X. ZU 'Temmuz 1958 Güney Yunanistanda gördüklerim EZ Adada bir gezinti Güney Yunanistanda ışık, güneş aynaya vurmuş gibi akisli ve be- yaz... Öğleye doğru toprak sanki dümdüz bir çinkodur ve deniz kırık tarafları yanyana dizilmiş billür ta- bakasıdır; toprak o kadar kızgın ve deniz o kadar rengârenktir. Paytaht Nazırı bay Kotziasın kot- rasına saat onda bindik. Pire lima Dından çıkar çıkmaz Egenin serin havası meltemlere başladı. Mükem- mel bir denizci olan Refi Celâl Bâ- yar bay Kofziasla beraber tayfala- ra yardıma başladılar, yelkenler basıldı, Muhiddin Üstündağ ile Ru- şen Eşrel Ünaydın şezlonglara uzan- dılar. Yoana - kotranın adı - yeşil, koyu yeşil, açık yeşil, filizi sularda yol alıyor. Kotranın burun tarafında her meltemde renk değiştiren suları ve engin deniz ortasma serpelenmiş gi- bi şurda burda fışkıran adacıkları seyrediyorum. Atina körfezindeki adalardan bir kaçını göreceğiz, gece bir koyda 58- bahlıyacağız, şafakla beraber balığa çıkacağız ve öğle üstü Pireye döne- ceğiz. Yunanistan o topraklarını . hilkat sarı, mor, pembe, yeşil, kırmızı, ma- viye bürümüş; yalçın kayalıklar me- nekşe - renginde ve yemyeşil - su- lar ortasında adacıklar menekşe de- metleri gibi tümsekleniyor. Bu adacıkların nasıl teşekkül et- tiğini inceliyenler kürremizin İlk te- şekkül anlarına kadar uzanıyorlar.. Bir zamanlar Avrupa ile Asyayı bir- birine bağlıyan sıra dağlar batmış, âncâk yüksek bir kaç tepesi meydan- da kalmış, Bu tepeler mermer Ve kalkerdir... Bu hadise sırasında Su- ların dibinden lâvlar fışkırmış, bu lâvlardan da bugüne sönmüş bir kaç yanar dağ hediye kalmış. Bugünkü adları Egine, Methanaâ, Poros, Mi- los, Misiros, Santoren'dir... Egine'ye yaklaşıyoruz. Bu adanın garabından fazla kiliseleri meşhur- dur, Diyorlar ki: 6,000 nüfusu, 600 kilisesi vardır... Yunanistanda ge mieiler sefere oçıkarlârken deniz ilâhna muhakkak bir şey edarlar, Bu adakların çoğu da kilisedir. Egi- neliler de kendi yaptıkları kayıklar- la tâ Afrika sahillerine gidip sünger avlarlar. Adanın bir türlü çoğala- miyan nüfuşunu gözönüne getirir” sek, uzun deniz seferine gidenlerden geri dönenlerin de pek az olduğunu anlar ve 600 kiliseyi bu adaya çok görmeyiz. > tizmaya İYİ ineyi tik, Tormat - ek meşhur bir ade cığın koyunda durduk. Burada da güzel küçük oteller var ve bu zn çorak topraklarını da insan kudret münbit bir hale sokmuş. Güney Yunanistan bir çok ye rinde anfiteatr şeklinde, bas basamak tarlalar ve bu ğ rın her birinde ekler ağaç lıklar görürsünü. Köylü, Şale bu yalçın kayalıklara SF tında toprak taşımış, basamak bet mak kayaları topraklamış, ağaçla miş, ziraat yapıp hayvan yetiştir- Miş. Güney Yunanistan adalarında Or- ta Asya medeniyetinin canlı bir ta- rihi gömülüdür. Milâddan ge he önce, Cenevizilerden de Atina körfezinde kotra gezintisi mai 1 Sânteren adasında yâşamış olanlar iâvlardan « ev yapmışlar, çatılarını zeytin kütüklerinden kurmuşlar, ar- pa elgmişler, civar adalarla ticarete girişmişler. > ”» Bay Kotzias: — Bizim Boğaziçine geliyoruz! Güney Yunanistanda dolaştığımız yerler İki ada arasından geçiyoruz. Kıyı- ların Boğaza benzer gibi olan taraf- ları var, Boğazın candan, gönülden âşığı ve hayranı Ruşen Eşref: «Yer- yüzünün en güzel yolu »nu en gü- N İrili e zel memleketini özlüyor, ileriye, yük- sek dağlara örtülü ufuklara bakı. yor, muhakkak içinden: «Eğl dağ- Jar, eğil üstünden aşama» diyor, son- Yoana kotrası bir kıyıyı gözlüyor: sİşte, ay Göksu deresi kıyıları de- diyor mi?.» gir” e sık ada önlerinden geçiyoruz. Her adanın K8) ada hal Kotrada istirahat kı büyük ahtapotları, taşlara vura vura dövünüyor. Yunan adaların da ahtapot, Niçenin kadına benze- tebileceği bir