Nevyorktan büyük bir transatlanti- ğe binmiştik. Avrupaya gidiyorduk. İlk günü vapurda basılan küçük gaze- te bütün yolcuların isimlerini bir lis- te halinde neşretmişti. Baktım, Liste- de, yolcuların isimleri arasında bir Türk adı. Mehmed Abdullah... | Yanında da kamarasının numarası yanlı... Uzun yolculukta kendime bir ahbap bulduğum için pek seviniyor- dum. Öğle yemeğinden sonra bay Abdul- | ahi sigara içmeğe mahsus salonda buldum. Ahbap olduk. Kendisi Mısır- h imiş. Fakat iyi türkçe konuşuyordu. Sordum: — Amerikaya gezmek, PA mi gilmiştiniz... Sanki büyük bir derdini deşmisim gibi: — Of... Of... dedi, bu bahsi açmak- la yaramı kanattınız, Güya Amerika- ya gelişim biraz da eğlenmek içindi. Fakat seyahat burnumdan geldi. Fe- na halde sinirlendim. Asabım bozul- du. Herşey ağzımdan burnumdan gel- di, Şimdi sinir içinde Amerikadan dö- nüyorum... Böyle konuşarak güverteye çıktık. Deniz güzeldi. Uzun güverte iskemle- lerine yan geldik. Biraz İleride küçük tahtadan atları güverte üzerinde ya- rış ettiren gençlere gözümüz ilişti, Yol arkadaşım: — Ah bu gençler... Ah bu gençler... dedi. Sonra hikâyesine başladı: — Efendim... Benim bir oğlum var.. Bundan iki sene evvel tutturdu. — İle ben tahsil için Amerikaya gideceğim... Çapkını pek de severim. Yanımdan ayırmak istemiyordum. Fakat baktım ki, ölacak gibi değil... Razı oldum: — Peki oğlum... dedim, Amerikaya git... Zaten bizim de halimiz vaktimiz yerinde,.. Eh biraz da paramız var... Beni Amerikuda istediğin gibi okula” bilirim, Doğrusu oğlumun iyi bir tahsil gör- mesi benim için de büyük bir emeldi. Tuttuk, biz bunu Amerikaya gönder- dik. İlk zamanlar kendisinden sık sık mektup alıyordum. Bu mektupların bis rinde oğlum şöyle yazıyordu: «Babacığım, gördüğüm lüzum üze rine ınektebimi değiştirdim. Yeni gir- diğim mektep benim için çok faydalı olacaktır. Sana mektebin adresini de gönderiyorum. Numaram İli dir, Ancak burada garip bir usul var, Her talebeyi mektepte.ismile değil numa rasile arıyorlar, Eğer beni mektepten soracak olursan yalnız numaramla ara...» Bu mektub benim oldukça tuhafı- ma gitti, Sonra oğlumun mektubun- da bahsettiği yeni mektebinin ismi de pek garipti: «İyi yetiştirme ve talim etme meklebi...» Kendi kendime: «Acaba bu çocuk ne biçim bir mektebe gitmeğe başla- dı?> diyorum. Bir müddet sonrada oğlumdan ge- len mektuplar pek seyrekleşmeğe baş- lamıştı. Onun tahsil vaziyeti ile ya- kından alâkadar olmak İstiyorum. Bunun için ikide birde oğluma | tahsil işinin nasıl gittiğini soruyordum. Oğlum bana mektepten aldığı res- mi vesikaları gönderiyordu. Bu vesi- kaların birinde deniliyordu ki: «i1li numaralı talebemiz bir buçuk aylık ilk devrede büyük bir muvaffa- kıyet göstermiştir.» Doğrusu bu vesikalar beni pek se- vindiriyordu. Fakat bir yandanda merakta idim. Niçin yalnız 111 nu- maralı talebe deniliyordu da vesikaya oğlumun ismi yazılmıyordu. Bir müddet sonra oğlumun mektup- ları tamamile kesildi. Artık ben me- raktan çatlıyacaktım. Oğlumdan ha- ber almak için doğrudan doğruya mek- tebine yazmaktan başka çare bula- madım..Tuttum, mektebe şöyle bir mektup yazdım: «1111 numaralı talebenizle çok yar kından alâkadarım, Bana kendisinin tahsil vaziyetini muntazaman bildi- riniz.