Sahife 6 PAZARTESİ KONUŞMALARI: Yeni doğan bir muhit Son nüshasını elime aldığım zaman iki yıldanberi yaşıyabildiğini görmüş ve hayret etmistim. Plâstik sanat mev- zularında yazılar neşreden bir mec- mua, nasil oluyor da bu kadar zaman kapanmadan neşriyatına devam edi- yor? diye düşündüm. Başında estet, ressam ve heykeltraş küçük bir ente- lektüel zümre var, Bunlar kendi cep- lerinden verdikleri bir para mecmuayı çıkarıyorlar. G dud olan bu arkadaş dayanabiliyorlar?... Bunu kendilerinin Sanat aşkına ve iradelerinin kuvvetine vererek izah ediyorum. Gördüm Kİ sebep, sade bu kadar değilmiş. Çünkü «Ar» mecmuası aranan, okunan ve memlekelte muhatap bulan bir sanal organıdır Bu muhataplar kimdir? Gazetelerde haberlerini ve resimle- üğümüz, son senelere kadar ara ve İstanbul gibi büyük mer- da benzerine tesadüf et- mediğimiz sanat sergilerini, eserleri- le vücude getiren ve onları ziyaret et- mek ihtiyacını duy&rak sanat zevkini yükseltmiş bulunanlar... Muğlada, Gaziantepte, diğer bucaklarında birer resim sergi- si açıldığını, bundan birkaç sene önce söylemiş olsalardı inanabilir mi idi. niz? Bugün bile resimlerini görmesek kim bilir bu sergiler ne çocukça şey- lerdir, diye aklımızdan birer imansız- lık gölgesi geçerdi. Geçen gün ressam arkadaşlarımdan irine gitmiştim. İlkmektep çocukla” ğı resimlerden seçilmiş n gösterdi. Sevindiğim kadar şaştım. Bir kısmı sulu boya ile yapılmış bu resimlerin renklerinde yeni yetişen neslin kâinat ve hayata, ağabeylerinden ve babalarından daha İleri bir anlayışla bakan gözlerinin içindeki parlak istidad ışıklarını far. ketmemek kabil değildi. Mektepleri- mizde metodlu bir sanat terbiyesi, de- mek oluyor ki sekiz on sene içerisinde umulmıyacak değerde neticeler ver- meğe başlamıştır. Bir gün Ankara Halkevinde açılmış resim sergisini ziyaret ediyordum. Sa- lonlarda dört beş gençten başka kim- se yoktu. Tabloların önünde uzun uzun durup konuşuyorlardı, Kulak mi- safiri oldum. Desen, renk ve menazır bakımından tenkidlerini, intibalarını biribirlerine anlatıyorlardı. Birkaçi- nın sözleri dikkatimi ve takdirimi cel- betti. Lise talebesi olduklarını sonra- dan anladığım bu gençlerin sanat terbiyeleri ve anlayışları, onları yetiş- tirenler için bir tebrik mevzuu olabi- Mrdi. Kendi talebeliğimi düşündüm. Se- nelerce «hattı ufkiş ile «noktai firar» dan ileri geçemiyen sanat nazariya- tını ve şamdanlar testiden başka €ş- yaya rağbet göstermiyen resim ted- risatını hatıramda canlandırdım. Bü- Kütahyada ve yurdun | — «Ar» mecmuası münasebetile — tün bu seneler içinde kendisine bir tek güzel resim gösterilmemiş biz, eski ta- rına acıdır. Türk cemiyeti; mektebi, talebesi, şehri ve kasabasile yeni bir sanat mu- hiti yaratmaktadır. Düne nisbetle büyük bir terakki eseri olan ilkmek- tep kitaplarının İçerisindeki resimler- le köye bile sanat, kendisini sokmağa muvaffak oluyor. «Ars mecmuasını besliyecek büyük sanat muhiti oluş halindedir. Sa nâtkârlarımızın ve onları sevenlerin sikâyetlerini bu idealin bir an önce tahakkuk etmesi duydukları he- rum, Bundan on beş sene önce r sergilerimizi zi- yaret ettiğimiz zaman beş altı üstad- dan başkasının eserlerine tesadüf &de- mezdik. Şahsi üslüb ıkları dışın- da muhtelif estetik görüşlerine ve da- valarına raslıyamazdık. Bugün genç- iğin coşkunluk ve atılganlığından gelen bir mübalâğa İle de ols&, türlü sanat ekollerini iyi kötü temsil eden | ve bunların teorilerini ileri sürüp mü- Cafaa edebilecek kudrette sanatkârlarımız yetişmiştir. Benim gibi şamdan ve testi res- mile sanat terbiyesi almağa başlamış olanların bu uğurda senelerce emek verenleri kuru bir istihfaf ile görme- leri çizmeden değil, şapkadan da yu- karı çıkmak olur. Alışmadıklarımıza bulunan İ yadırgıyan gözlerle bakmayıp tevazu- la ve anlama arzusile onları tedkik etmeğe, hattâ öğrenmeğe mecbur ol- duğumuzu unutmamalıyız, Her yeni, biraz rahatsız edicidir, Halbuki terak- ki, yeniyi yaratmak kadar ona alış maktır da, Türk münevveri hayatının bir safhasında ihtisas, fakat her saf- basında umumi malümat sahibi ol- malıdır. «Ar» mecmuasını sanattaki yeni- liklere bizi ünsiyet ettirme bakımından vazife görmekle tebrike lâyık bulu. rum, Bu mecmun ayni zamanda eski Türk sanat eserlerini modern bir an- layışla izah eden yazıları ihtiva ettiği için, sanat tarihimize hizmet etmek- tedir. Ayrıca garplı büyük üstadları da sahifelerinde bulup tanıyoruz. Umumiyetle kültür hayatımız için ça» lışan bu sanat organına bütün Türk münevverlerinin dikkatini celbetmeği kendim için bir borç bilirim. Hasan - Âli YÜCEL Destisini doldururken düşerek boğuldu İzmir (Akşam) — Torbalı kazasında Yeniköyde iskân edilen Romanya göç- merlerinden Kadir oğlu 70 yaşında Ömer, evine su taşımak için bir değir- menin su harkından destisini doldurur- ken su içine düşmüş boğulmuştur. Para Yüzünden... Aşk ve macera romanı Nakleden: (Vâ-Nü) — Pertev, beni mi işitmiş? — Evet, lâkin sizden şüphelenmi- yor. Suzanın evden İçeri girdiğini gör- düğü İçin onu itham ediyor. Kadın, geniş, rahat bir nefes aldı. Gene tath tebessümü yüzünde belirdi. Madem ki oğlu ondan şüphelenmiyor, yaptıklarımı bilmiyordu, mesele yok- tu, Pertev hiç bir zaman “annesinin lekeli tarafını bilmiyecek, öğrenmiye- cekti. Artık Lütfi beyin sözlerini lâ- kayıd bir kulakla dinliyordu — Kızım oğlunuzu seviyor. Onun kendisini bu şekilde itham etmesi yav- rumu öldürüyor. Pertev İse beş numa- rada işitliği sesin sahibini görünciye kadar Suzanın kabahatli olmadığına inanmıyacağını söylüyor. Şimdi sizin, Lâzar efendinin şeriki olduğunuzu, O sözleri sizin söylemiş olduğunuzu ken- disine itiraf etmeniz lâzım! Beklemediği bu teklif Pertevin an- nesini fena halde şaşırtlı. Bu son cüm- | eyi amamış gibi tekrar etti: #luma itiraf etmek mi? gesle Nütfi bey devam etti: 'Tefrika No, 51 efendi bana hepsini anlattı, bunları ne- den yaptığınızı da biliyorum. Para yü- zünden her şeyi irtikâp eden bir mah- lük olduğunuzu biraz evvel öğrendim. Artık kendinizi beyhude yere müda- faa etmeğe çalışmayın. Hazin ve munis bir sesle Bedia ha- nım mırıldandı: — Otele gittiğimi inkâr etmek iste- miyorum ki... Fakat bunun için bana bu kadar kızmağa hakkınız var mı? Sizi bu kadar sevseydim, sizinle biran evvel evlenmek istemeseydim böyle İş- lere baş vürür mıydım? Lütfi nasıl olu- yor da sen bu basit şeyi keşfetmiyor- sun da hareketime anlıyamadığım