mahlük; ne kadar döğülülrse tadı o kadar İyi çıkarmış! “ İdra adasında kısa bir gezintiden sonra avlanacağımız adaya. yollan- dık... Koydan çıkacağımız sıralarda güneş batmağa (başlamıştı, küçük bir burnu dönmeğe başladığımız si- rada, gece, beklenmedik bir misafir gibi bastı. Rüzgâr yavaş yavaş sesi- ni duyurdu, dalgalar kabardı, etraf görünmez oldu: Sanki iki sıra kıvıl- cımlar saçan âteş arasında yol âli- yorduk, yakamüuzlar tekneyi yalıyor- du. Yelkenler indirildi, motör işle- di, herkes yerli yerine uzandı. Kotra, körfez açıklarında bir ce- viz kabuğu gibi kaldı: Dalgalar burundan aşıyor, direkler çatırdıyor, kırmızı, yeşil iskele sancak ışıkları körleşiyor ve donuk bir fitilin dınlığında tayfalardan biri aj yem takıyor. Nereye gidiyoruz?.. binde 'Refi Celâl Bayarın, dest, müşfik ve teselli veren seğini düy- dum: ,Sakın bir tehlike var sanma, korkulacak hiç bir şey yok, istersen Yattım. Üstümü örten dost elin şefkatini daima hatırlıyacağım, “ Kara taşlı bir adacığın kara su- larında gün bir deniz Kızı gibi doğ- du. Çay masasında birleştik. Bay Kotzias uzaklardan bize cl sallıyor. Küçük kayığa binmiş, gece atılan ağları çekiyor. Kırmızı mercan, nefti yılan balıkları... Bulunduğumuz yer oGüydoroni adası. Issız, hayırsız adalardan biri; Bir an kendimi bu adada tek başı- ma kalmış farzettim de, gönlünü bir mağarada ararken can veren maâ- vi gözlü, pembe yüzlü Elen delikan- ısını düşündüm: Evel zaman içinde genç bir deli- kanlı varmış. Böyle bir koyda avlü- nırken ağına dünya güzeli bir deniz kızı düşmüş... Delikanlı deniz kızı- nı kucaklamış, bağrına basmış, bir mağataya girmiş... O günü ve 0 gö- ceyi mağarada geçirmişler... Gün ışırken deniz kızı, delikanlının gön- Yünü çalmış, usulca mağaradan çık- mış, denize dalıp kaybolmuş. Gönlünü çaldıran delikanlı gün mağaraya gelir, çalınan gönlü- Bü ararmış... Nihayet bir sabah ma- Barada ölüsünü bulmuşlar... Bu de- likanlının türbesi Sikinos adasın- dadır. “ Gün ışımış, sular durulmuştu, Bu güzel gezintiden islemiye istemiye Pireye döndük. Selâmi Sedes Yeni telefon numaralarımız Gazetemizin telefon değişiklik olduğu için numaralarında yeni numara» ları okuyucularımızın dikkatine ar- zediyoruz: Başmubarrir Yazı işleri 20165 İdare, ilân ve abone 20681 Akşam matbamu (Müdür) 29497 20565 Kulağımın di- | | gâhtehadiyete tezarrular ve niyazlarda her | Tefrika No, 124 — Bu iftihar madalyasım şimdi tak göğsüne., © Taburların levazımatınca bir nok- sanı varsa . derhal ikmal edilmesi. Topçu ve suvari zabitlerine hazır bu- lunmaları ekiden tenbih kılınması. | Gecenin yarısında, boru çalınmaksı- | zın çavuşlar vasıtasile askeri uyku- dan kaldırılıp fişeklerin taksim olun- ması... . Cephaneler (o yükletilecek; mekkâri beygirlerinin boyunların- daki çıngıraklar filân koparılacak; hiç bir tarafta gteş yakılmıyacak; as- ker yola dizildikten sonra kimse ke “| tiyen sigara içmiyecek (.)... Livalar alacakları istikamete müteveccihen, mahallerinde hazır bulunacaklar, Suvariler emre göre hareket edecek- ler. 'Top balaryaları tayin olunan saatte gösterilen mevkilerine vasıl olup ateşe başlıyacaklar... Gecenin alaturka saat beşi. Her alay ve tabur hazırlığını sessizce yapmış, asker hareket etmek üzere bulunmuştu. Ahmed Eyüp paşa aptes alarak iki | rekât hacet namazını kıldıktan, bari- bulunduktan sonra, tesbih elinde sec- endeye bağdaş kurmuştu. Kıtaların hepsinden evvel, hareket edecek ve en ön safta bulunacak olan Hafız paşa da ayni halde... İlk hedef olan noktaya, Kınyajevaçın istinad- gâhı ve anahtarı mesabesinde bulu- nan dağa hücum edecek... Bu hücumu yapacak olan taburu tayin etmek için düşünmedeydi. Bu, fedai bir tabur olacaktı, En çetin