$» Mektep idaresi doğrusu çok munta- zammıs... Bir ay sonra bana cevabı Lar «1131 mumâra çok büyük terakkiler gösteriyor... Ağzile sepet, ufak tefek paket gibi küçük şeyler taşımağa baş- ii Jamıştır, Daha da terakki şüphe yoktur, Hürmetler,.* Bu cevabı okur okumaz ne kâdâr şaşırdığını tasavvur edemezsiniz. Hemen mektebe bir mektup dâha yazarak bu meselede bir yanlışlık oi- duğunu, 1111 numaralı talebenin ha- Kiki vaziyetini bana bildirmelerini ri- ca etlim, Bir müddet sonra şöyle bir cevap: «1111 numara hergün biraz daha terakki gösteriyor. Kendisi son derece zekidir. Ağzile sepet ve salre taşıdığı gibi salta durmasını da öğ- renmiştir» edeceğine Bu ikinci cevaptan sonra büsbütün şaşırdım, Ağzile sepet taşımak, salta durmak... Ve oğlum... Ne münasebet? Ben meraklı bir mmım. Zaten dok» torlar da biraz seyahat etmemi tav- siye etmişlerdi. Derhal pasaportumu VE Vapura ; atlaymca doğru e obuzlik mektebi «İyi yetiştirme ve talim etme enstitüsü. Nevyorkun meşhur Broadway caddesile 42 inci sokağın başında idi. Mektebi bur dum, Levhasını okudum. İçeri girdim. Beni nazik bir Amerikan kızı karşıla- dı, kendisine sordum: — 1111 nümeralı taleheyi görmeme | imkân var mıdır? Kız cevap verdi: — 'Tabii efendim... Fekat kendisile bir alâkanız var mı? Derhal cevap verdi: — Elbette... Kendisi benim oğlum- dur... Birbirimize de pek benzeriz, Benim bu sözüm üzerine genç kız kahkahayı kopardı: — Ne münasebet efendim?... Bayağı kızmıştım: — Niçin münasebeti olmasın... Oğ- Yum bana dehşetli benzer, Siz beni 1111 numaralı talebenizin yanma götürü- nüz hele,.. Genç kiz: — Herhalde bu işte bir yanlışlık var amma, dedi, maamafih gene size 4111 numarayı göstereyim.. Bir korldorlardan geçtik. Bir salo- na girdik. Burada 20-30 köpek vardı. Dayanamadım, genç kıza sordum: — Bu nasıl mektep böyle? — Efendim biz köpek, kedi, may- mun, sincap gibi hayvanları alırız. Bunları müessesemizde terbiye ederiz. Kendilerine bir takım marifetler öğ- retiriz... Onları gayet iyi yetiştiririz. İşle 1111 numaralı köpek de bura- da... Bunu işitir işitmez beynimden vu- rulmuşa döndüm... Hemen müdürün odasına koştum, Nihayet isi anladım. Meğer hizim çocuk Nevyorkun meşhur «Cennet» denilen gece klübünde gü- gel bir artiste âşık olmuş, Artist de deh- şetli köpek meraklısı imiş. Bizim ço- cuk arliste güzel bit köpek almış, terbiye olsun, marifetler öğrensin di- ye bu köpeği köpek mektebine ver- miş... Tabii kendisinin mektebe filân gittiği yok... Yalnız köpek mektebine 1111 numara ile kaydettirdiği hayva | nın nasıl yetiştiğine dair vesikaları ba: | na gönderip gönderip para çeker- miş... Düşün azizim başıma gelenle- ri. Düşün benim köpek mektebine