mâ nâlar veriyorsun? Beni sevmiyor mu- sun artık Lütfi? Öyle sevimli, öyle cazip bir hali var- dı ki kendisi de bunu biliyor bu has- sasından istifade ederek muhatabını yenmek istiyordu. Fakat Lütfi bey buz gibi soğuk duruyordu. Güzel kadın za- İ rif bir hareketle yaklaşarak erkeğe 80- | kuldu. Önce sakinken gitgide âsabileşen bir | — Lütfi, beni görmiyeli çok değiş- mişsin!.. Hayret ediyorum! Âdeta seni — Ben ber şeyi biliyorum. Lâzar | tanımıyorum... Ne oldu sanki? Pis he- bir aşk ve taksim edile AKŞAM Katil Osmanla maktul Mehmedin iki ay evvel define aradıkları bayan İfaketin eyi Evvelki gün öğleye doğru Bakirkö- ye tabi Litros ve Avas köyleri rasın- da Osmanın, arkadaşı Mehmedin kel- lesini kama ile kestiğini ve kanlı ka- fa ile kaçarken nasıl yakalandığını talsilâtile yazmıştık, Katil, müddelumumi ve jandarma kumandanına verdiği ifadede, bu ci- nâyeti, maktulün kızkardeşi Emine Nazmiyeye taarruz etmiş olmasından işlediğini söylemiş, Ve bu sözlerine de Mehmedin, bir takımı büyücü hocalar- la münasebettar olduğunu, kendisini sldattıklarını ilâve etmiştir. İşte bu noktadan! tahkikat tevsi edilince, katil ile maktulün, Aksaray- da Dudu sokağında oturan Abdullah isminde bir hocanın evine vakit vakit gittikleri, güya define bulmak husu- sunda tesiri olan bir takım muskalar aldıkları tesbit edilmiş ve jandarma kumandanlığınca bu adam da sorgu- ya çekilmiştir. Katilin kızkardeşi ne diyor? Diğer taraftan malfmalına müra- caat edilen katil Osmanın kız kardeşi Emine Nazmiye de verdiği ifadede şöyle söylemiştir: — Zaten ben, işin böyle fenaya va racağını kestiriyordüm. Kardeşim be- ni dinlemeğdiği için bu belâya uğradı. Ona kaç defa, bu serseri ile düşüp kalkmamasını tembih ettim. Meh- med, topallıyarak yürüyen, kısa boy- | lu pis herifin biridir. Kardeşimle ta- nışmalarını temin eden hep o hoca Abdullahtır, Mehmedlie benim hiçbir münasebetim yoktur ve olamaz, Kar- deşim Osman, Mehmedi eve getirdik- ten sonra, hal ve tavrı değişti. Meh- med eve geldikten sonra kardeşime evde ne kadar şapka yırttırdı, Benim namaz bezi ile dolaşmamı tembih et- tirdi, İpekli elbiselerimi, kısa kollu el- rifin biri aleyhimde iftiralar attıysa bu- na hemen inanmak lâzım mı? Benim Seni sevdiğim kadar sen de beni sev- Cümlesini bitirmeğe vakit bulmadan Lütfi bey sözünü kesti! — Yeter!,. Karşımda rol oynayınız diye buraya gelmedim... Hayır... Ben kızım için çırpınıyorum... Tekrar edi- yorum: Ölmek üzeredir. Onu kurtar. mak için herşeyi yapmağa hazırım... Kurtaracağım da... Siz de oğlunuza onun masum olduğunu söyliyeceksiniz! Münakaşa bir yangın süratile alev- lendi: — Demek, Perteve karşı kendimi kü- çük düşürmemi İstiyorsunuz. — İstediğim, sizin hakikati söyleme nizdir. — Söylemem! — Beş numaralı odadaki bütün mü havereyi onun yanında tekrar edecek- siniz. Pertevi ikna için bu Jâzım! — Asla! Asla... Bunu hiç bir zaman yapmam! Cümleler şimşek gibi teati ediliyor- du. Biran sustular.. Korkunç bir sü- küt.. İkisi de helecan içindeydi. Löt- fi bey kadına yaklaşarak boğuk bir ses- le: — Öyle ise ben söylerim... — Cesareliniz varsa söyleyin., ben inkâr ederim! — Ben isbat ederim, — İnanmaz ki... Size inanmsz!, biselerimi