noktaya ilk saldıracak olan oydu... Maâiyetindeki obinbaşıları hatırdan geçiriyor, o yiğitlerin en mümtazını arıyordu. Nihayet buldu; Veli bey!.. (**) Fecir sökmeden harekât başladı. Hafız paşa fırkası avci hattını açtı, Veli byein fedai taburu en önde; da- ğa doğru yürümede... Orayı muhafaza eden düşman as- kerinin bir kısmı tepede, bir kısmıda yamaçlarda; ekseriyeti sağdaki ordu- gâhlarında. Fedal 'Türk taburu dağın elekleri- ne yanaştı. Yamaçlardaki Sırplılar si- lâhlarım atıp kaçtılar. Mehmedcikler, süngüleri takmışlar (Allah 'Allah!..) sayhalarile dağın yukarılarına tırman- mağa başlamışlardı. 'Tepeden kurşunlar yağıyor, aşağı- larda borular çalınıyor, gürültüler ko- puyor, Veli bey en önde, bir elinde ta- banca, bir elinde kılıç: — Haydi yiğit oğlu yiğitler, Anado- Ju evlâdları- Ne kaldı, vardık tepe ye!.. diye bağırıyordu. Dağın tepesini buldular, Düşman- dan kaçabilen Kaçabilmiş. kaçamıyan- Jar da tüfeğini atıp, elleri kaldırıp tes- lim olmuşlardı. Bu feda! tabur oraya saldırirken. karşılıklı toplar da gürlemeğe başla- miş, etraftaki siperlerden tüfek tarra- kaları da arttıkça artımıştı. Düşman. darmadağınık halde, geri- lere kaçmıştı. Sırbllar harb hattını bırakmakla beraber Kınyajevaç basını da terketmişler, ehemmiyeti olan bir ç da çekilip, en müsti olan Aleksinaça doğru di, Ne dersi; moila İrfan, o dağa ilk hücumu ya- pan o fedayi taburun yiğitleri arasın. da... En kabadayıcasına saldıranlar. dan biri deo... Boyığını, tıraşını cenklerde ağart. mış, Yemen, Girid, Karadağ müsade- melerinde pişmiş redif zabitlerini, ça- vuşlarını ağzı açık bırakmıştı. O mahud dağa hücumda ilk kurşun başını sıyırmış, gerideki doktorlar gitmeden ;ikinci bir kurşun da kolunt delip geçmişti. Başını sardığı gibi ko- Yunu da omuzuna bağlamış, gene ge riye çekilmemişti. İki yaraya dayanıyor, vik bile dem yor., Akşam basıp düşman kaçtıktan ve bizimkiler de Kınyajevaç kasabasına girdikten sonra, alaylar, taburlar top» Jandı. Fırka kumandanı oraya gelmişti. Veli bey çadıra gelip o günkü ana baba gününü anlattıktan sonra; Aramizda gönüllü bir paşazade var, dedi, Ve Nanemollanın o günkü yararlıklarını anlattı. Hafız paşa da bu işe şaşıp kaldı. İrfanı çadırına çağırttı. — Al şu iftihar madalyasını evlâ- dım!.. Osmani, Mecidi nişanlarım Yy: nımda olsa, şimdi senin göğsüne take- cağım!., Abdülmennan paşa zadeliğini o da- kika öğrenmiş. — Yarâahsın paşa zade evlâdım, di- yordu, seni İstanbula gönderelim, “Te- davi o), biraz istirahat et, gene gelir- sin aramıza!.. Nanemolla, yerinde dimdik: — Buna imkân yok paşam! Aleksi- naçı zapteğelim, ondan sonra!,. Hafiz paşa alnını öpüyordu: — Bu millet bizlere senin gibi genç- ler bağışlarsa selâmetimiz muhakkak- tr!.. Kile iftihar madalyasını uzattı; « — Şimdilik tak göğsüne!.. Hafız paşa da Ayni “günlerde, . Vidinden çıkmış olan Osman paşa 'Timok nehri üzerine köprü kurarak Zayçara doğru hare- ket etmiş, çetin bir savaştan sonrr düşmanı hercümerç eyliyerek kasaba» yı işgal eylemişti. Biraz evvel de söylediğimiz veçhile Aleksinaç kuvvetli bir kale halindey- di, Harb fenninin en son terakkilerine göre tahkim edilmiş; zaplı kolay ol- mıyan bir mevki, Kinyajevaç bozgunluğundan sonra Sırbiyanın esas ordusu general Çerna- yefin kumandası altında burada tep- lanmıştı. Bu müstahkem mevkide, her ne bahasına olursa olsun, son rağ- deye kadar dayanmak fikrinde idiler. (Arkası var) ©) Kınm mukarebesinde, Anadolu or« dusu kumandanı Zarif Mustafa paşa fe- nerler yakarak düşmanı baskına gitmiş. Bupu gören Rüslar derhal derlenip top- lanarak ve harp nizami alarak muhare- beyi kazanmışlar ve bizi büy lar, Jpk keyfiyeti küpe kalmış R Bu aslan narebelerinde & waşmış olan