giderek oğlumu aramamı,.. Ah, ah... Ne diyeyim bilmem ki... Ben oğlumu Nevyorkta ararken onun güzel artisi- le beraber Avrupaya gittiğini arkâ daşlarından işittim, Acaba buradaki tahsilinin stajını yapmak için oralara kadar mı uzandı dersiniz?... (Bir yıldız) Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Maçka, Taksim: İstiklâl emd- desinde Kemal Rebul, Kurtuluş cad- desinde A. Gâlapu'e, Beyoğlu: Gala- tasaray, Posta sokağında Garih, Ga- Topçular caddesinde Hidayet, Kasımpaşa: Vası!, Hasköy: Habcloğ- Salih Ne- lunda Barbut, Eminönü: cat, Fatih: Hamdi, Karasümrük: Ali Kemal, Bakırköy: İstanbul, Sarı- yer; Nuri, Aksaray: Cerrahpaşada Şeref, Beşiktaş: Süleyman Receb, Fe- ner: Emilyadi, Kumkapı: Asadoryan, Küçükpazar: Yorgi, Samatya: Koca- mustafapaşada. Rıdvan, Alemdar: Di- vanyolunda Esad, Şehremini: Top- kapıda Nâzım, Kadıköy: Söğütlüçeş- mede Fulüsi Osman, Üsküdar: İske- le başında Merkez, Heybeliada: 'To- mas, Büyükada: Halk, Her gece açık eczaneler: Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Or. taköy, Amavutköy, Bebek, ve gareler her gece açıktır. s Mariran 938 Istanbul — Öğle neşriyatı; 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 1306: Plâkla Türk musikisi, 1330: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON, Akşam neşriyatı: I$AM Plâkla dans musikisi, 19,15: Konferans: Şişi Halkevi numa: Doktor Niyazi Ali (Çocuklarda difteri hastalığı - korunma çareleri), 1958: Borsa haberleri, 20: Nezihe Uyar ve ar- kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2045: Hava raporu, 20,48: Ömer Rıza tarafından arabea söylev, 21: Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafın- dan Türk musikisi ve halk şarkıları, (Saat ayar), 2148: ORKESTRA; 1 - Röde: Füntoma A minüvi, 2 - Müusorsky: Dans de persan, 3 - Ganne: Extar, 4 - Siede: Suraya, 5 - Bize: Antrakt, dö Karmen, 22,15: Ajans haberleri, 2230: Plâkla 80- lolar, opera ve öperet parçaları, 2250: Bon haberler ve eerlesi günün programi, 23: SON. Ankara — Öğle neşriyatı; 1230: Kar- fık pik neşriyala, 1250: Pik; Türk mu- sikisi ve halk şarkıları. 13,15: Dahili ve harici haberler. p Akşam neşriyatı: 1830: Karşık plâk neşriyatı, 19,15: Türk musliisi ve halk | şarkıları (Servet Adnan ve arkadaşlar), 20: Sant ayarı vö arabea neşriyat, 2015: 'Türk musikisi ve halk şarkıları (Nihai ve srkadaşları), 21:' Könlerans: Şakir Ka- raçay, 21,15: Stüdyo salon orkestrası: 1 - Erich #ineg: Es War'nal elin Zigenner, 2 - Faul Lincke: İm Walzerrauseh, 3 - Beherapow: oPavlova, 4 — Beelhoven: Adaglo Cantabile, 5 — Lulgini: Ballet Egvptier. 22: Ajans haberleri, 2215: Ya- İ meki program ve İstiklâl marşı, Avrupa İstasyonları Saat 79 de Berlin 20,10 orkestra — Hambg.dan naklen Danvig, Deutschl. 8., Frankf., Ko- lonya, Münih 20,10 oyun, dana ve şarkı — Königebg. 20,10 konser — Athlone 2020 orkestra — Budap. 20,05 çiyan musika- sı — Budap. 