kardeşim bir gün makasla paramparça etti. Kafasına takye giy- meğe, evde post üzerinde oturmağa başladı. Sabahtan akşama kadr karşı kışıya geçerler, bir takım dualar okur- lardı. Bir gün şapka ile sokağa çıka cak oldum. Mehmed bizzat kendisi be- ni döğdü. Bu hale tahammül edeme- dim, Kardeşim Osmana; — Şu herifi kov!... dedim. — Nasıl kovayım, o benim Muham- medim!... cevabını verdi. Bu sefer artık danayanamadım, ev- den kaçtım, hisım akrabamda kalma- Ea başladım.» Katilin kız kardeşinin bu sözlerine nazaran, cinyetin ırz ve namus mese- lesi yüzünden vukua geldiği tahak- kuk etmiyor demektir, Katil Osman jandarmaya ifade ve- rirken, Mehmed yalnız hemşireme taarruz etmekle kalmadı. Bayan İfa- katı ne yaptığını sorduğum zaman, bana çok ağır küfürler savurdu, de- mişti, Diğer taraftan katil Osmanın, maktul Mehmedden nerede olduğunu sorduğu bayan İfakat kimdir? Bu ka- dını ve dolayısile o zaman da gazete- mizde ismi geçmiş olan Osman ile Mehmedi karilerimiz, biraz zihin yor. dukları takdirde hatırlıyacaklardır. Ze ay evvel, Kocamustafa- paşada zabıtnın müdahle ettiği bir define hadisesinden gazetemizde bah- setmiştik. Kocamustafapaşa caddesi üzerinde 298 numralı evin alt kat bir odasında oturan müteveffa bir poli- sin 28 yaşlarındaki dol krısı bayan İfakat, bir gece bir rüy görmüş, Rü- yasında, bir pir, arkasını sıvazlıyarak; — Ne duruyorsun!.. Büyük bir ha- »inenin üzerinde yatıp kalkıyorsun da haberin yok! Odanın arka tarafındaki — İnanır mı inanmaz mı görüşürüz! — İnanmaz!, — Ben bile bile kızımı ölüme sevk- edemem! — Ben de size kendimi kurban ede- mem... Oğlumun hürmetini muhabbe- tini sizin yüzünüzden kaybedemem! Sözlerinde tavrında azim hissediliyor. du, Yeşil gözleri öfkeden parıl parıl parlıyordu. Bu hali bile güzeldi. Evet kendini müdafaa edecekti. Mâ- dem ki, Lüli beye varmak, paraya kon! mak ilmidi kırılmıştı, bari hayatta yegâne aşkı olan oğlunu elden kaçır- muyacaklı, Yegâne tesellisi, ümidi Per- tevdi! Onu da mahvedemezdi. Bin bir dolap kurarak, bin bir kurnazlıkla, aşk rollerile hazırladığı istikbal projesi işte suya düşmüştü! Bir de üstelik oğ- Juna karşı kendini kirletmesini istiyor- Jardı, Bu olur iş miydi? Kendini öyle müdafan edecekti ki, bak görsünler... — Fakat oğlunuz da kızımı seviyor. — Zamanla unutur.. — Size yazdığı mektubu hatırlayın- ca nasıl ıztirap çektiğini anlarsmız. — Ben onu teselli etmesini bilirim! Lütfi bey yumruklarile göğsüne vu- rarak: — Amma anlamıyor musunuz... Su- zan hasta... Ölüyor... Kadın cümlelerini tarta tarta: — Anlıyorum.. - dedi. -Anlıyorum. Kızınız hasta imiş... Farzedelim ki, ölüm tehlikesinde, fakat bunun sebe- —— e... akim MEL Bakırköyde işlenen feci | Metresinivurdu cinayetin esrarı nedir ? Bu cinayette namus meselesinden ziyade şiddetli miyen para meselesi mi var Cemal kaçarken düşerek yaralandı İzmir (Akşam) — İzmirin Tepecik semtinde bir vaka olmuş, Hasan oğlu Cemal adında birisi, metresi Alaşehir- li Zekiyeyi ustura ile yüzünden ve bö» gazından tehlikeli surette yaralamıştır, Hâdisenin sebebi dost ve metres ara- sındaki geçimsizliktir. Cemal, metre- sini yaraladıktan #04 elinde ustura bulunduğu halde acele merdivenleri