/, Sahife 6 AKŞAM 20 Haziran 1038 PAZARTESİ KONUŞMALARI: BERZAHIN IZDIRABI Bir gün tamam olmadan, afyonkeş bir Çinli gibi lülesi haşhaş dolu bir- kaç çubuğu üst üsle içip bitirmiş kar dar başım dönerek yüz otuz beş sahi- * feyi okumuş bulunuyorum. Bu sahi- felerin kitabı, bana bir rüya oyunu | gösterdi. Eflâtun'un diyaloglarındaki fikir ve şahıs servetinden başka dekor zenginliği ve tenevvüü hayalimi ora | dan oraya alıp götürdü. Haydelberg, Maçka, Paris, Şanghay. Karagüm- rük... Talebe odası, lüks bir büro, meş- hur bir dansözün şik ve zari! evi, kuy- tu bir umumbane, muhteşem bir park,' siaturlin şarkılı bir bahçe, bir külhan- ekorlar içinde Çinli bir felsele doktoru,#Türk bir felsefe doçenti, zen- gin bir beyzade, mürebbiye İle yetişmiş Dam dö Siyon mezunu bir Türk Kızı, bir Fransız bankevi, Sırmasaç Ayşe, Konles Hatice, Benli Sandet, Fiyaka Nuri ve mölon şapkalı adam... Hepsi | düşmüyor, hepsi (Oğörüyor, hepsi işitiyor ve hepsi yiyor, içiyor, yaşıyor ve hattâ ölüyor... Fükat başta Yakup olmük üzere de dört arkadaşı, &yrı ayrı birer kâinat telâkkisini temsili etmek- İ tedirler. Felsefe' doktoru Sun - Fu | eski ve ananeci Sarı Asyadır, kontan- platif bir Çinli, Doçent Ömer, üniver- | sile ve ilim, modern iskolâstisizmdir. Yakup, dünyalığı bol bir diletan, hat- | tâ bir Donjuan'dır, Mathias, bir epi- küryen; Beatris, kadın şekline girmiş insiyak, şehvet ve sanattır. Ben de kitabın ilk yüz sahifesinde onları bövle zannettim, Gördüm ki aidanmışım. Bütün bu şahıslar, söy- lediğim manzaralarını birer maske olarak kullanmışlar, Sun - Fu, kon- tanplâti! çehresinin arkasında müt- hiş bir hareket ve aksiyon adamı sak- yormuş. Doçent Ömer, kitapların kalın parmaklıklı satırları arkasın- İ da hoppa, züppe, yüzünün boyası ve | kaşının yolunmasından başka bir şey düşünmiyecek kadar küşbeyinli bir kıza âşık olabilecek bir ruh taşıyor- muş, Mathias, zevk ve neşe lâkaydi- sinin çekirdeği içinde kendisini ma- nen intihar ettirecek kadar kuvvetli bir ihtirasın zehirini gizlemekte imiş, Ya bu hoppa, gezgin ve çalıkuşu Ya- kup; o, insanlığı saadete götürecek bir mezhebin banisi ve onun bavari mis zaçh bir yayıcısı imiş... Beatris, felse- fe okumuş bu dansöz, güzellik ve sa- natinin kendisine kazandırdığı serve- fin timsalini âdi bir muhitin insanlar rına darı serper gibi dağıtmakta, uğ- runa milyonlar batırmış olanlara ver- mediği vücudünü bir &paşa ikram et- mekte, varlığını doğuran cemiyetten en korkunç intikamı alan, yaman bir mahlükmuş!... Burilar birer ruh ikizliğini gösteri- yorlar. Tezad içindeler. Hiçbiri hi met ; sagesse'in yüksek huzur ve sü- künuna, ruhun müşkül müvazenesi- | lamağa savaşan hapishaneye düşü- "Kup, sonunda iştiraki ruhta bir pey- gamber tolu alıyor. Oda yalan... Haydelberg üniversitesi mezununun ilk tilimiz! Fiyaka Nuridir. tım, öbürü anladım sanıyor. anlattım zanneden timarhaneye, an- yorlar, Berzâhın adamları, Ne