORKESTRA: 1 — List: Raposodi Ko. 14. 2 — Massene: Er dö bole. $ — Siede: Fatima, 4 — Drigo: Vestal, 2130 Tahsin Karakış ve arkadaşları tara- fından Türk musikisi ve halk şarkıları, 22,10 Plâkla muhtelif parçalar. 2259 Son haberler ve ertesi günün programı. 23 Saat ayarı: SON. Ankara — Öğle neşriyatı: 1430: Kar- gk piik neşriyatı, 1450: Plâkla 'Türk musikisi ve halk şarkıları, 15,15: Ajans ha- berleri, Akşam neşriyatı: Saat 1830 Plâkla dans musikisi. 10,15 Türk musikisi ve halk şar- kıları (Mukadder). 20 Saat ayarı ve arap- ça neşriyat. 20,15 Türk musikisi ve halk şarkıları (Salâhaddin). 21 Plâk neşriyat. 21,16 Stüdyo salon orkestrası: 1 — Drigo: Lesalilions D' Arlepula, 2 — Rachaninoff: Prelude, 3 — Lövine: Humereske, 4 — Dvorâk: , 5 — Ponchlalli: Danza delle ore. 22 Ajans habereiri ve hava raporu. 22,15 Yarınki program ve son. Avrupa istasyonları Saat de Berlin 20 Bafif muzika — Breslau 20 hafif muzika — Frankfurt 21,10 askeri muzika — Hamburg 2030 marşlar — Königsberg 20 orkestra — Münih ve Deutsehl, 8. 90,1$ solistler — Stuttr. 20 hafif muzika —Atblone 2030 opera kon- geri — Brro 2025 fanfar — Budap. 2030 keman — Bykreş 2030 Rumen orkestra- sı — Droltviç 2015 hafif muzika — Helsingfors 2025 hafif muzika — 2030 konser — M. Ceneri 2030 zika — Prag 20,25 hafif muzi 20 muzika — Riga 20,05 konser — Sofya 19,15 denberi Mâscagni'nin «Cavalleria Rusticana» operas Rud. Toulouse 21 hafif muzika — Varşova 2030 karışık muzika. Saat 21 de Berlin 21 Radyo sergisinden nakil — | Danzig 21,10 köy muzikası — Deuisehi, 8. 21.10 fanfar — Hamburg 21,10 orkestra — | Kolonya 21,10 dans —- Königsberg 21,10 orkestra — Leipzig 21.10 konser — Munih 21 solistlere devam — Saarbr, 21,10 or- kestra — Bari 21,15 Yunanca neşriyat Budap. TI 21 orkestra konseri Bükreş 2125 Puccini'nin «Manon Lescaut. ope- Droitviç 21 piyano — fors 21 hafif — Kopenhag 41,30 or-; kestra — Lyubllana 2130 senfon. konser — Londra 21,45 askeri muziks — Lüksemburg 21,15 orkestralar — Mf, Ceneri 2i keman — Paris P. 'T. T, Grenoble, Lille, Limoges, | Marsilya 2130 - 2330 orkestra konseri — | Rennes 2130 - 233) operet muzikası — Reval 21.50 opera muzikası — Riga 2115 konser — Rad. Toulouse 21 salon muzi- Saat 22 de Berlin 22 sergiden nakla devam — Leipzig 22 konsere devam — Viyana ve Frankfurt 22,05 Salzburg 1948 festivalin- den naklen salon musikası — Belgrad 23 orkestra — Brüksel 22 Vendi'nin Traviata operasından parçalar — Bükreş 27 opera- ya devam — Helsinglors 22.10 askeri mu- zika — Hilvers, I 2240 hafif mutikn — Lüksemburg 22 salon muzikası — Milano 22,30 orkestra — Oslo 22 solistler — Prag 7)| 20,15 orkestra — Roma 22 müzikal ko- medi — Sofya 22 konsere devam — Btokholm 22,15 Kstlofon — Strasburg, Nis 22,15 operet muzikası Rad. Toulouse 2230 karışık muzika — Wales - Reg 2240 dans — Varşova 2210 dans, Saat 23 de Deütsehi, $. 2330 keman — Frankfurt 2330 hafif muzika ve dans — Köniesberg 23,30 dans — Münih 23,30 gece muzikası — Diğer Alman istasyonları 18.30 Leipzigden naklen dans ve hafif muzika — Budap. 23,29 çingene çalgısı — Bükreş 23 opera- ya devam — Droltviç 23,555 orkestra — Florans 23 dans — Kopenhag 2330 man- dolin — Lemberg 23,05 konser — Londra 23,25 dans — Lüksemburg 2305 opere parçaları — Prag II 2330 asri muzika — Rennes 23 operet muzikasına devam — Roma 23 muzikalı komediye devam Stokholm 23,15 hafif muzika — Varşova 23 salon muzikası, Saat 24 den itibaren Alman istasyonları i e kadar evvelki programlarina devam — Budap, 2430 dans — Droltviç 24.15 dans — Kopenhag 4 -130 dans — Lüksemburg 24-1 dans — Milâno Mdans — Rad. Paris 4 - 130 gece konseri — Roma 24 dans — Stuttgart, Prankfurt ve Deutsehl, &. 