a Sahife 6 PAZARTESİ KONUŞMALARI: YENi MEVZULAR Son Ülkü mecmuasının fikir hayatı bölümünde Nahid Sırrı'nın. «Edebi- yat tarihimiz için yeni: tedkik mev- zuları; Üzerinde, dikkati çekecek ehemmiyette bir yazısı vardı. Muhor rir, Mahmud Ragıb'ın Türk edebiyatı içinde musikiden ilham larak yazıl- mış yazılar hakkında yapmakta oldu- ğu bir etüd dolayısile şöyle bir mev- zuun tedkik edilebileceğini ileri sü- rüyor: Türk edebiyatında ecnebi tip- ler, Ve diyor ki: «Böyle bir etüd, ayni zamanda memleketimizde ecnebiye karşı duyu- lan hislerin de bir miyarını, bir aksi- ni teşkil edecektir. Bir safhai kalb isimli byük hikâyesini hevinin eri gü- zel nümünelerinden biri addettiğim! de istitraden söylemeğe kendimi borç- lu bulduğum Suffeti Ziya'nın Salor köşelerinde âdi Türk geneine arabasında yer vererek Mtiharın son haddini ona bahşeden le- vanten madamdan Hüseyin Rahmi- nin Şrsevdösindeki serseri ve en bü- yük maişet vasıtasını karısı “teşkil eden tatlısu frengine kadar, Türk'ro- man, hikâye ve hattâ tiyatrosunda namütenahi mösyö ve madam vardır ki en çoğunu Fransızlar teşkil eden bu kütlenin hususi bir tedkiklen ge- çirilmesi birçok bakımlardan rağbete değer bir iş olurs Nahid Sırrı, edebiyat İşlerile uğra şanlarımıza - buna kendisi de dahil olmak üzere - çalışmak, uğraşmak ve Araştırmak için ne geniş ve ne boş Sa- | balar olduğunu isabetle işaret etmek- | tedir, Bizde, kör değneğini bellemiş gibi kronolojik bir edebiyat tarih! yap- manın dısında cle avuca sığar bir çalışma göze çarpmıyor , Ya sadece vesika neşri, yahut edebiyatın sırf ölmüşlerine tercemeihal... Bunlar, lüzümsuzdur, faydasız demek İste- miyorum, Fakat kifayet etmediği ka- maatindeyim. Yetişmiş müdekkiklerimiz içerisin- de daha başka mevzuları inceliyecek kudrette olanlar yok değildir. Fakat bunların çoğu, çalışma odalarındaki masanın basında pek az oturabiliyor- lar, Yazık ki esersiz şöhret ve esersiz hizmet modasına tabi olmaktan ken- dilerini alamıyanlar ekseriyette. Bun- | ların, her şey'den önce, şifahi adam ol- maktan kendilerini kurtarmaları ve yalnız kalıp dış âlemden çalışma höc- resine dönmeleri lâzım, Bunun zıddı da var, Bir kısım muharrirlerimiz, çok yazım ve çok eserim olsun zorile dik- katsiz ve himmetsiz, sermayelerinden aşgın işlere heves ediyorlar. Bulduk- ları mevzuu, bir iki sene daha besliye- bilseler, tam vaktinde doğmuş bir ço- cuk gibi sıhhatli eser verecekleri yer- de böyle yapmayıp aylık, üç aylıkken onları meydana çıkarıyorlar ve yap- tıkları dikkatsizlik hataları yüzünden Okuyucunun itimadını kaybediyorlar. Bugün Türk edebiyatı için ne üni- versiter şahsiyetler, ne de matbuat 1 eserinde kibar bir | İ vans şeklindeki mesaisini, âleminde serbes çalışanlar, henüz bü- tün denebilecek, muayyen bir mevzuu etraflı bir surette kavratacak kıymet- te bir eser vermiş değililerdir. Profe- sör Fuad Köprülünün İlk #mufasav- vtfları, Perlev'in Köroğlu'su, Abdül- baki'nin Yunus Emre'si, daha mükem- mel ve mütekâmlı şekilleri ile bugün de kendilerine arkadaş beklemekte- dirler. Bu hususta ve daha yeni mev- zularda, Edebiyat fakültemizinin neş- riyatını dört gözle beklemekteyiz. İs- tanbul üniversitesi yeni kurulduğun- danberi dört yıl bittiği halde dört ba- sı mamur, etraflı bir tek etüd verme miştir; mühim ve esaslı bir tek me- tin neşretmemiştir. Geçen gün süyın Kültür Bakanımı- mn yannda gördüğüm Üniversite rek- Vörü B.