11 2945 konser — Droltviç 20 orkestra — Hilvers. I 2056 hafif mu- zika — M. Ceneri 3030 muzika — Reval 20 balalayıka ve kellofon konseri — Sof- ya 1945 denberi opera — Stokholm 20,30 piyano — Sirasbg. 2030 konser — Rad. Toulouse 2045 salon muzikası — Varşova 20,30 muzika, Saat 21 de Berlin 21 konget — Hambg. dan naklen Dunzig, Deutsehi.'8, Frankf., Kolonya ve Münih 21 oyun, dns ve şarkıya devam — Hambg. 2150 orkestra — Königebg. 21 konsere deyam — Leipzig 21 konser — Münih 2150 orkestra — Stutte 21 dans — Athlone 21,20 asri muzika .— Bari 2119 Yunanca neşriyat — Belgrad 21 piya- na — Brno 21,5 halk konseri — Brüksel 2145 - 23 konser — tra - 21 konsere « Brüksel IE 21 orkes- Budap. 21,15 orkestra — Budap. Ii m — Droltviç 21 orkes- "3 9130 «Parigi ehe dor opereti — dilvers, 121 hafif muzik: devam — Hilver& IE 2155 hafif muzi- ka — Kopenhag 21,15 orkestra — Korno 21 konser — Lille, Limages 21,30 opera — Londra 21 dans — Midland 21 filim ha- yaları — M. Ceheri 21,45 - 22,15 «Fedora» operası — Nis 2130 konser — Rad. Paris 2130 piyano — Paris P.T.T, 2130 - 2330 opera — Rennes 2130 konser — Riga 21,15 konser — Söfya 21 operaya devam — Stokholm 21,15 askeri muzika — Sirasbe. 2130 - 2330 orkestra — Rad. Toulouse 2110 hafif muzika Lille ve Limoges 2139 Paris P. T.'T. den nakli Saat 22 de Breslav 22:30 dans --Hambg. 22 konsere devem — Kolonya 7105 orkestra — nigubg. 22,15 konser — Leipzig 22 konse- re devem — Münih 22 orkesiraya de- vam — Barbr. 23 «Şehzades opera — Btutbg. 22 dansa devam — Viyana 22 or- kesir -, Beram. 22,25 orkestm — Brüksel 22 konsere devam — Brüksel II 22 kon- sere devam — Büdap 27 konsere devam — Ylorans 22 öpsrete devam — Hüvers TI 22 hafif muzikaya devam — Kovno 22,15 kanser, 2255 - 2330 hafif Omüzlka — Iyubliara 2210 piyano — Londra 2 «Silent melody» muzikah piyes — Lük- sembg. 22 eğlenceli muzika — M. Ceneri 22 operaya devam — Nis 72 konşere de- .vam —- Oslo 72 konser — Pars P.T.T, Dille ve Limoges 22 operaya devam — Prag 11 22,15 senfon. konser — Rennes 22 konsere devam — Reval 22,08 konser — Roma 12 Könser, 2245 polis orkestrası — Soiya 2210 muzika — Strasbug 22 kon- sere devam — Rad. Toulouse 22.10 opere şarkıları — Toulouse P. 7, 'T, 21309 denberi opera — Varşova 22,10 piyano, Sant 23 de Breslau ve Berlin 2330 eğlence ve dans — Viyanadan naklen diğer Alman istasyon- ları 2330 muzika ve eğlence — Büdap. 23 dans — Hilvers. II 23,4$ akordiyon — Kopenhag 23,15 orkestra -- Krakau 21,05 konser — Lemberg 2305 hafif muzika — Londra 23,25 dans, — Lüksenburg 23.05 orpkesira — Nis 23 konsere devam — Pa- ris P. T. *r, Lille, bimoges 23,309 operaya Saat 24 den itibaren Alman istasyonları 1 e kadar evvelki programlarına devam — Büudap. 24 kon- sere devam -- Droltviç 24,15 askeri muzi- kaya devam — Kopenhag 1.15 e kadar — dans — Stuttgart, Frankf, ve Dentsehi, 8. 