20 Temmuz 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

20 Temmuz 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yaşı altmışa yaklaşıyordu. Çok iyi konuşan, çok tatlı, çok sevimli bir adamdı. Karşısına geçip onu uzun uzun dinlemek âdeta bir zevkti, O gü- nü kendisine Mudanyada rasgeldim. Benim gibi İstanbula gidiyordu. Trak vapuruna beraber bindik, Yolda dere- | den tepeden konuşurken Bursanın meşhur şeftalilerinden bahis açıldı. Bir aralık yol arkadaşım gülümsedi: — Şeftali diyince aklıma bir hikâye geldi, dedi, anlatayım da dinle... Bundan bir kaç sene evveldi. Bursa- ya gitmiştim. İstanbulda tanıdıklar- dan, pek hürmet ettiğim bir kadınca- gız vardı: Bayan Zehra... Bu, gayetle çirkin, ihtiyar, üstelik gözleri şaşı fakat son derecede kibar, iyi tahsil görmüş. Zeki bir kadındı. Meyvayı çok sever, hele iri sulu şeftalilere ba- Ben İstanbuldan Bursaya giderken: — Aman bana Bursadan bir sepet Şeftali gönder... diye rica etmişti. Ben de göndereceğimi vaadetmiştim. Nihayet şeftali mevsimi başlayınca aklıma geldi. Kendi kendime: «Bir sepet doldurtayım da şu kadıncağıza göndereyim. Hem Bursadan İstanbu- Ja giden bu kadar tanıdık gençler var, Onlardan birine veririm, Götürür.» diyordum. Nihayet kendi elimle en güzel, en gulu şeftalilerden bir sebet doldur- dum. Hazırladım. O günü tanıdık gençlerden bir kaçının biraz eğlenmek için İstanbula gideceklerini biliyor- dum, Bu delikanlıların içinde Mecdi, Nail, Ali de vardı, Üçü de bekâr, uçarı çapkın gençlerdi. Biribirlerinden pek ayrılmazlardı, O günü, üçünü de İs- tanbula gitmek için son hazırlıklarını yaparlarken buldum. Evvelâ kendisine en ziyade sözüm geçen Mecdiye rica ettim: — Kuzum Mecdi... İstanbula bir sepet şeftali göndereceğim... Götürür müsün ?.. Mecdinin canının > sıkıldığı yüzün- den belliydi bana: — Vallahi Ekrem ağabeyciğim. de- di - onlar bana ağabey derlerdi - senin için canımı veririm ama busefer o kadar çok yüküm var ki. Kendi eş- yamdan bir çoğunu bile götüremiyo- Tum... Nerede kaldı ki senin şeftali se- i.. mii üzerine Naile döndüm: — Kuzum Nall sen götürebilir mi- sin? diye sordum... Nail: — Aman Ekrem ağabey... Allah aş- kına bana şeftali sepeti filân verme... Ben dalgın bir adamım... Kendimi bi- Je İstanbula güç götürüyorum... Nailden de ümidi kesince Aliye baş- vurdum: — Bari sen götür Ali... Ali'de: — Aman ne yapıyorsun Ekrem ağa- bey... dedi, imkânı mı var? Ben anne- me bile bir sepet şeftali gölüremiyo- Tum. Elim kolum dolu... Baktım, olacak gibi değil... Tam © sırada aklıma müthiş bir hile geldi. Gülümsedim: — Yazık, dedim, şeftalileri gönde- rTemiyeceğim... Halbuki kendi elimle ömağın bu şeftaliler ne güzel bir kadına gidecekti. Onları ne imei gibi beyaz dişler ısıracaktı, Bu şeftaliler ne güzel iki kırmızı dudağa değecekti... Benim bu sözüm üzerine delikanlı- ların gözleri açıldı. Bep birden sördu- İar: — Ne o? Şeltalileri güzel bir kadi- na mı gönderiyordun? — Nea zannettiniz ya?.. Güzel vi , kadına gider. m benim göz ağrılarımdan birinin arkadaşıdır. Fevkalâde güzel çok genç bir kadındır. Bir tek kusuru vardır. Biraz hoppacadır. Pek çabuk âşık olur, Macerayı seven bir kadındır. Vakıd benim kendisile hiç bir âşıkane alâkam yok, Ben yalnız onun arkada- şile samimi idim. Benim bu sözüm üzerine Mecdi: — Ne yapsak