-Cemil Bilsel'e şu fikirlerimi söylemiştim: Fakültelerimizin terceme ve konfe- neşredil- meğe başlanan eserlerde iftiharla, memhuniyetle görmekteyiz. Bu çaliş- maların ehemmiyetini tasdik etmekle beraber yetmediğini, ilmi araştırma Yâr üniversitemizi sevkediş bakımın- dan aslâ kâfi olmadığını söylemeli- yim. Meselâ Hukuk fakültesinde de- İ gerli bir eenebi profesörümüz, hukuk | felsefesi ve tarihi hakkında bir eser yazmış, Çalışkan ve kıymetli doçenti bunu dilimize çevirmiş, Çok sevdiğim bir talebem olan bu fikir arkadaşımın tercemesini dikatle okudum ve cid- den istifade ettim. Fakat gözlerim, bu kitabın sahifelerinde (o mevcuddan başka bir şey aradı: Biz neredeyiz? Türk hukuku, Türk hukukunun fel- sefesi, o nerede? Bu mevzuda bu de- gerli doçent, çok değil, bir iki forma- lık bir yazıyı birkaç sene içinde ha- zırlamalı ve bize verebilmeli idi, Ori- jinal etüd adını verebileceğimiz bu türlü çalışmalar, Edebiyat fakültemiz için de varid değil midir? (Diğer fa- külteler müstesna olmamak üzere)... Meselâ romantizm, Bunu bir genç âli- mimiz, mevzu olarak alsa, bütün dün- ya edebiyatlarında zaten hazır, yazıl- mış cihetlerini güzelce topladıktan sonra bunun bizim edebiyatımıza ne suretle ve ne yoldan intikal ettiğin! anlatsa, eserler ve müessirlerdeki İz- ierini, yerlerini gösterse ne mühim bir hizmet etmiş olur, Üniversitemizi ve- timli bir ilim ocağı yapmak için bu nevi çalışmalara ihtiyacımız var sa- nıyorum, Bu fikrlerimi kendisine bütün sa- mimiyetimle ve Türk irfanma en can- dan bağımla söylediğimi sayın rektör, bu ciheti tedkik edeceğini ve ettirebe- ğini vadetti. Teşekkürlerimi burada da tekrarlarım. Bu türlü mesai baş- ladığı zaman sna meseleler, derhal kendilerini keşfettirecektir. Doçent Enver Ziya Karal'ın 1797-1802 Fran- sa - Mısır ve Osmanlı imparatorluğu adlı kitabında üç dört senelik tarih parçasının tedkiki bize bu kısa zaman içinde yakın mazi ve siyaset bakımın- Aşk ve macera romanı Nakleden: (Vâ-Nü) Fakat her nasılsa eli çarparak ku- tu devrildi, pembe somakinin üstüne püdralar yayıldı. Bedia hanım, dalgın, zihnini müte- madiyen tırmalıyan kelimeyi küçük parmağile bu tozlara yazdı: PARA «— Zengin olmak..: Hadiye hanım gibi zengin olmak...» Sonra gülerek, pudraları üfledi ve yazdığı kelime de, toz gibi, uçup gitti. ”.. Suzan, ağır adımlarla odasına gir- di. Annesi oradaydı, Genç kızı görünce! — Gelmeni bekliyordum. Sen baba- nın yanından çıktıkları sonra ben de © odada fazla durmadım. Kocasının kendisine söylediği ve şimdi kalbini tırmalıyan sözleri tek- | rar etti: «— Boşanırsak servetimin yarısını sana veriririm. gey bitmiştir. unut! Yana yakıla Suzana anlattı: — Beni evinden sikli , «Mektup- ABİ, Bu Sen yoluma git ve beni Zaten aramızda her- | 'Tefrika No. 18 vaziyet karşısında tabli artık gidece- ğim... Buradan uzak bir yere kaçaca- ğım... Onun tahkirlerini, tezyif eden | nazarların görmek o istemiyorum.. Utanmadan, benim karşımda, o kadı. nın mektuplarını öpüyordu!... Itırapla ellerini — oğuşturdu. Bir | müddet sustu. Saatler, sessizce akıp gidiyordu. Arada sırada Hâdiye, naka- rat gibi: — Evet, gideceğim... Madem kl beni koğdu!.. - diye mırıldahıyordu. Öğleye doğru, ana - kız, yanyana İ oturmuşlar, dalgın dalgın düşünür- lerken, hastamn odasından bir ses işittiler, Hadiye: — Dinle! - dedi, — Ayak sesi — Galiba Lütfi yatağından kalktı, Genç kız, yavaşça: — Evet! - dedi, - Kalkmış olacak... Halbuki Pertev bey: sKımıldanırsa sancılanır!» demişti, Tekrar, dört kuluk kesilij ler, odada mütereddid yürüye ayak sesleri, kapanıp açılan dolap pa- ma A AKŞAM 21 Haziran 193 Izmirde hazırlık Yunanlı ve Mısırlı fütbolcüler İzmire davet edildiler Panayır münasebetile İstanbul ve Ankara muhtelitlerinin de iştirakile mühim müsabakalar yapılacak İzmir (Akşam) — Futbol federas- yönunun, fuar sezonunda İzmirde mühim- futbol temasları teşebbüs (etmesi İzmir lârı ve halk arasında menmnüniyet- le karşılanmıştır. Bu müsabakalara, biihassa Mısırlılarla . Yunanlıların dâvet edilmesi, diğer mühim ecnebi takımlarının çağırılacağı bakkında- ki haber üzerine İzmir muhtelit ta- kımlarının şimüiden (hazırlıklarına başlanmıştır. İstanbul kermesi münasebetile Mı- sirden İstanbula davet edilen kuvvet- li futbol takımı, federasyonun göster- diği arzu eüzerine evvelâ İzmire uğrı- yacak, İzmir muhtelilile bir müsaba- ka yapacaktır. Bundan başka fedetas» yon, eylölün ilk haftasında Pire ves ya Atina muhtelitini İzmirde iki maç yapmak üzere davet etmiştir. Gene fuar günlerinde İstanbul, An- kara ve Trakya muhtelitlerile İzmir muhteliti arasında İzmirde Federas. yon kupası müsabakaları ye. tar. Futbol federasyonu, antrenör B. Horesi, İzmir sporcularını çalıştırmak üzere İzmir bölgesi emrine vermiştir EB. Höres, yakında ine gelecek, İz- mir muhtelt takıminı yetiştirmek üzere çalışıtırmağa başlıyacaktır, Sun'i göl Külürparkta Vücude getirilen suni göl için hüfriyata deyam ediliyor. Sun! güle İzmirin tarihi ve möşhür suyu olan ( Agora suyu)” dkıtılacaktır. Ef- sanelere göre bu süğr yıkânanların vücudları mütenasiği, ömürleri uzun olurmuş. Fuar komitesi, Agora suyu- nün -Başdurâktan Kültürparktaki gö- le akıtılması tesisatığı -müteahhid B, Niyazi Ersoy'a İhale pe Terisat, 10 ağustosta bitmiş Ye göle su akıhıl- mış.olacaktır. Efsanelere göre faydalı olduğu, in- san ömrünü uzattığı söylehen Agora suyu İle bakalim tik bahyoyü kim ya- pacak? 4 oeseesesan sanenay onanan ARABAM asAyA sani dan ne mühim davalar-gizli olduğunu ne güzel gösteriyor. Fikir hayatımız, bu yoldaki emeklerle gelişecek, gür- büzleşecektir, Çalışmalarımızı sistem- lemek, metodlaştırmak işin birinci ka- demesidir. Her sahada böyle tek tek etüdler ve tahliller yâpıldıktan sonra büyük terkiblere ve Kolektif çalışma» lara imkân hasıl olacaktır. O zanlan bizim de dünya dillerinde mehaz ola- rak aranacak eserlerden mürekkep kıymetli ve milli bir kütüphanemiz vücude gelecektir. Bu muvaffakıyetin hayali bile bana heyecan veriyor. Hasan; - Âli YÜCEL Hadiye, merakla, kanadı araladı. Tütü beyi sarılı başına şapkayı 2015 | Ja oturtmağa çalıştığını gördü. Frke- | gin bitkin, harap bir hali vardı. Öteki kapida duran birine şu emri verdiğini işittiler: — Otomaebilim hazır olsun! Hizmetçinin sesi: — Efendim! Tamirden henüz gelme- diğini bilmiyor musunuz? — O halde atımı hazırlayın. — Aman efendim, kabil mi?.. — Ne?.. Bana karşı mı geliyorsun?.. Derhal emrim dinlensin... Koş, söyle! Atım hazırlansın! Halsizlikten bütün vücudü titriyor- du. Gözleri, ateşin tesirile parıl parıl yanıyordu. Elini yastığının altına sok- tu. Bedia hanımin mektuplarını çika» rarak, cebine yerleştirdi. Etrafına ba- kındı, Arandı ve mırıldandı: — Herşeyi aldım., Başka birşey kal madı. Yanaklarından terler akıyordu. Çek- tiği ıztırabın tesirile dudaklarını 1sırı- yordu: — Acaba resim nerede?. Yazı odasına girdi. Suzanla annesi de buradaydılar. Hasta onlara bakmadan yürüdü. Kon- sol üzerinde bumburuşuk duran tesmi âdeta hırsla almak istediği zaman sendeledi ve diz östü yere düştü. Gen« Beyoğlundaki Aynalıçeş- me esaslı tamir edilecek Ju genişletmek için mahâllinden kaldırılmasına lü- zum görülen Beyoğlunda 'Te- pebaşı ciyarmmda bulunan tarihi eserlerden (Ay- nülıçeşme) nin İstanbul müzele- ri idaresi tara- N fından yerinde z restore <— tamiri e | suretile ihyasına teşebbüs edildiği Mimar B. Kemal haber alınmıştır. Altan Bu hüsüs hâkkında müzeler mi- marı, eski eserleri köruma encümeni üzasından bay Kemal Altan diyor ki: — Bir semte adını vermiş olan Beyoğlundaki «Aynalıçeşme» hicri 1145 tarihinde yapılmıştır. Ayni 1a- rhite Tophanede inşa edilen birinci Mahmud çeşmesine getirilen suyun bir kolu buradan geçmekte idi. 1145'de Türk sanatkârları, ulusal Zövklerden doğan güzellik kaideleri- ne uygun bir süs sanatını bu çeş- melerle meydana koymuşlardı. Bilhassa omeydanlar ortasında «Meydan Çeşmesi? adı verilerek . in- şa edilen eserlerimiz, her medeni mil- letim tezkiri nam için rekzetmiş ol- dukları arıtlardan daha kuvvetli bir remiz ve mâna taşımaktadır. Bu çeşmelerimizin en bâriz husu- siyeti, :yüz satıhlafında * bulunan kabartma ince işlere aid altın varak üzerine işlenmiş çiçek, yaprak şekil- leri, Akıtma denilen İstalaktit süs- ler ve çini mozayikten kenar sulari- le çevrilmiş kitabeler içerisindeki o devrin meşhur şairlerine aid man- zum tarih yazılarıdır. — Baba, baba! - dedi, » Allah Rizası için bize acı!, Erkeğin öyle perişan bir hali vardı ki, Suzan: — Kendine de acı! - diye ilâve etti, Erkeğin yerden kalkması için yar- dımda bulundu. Fakat Lütfi bey, ken- dini ayakta hissedince, ses çıkartma- dan ilerledi. Hediye, ona yaklaşarak: — Atını ısmarladın. Nereye gidiyor. | sun? — Sana ne? — O kadına gidiyorsun, biliyorum! .. 'Bu kadar ıztırabı ancak onun aşkile göze alarak yürüyebilirsin! > — Sana ne? Kadın yalvarmağa başladı: — Lütfi! Allahaşkına... Son defa sa- na rica ediyorum, kendini topla!.. Bu deliliği yapar da kalkıp gidersen artık bir daha benim yüzümü göremezsin! Ben eve döndüğün zaman ben bura- dan çıkmış olurum... Bahçede bir kişneme işitildi. Lütfi bey, bütün kuvvetini topliyarak pen- cereye yaklaştı ve aşağıya sordu: — Hazır mı? Merdivene doğru yürümeğe başladı. Nefesi kesiliyordu. Arkasından Hadi- ye, tekrar yalvardı: — Lütfil.. Çıldırdın mı?,. Ciddi süy- Jüyorum: Gidersen bir daha beni bu- rada bulamazsın!, Beyoğlunaki Aynalıçeşme ig be râber yapılan birinci Malimüda” «Tophane -çeşmesi» için bir: ia şöyle denilmektedir: «Kasâbâl “Tophanel âmirede VAKİ mey? danda müceddeden . bina, ve Mpa; edileni çeşmesari hümayun ile dört kebir su hazinesi, necdaran ve haccafan ve #8iR amele ücretleri ve itişa masrafifın bir fes diye ibranamesi İle cenval mesamir, ve, âlâtı timur, kurşun, altın varak ve boy ve ruhamıham işlenmemiş hüm taşi ve Tuhamı masnu (işlenerek şekillendirilmiş: taş) ve horasan ve sair ahcara müteallik levazım için (kirk all: bin kuruş seksen dört akçei masraf parasının sadrizam Hekimoğlu - Ali paşa mMüvacehesile 've gümrükemini. Hacı Ahmed yeddile sarfo- lunmuştu.s. (Aynalıçeşme) bugün ne kadar, harab olsa İki yüz sathında mievevd. kemer teşkilâtı tezyini mötifleri, dün güzelliğini muhafaza etimek” tedir. Aynâliçeşmeyi “meydandan - kaldır- mak değli, bunu, Semt adını yaşa- tan “bir âbide gibi meydan ortasın- da - yerinde restore suretile tamir ve ihya ederek - bırakmak şüphesiz tarihe ve ecdad yadigârına karşı ön” ha şerefli bir hizmet sırasına geçer. Esasen Beyoğlu gibi bir semtte tek, tük kalmış bu gibi mimari Türk eserlerini büyük bir ihtimamla se ve, seve korumamız icab eder. F Yeni telefon numaralarımız Gazetemizin telefon numaralarında değişiklik olduğu için yeni numara- ları okuyucularımızın dikkatine zediyoruz. Başmuharrir Yazi işleri İdare; ilân ve abone Akşam inatbaası Ofüdür) 20497 yıyorum! - diyerek Lütfi, kapıdan dı- şarı çıktı. Merdivenin parmaklığına tutüna tu- tüna indi. Aşağıda, uşağın Kendisile beraber gitmeği teklif ettiği, Lütrinin de bunu reddettiği işitiliyordu. Kimsenin yardımına ihtiyacım yok?.. Hadiye, yaptığını bilmeden, gayr'- Mhtiyari, merdivenlerden inmeğe baş- Jadığı #ırada, kocasının telefona gitli- Zini gördü. Suzanın babası, yorgun, bitap bir sesle, numarayı istedi, Ve hemen aka- binde: — Alo... Kimsiniz?... - diye sordu. Birdenbire sesi yumuşadı ve okşar gibi — Ya,. Hicran sen misin?.. Yalnız mısın? Geliyorum... İyileşmedim am- ma, geleceğim... Reseptörü kapattıktan sonra, oda- dan çıktı. Yüzünü yepyeni bir hayat kaplamış gibiydi. Hadiyenin mevcu- diyetini bile farketmeden geçip gitti. Başi yukarda, vücudü asabiyetle geril- miş, otomatik adımlarla yürüdü. Bah- çe kapısından dışarıya çıktı. Kadıncağız, gözlerile onu takip edi- yordu. Mermer basamakların önünde; bir seyisin tuttuğu duru kısrak, ken- dini kurtarmak için cabahıyordu. Seyi$ elendisinin solgun ve bitap bir halde yaklaştığını görünce; N