Ankaranın Karadeniz ve Marmarası Bu sıcak günlerde Florya, Kalamış ve Suadiye plâjları kadar halkla doludur Ankara (Akşamın Ankara muharri- ri yazıyor) — Temmuz ve ağustos, yayla güneşinin, Ankarayı ateş üze- rindeki bir tencere gibi kaynattığı iki aydır Herkesin gözü, sıcaktan derdli, Ulus meydanındaki büyük termomet- Teye takılıyor: iigede 36! Güneşle 68! Ve bu müşterek derdiller arasında hemen bir ahbablık başlıyor, Bir İstan- bul hasretlisi, derhal içini döküyor: «— Ah o canım deniz!,, Nasıl ara- maâzsınız? Şu saat Suadiyenin, Kala- mışın, Floryanın insan almadığı saat- lerdir...» Daha bu İstanbula hasret kasidesi tamamlanmadan arkadan birisi, bir Ankaralı hemen cevab veriyor: «— Denize o kadar göreceğiniz geldi- se Karadenize gidiniz! Siz bu «Karadeniz. i sakın vatan topraklarının şimal sahilini çevreli- yen şu meşhur Karadeniz sanmayi- nız: Ankarada bir başka Karadeniz vardır. o Başşehre deniz hasretini çektirmemek istiyenler, Orman çifli- ğinin ağaçlarla örtülü korularından di in ortasına, büyük Karadeni- zin küçültülmüş bir minyatürünü ve gene bir başka koruluğun ortasına güzel Marmaranın bir küçültülmüş minyatürünü yapmışlar, bunların içi- | birer deniz hüviyeti ala- için de deniz suyu doldur- Bu temmuz sıcağında Ankaranın Karadeniz ve Marmarası; Kadıköy sa- hilleri ve Florya kadar kalabalıktır. 'Bu denizciklerde de hafla geçmez ki den'z yarışları yapılmasın... Siz Anka- yanın eski halini belki bilmezsiniz: Atatirk, Anadolu bozkırının tam bağ- rında bir yeni zamanlar şehri kura- cağı zaman, yabancı mütehassısları çağırmış ve fikirlerini sormuştu. On- lar, bu âsi ve serkeş toprak parçası Üzerinde medeni bir şehit kurabilmek için bir insan enerjisinin en yüksek mertebesinin kayıdsız ve şartsız lüzu- muna işaret etmekle beraber, şu suali sormuşlardı: — .. Fakat suyu nereden bulacak- sınız? Burada su yok... Gerçekten Ankarada su yoktu. Or- ta yaylada su dalma firaridir ve topra- ğin altına saklanmıştır. Kayayı sıksa su çıkarmak, bir mille- tin efsanevi kudretini anlatan atalar sözüdür. Cumhuriyet azmi, Ankarada kaya- yı sıkarak ondan su çıkarmıştır: Bil- mem Çubuk barajını gördünüz mü? Biribirinden uçurumla ayrılmış iki dağ parçası, beton duvarlarla birleş- tirilmiştir. Bugün bu büyük eser, An- karanın nüfusu, iki yüz bini bulduğu Nakleden: (Vâ-Nü) — Oğlum! Bu işte en büyük müc- (le bakayım... Niçin inanmıyor muşsun? rim benim... Ben mütiş bir hâta iş- | ledim... Âdeta bir cinayet... Karımdan boşanabilmek için kendisine bir tuzak | kurdurmuştum. Suzanın gittiği o eve | çağrılan asıl karımdı. Onu lekelemek | Üzere, parayla tutulan iki kişi, mahud odada yalandan bir aşk sahnesi oyna- dılar. Adamcağız, halecandan nefes nefe- seydi. Boğuk boğuk ilâve etti: — İşte hakikat bul. Şimdi inanr yor musun bana?.. Pertev, tereddüdsüz ve kati olarak: — Hayır! - dedi. Lütfi bey, âdeta