acaba? dedi. Bari ver de ben senin hediyeni İstanbula götü Hatır için çiğ tavuk bile yenir. Mecdiyi üzmek için biraz nazlana- yım dedim: i — Yooo Mecdi, sana eziyet olması- , nı istemem... Biz büyle konuşurken Nail ortay$ atıldı: yun? Biraz SIKIN ÇE | emare — Mecüiye hakikaten zahmet ola- cak... Şeftali sepetini İstanbula ben gö- türeyim... z Mecdi arkadaşının bu sözüne âdeta kızmıştı; — Ne zahmeti olacakmış canım... Şeftali sepetini İstanbula ben gölürü- rüm olur, biter. Nail: : — Sepeti ben götüreyim... diye tut- turmuştu. Bir yandan Ali de: ZN ben götüreceğim... diye i tini başladı. Üç delikanlı şeftali sepe! İstanbula götürmek için neredeyse bi- ribirlerile kavgâ edecekler... Onların gülüyor, kendi kendime: «Ah bir kere hakikati bilseler bu şeflali sepeti için bu kadar kavga ederler mi idi? di- yordum. Aralarındaki münakaşa €pey ti. hayet Mecdi: yi e böyle olmaz... dedi, en iyisi şeftali sepetini kimin götüreceğine dair kur'a çekelim olmaz mı? Hep birden bu usulü kabul ettiler. Kur'ayı çektiler. Şeftali sepetini İs- tanbuldaki genç ve güzel kadına gö- türmek vazifesi Naile düştü. Artık çocuk son derecede memnun- du, Kendisile biraz alay etmek iste- ü Sakın, dedim, hediyeyi götürdü- gün genç, güzel kadına, Zehraya âşık olma... Nail: .— Yok canım... diyordu. Artık ben de «şıp sevdi» değilim ya... Nihayet hep birden İstanbula hare- ket ettiler. Nailin halini düşündükçe kahkahalarla güleceğim geliyordu. Kimbilir, zavalh çocuk İstanbula o koca şeftali sepetini ne büyük eziyet- ler içinde götürecekti. Sepet elinde leblebi gibi terler dökerken bir yan- dan: — Bunu dünyanın en güzel kadını- na götürüyorum... Diye kendisini teselli edecekti. Fa- kat «dünyanın en güzel kadını» diye evine gittiği Zebrayı görünce kimbi- lir ne büyük bir hayal sukutuna uğ- | gülümsedi: — Götürdüm... Fakat senin kendi- Sine meyva yolladığın bayan Zehra bir kaç gün için İzmire gitmişmiş... Bana kapıyı Zehranın genç Rum hizmetçisi açtı. Adı da «Mari» imiş. Çok güzel bir kız.. Zehranın İzmire gittiğini öyleyince şaşırdım: e Ben dme Ekrem tarafın- dan gelmiştim... BU şeftali sepetini de o gönderdi... dedim. Mari: — A. Bay Ekrem bizim bayanın iyi ahbabıdır. Madem Ki siz onun arkadaşınız. Buyrunuz biraz içeri giriniz. Uzun yoldan gelmişsiniz... Biraz tuğunuzu dinleyiniz... Bir kahve içiniz... diyerek beni içeri atlı. Önümde seke seke yürürken baktım. Ne endami,. Ne endam!.. fıkır ke bir kez... Nail a benim sözümü kesti: — Ekrem ağabey... dedi, bir kusur n içine atmıştı. Dört şişe de 50- Dak mimi Gel keyfim gel... Kuzum bayan Zehraya mektub yazar» gan şeftali gönderdiğinden bahset- me... Çünkü 'Marinin vaziyeli tehlike- © V . Emret, dalma ben götüreyim. mu? ei Hikmet Feridun Es ra İZMİR İN ve mülhakatı için AKŞAM gaze- roka tevzi yeri ve başbayiliği münhasıran İzmirde İkinci Beyler sokak 52 numarada Hamdi Bekir Va 20 Temmuz 938 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: 14,30; Plâk- ia Türk musikisi, 1450: Havadis, 1505: Plâkla Türk musikisi, 1530: (Muhtelif pihk neşriyatı, 16: SON. Akşam neşriyatı: 1830: Plâkia dans musikisi, 18,50: Nihal Asım ve arkadaş- lari tarafından Türk musikisi (Ferahfesx ve Mahur), 19,29: Konferans: Beyoğlu Halkevi namına, Cemal Günene (Halkın belediyeye karşı vazifeleri), 1955: Borsa haberleri, 20: Saat