Cen- net, ne Cehennem... Aralarında bir teşbilı ve tercih yapmadan söylüyo- rum, ne şark, ne garp!... Necip Fuzı- hm (Bir adam yaratma) sındaki Hus- rev de böyle değil mi? Cehaletten hi mete giden yolun berzahı: Cinnel!... Onun da kahramanı deli oluyor. Ne- | cibin Husrevi sırf ferdiyetinin hudud- ları içinde çırpınmakta, Yakup ise içtimai, hattâ beynelmilel geniş bir cö- lün ortasında kendini bulmak için üs- tünü başını yolmaktadır, Başka *tür- lü olması esasen kabil değildi. Fevdin ruhundaki tezad, delilik; eemiyetteki tezadını (mölon şapkalı) adamda gü- rTüyoruz. O,bu sahte peygamberin ta muharririn şeytanı ve tezadı ola- rak zihninde doğmüş ve kendisile be- rTaber, fakat kendisinden başka olarak yaşamıştık. Son zamanlarda garptan şarka, dış- tan içe, başkadan bize dönme mesele. si birçok fikir adamlarımızı işgal edi- yor. Ben dönme mefhumlle ifade edi. len ihtideları hâlâ berzahda oluş hâ- leti ruhiyesi saymaktayım. Niçin dö- nüyorlar ve niçin sonradan dünecek- leri bir çıkmaza giriyorlar? Yolunu doğru seçenler için dönmeye değil, ilerlemek üzere ancak yürümeğe ih- tiyaç vardır. Hep berzahın ızdırabı... Buradan çabuk geçmeliyiz. Cennete girmek için Arafalta kalmamalı. Sıh- hat nasi bir uzviyet müvazenesi ise ruhlarda ferdie cemiyet o arasındaki ahenkten doğacak hikmet te sistemli bir kâinat idrakine ermek mesele- sidir. Bütün bu fikirleri bana söylelen, (Yakup ve Ötekiler) isimli kitap ol- du. Celâleddin Ezine, Türk okuyucu- ları için yeni bir muharrirdir. Adını ilk defa duyuyoruz, Fakat o, çiçek aç- ma zamanını ve ham devresini gös- lermeden olgun bir meyva - halinde, zevkle tadılacak çağında bize kendi- ni vermeğe muvaffak olmuş 'bir mu- harrirdir. Garp dil ve edebiyatlarına fazla düşkünlüğüne rağmen çok.nezih, | çok hareketli bir türkçe İle yazmıştır. gun olduğu için bu hükme varıyorum. Kendisinin dediği gibi bu Kitap, ne pi- yes, ne romandır. Bana öyle geliyor ki o, hattâ tam bir eser de değildir. (Yakup ve Ötekiler), anepk büyük bir eserin projesi, esaslı ve müstakbel bir inşanın maketidir. Muharririni, daha ilk emeğile vardığı bu muvaffa- kıyetinde tebrik ederken, ası! büyük ne eremeden kayboluyorlar. Hepsi berzahdalar. Bilhassa ömürünün büyük bir kısmını yerji olmıyan bir hava içe- risinde geçirmiş Türk enteleklücü Ya- Para Yüzünden Aşk ve macera romanı —— Nakleden: (Vâ-Nü) Son bir ümidin tesirile gayriihtiya- ri mirildandı: — Babam vazifesini . müdriktir.. İmkânı yok, bu işte inad etmiyecek- tir! İyileşir iyileşmez senden 8f diler! Hadiye, meyus bir sesle: — Af! - dedi. Sanki iki kadının konuştuğunu duy- muş da cevap veriyormuş gibi Lütfi bey hezeyanında: — Hayatım... Bütün hayatım onun için... - diyordu. Saatler geçti. Odanın içinde bir ölüm sükütu var- dı. Cenaze başında bekliyor gibiydiler. Facla, fikirlerde sessizce hükmediyor. | du. Suzan, ağlamamak için, bütün gay- retini toplamıştı. Pertevle dolaştığı o | mesud saatler şimdi ona ne kadar uzak | geliyor. Sevmek, sevilmek ümidi!.. Bir hayal... Genç kız, bu sadmenin tesirile Per- tevi ne derece derin bir aşkla sevdiğini anladı ve bütün gayretile ufak bir ümi- de sarılmağa kalktı: «Babam, kendine geldiği zâman vazifesini yapâdaktır! Ve evimiz yıkılmadan, s&adetimiz de- Yam edecek'u i seleyi Pertev bey hiç duymasın... O, an- i Pertev beyin temiz ve iyi bir adam ol- £ duğunu biliyorum. Bari onu koruya- ve tam olarak vereceği eserin zevkine duyduğum iştiyakı şimdiden Hfade et- meliyim, Hasan. Âl YÜCEL Tefrika No, 9 Yavaş sesle Hadiye hanıma: — Senden şunu rica ederim! Bu me- | nesine son derece hürmet eder, Âdeta perestiş derecesinde muhabbeti vardır. Bu macerayı haber alırsa fevkalâde müteessir olacaktır. Böyle bir leke onu ölüm derecesinde sarsar, Halbuki ben, bm! Kadın cevap vermedi. Dışarda şefak ortalığı aydınlatıyor; hafif bir rüzgâr ağaçların dallarından süzülüyordu. Lütfi bey kımıldadı; içini çekti. Kendisinde uykudan uyanan bir adam hali vardı. Hümmanın kızıl- lıkları artık yanaklarından silinmişti. Hadiye, kısık sesle: — Uyanıyor! -dedi, Yaralı, tekrar içini çekti; kollarını gerdi. Kadın yavaşça ilâve etti: Biri unlat- “| Halbuki | tezadlar ise ihtilâl doğurur. Yakubun | demonudur. Öyle sanıyorum ki Yakup-. Eski biç tarife göre elfazı manasına uy-| Eğlence yerleri (Baş tarafı 1 inci sahilfede) Toplantıda . fiellerin ucuzlatılması görüşülmüştür. Murahhaslar bunun için vergilerin indirilmesi lâzım gel- diğini söylemişlerdir. e Vekiller bınu İ iyi telâkki etmişler ve bir proje ha- zırlanmasını bildirmişlerdir. Proje, Dahiliye Vekili ve Parti genel sekre- teri B. Şükrü Kayaya verilecektir. Hükümet icab eden tedbirleri alacaktır. Devlet Demiryolları Umum | Müdürlüğünün bir izahı i (Baş tarafı 1 inci Sahifede) İhtimal yerli mah olmahdır. Belki de tasarruf olsun diye lüksten kaçımı- muştır.. denildikten sonra «Fakat kanapeler en uzun boylu adamların bile ayaklarını yerden kesecek dere- ecde yüksek, rahatsız ve hesapsız» ol- | duğundan bahserlilmekteğir. Bahsedilen 545 numaralı birinci mevki vagonun tamir vaziyetini ve şeklini tahkik ettim: Bu vagon diğer- leri gibi geçen sene Şark Demiryolla- rından satın alınmış olan ve sira ile tamirden geçirilip servise konulan vagonların birisi bulunduğunu mü- şambumsı denilen malzemenin d» ayni şirketten alman döşeme malzemesi olduğunu;-kanapenin ise neeninde ve ne de boyunda değişmiş bir şey ol- mayıp senelerden beri ayni banliyö hattında seyahat edenlerin üzerinde oturdukları ve bu defa döşemesinin tamirden geçirilerek daha temiz ve daha İyi bir hale getirilmiş olmasın- dan başka bir farkı olmadığını anla- dım Nafla Vekâletinin daimi nezeret, murakabe ve emirleri altında bulu- nan Devlet Demiryolları idaresinin, ötedenberi, Naf'a Vekilinden aldığı emir ve direktif dairesinde, halkın is- tirahat ve küçük büyük her türlü mü- racaatlarına çok ehemmiyet