yerinden hoplar gibi bir hareket yaparak: — Neden inanmıyorsun?.. Ben doğ- Tuyu söyledim... Yalan söyleyip bu derece kendimi Küçültmeğe hiç bir mecburiyetim yok... Hem niçin inan- madığınızı izah eder misiniz? Jikanlı sustu. İhtiyar adam, asa- biyetle: — Hayır, susmak para etmez... Şim- di artık her şey açık konuşulmalı. Ortada bir hayat mevzuu bahis... Söy- Para Yüzünden Aşk ve macera romanı | Bu sıcak günlerde Karadeniz havuzunda plâj safast zaman bile, her vatandaşa günde 200 kilo su isabet ettirmektedir. Bir su şehri olan Bursa ve İstanbulda bu ka- dar bol ve ucuz su yoktur. Çubuk barajının bu temiz, mikrob- suz, filtre edilmiş bol suyu; Karade- nizin ve Marmaranın küçük modelle- ri Ankarada deniz hasretini tamamen yok etti mi dersiniz? Bu suale cevab vermezden evvel, Ankaranın nüfusü- nu kısaca tahlil etmek lâzımdır: Mer- kez kazanın 122,270 nüfusundan ân- cak 46,422 si, Ankarada doğmuş olâr- lar, yani yerlilerdir, Ankara, bir me- mur şehridir ve bu memurlar, inkılâb- dan önce bütün yüksek tahsil mües- seseleri İstanbulda toplandıkları için, çoğu denizi sevmiş, denizi görmüş, onun zevkini almış olanlardır. Ankaradan İstanbula ve İstan- buldan da Ankara günde üç ka- tar vardır. İnanır mısınız ki, ge- len trenler gidenler kadar, giden- ler gelenler kadar kalabalıktır ve boş yeri ancak vaktinde gittiğiniz zaman bulabilirsiniz... Sebeb nedir, biliyor musunuz? Mem- lekette iş hacmı, hayat hacmı, telâk- ki hacmı gittikçe genişlemektedir. Anadoluda artik hayat, güneşle bera- ber batmıyor. Elektrik, vilâyetlerden sonra kasabalarımıza kadar yayılmış» tır. Radyoların motörlü vasıtaların sa- yısı devamlı olarak artıyor. Bir taraftan memleket görme, gez- me, eğlenme arzusu, diğer taraftan bir iş yapma itiyadı vatandaşlara ah- lâk halinde yerleşiyor: Bu iki yeni ah- lâk, vatandaşa bol para kazandıracak ve dolayıslle hayat standardını arttı- racak iki vasıftır. ve Ankara Karâdenizinin kıyıları, Su- adiye ve Florya kadar kalabalıktır. Hattâ ondan fazla... Çünkü bütün An- kara, bu ufacık sahile doluyor. Anka- 'Tefrika No, 47 Pertev, kalbinin bütün doğruluğu ve samimiyeti We: — Çünkü Suzanın kendi sesini işit- — Yanlışlığınız var... O değildi... — Aman efendim.., Kendisiydi. — Nasıl olur?.. O sözleri söyliyen başka bir kadındı... Para ile satın alı- nan bir kadın... — Olamaz, beyefendi... Bu Suzan- dı... Çünkü sesini iyice tanıdım... An- yor musunuz efendim: Suzanın gir- miş olduğu odanın kapısı arkasında kulaklarımla onun sesinin konuştuğu» nu işittim... Şimdi nasıl istiyorsunuz ki size inanayım ?.. Ah, bilseniz o gün- denberi çektiğim ıztırabı.., Deli olma- dığıma hayret ediyorum! Annemi, va- zifemi, her şeyi unuttum... İntiharı alçaklık telâkki etmeseydim, çoktan kendimi vururdum... Günlerce ağla- dım, inledim... En ufak bir şüphe nok- tası kalabilseydi, ona sarılıp Suzanın hayalini temize çikaracaktım... Fakat imkânı var mı efendim ,. Affedersiniz, kızınızın aleyhinde söyliyerek sizi de üzüyorum... Fakat görüyorsunuz ya: rada yapılan yarışlarda da birinciliği alan bir İstanbullu gence, bu suyun hakikat deniz suyundan bir başkahığı olup olmadığını sordum. Biran dü- şündü: «— Pek o kadar fark yok. Yalnız engin deniz başka şey... Yalnız bura- da değil, hayatla bütün mahdud olan Ankaranın Karadeniz havuzunda banyo yapan bayanlardan bir grup varlıkların hududsuzlara göre daha daraltılmış bir kıymeti yokmudur ki... Mamafih bu kadar ince eleyip sık dokumak neye yarar? Bizim şu küçü- cük Karadenize atlarken, gözünüzün önüne Marmarayı getirirseniz, olur, biter..n Mesud olmak için şu Ankaralı genç kadar filozof olunuz! Dilovan Çinar Artık beni kandırmanın imkânı yok... Emin olun beyefendi, Suzan benim yüzümden hasta değildir... Kimbilir başka ne derdi vardir?,. Siz babasınız, Tasarim kurtarmak için her pr ruz... Hakkınızdır... in emin olun benim Biryoniyiiim onun sıhhati üzerinde müessir ola- maz... Lütfi bey bu sözleri esefle dinliyor- du. Nihayet sabrı tükendi ve ne suret- le ikna edeceğini şaşırarak; — Vallahi, billâhi yegâne kabahat- li benim... - diye tekrarladı. — Bayır efendim, hayır... İhtiyar adam, şaşkın şaşkın etrafı- na, sanki cansız maddelerden imdad taleb eder gibi bakındı. Alnından ter- ler akıyordu. Mendilini çıkarıp sildi. O sırada Pertev kapıyı açmış, çıkı- yordu, Lütfi bey haykırdı: — Suzanın masum olduğunu size isbat edeceğim... — İmkânı yok... Sesini işittim... Doktor, koşarak kaçtı. Lütfi bey, biran afalladı. Gözlerinde yaşlar belir- mişti. O sırada aklına Karısının söyle- diği cümleler geldi: «— Bu yaptıklarına pişman olacak- -sın! Bir gün sen de bügün benim ağ- ladığım gibi ağlıyacaksın...» ”. İlk şaşkınlığı geçince, Pertevin ar- kasından koştu. Fakat ihtiyardı, yor- Haftalık piyasa İhracatımız hararetli bir devreye giriyor - Bu seneki üzüm ve buğdaylarımız çok iyi - Diğer ihraç maddelerimizin vaziyeti İhracat mevsimininen hararetli bir devresine giriyoruz, bir iki hafta sonra, Ege mıntakasının kuru mey- vaları da İzmir limanı vasıtasile dış memleketlere sevkedilecektir. Maa- mafih ilk kuru Üzüm mahsulfi piya- saya arzedilmiştir. İzmir ticaret oda- sının yaptığı hesaplara göre, bu s€- neki İzmir kuru üzüm mahsulü ge- çen seneye nisbetle, kalite itibarile pek iyidir. İzmir limanmdan başka, diğer li- manlarımız da ihracat hareketleri hararetli bir şekilde devam etmekte- dir, Mersin limanından buğday, ar- pa sevkıyatı yapılmaktadır . İstanbul Ilmanı da, ihracat bakı- mından faal bir vaziyettedir. Son günlerde, limanımızdan ihraç edilen maddeler arasında buğday, arpa, tü- tün, yumurta bulunmaktadır . İhracat maddelerimizin vaziyeti Buğday — Yeni sene mahsulü, ge- çen haftadanberi piyasaya gelmekte- dir. Bu sene, dış memleketlerden en ziyade Polatlı mallarına