ayarı: Grinviç rasat» 02: Şehir bandosu: sinde: 1 - Uvertür: ner id Bandi - Supe, 2 - Rev dö vals: O. Straus, 3 - Nabükotanozar; Fantezi, Verdi, 4 » Dİ Geşldene Fray: Vals - Valtofel, 5 - Dans: Hongruvaz No. 5 - Brams, 6 - Mazurka” Sensans, 7 - Marş Türk - Mozart, 2040: Hava raporu, 2043: Ömer Rıza Doğrul ta- Cem'i rafından arabca söyler, 21: Şan: Bedriye "Tüzün, Südyo orkestrası refakatile, 2130: Tahsin Karakuş ve ai tarafın dan Türk musikisi (Hicazkâr faslı), 22,16 Müzik ve varyele; Belediye bah- naklen, 2250: Son haberler ve — günün programı, 23: Saat ayan: Ankara — Öğle neşriyatı: 1430: Karı- gık plâk neşriyatı, 1450: Plâkla Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, 15,15: Ajans ha- berleri, Akşam neşriyalı: 1830: Plâkla dans musikisi, 19,15: Türk musikisi (Hikmet Rıza), 20: Saat ayar ve 'arupça neşriyat, 0,15: Türk musikisi (Makbule), 21: Kon- ferans (Şakir Karaçay), 2115: Stüdyo salon orkestrası: i - Haydn: Senfeni No. 2 ve 4, 2 - Haydn: Senfoni No.2 ve2, 3 - Lord Zing: Uvertür: Wildschütz ope- retinden, 4 - Leopold Weninger: Volga gemiciler şarkısı, 22: Ajans haberleri, 2215: Son. Avrupa Saat 20 de Berlin 20 hafif muzika — Brcslar 20 sevilen melodiler — Deuwtsehi, S. ve Dan- sip 2015 eğlenceli muzika Frankft, 20,15 konser — Hambg. 20,15 askeri muzi- ka — Kolonya 20 hafif musika — Ki- nigebg. 20 opera ve operet musikası — Leipzig 20 hafif muzika Münih 2015 konser — Sanbr. 20,10 operet havaları — Stuttgart 2045 saksolon — Attilone 2030 opeta muzikâzı — Budap. TI 2030 orkes- tra — Bükreş 2030 mandolin — Droltviç 2020 askeri muzika Helsingfors 20,40 konser — M. Ceneri 2030 hafif murika — Oslo 2025 keman — Rad. Paris 20 viyo- lanse — Reval 20 konser — Sofya 1945 denberi wTrovatore. operası — Stokholm 2030 «La Baheme» Purcini ope- rası (plâkla) — Rad. Toulouse 2045 filim havaları — Varşova 20 hafif muzika, Saat 2 de Deutsehl, 8. 2110 hafif muzika — Frankft, 2115 solistler — Kolonya 21,0 hafif muzika — Kânigsbz. 21 opera ve operet müzikasına devam — Münih 21,10 könsere dövam — Suartr. 21,10 askeri rau- zika — Stuttg. 21,10 orkestra — Bari 2115 Brüksel | Yunanca neşriyat — 21 İspanyol uzlkası — AE 21 hafif muzi- ka — Bükreş dans — Florans 2130 orkestra — 1 3153 hafif muzl- keman — Oslo 21,20 konser — Prag 21 21,10 hafif muzika. Saat 22de Berlin 2220 dört mevsim - 72 vaisler ve marşlar — Frankrt, 22 s0- listlere devam — Künigsbg. 2220 muzi- ka — Saarbr. 72,15 orkestra — Statlgart 42,15 salon muzikası — Viyana ve Hambg. 93 orkestra — Brüksel 2230 orkestra — Brüksel Ti 22 hafif muikaya devam — Budap. 22,45 orkestra — Bükreş 2245 Ru- men orkestrası — Miüvers, 1 2245 hafif muzika — Miüvers 1 2745 piyano — Lyubllana 22,20 salon muzikası — Londra 2245 hafif muzika — Milâno 22 orkestra — North İreland 2245 askeri muzika — Rad. Paris 2230 salon muzikası— Pa- ris P, T. T, Grenoble, Marsilya, Rennes 2245 - 2410 İngitiz kralının ziyareti mü- nasebetile gala gecesi — Roma 22 .hafif muzika — Scottish - Rep. 2250 orkes- #ra — Sofya 2240 dans — Stokholm 72 örkesira — Rad. Toulouse 2230 askeri marika. Saat 1 de Deutsehl, 8 2330 viyolonsel — Bteslav ve Berlin 2345 dans — Münih 2330 ha- kadar dans — Milâno 24 dans — Rad. Paris 24,15 dans Roma 24 dans — yaş oni meye ve Deutachl, 8, 1-4 onseri — Diğer Alman istas