verdiği- ni ve Türk halkının huzur ve istira- hatine ve medeni varlığına, elinden geldiği kadar hizmet etmek İstediği- ni isbata çalışmağa hacet yoktur. Ancak; kendisi pek de kisa boylü olmadığını zannettiğimiz «Dikkatler» muharririnin bu tenkidinde göze çar- pan mühim nokta, kahapenin şeklin- den ziyade yerli malı Zannettiği mu- şanibamsı döşeme malzemesini zevksiz bulmasında, ve yâzısını da <Tasarruf ve ucuzluk esasları dahilinde meyda» na getirilen her şey İlle zevksiz ve ra- hatsız mı olacak!» gibi çok şümullü bir sözle bitirmesindedir. Şimdiye kadar başka yerden vaki olduğunu işitmediğimiz bu türlü şi- kâyetin yerinde olmadığını ve demiryol idaresinin halk için olan her bizme- ti yapmakta zevk ve şeref duyduğunu söylemeği bir vazife sayar ve matbu- - kadar geldik. Ispanyada muharebe devam edecek Başvekil, hükümetçilerin malzeme sıkıntısı sı çektiğini söylüyor Madrid 19 (A.A) — Başvekil Neg- rin dün akşam radyoda bir nutuk söy- lemiştir. Negrin, dört ay evvel Cüm- huriyet ordusunun ademi müdahale dolayısile bir harb malzemesi buhranı karşısında kalmış olduğunu, fakst o Zamandanberi hükümet endüstrileri- | nin fevkalâde istihsâlleri dolayısile | bulıranın şimdi Zail olduğunu söyle- miş te demiştir ki: «Bsasen asketleri- | miz düşmanı mağlüb etmek için mal zeme müsavatına ihtiyâç olmadığını yüz kere isbat etmişlerdir.» Nutkunu bitirirken Negrin, hakiki | İspanyollara hitab ederek şunları söy- | lemiştir: «Kazanacağımız şey, het tür- Yü fedakârlığa lâyıktır. Biz, İspanya- nn İspanyolların malı olması için mücadele ediyoluğ ve muvaffak ta olacağız.» 2 Madrid 19 (A.A.) -— B. Negrin, dün akşam radyo İle neşredilen nutkundü Cümhuriyetçi kıtâatın kahramanlı- ğından, kuvveimaneviyelerinin fev- kalâde yüksek olduğundan bahsetmiş ve tekrar Cümhuriyetçi orduya girmiş olan 43 üncü fırkanın sebat ve meta- netine işaret eylemiştir. Hatib, Cümhuriyetçi ordunun zaru- ri olen bütün malzemeye sahib oldu- ğunu, fakat zafer elde edinciye kadar esliha ve mühimmat istihsalâtını art- tarmak muktezi bulunduğunu beyan elmişlir, Hatib, mukavemet esbabını şu suretle tadad etmiştir. «İspanyanın istiklâl ve tamamiyett için, halkçı demokrat cümhuriyet için, toprağın onu işletene aid olması için, iktisadiyatın inkişafı, serbes ve mü- reffeh İspanyanın imarı için harb ediyoruz.» Bu hitabe, 35 dakika devam etmiş- tir. Frankocuların ileri hareketi Salamanka 19 (A.A) — Umumi karargâh tebliğ ediyor: «Tertel cephesinde düşmanın mu- kavemetine rağmen kıtaatımız ilerle- mektedir, Muhtelif mıntakalarda düş- manın yaptığı mukabil taatruzlar âğır zay'atla tardedilmiştir. Kastellon cephesinde Seco nehriniö kadar ilerledik ve Burrlana civarına Pennaroya mıntakasında Elkueji- £o, Mozon Blanco, Cerro Corcbito, Cerro Pogo Porkuöro, Elcuchilar ka- sabalarile Cerraco ve Castuera geçit- lerini işgal ettik, Monterrubeo yolunu at kanunu mucibince bu cevabın ga- zetenizin ayni