rağbet var- dır, Polatlı malları, Ziraat bankası- nın ciddi alâkası yüzünden, evsaf itibarile daha mükemmel bir hale gelmektedir, Bilhassa İngilterede, Al- manyada, Polatlı buğdayı, Amerika- nın Manitoba buğdayı derecesinde Şöhret ve rağbet bulmaktadır. Bu yüzden Polatlı, Anadolunun en kuv- vetli bir buğday merkezi haline gir- miştir. Ziraat bankasının buğday teşkilâtı her tarafta buğday satın almakta- dır. Her sene buğday mahsulü fazla olduğu zaman, fiat düşkün! endişe edilirdi. Şimdi böyle bir endi- şeye mahal kalmamıştır. Mahsulün bol olmasına mukabil, ihracat da faz- ladır. Son günlerde, buğdaylarımıza karşi alıcı olan memleketler şunlar- dır: İngiltere, Almanya, Belçika, Holanda, İtalya, Suriye, Filistin, Yu- nanistan... Arpa — Bu seneki arpa mahsulü 2 milyon kilo alarak hesab edilmişti. Bu mikdara, dış memlekellerden ya- pılan taleplere, ve aynı zümanda da- hili ihtiyacımıza kifayet edecek dere- cededir, Dış memleketler arasında en zâyade arpalarımızın müşterisi, İngil- tere, Belçika, İtalyadadır. İtalyadan daha ziyade yemlik arpalar istenil- mektedir. Belçika bira fabrikaları namına bir grup da, Kütahyanın bi- ralık arpalarını satın almaktadır. Kuşyemi — Son günlerde İngilte- reden kuşyemlerimize taleb çoktur. Bu sene, Trakya küşyemleri, hem boldur, hem de evsaf itibarile, geçen seneye nisbetle daha iyidir. Son haf- ta içinde Trakyadan 5000 kilo kadar gundu. Genç adamı, değil yakalamak, Göreme bile... Sağı, solu, her tarafi aradı; herkese sordu. Nihayet, delikanlının, kendisi- ni burada misafir eden arkadaşile be- raber bir spor otomobiline binerek gitmiş olduğunu öğrendi. Bereket versin kendi kira otomobi- Mini savmamıştı, Hem de bu kuvvetli bir makineydi. Hemen giderse deli- kanlıya belki yetişmek ümidi pek çoktu. Ah, bu sefer onu yakalarsa, ayaklarına kapanacak, dizlerini öpe- cek; vaktile Hadiye hanımın ricala- rından daha büyük bir coşkunlukla yalvaracaktı. Yolda son süratle uçuyorlardı- Adamcağız: «— Kızının Katili olacağım!,. Kızı- mın katili olacağım... Bu derece elime geçirmişken nasil kaçırdım?..» diye söyleniyordu. Bir aralık bir kamyon yollarını kes- ti. Durdular. Lütfi: «— Buradan vişne çürüğü renkte iki kişilik bir spor otomobili geçti mi?.» diye sordu, — Geçti beyim... Bir çeyrek oluyor... Öyle hızlı gidiyordu ki, ona çarpmıya- lm diye manevra yaparak bizim de bu iş başımıza geldi ya... Firenimiz | bozuldu. Sürdüler,. kuşyemi gelmişti. Bu mikdar, ihra- cat tacirleri tarafından tamamile satın alınmıştır. Kuru sebzeler — Piyasada kuru bakla mikdarı çoğulmaktadır. Bil- hassa Karabiga, Bandırına, Balıke- sirden mühim mikdarda kuru bakla gelmektedir. Ticaret borsası kayıd- larına göre, son birkaç gün içinde, piyasamıza 70 bin kilo kadar kuru bakla gelmiştir. Piyasada, kuru bak- Ja çok olmasına rağmen, ihracat da fazladır, En ziyade Fransaya sevkı- yat