ğ .Eğ VEN PE SRTBT RET ıS öknetTpirığ Gayet ciddi bir adamdı. Kırk yaşı- ha geldiği halde hâlâ evlenmemişti, Günleri, ayları, seneleri loş kütüpha- pesinde, kalın cildli kitapların arasın- da yeçiyordu. Fakat şakaklarındaki be- yazlaşmış saçlarına rağmen güzel bir erkekti. Onu hiç bir genç kadınla gö- | Ten olmamıştı. Zaten Hakkı daima da Böylerdi: — Benim için en güzel kadın, iyi bir kitap kadar mânalı olamaz... Senelerce berâber yaşadığı kız kar- deşi Selma evlenip İzmire gittikten Sonra bayatta büsbütün yalnız kal- mıştı. Ona muhakkak bakacak birisi Yizımdı. Bir hafta için İzmirden İs- tanbula gelen kız kardeşi Selma ona İyi bir hizmetçi kız bulmuştu: Ayşe, Bu gayet genç, ufacık ağızlı, iri, si- yah gözlü taşralı bir kızdı. Belki baş- ka bir bekâr erkeğin yanına girseydi dedikodu olurdu. Lâkin Hakkı o kadar ciddi, kitaplarile o kadar meşgul bir adamdı ki, Ayşenin onun hizmetine girmesi etrafında kimse ağzını açıp küçük bir dedikodu bile yapamazdı. Hakkının başını kaldırıp da Ayşenin yüzüne bile baktığı yoktu. Genç hiz- metçi kız, dünyayı kütüphanesinin dört duvarı arasına sıkışmış bir yerden İbaret addeden efendisinin etrafında pervaneler gibi dönüyordu. Ayşe eve geldikten sonra her tarafta göze çar- pan bir değişiklik vardı. Evin her kö- şesi temizlikten pırıl pırıl yanıyordu Genç kız sabahları topladığı taze çi- çeklerle Hakkının kütüphane odasını süslüyordu. " Sonra Ayşe çok istidadlı, gördi İyi şeyleri hemen ve gayet kolaylıkla taklid eden bir kızdı. Hakkının kız kar- deşi Selma ona giymediği elbiseleri vermişti. Ayşe bu elbiseleri kendi vü- Cudüne uygun bir şekilde düzeltmiş- ti. Akşam üstleri işini bitirdikten #on- Ta bunları giyiyor, evin arka tarafın- daki balkona oturuyordu. Böyle za- manlarda eline efendisinin gazetelerin- den birini alıyor, roman tefrikalarını okuyordu. Türk harflerini çok güzel öğrenmişti. Az zamanda çok incelmiş- ti. Âdeta oturuşuna kalkışına bir ze- rafet gelmşiti, Bitişik apartımandaki genç ve güzel komşu kadınların saçla- rının şekline, söz söyleyişlerine, her şey- lerine dikkat ediyordu. Kendisi de saç- Yarını düzeltmiş, uzun kâküllerini y'i- karıya kaldırmıştı. Selmanın verdiği elbiesleri giyince onu zarif bir şehir ka- dınından ayırd etmenin imkânı yok- tu. Fakat kitaplarından başka hiç bir geye dikkat etmiyen Hakkının Ayşe- deki bu değişikliği gördüğü bile yok- tu. Aradan böyle aylar geçti. Ayşe gün- den güne inceleşiyordu. Hakkıya âde- ta candan bir akraba gibi bakıyordu. Bazen de genç kızın gözleri efendisi- nin bir kitap üzerine eğilmiş yüzüne dalıp dalıp gidiyordu. Hakkı, bu dal- gın bakışların da farkında değildi. Bir gün Ayşe kızararak bozararık Hakkının odasına girdi, Genç kızın elinde bir mektup vardı. Pembe uzun bir zarf... Hakkı okuduğu kitaptan başını kal- dırarak sordu: — Ne var Ayşe? Ayşe utanarak mektubu uzattı: — Bir mektup efendim... Hakkı: — Bana değil mi? Ver bakayım... de- dr, Mektubu aldı. Açtı. Bu ne garip bir mektuptu. «Gönlümdeki kadın...» diy? başlıyordu. Hakkı imzaya baktı.. Ah- med. Hakkı Ayşeye döndü: — Bu mektup bize değil galiba... Bana kim verdi bunu? Ayşe ellerini uğuşturarak cevap ver- di: — Karşımızda oluran delikanlı. Bu sabah ben bahçeden çiçek koparı- yordum. Mektubu parmaklığın arka- sından attı, sonradabana seslendi: «Mektubu almaz mısınız? Rüzgârdan 'uçacak..n dedi. Ben de alıp size getir- dim. Hakkı bu sefer merakla mektubu aç- ta. Demek karşıdaki delikanlı Ayşeye abayı yakmıştı. Genç adam mektubun- da neler neler mamıştı ki.. Ayşenin gözlerini; «Mehtapsız, karanlık bir kış gecesi kadar kapkara, fakat bir ağus- tos güneşi kadar sıcak gözlerinizin ne kadar yakıcı bakışları var.» diye tarif ; ediyordu, Hakkı bu cümleyi okuduktan son- | ra Ayşeye baktı. Kız gel, yaklaş bakayım... dedi, Ayşe şaşkın şaşkın Hakkıya yaklaş- tı. Hakkı genç kızın gözlerine dikkatli dikkatli baktı. Hakikaten bu gözler kapkara ve bakışları çok sıcaktı Karşıki genç adam mektubunda Ay- şeye: «Ne sade, fakat ne zarif giyini- yorsunuz. Sizi hiç tanımıyorum. Fa- kat yüksek bir zevkiniz olduğuna ka- niim.» diyordu. Bu cümleyi okuduktan sonrada Hakkı gülümsiyerek gözlerini Ayşeye çevirdi. Sanki genç kızı ilk defa gi rüyormuş gibi onu hayran hayran süz- dü. Hakikaten Ayşe ne kadar sade gi- yinmişti. Bu sadelik içinde bir zerafet vardı. Hakkı o zaman şimdiye kadar Ayşeye hiç dikkat etmediğinin farkı- na vardı. Genç kıza sordu: Ayşe, sen bu güzel elbiseleri ne- reden buldun?, Ayşe gülümsedi: Bayan Selma vermişti. Vücudüme göre düzelttim. - Hakkı içinden: «Bu genç kızın yü- zünü gözünü açmak doğru değil... Bu mektupta ne yazdığından ona bahset- memeliyim..» dedi, Pembe zarf, köği- dı yırtarken Ayşeye gayet ciddi bir ta- vırla: Bana bak Ayşe... dedi, bir daha öyle herkesten mektup alayım deme... Sonra karşıki apartımana bakan pen- cerelerin önünde oturma... Anlıyor mu- sun?. Ayşe başını önüne eğdi: — Peki efendim... diyerek odadan çıktı. O kapıdan çıkarken Hakkı genç | kızın arkasından baktı. İ Aradan bir hafta geçmişti. Ayşe ge- ne pembe bir zarfla Hakkının karşısı- na dikilmişti, Hakkı şaşırdı: — Gene mi ayni zarf kâğıd?.. Ben sana kimseden mektup alma.. dememiş miydim? Ayşe sıkılgan bir tavırla: — Ben kimseden mektup almadım efendim... O karşıki delikanlı mektu- bu bahçeye attı. Uzaklaşıp gitti. Ben de ne yapayım? Mektubu size getirdim. — Peki mektubu bırak.. devam et.. Ayşe mektubu masanın üzerine bi- raktıktan sonra uzaklaştı. | Hakkı bir müddet mektuba elini u- zatmadı. Sonra gene merakla uzandı. Bakalım, karşıki delikanlı gene neler yumurtlamıştı? Mektubu açtı. Genç adam bu seferde Ayşenin uzun kiryik- lerini, küçücük ağzını, zarif endamını medhediyor, mektubun sonunda: «Si- zin için herşeyi yapabilirim, hattâ em- rederseniz hayatlarımızı birleştirmeğe bile bütün kalbimle hazırım..» diyor- du, Hakkı şaşırdı. Böyle konuşmadan anlaşmadan bir evlenme teklifi!.. Va- kıâ bu biraz garipti. Lâkin belki de cid- di olabilirdi. Herhalde Ayşenin bunu bilmesi lâzımdı. Belki de genç kız kar- şıki delikanlı ile evlenmek istiyecekti. Bu onun için ümid etmediği bir kıs- Mmetli. Ay$eyi çağırdı. İşi ona açlı” — Bak.. dedi, bu delikanlı seninle ev- lenmek istiyor... Herhalde iyi bir kıs- met... Ne dersin?, | Ayşe omuzlarını kaldırdı, gayet ba- | sit bir cevap verdi: — İstemem... Ben onu sevmiyorum ki... Hakkı taşralı kızın verdiği bu ceva- ba şaşırmış kalmıştı. Şimdi onunla konuşurken, Ayşenin kaşına, gözüne, kirpiklerine, ağzına, vücudüne bakar- ken aklına karşıki delikanlının yaz- dıkları geliyördu. Genç adamın herşeyi doğru ve mübalâğasız yazdığını anla- dı. Bu kadar genç ve güzel bir kızı ya- nında tulamıyacağını anladı. Fakat Ayşe o kadar sadık, hamarettı ki. Sonra öyle güzel yemekler pişiriyor, kendisine o kadar iyi bakıyordu ki, Ayşeden ayrılmak onun için çok müş- küldü, Sonra yalnız bu kadar mı? Karşıki delikanlının cümleleri Hakkının Ayşe yzerine dikkatini çevirmişti. Delikan- lının gözile Hakkı Ayşeyi çok güzel bulmağa başlamıştı. Hakikaten genç kızın dudakları çok kırmızı, gözleri çok kara ve büyüktü, Kirpikleri o kadar Sen işine uzundu ki, yüzüne gölgeler yayıyordu. | . Artık Hakkı kitaplarından başka biraz da Ayşe ile meşguldü. Karşıki delikan- anın mektupları yavaş yavaş Hakkıya Ayşeyi sevdirmeğe başlamıştı. Genç Kendine beyhude yere eziyet ediyor. NEVROZİN Varken ıstırab çekilir mi? Baş, diş ağrıları ütmekten mütevellid bütün ağn, sızı, sancılarla nezleye, romatizmaya (karşı NEYVROZİN kaşelerini alınız. İcabmda günde 3 kaşe alınabilir... İsmine dikkat. ve Nevrozin yerine başka bir marka verenleri şiddetle için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Rebiülâhir 28 — Ruzuhuzır 53 & İmsak Güneş Öğle İzini Akşam Yet E. 626 BA 432 8331200 243 241 429 1217 16,18 1945 2148 Er, apartıman, köşk, sayfiye kiralama mevsiminde AKŞAM'ın KÜÇÜK İLÂNLARI kiracılar ve bina sahipleri için En emin, en süratli ve en ucuz vasıtadır. 3 defası 100 kuruş kıza sıkı sıkı tenbih ediyordu: — Karşıki apartımana bakan bütün pencerelerin perdelerini kapalı tut... Bahçeye, çiçek toplamağa sık sık çık- ma anladın mi, Hakkı Ayşeye o kadar alışmıştı ki ni- hayet evlendiler. Evlenmelerinin ilk günü Ayşe Hakkıya: — Birşey söyliyeceğim amma baha kızmıyacaksınız değil mi? dedi. O kar- şıki, delikanlıdan geliyor diye getirdi- ğim mektupların hepsini ben yazdım. Hakkı şaşırdı: — Neden? — Çünkü siz benim yüzüme bile bak- mıyordunuz. Hep kitap okuyordunuz. Biraz yüzüme baksanız diye bunları yazdım. Peki bu kadar şairane şeyleri na- sıl yazdın?., — Hep romanlardan kopye ettim... Bana kızdınız mı? Hakkı birşey söylemeden genç karı- sını kollarının arasma aldı, (Bir yıldız) Tarihi Yazan: İskender F. Sertelli DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Sahife 9 Tefrika No. 38 Kabile arasında herkesin düşündüğü bir şey vardı: Bizans. Ve Hacer Bizansa kavuşmak istiyordu Zantoya Arablar: «Yırtıcı Kaplan» derlerdi. Zentonun hiç şakası yok- tu.. tuttuğunu yere çarpardı. Yırtıcı Kaplan o gün sahilde dola- $ân Hacerin yanına sokuldu: — Bugün çok asabisiniz Sitti, ni- çin? — Sana öyle geliyor, Zanto! bir şeyim yok... — Gemilerin yağlanması çok sü- recek mi? — İki haftaya kadar bitecek. den sordun? — Tekrar denize çıkmyacak mısi nız? — Çadırda yaşamak seni de sıkı- yor galiba?! — Deniz daha heyecanlı, daha eğ- lenceli, Silti! Karada hurma ağaçları insana cevab vermiyor. Fakat, in- san dalgalarla çok iyi konuşabiliyor... — Sen de denizi sevmeğe başladın, Zanto! Denizde çok dolaşan, denizde ölürmüş... — Ölüm, her yerde gelir bulur in- sanı, Sitti! Ondan kaçılır mı? : o Denizde ölmeyi tercih ediyorsun demek?! — Elbette. Biz, vatansız kimsele- Hiç e. kuyusundan cak. Denizde ölürsem, leşim hiç ol mazsa bir balığın karnını doyurur... Hacer gülerek yürüdü. İşçilerin yanında durdu. Ve gür sesile bağırdı: — Ne yapıyorsunuz burada? İşçiler hep birden cevab verdiler: — Bir an evvel denize çıkmak için, İ çalışıyoruz, Sitti! Hacer, başı karaya çekilmiş bir yel- kenlinin yanına sokuldu: — Çabuk bitmeli bu işler... Ba- bam da bu sefer bizimle beraber ge- lecek, Deniciler sevindiler. — Hazret bizimle beraber yola çi- karsa, yalnız Bizansı değil, başka ülkeleri de zaptedebiliriz. İşimi beş yirmi güne kadar bitecektir, Sittil — İşler bitince nereye gideceğimi- zi biliyor musunuz? — Bilmez olur muyuz? Bizansa gi- deceğiz.. — Bizanslıların bizden kuvvetli ol- | duğunu söylüyorlar... İnanmayın, Sitti! Biz, geçen lerde Korsan adalarından geçerken, kral Mihailin ordusu dağınık, hazi- nesi boş ve kumandanları arasında geçimsizlik (o olduğunu, Rumların harbden bezdiğini duyduk. Bizansta karşımıza çıkacak hangi kuvvet var? Hacer düşündü? — Evet, Karşımıza çıkacak Bizans- lılardan korkmuyoruz. Fakat, şehri muhasaraya başlayınca, bütün dün- ya hıristiyanlarının birleşip üzerimi- ze yürümesi muhtemel değil mi? Arab denizcilerinden biri elindeki i yağlı bezleri yere bıraktı: — Onlar kolay kolay birleşemezler, Sitti Haceri Bizansı muhasara eder- sek, bütün müslüman memleketler- den yardım göreceğiz ve onlar, bi. zim karşımızda birleşmek imkânını bulamıyacaklar. — Sebebi... Çünkü, Avrupalıların Bizansta gözleri var. Hepsi de oraya el atmak istiyor. Bu fikir ve emelde olan mil- etler bir gaye ve bir maksad etra- fında nasıl birleşebilirler? Hacer bu kulağı delik denizciden €peyce malümat almıştı... Bir iki adım daha yaklaştı: — Sen, Korsan adalarında Rum- larla görüştün mü? — Görüştüm, Sitti! Adanın balık- çılarından bir çoğu R onlâr kral Mihailden bi beklemiyorlardı. — Bizans kralın zayıf m bulü- yorlar? — Hayır. Mihail iyi bir askermiş muharibmiş... Çok zeki bir adammış Fakat, maiyetindekilerin her biri bir başka yerde krallık kurmak fik- rinde imiş. Böyle olunca, Lâtinler- den Bizansı alan Rumlar, bu esrar. engiz şehri kolay kolay muhafaza ve müdafaa edemiyeceklermiş. Adalar dakı bütün Rumlar bu inanışla ya- şıyorlar. Benimle beraber bu adala- ra uğrıyan arkadaşlarıma ayn ayn sorunuz. Hepsinden ayni sözleri işi- teceksiniz, Sİtti! Arab denizeisi yalan söylemiyordu. O, Akdenizde uğradığ adalarda, bü- tün Rumların bu fikirde olduğunu görmüştü. Hacer bütün gemicilerle konuştu. ve ayni sözleri duydu. Bİ- zansa gitmek için ruhunda duyduğu temayül ve incizabı yenmek kabil değildi. Sahildeki işçilerle derdleşen Ha- cer sevinçle-çadırına dönmüştü. * «Bizans» işgal rüyası devam ede: b Hacer odasına gelir gelmez, sadık hizmetçisine: n — Şu aynayı çıkar, Zanto! diye seslendi. Zenci kadın hayretle yüzüne baktı! — Ona baki yemin etmiş- tiniz, Sitti! Güzelliğinizden şüphe mi ediyorsunuz? — Hayır. Güzelliğimi, çirkinliğimi düşünmüyorum. İhtiyar Akabe ba- na: «Aynaya bakma, mağrur olur- — Bizansı zaptetmeğe hazırlanan bir kabilenin kızı, bu gururu duy- mazsa, yola çıkamaz. Haydi, aç şu aynanın örtülerini... Zanto odanın köşesine gitti, Sihirli aynayı çıkardı: — Korkuyorum, Sitti! Açmayın bu aynayı... — Aç diyorum sana! Bugünlerde neden her arzuma mâni olmak is- tiyorsun? — Size acıyorum! Kendinizi güzel göreceksiniz. ve Bizansa gitmeden, başkasının zaviyesine gitmeğe karar vereceksiniz! İşte bundan korkuyo- rum, Sitti! Hacer aynayı eline aldı, yatağının kenarına oturdu.. Kıvırcık saçlarını elite düzeltti Ve gözlerini açarak, aynada birini görmüş gibi hiddetle bağırdı: — İşte, onu görüyorum, Tâ ken- disi... Zanlo şaşaladı: — Kimi görüyorsunuz, Sitti? — Başına demir zırh geçirmiş.. bir elinde kalkan... Öbür elinde kılıç... Gözlerinden ateş ve yıldırımlar sa- çılıyor... İşte o! Bir geminin başın- da, kayalar gibi sert ve korkunç... Dalgaları, fırtınaları yararak; rüz- gârları, kasırgaları yenerek ilerli- yor... İşte, onun sesi: «İlerle diye haykırıyor. Ta kendisi. Zanto heyecan içinde titriyordu. Hacerin gözleri yivinden dışan fırlamış gibiydi. — Kendimi görüyorum, Zanto! Aynada, düşman üzerine yürüyen heybetli bir muharib, korkunç ve yırtıcı bir kaplan görüyorum. Ve sen yanımdasın! Höcer birdenbire kendini yatağının içine bıraktı: — Haydi, al şu sihirli aynayı! Koy gene eski yerine... Şeyhin kızı o gün kimse ile konuş- madı, Saatlerce yatağında dalgın, şünceli, yattı. «Bizans; 1 işgal hulyası, bir kurd gibi, Hacerin “beynini kemirmeğe ve bütün benliğini sarmağa başla- aştı. dü- ” Sahib, şeyhin cariyelerinden birile konuşuyor — Saydavilerle anlaşmağa karar verdi, değil mi? — Karar verdi amma, bu işi kim yapacak? Araya kim girecek? — Aykut han araya girmeğe söz” vermişti. e Sözünde durmıyacak mı acaba? (Arkası var) Ğ