inerek kaçmak isterken düşmüş, kes- kin ustura yüzüne tesadüf ederek kendisi de ağır surette yaralanmış tir. İki yaralı da hastineye kaldırılmış» tır, İki kanlı kavga Fatihde Kayseri apartımanında oturan koltukçu Temel ile Salih bir alışveriş meselesinden kavga etmiş- ler Salih, çakı ile Temeli yaralamış- tar, Küçükpazarda kahvecilik eden Bün- yamin ile kardeşinin oğlu Artaki kavga etmişler. Bünyamin Artakiyi sandalye ile, Artaki de Bünyamin! bi- çakla yaralamıştır. İki yaralı da has- taneye kaldırılmıştır, Ereerrerym merdiven altını kazdır!.. Dünya sıkın- tısından kurtulacaksın... Beni de du- adan unutma!... demiş. Bayan İfakat da, ertesi günü, şimdi katil ve maktul mevkilerinde bulü- nan Osman ile Mehmedi evine davet ederek gizlice bir gece sabaha kadar merdiven altını kazdırmıştı. Oturdu- ğu odayı tamamen toprak doldurun- caya kadar kazı işine devam etten bayan İfakat, nihayet ey sahibi bay 'Tevfiğin kazma söslerini duyması ve zabıtayı haberdar ötmesile iş âkim kalmış, Gerek bayan İlakat, gerek Osman ve Mehmed haklarında mü- saadesiz define taharrisi suçundan evrak tanzim edilerek mahkemeye verilmişti. İşte o zaman bayan İfa- katle tanışmış olan Osman, ona kar- $ı iyi niyetler beslemediği için kadın, bir aralık izini kaybetlirmek mecbu- riyetini hissetmiş, Osman, bu ta- gayyüp hadisesini öldürdüğü Meh- medden neşet ettiği zehabına kapıl- mıştır. Bayan İfakat da, dün Bakırköy jandarma kumandanlığına çağrıla- rak malümatına müracaat edilmi; Bayan İfakat, henüz yirmi sekiz ya- şında olmasına, dokuz yaşında bir de yavrusu bulunmasına rağmen, rüya- ya, hacıya, hocaya ve mümasil bir takım hürafata itikadı olan bir ka- dındır. Bu hâdiseye nazaran da katille maktulün ötedenberi definecilik işin- de müstereken çalıştıkları anlaşıl- maktadır. ' Cinayetin esaslı sebebi olarak bir kardeş namusundan ziyade, şiddetli bir sevgi veya taksim edilemiyen bir para meselesi mevzuubahs olacağı da düşünülmektedir. Tahkikata ehem- miyetle devam edilmektedir, bi ne olduğunu nereden biliyorsunuz? Emin olun beyefendi, aşktan kimse öl- mez... Ölse bile böyle hastalanarak de gil, beynine tabanca “sıkarak ölür.. Böyle şeyler lâftır efendim. Babalık endişesile giriştiğiniz faraziyat yüzün- den ben kendimi Perteve kary rezil edemem! Hayır, hayır... Olamaz!.. — Gösteririrm izel, Bedia hanım erkeğin yumrukların işaret ederek: — Ne iyi; dayak mı atacaksınız? İhtiyar adam kollarını yamna sar kıtarak; — Oğlunuz hakem olacak! Ben kem disine bildiklerimi söyliyeceğim... Onu ikna için her şeye baş vuracağım, Sİ- zin yalanlarınıza kanmağa müsaadt etmiyeceğim. Öyle samimi bir sesle se latacağım ki inanmamazlık edemiye” cek. Ne yalancı olduğunuzu öğrenecek — Ya öyle mi beyefendi. Demek her çareye baş vuracaksınız? Demek utanmadan, çekinmeden metresiniz © duğumu söyliyeceksiniz... Pekâlâ! SÖYLE leyin, söyleyin... Bakalım ben yalan © ye yemin ettiğim zaman oğlum ne di cek? Çünkü kendimi müdafaa etme” için tabildir ki, ben de herşeyi yapili cağım. Yemin edeceğim... Hattâ Lâz# efendiye para vererek elde ettiğimi” hasta kızınızı temize çıkarmak için 8“ #imiz benzediğinden beni lekelemek tediğinizi söyliyeceğim. (Arkası Vi