k Münihden nüklen 1-4 gece eba ——— m. Türk Hava Kurumu Eyüb İlçesinden: Kurumumuz menfamtine 94/7/p39 tarihi- ne pen Bünü saat 13 de Eyüb orta okul hçesinde yağlı . bi olaki yağlı güreşler ter. Bağa bir tay, büyük ortaya bir tosun, küçük ortaya bir koç, desteye üç aded kuzu mükâfat konulmuştur, Heyecanlı bir spor günü yaşamak İş- tiyenlerin bu güreşe gelmelerini rica ve tavsiye ederiz. # DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli Prens Andronik büyük bir gemi ile Atinaya gidiyordu. Veliaht Haliçten ayrılırken, Venedik elçisi de gizlice Tarihi faaliyete — Ey dünyanın büyük küçük bü- tün mabudları! Siz bana âcıyınız! Kocamı zindandan kurtarmak için Bizansı Arablara veriniz! Çünkü on- lar kocama hürriyet verecekler... 4 Soli © günden sonra Maryanaya düşman olmuştu. — Bu kadın adamıza nereden gel- di? Santosu kandırır da mabudu be- nim aleyhime çevirirse, ben ne Yya- parım? Kime yalvarırım? Kime der- dimi anlatırım? Diye söyleniyordu, Maryana bu sözlere alışmıştı artık. Sofinin atıp tutmalarına kulak bile vermiyordu. Günler böylece haftaları ve hafta- lar ayları dolduruyordu. Ne Femandodan bir haber geliyor- du, ne de Bizanstan... Sofi ve Maryana... İkisi de kocala- rına kavuşmak huliyasile yaşiyorlar ve bekliyorlardı, —5.— İmparatorun oğlu ne istiyor? Bizansa dönüyoruz. İmparator Mihailin sarayındayız. General Anivas'ın Atinalı sevgilisi bir gün prens Andronik'e Atinadan bahsederken: — Orası dünyanın eşsiz bir cenne- tidir, demişti. Atinayı gören, o esrar beldesinin bir dakikecik olsun ha- vasını teneffüs eden insanın Atina- dan aynlmasına ve hele Atinayı unutmasına imkân yoktur! İmparatorun oğlu, Atinalı kadı nın sözlerini unutmuyordu. Fida ona Atinanın şen kadınlarından, büyülü- içkilerinden, eğlencelerinden, heye- canlı koşularından da bahsetmişti. Prens Andronik'in hayalinde yâ- şıyan Atinadan artık bahseden yok- tu. Prens, Fida'yı göremiyor, onun büyülü sözlerini dinliyemiyordu. Lâtinler Atinayı benimsediler, Ati- nayı ele geçirirsem, dünyada başka bir saadete kavuşmak istemezdim, dedi. Prens Andronik, babasının bu sö- zünü duyunca: — Ben de Atinayı görmek istiyo- rum - diyerek içini döktü - bu es- rarlı beldeye bir kere olsun gitmeme imkân yok mudur? — Sen istersen, Atinaya her za- man gidebilirsin, Andronik! Fakat, senin gitmenden ne çıkar? Ben Ati- nayı zapt ve işgal etmek fikrinde- yim. Baba oğul konuşmağa başladılar: — Sen Atinaya gidip ne yapacak- sın? — O esrar beldesini görmek istiyo- rum, baba! — Sana Alinadan kim bahsetti? Andronik, Fidanın ismini vermek- ten çekindi: — Herkes söylüyor, dedi, yerliler orada bizi özlemişler. Lâtinleri şehir- den koğmak niyetinde imişler. — Yerlilerin böyle niyetleri oldu- ğunu bilseydim, vaziyeti yakından öğrenmen için, seni Atinaya gönder- mekte tereddüd etmezdim! — Ben eminim ki, yerliler bizi is- tiyorlar, baba! Bir bahane İle Atina- ya gitsem ve yerlilerle temas etsem, çok iyi olacak... — Pek âlâ. O halde Atina gövalye- lerile, Selânikteki Atinalıların huku- ku hakkında görüşmek üzere seni Atinaya göndereyim. Bu, bizim on- larla görüşmemiz için, en iyi bir ve- siledir. Selânikteki valimiz, şehirde- ki Atinalıların bir takım dileklerini bildiriyordu bize. Bunlardan bahisle hem Atinayı görmüş, hem de Lâtin- lerle temas etmiş olursun! Bu arada