sahifesinin ayri sü tununda neşrini dilerim. Umum müdür A. R. Eren NOT: (Bu mektuba dair üçüncü sahifemizin birinci sütunundaki yazıyı okuyunuz): endişeli bir hâlinde nasıl yalnız birs- kabilirim? — Korkuyorum, evet! Fakât ne olür- sa olsun yalnız kalmak istiyorum, yav- rum... Sözümü dinle, git! biliyorum: Yanımda bulunup beni müdafaa et- mek istersin... Belki henüz acımın ga- yesine ermedim. Belki beni daha fazla harap edecek şeylerle karşılaşacağım. Bunlara şahid olmanı isterim... Fakat emin ol ki ıztırabım tahammülfersa bir hale varınca; yegâne sığınağım sensin; senin yarına, geleceğim! Haydi yav- rum, git! Genç kiz, kapıyı açıp çıktı. Kendi odasına gidince, dosdoğru pencereye yürüdü. Sabahın alaca karanlığı için- de ortalıkta hazin hir soğukluk vardı. Başını cama dayadı ve dalgın dalgın bahçeye baktı. Kalbi helecanla çarpıyordu. Annesile babası arasında, işte, çok esaslı bir ihtilâf başlamıştı. Bunun ne- ticesinde ya yuvaları kurtulacak, ya- hud hepsi birden mahvolacaklardı, 4— Pertev» diye inledi. Eğer bu mücadelede Bedia hanım bertaraf edilmezse o hiç bir zaman sevgilisile evlenemezdi! Annesinin pe- rişanlığı Üzerinden geçerek saadete — Yavrucuğum!.. Sen odana gitf.. — Seni yalnız mı bırakayım? 5 © — Evet. Bahanla başbaşa kalmak is- — Anne! Seni bu kadar bedbaht ve kavuşamazdı. Bütün şefkatım, * mu- habbetini sırf ona bağlamağa mecbur- du. Belki ancak bu suretle zavallı ka- dımı teselli edecekti. Zaten mantıkça da kestik ve Calavar geçidine kadar iler- ledik. Fransave bitaraflık Paris 19 (A.A.)— Figaro gazetesi İspanyol meselesi hakkında şöyle ya- iyor: «Bizim istediğimiz şey, İspanyeya besinin oğlunu, il AMİNİ nasıl evlâd. diye kabul ettirebilirdi? Böyle birşey olsa, saadetlerini çalan kadın her za- man aralarında kalmıyacak mıydı? Ha- yır, hayır! O, bunu yapamazdı. Annesi- De herşeyi feda edecekti. Vazifesi bu- nu emrediyordu. Çok ıztırap çekecek- ti; çok üzülecekti; fakat annesinin ya- nında kendine teselli bulmağa çalışa- caktı. İstikbalin meçbul ağırlığile ezilmiş bir halde şöyle düşündü: «— Babam inad ederse, Fikrinde devâm edemedi. Gözlerini kapadı ve içinde vazifenin temiz ve aza- metli alevi yandı. Pencerenin önünde, rüzgârın kova- ladığı yapraklar uçuştu, “ Suzan odadan çıkdıktan sonra Ha- diye, kocasının başı ucuna döndü. Lütfi bey, gözlerini açarak elini al- nına götürdü; pansımanlarını yokia- dı. Sonra sağ tarafına döndü. Yere dö- külmüş mektupları ara kapıdan gör- dü. Başını biraz kaldırıp uzattı, Sert bir bakışla Hadiyeyi süzdü. Kadın, duvara dayanarak, sadece: — Sana yazmış olduğu mektuplar!- dedi. — Bunları nasıl buldun? Sesi, boğuk ve sertti. — Senin delâletinle... Bütün bir gün, “bir gece; durmaksızın sayıkladın! karşı mutlak bir bilaraflık ve iki mus“ harib tarafa karşı aynı veçhile hare | kettir, Esasen bizim - vaziyetimiz, İns * gilerenin ovaziyetine tamamile uy” gundur. Biz, ilk gündenberi İngilterenin İs İ panyaya Karşı takib etmekte olduğu siyaseti tasvib ettik ve hükümetimize den İngiltere gibi hareket etmesi istedik;o i İtalyan tayyarelerin fa yeti : Roma 19 (A.A) Kastellondan gelen haberlere göre gönüllü İtalyan © tayyare kuvvetleri Valino ordusu önül de harekâta iştirake devam etmekte dir. Balear hava kuvvetleri de keza faaliyetlerine devam ederek sahil bo- yundaki askeri hedefleri ve bu,me- yanda Valansiya, Barselona ve Tara - gone'yi bombardıman etmektedir. Barselonu bombardıman Barselon 19 (A.A.) — Franko tay“ yarecileri bu sabah İki saat hemen hig durmadan Barselonu bombardıman etmişlerdir. Öğleye doğru 25 kişinin © öldüğü, 60 kişinin yaralandığı, 5 evin © harab olduğu ve birkaç yerde yangın çıktığı görülmüştür. Fransadan alınan erzak Burgos 18 (A.A) — Fransaya iltica eden Hükümetçi 43 üncü fırkanın er 7 kânıharbiyesinde ele geçen vesikalaf- dan anlaşıldığına göre, bu fırka son zamanlarda münhasıran Fransada” aldığı erzak ve mühimmat ile tutuns- bilmiştir. Bu fırka nisan sonundanberi Fran sadan 40 bin kilo un, 1090 litre yağ, 50,000 kilo sabun, 1000 kilo kahve, 2 bin çift çizme, 1000 Kilö şeker Ye mühimmatile birlikte 200 hafif mii, ralyöz almıştır, Frankocuların yeni bir taarruzu Madrid 19 (A.A) — Estramadof cephesinde Franko kuvvetleri 15 hi xiranda Toledo ile Kasseres vilâyetle- rinin birleştiği Arabispo mıntakasın da .Cümhuriyetçi mevzilerine kâfi , girişmiş oldukları taarruzu bugü9 tekrar ele almışlardır. Düşmanın tazyiki bilhassa Kara# kalejo ve Petroso üzerine tevcih eğik. mektedir. Bugün düşman birbiri 2 dından dokuz hücumda bulunmuş v€” nihayet Cümhuriyetçiler bazı tepel& | Tİ terkederek geri çekilmişlerdir. J Kordoba vilâyetinde Frankoculaf Cümhuriyetgilerin Kordobanın 60 Ki* " lometre şimali * garbisinde bulünan Peneroya dağındaki mevzilerine hü cum etmişlerdir. Burada da asilerin üç taarruzu püskürtülmüş fakat dü man Patuda yamacın! işgal etmeğe muvaffak olmuştur. « — Ne dedim? — Aylardan beri o kadınla benin” aramda mücadele ettiğini anlattın. Erkek öcyap vermedi. Hadiye'dersm etti: r — Bir söz daha söyledin. — Ne? Kadın ürkek ürkek: — Boşanmak! - dedi, Lütfi bey, başını daha ziyade uzat ve elile yarasını tutarak: — İyi işitmiyorum... Buram âğr” yor... Ha... Attan düştüm... Kulakları da uğulduyor... Ne demişim?.. Kadın tekrar etti: — Boşanmak! Kabahatiymiş de hükmünü beki yormuş gibi kocasına baktı... Hayiri Şimdi ateşi geçdikten sonra her hsk de bu alçakça sözü söylemeğe ce: edemezdi. Fakat erkek metin bir ahenkle: © — Hayırlısı da odur! 3 — Ne diyorsun? Kadının bu sualinde öyle bir korküs öyle bir heyecan vardı ki... Lütfi devamla: — «Böylesi daha iyidir!» diyorum. Hastalığım esnasında içimi tamamen döktüğüme memnunum doğrusu! Hadiye, duvara dayanmasına rağ” men bacaklarının kesildiğini hissede” rek bağırdı: (Arkası var) FEEEENEEŞ.E. BEE.EEE.EZELEEKEEEBEYETERE TEKİ. S3EE 7 —. SEBFESPE., > > peg, Er3