yapılmaktadır. Karabiga nohudları, Almanyada İspanyol nohudları derecesinde şöh- Tet bulmaktadır. Alman firmaları mütemadiyen fiat soruyorlar, Çin - Japon muharebelerinden ev- vel, Çin Avrupaya ve Amerikaya kül- liyetli mikdarda Soya ihraç etmek- teydi. Harbin uzun müddet devam edeceğini düşünen Romanya, Yugos- lavya çifçileri mühim mikdarda Soya | yetiştirmeğe muvaffak olmuştur. Bu suretle Çinin Avrupaya yaptığı ihra- cat mevkiini, Yugoslavya ile Roman- ya elde etmektedir. Bizde, Soya ziraatine elverişli yer- ler, Samsun, Çarşamba, ve aletumum Karadeniz o vilâyetleridir. . Mahalli halkın şeker fasulyesi dediği Soya ziraatine daha çok ehemmiyet ver- mek lâzımdır. Dokuma ham maddeleri — Son günlerde yapağı piyasası gevşektir. 'Tiftik ve yapağı piyasası mevsim ba- şından itibaren pek iyi bir devre ge çirmişti, Bu itibarla tiftik piyasasına arız olan bu durgunluk tabii görül mektedir. Maamafih son hafta için- de, gene Sovyet ticaret dairesi, tiftik ve yapağı piyasasile alâkadar olmuş- tur, İtalyadan tiftik nümüneleri is- tenilmişti, Henüz bu nümuünelerin arkasından ümid edilen siparişler başlamamıştır. Romanyadan kâfi derecede yapağı alınmıştı. Akala nevinden olan pamuklar en ziyade Romanyaya sevkedilmektedir. Pamuk müşterilerimiz arasında Fran- sa da bulunmaktadır. Yağ ve peynir — Son günlerde “Trabzon yağlarında hafif bir düşkün” lük baş göstermiştir. Bu düşkünlüğe sebeb,Karstan mühim mikdarda yağ gelmesidir. Peynir flatleri durgun- dur. Piyasaya fazla mikdarda muh- telif nevilerde peynir gelmektedir. Son zamanlarda da, süt tozu fabri- kalarının kremah peynirleri, kaşar peyniri fatlerini kırmıştır. Fakat pi- yasaya fazla mal geldiği halde fat- lerde gene bir düşkünlük yoktur. Tüccar, gelen malı, kışlık ihtiyaç için, soğukhava depolarına doldur- maktadır. H.A. Zonguldağa gelmelerine rağmen kovaladıkları arabayı bulmaları müm“ kün olmadı. Lütfi bey yarım saat ka” dar da kasabayı dolaştı... Ne Pertev, ne de kırmızı otomobil, görünürde mevcud değil... İneboluda hazin hazin baktığı ve ümidler beslediği Karadenize bu 9€ fer büyük bir nevmidile göz attı: «— Kendimi o sırada bedbaht 5 nıyordum... Fakat beterin beteri var” miş... Ömrümde asla bu kadar fen# vaziyete düşmemiştim!..» diye düşü” dü. Bir vapur, hareket düdüğünü çel Limandan yavaş yavaş İstanbul is kametine doğru ayrıldı, «— Şayed şu oğlanı kandırabilsey” dim, ne iyi olacaktı. Demek bu vap; ra yetişirdik...» Böyle hayalât ile vakit geçirmeni doğru olmuyacağını, Zonguldakta © araştırmalarına devam etmesi lâzıPı? geldiğini aklına getirerek hükümlü! dniresine doğru yürürken, bir m: zanın önünde aradığı mahud otom” | bilin durduğunu gördü. Ereğliden © karken ihtiyatlı davranmış, araban! numarasını ve sahibinin ismini de ÖĞ renmişti, | Baktı... O, numara... Âdeta gen€ şen adımlarla koştu... Araba bö. Açık pencereden hemen kornaya b (Arkası