1-4 operet konseri — Diğer alman İstas- yonlari MMünihden neklen 1-4 eğlenceli vakte dn gide DİŞİ KORSAN Tarihr Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli a” TTefrika No, 19 Macarlar Mogolları aldatmağa çalışırken Mogol kumandanı Macar karargâhına casuslar gönderiyordu — Çabuk dönünüz. Bu haber ger- çekse, ona göre tedbir alalım... de- mişti. Moğol casusları üç kişiydiler. Bun- lardan biri Rusyâya giden Çutkanın yeğeni idi. Ulak kahraman bir yiğitti, ölüm- den yılmazdı. Cesurdu, atılgandı. Dö- ğüşçülükle, ata binicilikte eşi yoktu. Hayvan sürerken tozudumana katar ve bu dümün İçinde görünmezdi. Ulak Peşteye gidecekti. Bu kahra- msn Moğol zabiti yola çıkarken Gök- taya: — Bana müsaade edin de şu baş (Belâ) sını geberteyim. Moğol ordu- su Macaristanda başka türlü rabat edemiyecek. Bütün fenalıklar onun İ başının altından çıkıyor, demişti. Göklay buna razı olmadı. Moğol başkumandanına oÇutka da - Rusyaya gitmeden - bu öğüdü vermiş, fakat Göktay gene kabul et- memişti. Göktay kahramanca çarpışmak, hasımlarını merdçe yenmek fikrinde idi. Düşmanmı arkadan vurmayı, kahbece tedbirler almayı hiç bir zâ- man düşünmemişti. Kral Belâ ona kaç defa şu haberi göndermişti: «— Merdçe döğüşelim. Askerine, bileğine, imanıma güveniyorsan kar- şıma çık!» Göktay da Mucar kralına her za- man bu cevabı verdi: «— Düşmanımın merdane teklif- lerini kabul ediyorum. Cengizin oğul- Jarı mezd doğdular. Merdee döğüşe- rek öleceklerdir.» İkisi de merdlikten bahsediyordu. Fakat, kral Belânın yaplığı sön- suz hileler gözönünde tutulursa, bun- ların merdlikle değil, insanlıkla bile alâkası yoktu. Buna karşı Moğol ku- mandanları sık sık Balkanlıların tu- zaklarına düşüyorlardı. Göktayın en çok Kızdığı şeylerden biri kahbelikti, insanı arkasından vurmaktı, Göktay buna tahammül edemiyor- du. Macar kralmın etrafı saran ca- #üsları mütemadiyen Moğolları or- kalarından vuruyordu. Sınırda nö- bet bekliyen zavallı yiğitlerden bir çoğu, her gün, nereden geldiği belli olmıyan bir ok veya zehirli hançerle yaralanıp yere düşerdi. Macarlar zehirli hançer «korkunç kılıç: kullanmayı Arablardan öğren- mişlerdi. Bu körkünç kılıclar, bu arkadan vuruslar Göktay gibi bütün Moğolla- rın sabrını tüketiyordu. Polonyadan Macaristana dönen Moğül zabiti Ulak bir köylü killğma girmişti. Yüzü Ulah çifçisini andı. rıyordu. Ondan kimse şüphelenemez- di. O, uzun yıllardanberi buralarda dolaşarak, hem Macar dilini, hem de örf ve âdetini çok iyi öğrenmişti. Öteki casuslar diğer yollardan Ma- caristana giredursun, kahraman Ulak bir saman arabasile Peşte civarma kadar sokulmağa muvaffak olmuştu. Mogol casusu Peşteye varınca.. Ulak, kendisini Peşteye götüren arabacı İle konuşuyordu: — Dönecek misin Peşteden? Uzak bir yere efendimi götürmüş- ttim. Köyüme dönüyorum... — Bekâr mısın? — Bayır. Evliyim... Beş çocuğum var. Ya sen? — Henüz dünya evine girmedim. — Evlensene. — Fırsat bulamadım. — Bizim köyde bekârlara «kuru meşe» derler. Ağaçtan farkı yoktur. Doğru... Benim de meyvasız bir ağaçlan ne farkım var?! Bir tarafı dere, diğer tarafı ağaçlık düz bir yoldan gidiyorlardı. Arabacı sordu: "> — Sen nereden geliyorsun? , — Yolda anlattım ya... Zalim bir. çifçinin yanında uşaktım. İşkenceye tahammül edemedim, kaçtım. — Şimdi nereye gidiyorsun? * — Peşte civarındaki çifliklerde bel ki bir iş bulurum diye yola çıktım. — Mademki iş anyorsun... Haydi #eni bizim köye götüreyim! — Çok iyi oluf. Yakın m köyünüz? — Şehre bir saat bile yok... Bura dan seslenirsök, köyden duyarız — Pekâlâ... Gelirim. — Kuvvetli bir adama “benziyor- sun! Değirmen tası çevirebilir misin? — Her iş elimden gelir... Hayvan tımarı, yük taşımak, yarışa girmek, bekçilik... — Yeter, sayma artık! Belli ki be cerikli bir adama benziyorsun. Me- rak etme, yeryüzünde aç kalmazsın! Köye giriyorlardı. Arabacı birdenbire knedi kendine söylendi: — Buraları eskiden cennet gibiy- di. Cengizin torunları buralarda at koşturdular, yeşil çimenlikleri o top- rak ovaya çayirdiler. -— Moğollardan mı bahsediyorsun? — Evet, Yurdumuzun her köşesi onların çizmelerile çiynenmişti. Al'ah kral Belâdan razı olsun. Moğolla- rın gözünü yıldırdı. .. — Bir daha gelmezler değil mi bü ralara?.. R — Bayır. Gelemezler... kral onlardan âkılı davrandı. — Kralın zekâsına ben hayranım, Moğolları yıldıran bir zekâya töp- mak gerek. ? — Belânıri önünde hepimiz diz çö- keriz. O bizim büyük kurtarıcımız. dır. Eğer bü son oyunu da muvafs fakıyetle oynarsa, bir daha Macarise tan Moğol yüzü görmiyecek... — Hangi oyun bu? — Haberin yok mu?! Moğolları daârbi mukaddes» e iştirik eden Avrupa ordularile korkuttu. — Sahi bunu ben de duymuştum. Nerede bu ordular? Arabacı hayvanını kamçı'ıyarak güldü: — Sen de çok budala imişsin be! ordu falan yok. Avrupadan birtek &sker gelmedi.» Peştenin etrafında görüüğün ordu, Macsr ordusudur. — Papadan, Fransadan, Almanya dan, İspanyadan ordular gelmiş di- yorlar. Aslı yök mu bunların?... — Hayır, dedim ya... Avrupadan bir asker bilg gelmedi. Macar milleti kendi yurdunu Kendi kanile müdafaâ ediyor. — Moğollar buna inandılar de- — Elbette inandılar... Hattâ baş- kumandanları Polonyayı da terk edip kaçacakmış, — Ben onları çok cesur ve böyle haberlere pabuç bırakmaz sanırdım, Demek ki onlarda kaçmayı biliyor- Jar... Doğrusu şâşılacak şey bul — Neden şaşıyorsun? Harb dedi- ğin, hileden başka bir şey değildir. Kara bulut gibi dünyayı saran Mo- ğol kuvvetlerini hileden başka ne durdurabilir? — Kral Belâ yaman adammış. Ateşe, sabun köpüğü İle karsı koy- mak... Buna şaşmamak kabil mi? - “ Ulak, Macar çifliğinde Ulak, Peşte -civernda bir köyde yerleşmişti. Arabacı “Pavli, Ulaktan çok mem- nundü. a nereye gittiği belli ol- muıyan efnedisinin oğluna danışarak, Ulekı çifliğe almıştı. Ulak, çiflikte çalışan adamların hepsinden daha iri ve kuvvetli oldu- ğu için, kendisini değirmene Yermiş- lerdi. Değirmende ağır hizmetler x var dı. Rüzgür esmediği zaman deği men taşını işçiler çevirirdi. Her gürk buğday öğütülür, un alınır, Ekmek yapılırdı. Çiflikte kırk kişiden fazla adam çalışıyordu. ö di (Arkası var) Çünkü,