1 - 4 gece konseri — Diğer Alman İstasyonları 1 » 4 Könlgsbergden naklen gece muzi- ADYOLİ ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her mn sonra muntazaman güçlerinizi di E iyi Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli ,....... Tölrikü No. 77 O gün korsanlar (Haccac) ı asmağa karar vermiş- lerdi. Reisler bu maksadla hayırsız adaya gittiler Daha fatâa söz söyliyecek olursa, bun- dan mânalar çıkarmağa kalkışscak- lar, hattâ belki de Haccacdan şüp- heleneceklerdi. Haccac sustu. Reisler yavaş yavaş dağılarak ge milerine döndüler. Haccac da Saidin gemisinde fazla ve bilhassa onunla yalnız kalmak İs. temedi.. kayığa binerek amiral ge- misinden ayrıldı. ... Antonyonun hastalığı! Antonyonun hastalığına hiç kimse inanmıyordu Gardiyanın oğlu vücutça, sağlamdı. Bir ıztırabı yoktu, Rengi bile solma- mıştı, Said: — Hastanın ızlurabını biz nasıl duyabiliriz? Diyordu, Donanmada Antonyonun hastalığına Saidden başka inanan yoktu. Hattâ Semliko bile oğlunun hastalığındna şüphe ediyordu. — Bu kadar sağlam bir erkek, du- Tup dururken ne oldu? Halice girer. ken dizlerinin bağı mı çözüldü? Diyerek oğlile alay bile etmişti, O akşam Semiko dayanamadı. Bi- zans önlerinde bekliyen koskoca bir donanmanın reisine candan bağlı olan Gabes zindancısı, bir tesadüfün yardımile kavuştuğu oluna sordu: — Itırabın çok mu? — Hayır. — Neyin var? Neden yatıyorsun öyleyse,.? — Dizlerimde kesiklik var. Yürü- yemiyorum.. ayakta durmağa meca- lim yok. Şuraya bir yığın et ve kemik halinde yığılıp kaldım. — Hastalığına kimse inanmiyor..? — Herkesin hakkı var, baba! Be. nim gibi sapasağlam bir adamın bir- denbire yatağa düşeceğine kim ina- nır? " Ve gülerek ilâve etti; — Hastalığıma ben bile inanmıyo- rum. Ne yazık ki, bu hastalık böyle şahsıma kıymet ve ehemmiyet veril. diği bir zamanda başladı. — Reis çok meyustur, Eğer sen ayakta olsaydın, Haliç hücumunda bu derece telefat vermiyeceklerdi, — Ben ayakta olsaydım, tek başı- ma ne yapabilirdim? — Sen mi? Reisin senden bekledi- Zi çok şeyler vardı! Sapantılara uzun menzilli taş gülleler atmasını öğrete- cektin! Bundan daha büyük yarar. hk olur mu? Antonyo sustu.. ince uzun bıyık- larını bükerek düşünmeğe başladı, Semiko, oğlunun bu esrarengiz hastalığının iç yüzünü anlamak is- tiyordu. — Antonyo! Derdini benden sak- lama! Dedi. Eğer Saidden intikam almak için, kâsden bana bundan daha büyük bir fenalık yapmış olamazsın! Çünkü ben Said- den çok iyilik gördüm. Sana hürriyet veren de odur. — Bana hürriyet veren o mudur? — Öyleya, Donanmanın reisidir o. Eğre Said senden şüphelenseydi, se. ni astırırdı. — Fakat, beni (Yassı) adadan kur- taran ve beni gemilere alan Haceac- tır. Ben hayatımı ona borçluyum, Semiko kaşlarını çatarak sert bir sesle: — Birak şu haydudu! - diye ba- gırdı. Öyle zalim bir adamın dostlu- Zuna İnanılır mi hiç? O, bir insanı bugün sever, yarın tel kamçı ile de leşini yere Serer, Sen Haccacı tani- muyor musun! Ona kendi bile (Bu asrın Haccacı zalimi) diyor- lar, ... Haccacın sırrı nasıl meydana çıktı! Semiko oğlunu söyletmeğe muvaf- fak olamamıştı. Fakat, bütün şüphe- lerini Saide söylemekten çekinmedi. — Oğlum galiba Haccacın tehdidi ile hastalanmıştır, dedi, Antonyoya merhamet ediniz, Seyid! O, sizin işi. nize yarıyacak.. fakat, Haccactan korkuyor, Said bu mesele üzerinde yürüyordu. Antonyoyu sıkıştırmağa başladı: — Bana hakikati söylemezsen - iki saat sonra - seni astıracağım! dedi, Antonyo korktu. Saidin bu tehdidi Haccacın tehdidinden çok daha ağır- dı. Haccac onu belki arkasından vu- Tup öldürebilirdi. Fakat Sald seferde istediğini asmakta salâhiyet ve kud- ret sahibiydi. Antonyo hakikati söy- Jemeğe mecbur oldu. — Haccac beni tehdid ediyor, Se- yidi dedi. Ben hasta değilim, Beni hasta yapan, hasta gösteren odur. Ben size her zaman faydalı olabili- rim. Eğer isterseniz, bütün Bizans surlarını tahrib etmeğe de muktedi- rim.. bu liyakatimi size her zaman isbata hazırım. Yalnız sizden bir di- leğim var, Beni reislerin tehdid ve tazyiki altında bulundurmayın! Ben de onlar gibi bür ve serbes çalışabi- leyim! Said, Haccacın yaptığı fenalıkları anlayınca, Antonyoya istediği selâhi- yeti verdi. Fakat, kendisi için beli- ren bu yeni tehlikenin Bizansı fethet- mekten daha korkunç olduğunu an- ladı, — Demek, Haccacın Haliç hücu- muna iştirak etmemesinin sebebi bu imiş. O, mağlüb olacağımızı önceden biliyormuş. Daha doğrusu bu mağlü- biyeli o hazirlamış. Hiç yoktan says $ız şehid vermemize sebeb olmuş. Alacağı olsun o hâinin.. Dedi. Bir gün sonra, yeni bir mese- le bahane ederek bütün relsleri ge- miye davet etti, Haccac o gin bu da- vete icabet etmemişti, Onun gelme. mesi, kendi aleyhinde verilen karar. ların süratle tatbikine yardım etti, Said: — Arkadaşlar! - diye söze başladı - Haliç hücumunun verdiği acı netice- yi hazırlıyan kimdir, bilir misiniz? Reisler hayretle Saidin yüzüne bak- tilar: Bizi içimizden vürânlar mi var? Kimdir bu haln..? Biz onu tanı; Muyoruz. Diye bağrıştılar, Sald yüksek sesile* ilâve etti: — Bize bu mağlübiyeti hazırlıyan, Haccactır, O, Antonyoyu ölümle teh- did ederek, sapanların menzilini uza» tamamıza mâni olduğu için, düşmana yenilmemizi hazırlamıştır. İşte An- tonyo.. bir de ont dinjeyin! Reislerden bir kaçı yumruklarını sıkarak: — Bizim sana itimadımız vardır, dediler, Haliç mağlübiyetini hazırlı- yan adam, oğlümuz, babamız veya kardeşimiz de olsa onu derhal gebert- mekte tereddüd #tmeyiz. Bir diğeri hançeresinin bütün kuy- vetile bağırdı : © — Antonyoyu da birlikte beberte- lim, Neden, böyle bir tehdide maruz kaldığını vaktinde size haber verme- miş? Bu büyük zayiattan'o da mesul- dür. Said: — Antonyonun bu işte suçu yok- tur, dedi, Haccac onu afyanla uyut- muş. Kımıldamağa mecali olsaydı, beni hemen haberdar ederdi, — O halde Haccacı asalım. Bütün reisler hep bir ağızdan ba- ğırarak bu hükmü vermişlerdi. Sald tekrar söz aldı: — Haccacın Arap kabilelerine çok yardımı vardır, arkadaşlar! Fakat, burada yaptığı ihanet katiyen affe- dilmez. Benim fikrimi sorarsanız, onu sadece vazifesinden uzaklaştırıp müebbed hapis cezasına mahküm etmeği muvafık bulurum. Geminin güvertesinde müthiş bir gürültü koptu: — Hayır. Böyle bir haini biz affe- demeyiz. Kimimizin kardeşinin, ki- mimizin oğlunun ölümüne sebebiyet veren Haccac bugün muhakkak öl- melidir. Böyle yapmazsak yani yap- tığı fenalığın cezasını vermezsek, ya- rın başımıza bir baska Haccac daha çıkar.. bizi bir başka yerde gene böy- le bir mağlübiyete uğratır. Fenalığın önünü almak için şiddetle harekete mecburuz, (Arkası var) kğ MN A e