ilk yapacağın iş, Atinalların bizim idaremizi candan isteyip istemedik. lerini anlamak olacak. Bunu sen yapabilirsin, değil mi? — Bundan külay ne var, baba? He- men gitmeğe hazırım. Tefrika No. 61 geçmişti | j Venedik elçisi şüpheleniyor mu? Sinyor Kontarino saraya koştu. — Haliçle bir gemi hazırlanıyor... Veliahdin Atinaya gideceğini duy- dum. Bu haber doğru mudur? diye sordu. İmparator Mihail: — Oğlum rahatsızdır, dedi, Akde- nize çıkacak. Adalarda bir gezinti yapacak... — Atmaya gideceği haşmetmeab?2! — Olabilir ya. Akdenize çıkmış ken, bir çok vatandaşlarımızı Sine- sinde taşıyan * bir şehri görmeğe gi- demez mi? Bahusus ki, Lâtinler bi- zimle ticaret “sahasında anlaşmak için, üstüste iki heyet gönderdiler, Bu vesile ile oğlum, Atina şövalyesile de görüşebilir. Bu meselenin sizi heye cana düşürecek kadar ehemmiyetli olduğunu tahmin etmiyorum, sinyorl Kontorirtonün endisesi şu idi: Lâtinler,' yeni Bizans oimparato- rile uyuşup Atinayı da onlara terk edecek oluflarsa, Mihallin oAkdeniz- deki nüfuzu çok kısa zaman içinde artacak, bu suretle Venediklilerin Akdeniz siyaseti suya düşecekti. Kontarino saraydan çıkar çıkmaz şöyle bir hile düşündü; — Prensin bineceği gemiden ne yapıp yapmalı, bir gemiciyi elde et- meli ve onünla Atina şövalyesine giz- lice bir mektub göndermeli... Sinyor Kentarino bu karan verir vermez adamlarından birini Halice gönderdi.. ve cebini altınla doldur- du. Mühailin gemicileri çok fakir in- sanlardı. Elçinin adamı, altınları gösterince, Atinaya mektub gütüre- söyleniyor, cek gemiciyi elde etmekte gülçük çekmedi Kontarino, Atina şövalyesine şu mektubu yazmıştı: sAkdenizde sulh ve sükünü tesis edebilmek maksadile Bi- zansta ne mümkünse yapmak. ta isem de, imparatorun Akdeni- ze hâkim olmak hulyasına ka- pilarak - memleketi ihtilâle ver- mek üzere - oğlunu Atinaya göndermesine mâni olamadım. Prens Andronik'in Atinaya ge dişi, bütün Akdeniz devletleri için tehlikeli bir seyahattir. Prensin o maksadı, o Atinalları ayaklandrımak suretile Atinayı ele geçirmek imkânını hazırla” maktır. Haliçte yeni bir donan- manın da eksikleri tamamlar» muş olup yakında bu maksadı te- min için Akdenize çıkacaktır!» izni Sinyor Kontarino bu mektubu yaz. dıktan sonra, vaziyeti Roma ve Ve. | nediğe de bildrimişti: İmparator Mihailin bir şeyden ha- beri yoktu; O, oğluna: İl — Sakın Lâtinlere bir şey sezdir- me! diyordu. Senden şüphelenirler se, Alinada uzun müddet kalamaz- sın! 4 Andronik, Atinaya varır varmaz, yerlilerle uzunca temaslar yapabil- mek için, şehre vardığından birkaç gün | sonra rahatsızlanacak ve denize çık“ maktan çekinetek... Bu suretle Ati. nada fazlâca kalmak imkânım bül muş olacaktı, ş Andronik'in: «Su uyur, düşman rl uyumaz!» sözünden haberi olsa, vâ- hut bu ince noktaları düşünecek | kadar uzağı görüş kabiliyetine sahib bulunsaydı, her şeyden önce Atina- Xi ya gitmekte israr etmezdi. Çünkü, Atinaya hâkim olan Tâtinler, yerli Rumları öyle sindirmişlerdi ki.. yer- ed ilerden hiç birinin prens Andronik'i . | gizlice ziyarete geleceği ihtimalini bile düşünmek delilik olurdu. İ Lâtin şövalyeleri Atinalıları kasıp “| kavuruyorlardı. Bizanstan münhezi- | men çıkışlarındaki nciyı henüz. unutmamışlardı. Bilhassa imparator Mihaile mensub bir adam gürdükle- Ti zaman: a

Bu sayıdan diğer sayfalar: