Sahire 6 PAZARTESİ KONUŞMALARI: ŞEKSPİR VE BİZ Sekspirsiz edebiyat ve Şekspir! tanı- | mamış bir edip bugünün dünyasında yok olan bir şeydir. İnsanın zaman ve | mekânla ancak dışı değişebilen esas vasıflarını onun kadar Tanrılaşarak yaratan olmadı. Duygularının kalıbı olan Şekspir İngilizcesinin içinde be- şer teftekkürü, ebedi bir hayatın maz- il y maktadır. Onun için Şekapir tercüme edemiyen bir dil, hiç tereddüdsüz hükmedebilirsiniz ki, me- | deni ri bir dil değildir, Bir adım | eri gidelim: Şekspirin görü ve âmüi sne ağlçirelrğie.. bizi önünde durmuş olmak gibi bir tad mânasile - en küçük biyat yapmadan konuşuyorum. Şekspir, kendinden sonru gelen dünyada şöhret yapmış bütün halef- lerinin üstadıdır. Homiros'tan önce gelseydi Odise ve İlyada'da onun te- sirlerini aramak ve bulmak mümkün olurdu, Göle, daha yirmi bir yaşında iken kalbinde, Kaete'nin aşk: ile beraber Şekspirin hayranlığını taşıyordu. Bü- yük Alman şairi hakkında ölümünün yüzüncü yılı münasebelile yazdığım kitaptan, onun Şekspir için söylediği nutkun şu parçasını olduğu gibi alı- yorum: «Şekspirden İlk okuduğum sahife, sahibini bana bütün bir edebiyat için tanıttı. Piyeslerinden birint bitirdiğim zaman mucizeli bir elin birdenbire görme nimetini bahsettiği anadan doğma bir kör gibi kendimi hissettim. Namütenahiye yayılmış sandığım var- lığımı en canlı bir şekiide duyuyor ve tanıyordum, Bunların hepsi benim için yeni idi, meçhuldü ve alışmadı- gom bu ışık güzlerimi rahatsız etti, Yavaş yavaş minnettar dehâmın sa- yesinde ona bakmağı öğrendim ve ka- | sandığım şeyi hâlâ ayni canlılıkla duymaktayım. Klâsik tiyartoyu bı- rakmak için bir an tereddüd etmedim. Mekânda birlik, bana bir hapishane gibi boğucu geliyordu. Hareket ve za- manda birlik ise muhayyile için ezici bir zincir gibi idi. Açık havaya ken- dimi altım ve ilk defa olmak üzere el- lerim ve ayaklarımın “var olduğunu gördüm. Şekspir, azizdostum, eğer sağ olsaydın, ben, ancak seninle bera- ber yaşardım. Sen Ores cisaydın, kim bilir ne büyük bir zevk ile Pilad'ın ikinci rolünü ben oynardım, Tabiat, tabiat dre bağırıyorum. Şekspirin yarattığı şahıslardan daha tabii ne ölabilir?..» Göte nutkunun sonlarına doğru dinleylellerinden, susmasına müsaâ&- de etmelerini rica ediyor ve ölürken ışık, ışık diye sesleney bu büyük dehâ- Dın çocuğu «Hava, hava! ..» diye en gür sesile bağırıyordu. Büyükler, her zaman biribirlerini ve | Nakleden: (Vâ-Nü) Patırtı yapmadan bin bir. itima ile Lütfi bey kızının başı ucuna gelince bağırmamak için kendini zor zaptetti. Aman Yarabbi! Suzan ne hale gelmiş- ti. Bilmese onu ölü sanacaklı! Bu ne balmumu sarılığı! Bu ne zayıflık!.. ,Bir müddet perişan bir halde yav- rusunu süzdü. Sonra karısına dönerek kısık, boğuk bir sesle: — Pertevden haber aldım... Sağ- muş! - diye müjdeledi. » Kadın derin bir sevinçle: — Çok şükür... Allah bize acıdı! Gene sustular. İkisi de muhabbetle Yezlarına bakıyorlardı. Erkek tekrar ya. vâş sesle sordu: — Elimden gelen her yardımı yapa- cağımı biliyor mu? — Evet, sana geldiğimi anlattım, — Ne dedi? — Senden uzun uzun bahsekli. «Ba bam beni seviyormuş!» dedi. Fakat ne yapsak Pertevi kandıramıyacağımıza kani. Ben ona kabil olduğu kadar ümid verici sözler söyledim, Hazin hazin te- bessüm etti. O halini görüp te ağlama- mak kabi! değildi. Kısık sesle konuşuyorlardı. Lütfi bey onlarınkinden daha az ölümlüdür Para Yüzünden... Aşk ve macera romanı sevmeseler bile, mutlaka biribirlerini tanırlar. Büyük olmak istiyen hiçbir sânal ve edebiyat adamı, Şekspiri ta- nımadan bu emeline eremez. Bir İn- e riyaziyat veya tabi- iyatıgi bi bir ilimdir, Bir ilim ki onun- la İngiliz, İngüterenin bir parçası ol- duğunu duyar ve anlar. Bu bakimdan Şekspir, İngiliz nazarında hattâ mil- l'den de üst ür; çünkü millettir. İngiliz vahdetini ruhlarda onun ka- dar kimse bu ölmez kuvvetle madı. Bu ebedi şair Kromvel'den de Viktorya'dan da büyüktür, Yar Şekspiri tanımak için lise sınıfları na kadar yükselmeği beklemek, dün- ya kültür mikyasında fazla geri kal- | mak olur. İlkmektep sıralarına otur- madan küçük yaştaki çocuklar, ana- larından, babalarından, dadılarından ve eğitmenlerinden onun piyeslerini on, on beş dakikalık birer hikâye olarak en basit şeklile dinleyip öğrenebilir. ler, Diyeceksiniz ki bunların türkçe- sini nereden bulalım? Sırrı beyin, Ab- dullah Cevdetin, Ahmed Şükrünün ve diğerlerinin tercümelerinden onun piyeslerini okuyup ta mı çocuklarımı- za anlatalım? Böyle lir mazerete Türk €beveyni, muallimi ve mürebbisi için artık im- kân kalmamıştır. Şekspiri küçük ç0- cukların da dinleyip anlıyacağı şe kilde iki İngiliz kardeş yazmıştır. Gene diyeceksiniz ki, biz orları nere- den bulalım? İngilizce bilmiyoruz ki okuyalım. Hemen haber vereyim ki bu hikâyelerin türkçesini ana dilimi- zin güzel bir ifadesile değerli arkada- şım Nureddin Artam, bize emek çe- kip vermiştir, «Yok, yok: demeğe ken- dimizi yazık ki fazla alıştırmışız. Ne okuyayım, çocuklarıma ne okutayım endişesile ıztırap çekmektense, milli kütüphanemizde ne var ve yeniden neler var olmakta? diye aramak çok daha makul olur rım, Son yıllar Ga neşredilmiş tercümelerin yalnız iyi- lerini gözden geçireyim deseniz, hiç değilse iki senenizi dolduracak kitap bulursunuz, Bunlara emek verenlerin sizden beklediği tek fedakârlık var: İki paket sigara parasile iki gününü- zü büyük bir müfekkirenin yıllarca çalışarak yarattığı esere verebilmek!... Bu, onun için olduğundan daha zi- yade sizin için bir kazançtır. Şekspirden başlayıp bir alışeveriş meselesine gelişim mazur gürülür sa- nırım. Bu serzenişler okuyacak şey bulamadığından şikâyet edenleredir. Türkçede ne var, ne okuyayım? Türk- çede çok şey var. Fakal biz neye sa. hip olduğumuzun ekseriya farkında olmayız. Bu milli haslet, tevazu gibi yüksek bir meziyetten gelse de, doğ- ru olmadığı zaman pek çok nakiseler doğurur. Memleketimizde ecnebi ki- taphanelerin kalabalık müşterilerini gördükçe, Babıâli caddesinin boş dük- kânlarını hatırlıyorum ve içim sizl- Tefrika No. 44 karısına anlattı; — Dün Pertevden mektup geldi, İne- boluda imiş, gidip onu bulacağım. Bu- gün vapur kalkıyor, yarım saat vak- tim var, Yatağa yaklaştı. Suzanı okşamak üzere elini uzattı, fakat uyandırmak- tan korkarak vaz geçti. Gözleri yaşlar- Ja dolmuştu. — Benim biricik yavrum, hayatı- man ışığı! - diye inler gibi mırıldandı. Hadiye hanım kocasını merdivene kadar teşyi etti. Dışarda Lütfi bey sor- du: — Kuzüm bugüne'kadar nasıl ge- çindiniz? — Suzan çalıştı, Oda komşumuz bir kızcağız bize acıdı. Paraca yardım et- u. di — Suzan çalıştı mı? Giderken para- Jarını neye almadın? — Sana aid hiç bir şeyi almak iste- medim! Kocasının elini cebine soktuğunu görünce tekrar etti: — Anlamıyor musun? Senden hiç birşey istemiyorum! Erkek avucundaki bir deste parayı AKŞAM Fuar madalyaları Fuar komitesi hazırlıklara büyük bir hız verdi İzmir (Akşam) — Fuar hazırlıkla» rına hiz verilmiştir. Fuar komitesi sık sık fuar sahasında toplantılar yaparak ihtiyacı tedkik etmekte, ona göre ted- birler aldırmaktadır. Ekspozanlara ve- rilmek üzere Almanyadan getirtilen madalyalar çok güzeldir. Altın, gümüş ve bronz olarak bastırılan bu madalya- ların bir tarafında Atatürkün kabart- ma pertresi, diğer tarafında İzmir fu- arı alâmeti farikası ve Türk. bayrağı vardır. Evkaf paviyomu inşaatı yakında bi- tecektir, Sun'i göl için yaptırılmakta olan molör ve gondoller, fuar komite- since yakında tesellüm edilecektir, Hay- vanat bahçesi, son zamanda muhtelif yerlerden getirilen yabani hayvanlar- la çok zenginleşmiştir. Fuar gazinosu, yeni şekilde tanzim edilmiş, eğlence yerleri genişletilmiştir. Fuar sahası-” nın civarı, güzel bir orman haline ge- tirilmiştir, Manisa vilâyeti paviyonunda esaslı tadilât yapılmıştır. Geledek yil inşa edilecek şehir stadı ve yüzme havuzu ile Kültür parkın bu sene boş kalan son kısmı da ikmal edilmiş olacaktır. Ucuz et. İzmirde sermayedar bir zat halka ucuz et yedirmeği teklif etti em İzmir 23 (Akşam) — İzmirde sermas yedar bir zat, halka ucuz et yedirmek ve İzmirdeki mektep, hastane ve sair müesseselerin et ihtiğacmı çok ucuz şekilde temin etmek için vilâyete ve belediyeye müracaatla bulunmuştur. Bu müracaat tedkik ddilmektedir. Bu ! zatın teklifi muvafık görüldüğü tak- dirde. şimdi kilosu 50 kuruşa satılan koyun eti 40 kuruşa, 30 kuruşa satılan dana eti de 25 kuruşa satılacaktır, Diğer: bir-sermayedar da İzmir «ve Manisada çocuk sinemaları açmak için | teşebbüste bulunmuştur. Ve imülhakatı için AKŞAM gate. tesinin tevzi yeri ve başbayiliği münhasıran İzmirde İkinci Beyler sokak 52 numarada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. yor, Kitapsız millet olmaz, Kitaplı ola bilmek için ne var, ne yok bilmeli ve iyisini seçip okumasını öğrenmelidir. Cemal Nadir her gün yeni bir bulu- şile zekâmızı çimdikliyen karikatür- lerinden birinde muharrirle kitapçi- nın «Halk okumuyorsa kabahat s€- nindir!...» şeklinde biribirlerini kar- şılıklı ilham etmelerini gösteriyor. Acaba bu kabahatin bir üçüncü şahsı yok mu? Okuma kudretine ve imkâ- nına sahip olup ta bundan kendisini mahrum edenler Türk irfanı namına suçlu değiller midir? Hasan - Âli YÜCEL uzatarak yalvardı: — AL. Allahaşkına al., Suzan için kabul et!,. Ona istediği birşeyi alırsın... Onu mahrum etmeğe hakkın yok! Kadın biran tereddüd etti sonra ba- şını önüne eğerek: — Peki. - dedi. Bunu Suzan için ka- bul ediyorum. #eş Rüzgürlı bir hava idi, deniz vardı. Vapur epeyce sallandı. Fakat vapurun sallanması da birşey değil. Asıl ehem- miyetli olan Kayıklarla İneboluya çık- mak! Bu manzarayı görmiyen bilmez; ta- hayyül de edemez... Sandallar, dalga- ların yardımile güverte hizasına yak- laşıyor, sonra, bir çukura düşer gibi derinlere iniyor... Çok usta denizci olan İnebolulular, bu yükselişlerden istifa- de ederek yolcuları ve eşyalarını tekne- lerine atıyorlar; sonra, bir tokat gibi inen su darbelerine ehemmiyet vermi. yerek, ıslana ıslana sahile çekiyorlar... İşte Nütfi bey de böylece İneboluya ayak bastı. Elinde küçücük bir çanta, dar yollardan yürüdü. Doktorun misa- fir kaldığı otelin adresi cebindeydi. Bu- nun şehir sokaklarına nazaran tarifi. ni de zaten gemideyken vermişlerdi. Oraya gitti, Başı siyah örtülü bir kadın, kuca- ğındaki bir çocuğu uyutmakla meşgul dü, Kapının önündeki bir ekemli)e oturmuştu. ç kaya İstanbul, Edirne ve Bursa ile bir- likte ithal edilmiş olan İzmirde, turizm işlerini yoluna koymak ve biran evvel neticelendirmek için sistemli bir çalış- ma başlamıştır. B, Fazl Güleç, İkti- sad vekâleti turizm bürosunun açtığı ankete mühim bir cevap bazırlamış, göndermiştir. Valimizin dahâ evvel büyük bir isa- betle düşünerek hazırladığı İzmir tu- rislik yolları projesinin ehemmiyeti büyüklerimiz tarafından takdirle kar- Şılanmiş ve Büyük Millet Meclisinden bir kanun çıkmış bulunuyor. İzmir turistik yolları, yalnız İzmir şehrini bir turist şehri haline getirmelkle kalmı- yacak, ayni zamanda bütün Ege mn- takası bu yollardan mühim istifadeler temin edecektir. - Vali B. Gülecin direktifleri da- hilinde İzmirin “ turistik ihtiyaçları hakkında üç yıllık geniş bir plân ha- zırlamaktadır. Bu plânın tahakkuku için hiç şüphesiz devlet de müzaheret gösterecektir. 'Turizm meselesinde en büyük dava, ölel meselesidir. Onun için vilâyetimiz- de İlk ele alınan mesele de otel davası olmuştur, Mevcüdu pek az olan büyük otellerini, turist ihtiyacını temin edecek temizlik ve mükemmeliyete getirilme- si düşünülür, ıslah tedbirleri alımr- ken yeni oteller inşası meselesi de na- zarı dikkate alınmıştır, Birinci Kor- donda şehir gazinosunun bulunduğu yerde yüz yataklı bir şehir oteli inşa ,ettirilecektir, Bu otelin her türlü kon- forü ihtiva etmesi, esas olarak kabul edilmiştir. Eğlence salonları, dans ma- halli, banyoları, gazinosu hep modem olacak, otelin önünde İzmir - Karşıya- Lütfi — Otel sahibi nerede, bayan? - diye sordu, * * — Bizim efendidir, beyim... Ne isti- yorsamız bana söyliyebilirsiniz. Müşte- Ti iseniz buyurun! — Geleceğim... Fakat bir ahbabımı arıyorum... O da sizde olacak... Adı Pertev bey... Doktor Pertev... — Bilmem beyciğim... Misafirler ge- dirler, giderler... Adlarını sormam... Lütfi, Bedia hanımın oğlunu tarif edince, ötöleinin karısı: — Ha... Anladım... - dedi. - Bu bey geldi. Bizde kaldı. Durmadan kitap okur, yazı yazardı. Yemeğini de şu kar. Şıki aşçı dükkânında yerdi. Nihayet efendim dün sabah gitti. — Aman demeyin... Nereye?.. — Vallahi bilmem ki... — Vay... O fena işte... Nereye gitti- ğini bilmiyorsunuz demek? — Kocam bilecektir herhalde... Siz içeri buyurun... Odanıza geçin... Erke- gim akşama gelecektir... Kendisinden sorar, buluruz. Sobalı bir oda açtı. Lütfinin kolu ka- ! madı kırılmıştı. Ne yapacak?, Doktor nereye gitmiş olabilir? | o Bir hasır iskemleye çökmüş, böyle i düşünürken, kadın çocuğu boş karyo- Jalardan biri üzerine yatırdı. Ve misa- firine sordu: | (O — Açsımızdır... Lokantaya mı gide- j ceksiniz, buraya mn yemek getirelim? | il bar İl gi İdi “bizdeydi... 25 Temmuz İzmir ve civarında turist otelleri inşa ettirilecek Turizm işlerini bilhassa otelleri idare için büyük bir şirket kurulmasına lüzum görülüyor Eski İzmir hafriyatında yerlerine dikilen eski medçnlyetlerin eserleri İzmir. (Akşam) — Tufistik mınta- | ka vapurlarının yanaşabileceği tar&- da bir iskele yaptırılacak. Otelde kala- cak bir türist, buradan bineceği va- purla İnciraltı veya bostanlı plâjına giderek deniz banyosunda kolayca 1s- tifade edebilecektir. Ödemişte Bozdağda hususi muhase- benin bir oteli vardır. Ayrıca Berga- mada (İlimevi) olarak inşa edilen komförlü bir otel, Bergamanın Kozak yaylâsında inşa edilmekte olan küçük bir otel mevcuttur. Yeni plâna göre Bozdağda (60) yataklı, İzmirin Ya- manlar dağında, Balçova köyünde Ağa- memnun ılıcasında, İnciraltı ve Çeşme plâjlarında büyük yeni oteller inşası müvafık görülmüştür. Bu otellerin bü- lunacağı yerler, turistik yollar üzerin- de olacaktr, “ Raporda otel davâsında en mühim mesele (Personel) meselesi olarak gös- İerilmiştir. Bergamada inşa edilen (İlimevi) adlı konfürlü otelde çalışa- cak Personel bulunamamıştır. Perso- nel yetiştirmek için İstanbulda bir (Garson mektebi) tesisi muvafık görük mektedir. Turizm İşlerinin bilhassa ö tellerin idaresi iş! için Denizbanka ben- ziyen bir teşekkülün vücud bulması ve ihtisasın icap ettirdiği tarzda hareket edilmesi mütalâa edilmektadir. Bu teşekkül, turistik kıymeti olan uzak yerlerde, yol güzergâhlarında te- miz büfeleri de idare etmeği üzerine almalıdır, Bu teşekküle lâzım olan kre- diyi devletin kredi makanizması uzun vadeli itfa sistemi ile temin edebilir. Bu organizasyona, Denizbank, Beledi- yeler bankası, Evkaf, Yataklı vagonlar şirketi gibi teşekküller tarafından te min edilecek sermaye İle vücud vermek mümkündür, Lütfi bey, dalgın dalgın — Buraya olsa daha iyi! - dedi, Deniz tuttuğu için vapurda ağsma bir lokma koymamıştı. Kadın: y w— Bu adamın bir derdi olacak!.. « diye düşündü. - Pek meyus bir haM var... Sorduğunu da bulamayınca f6- na bozuldu.» Bu intizar saatleri, Hadiye hanımın kocasına tamamile bir cehennem aza- bı halinde tecelli etti, Acaba burslara | kadar beyhude mi gelmişti? Ya maazak İ Yalı Pertevi bulamazsa ne inkisar! Geç vakit otelci göründü, Civar köy- lerden birine topraklarına bakmağa gilmiş, dönüyordu. Lütfi, ona da ayni Sualleri hararetli hararetli sordu, He- ri başını sallıyarak: — Evet! - dedi. - O beyi biliyorum, Fakat gitti. — Nereye? — Dünkü vapura bindi... Artık kim- bilir, Zonguldağa mı, Ereğliye mi, İs- tanbula mı? Lütfi bey: — İnşallah İstanbula!» diye düşün- dü, Fakat, ya değilse?,. Ya başka bir ye re gittiyse? Bu esnada, otelci önüne bir takım kâğıdlar getirmişti: — Bunları doldurunuz! (Arkası var)