Yazan: Sermed Muhtar Alus Dünyanın en güzel kadını Dorothy Lamour bütün filimlerinde yarı çıplak görünmeğe mahküm! Geçende Amerikada toplanan bir Jür heyeti ema (yıldızlarından Dorothy un en gü- xi kadını ilân etmi bir çok kimseler itiraz ett Yeniden tedkikler yapılmı de biten bu tedk Jüri heyetinin kararı tasdik edilmiş, bü suretle Dorothy'nun dünyanın €n güzel kadını olduğu İtiraz edil Mez bir şekilde sabit olmuştur. Dorothy Lamour Amerikada yeni Orlean şehrinde doğmuştur. 28 ya- #ındadır. Uzun boylu, kara kaşlı, ka- Ta gözlü, uzun siyah saçlıdır. Vücu- dü çok mütenasiptir. Çehresi yumur- ta biçimidir. İri kirpikli gözleri çok İesirlidir. Vücudünün tenasübü ve güzelliği dolayısile ekseriya yarı çıp- Jak göründüğü filimlerde kendisine Yol verilmiştir. Bugün dünyanın en güzel kadını olarak seçilen Dorothy filim artisti Olmasını güzelliğine değil zararsız bir #€si olmasına borçludur. Bu sesi tesa- düfen bir musiki üstadı dinleyip kı- #1 çok beğenmiş olmasaydı Dorothy bugün elin mağazalarda paket yap- mak, yahud asansörleri işletmekle Meşgul olacaktı. Dorothy'nin hayatı- mi kısaca anlatalım: Dünyanın en güzel kadını fakir bir üileye mensuptur. İlk ve orta tahsili- Bİ bitirdikten sonra bir sene kadar kolleje deam etmiştir. Fakat bir gün &nnesinin kendisini okutmak için Çok güçlük çektiğini düşünmüş ve öğ“ Tendiklerini kâfi görerek çalışmağa, annesine yardım etmeğe karar vermiş- tir. İptide altı ay bir sanat mektebi- 8 giderek daktiloluk, stenografi ve Salre öğrenmiş, bundan sonra bir bü- Toda bir iş bulmuştur. 930 senesinde Yeni Orleanda yapı- lan güzellik müsabakasına girmiş, fa İkinci olmuştur. Ertesi sene yapı- müsabakaya tekrar girmiş, bu de- İR birinciliği kazanarak Yeni Orlean kraliçesi ilân edilmiştir. Fakat krali- Selik kendisine hiç birşey temin et- memiştir, O tarihe kadar birinci ge ve filim şirketleri teklifte bulun- dukları halde o sene hiç bir şirket mü- Tacaat etmemiştir. : Bunun üzerine Dorothy annesile bir- İikte Şikayoya gitmiş, büyük mağar an birine manken olarak gir“ miştir. Genç kiz alı ay mankenlik Yapmıştır. Fakat satışların durduğu ülü mevsim gelince mankene ihtiyaç madığı, başka bir işe razı Olursa Alıkonulacağı bildirilmiştir. Dorothy her'türlü işi kabul edeceğini söylemiş- « Bunun üzerine bir müddet müş- ilerin aldıkları eşyaları sarıp paket Yüpmak, bir müddet de asansör işlet mekle meşgul olmuştur. Bu sırada Şikagonun büyük otelle- inden birinde amatörler tarafından bir şarkılı komedi oynanacaktı. Bu- a İçin münasip genç kıslar aranır- ken Dorothy nazarı dikkati calbetmiş, endisine bir rol verilmiştir. Genç kı Şan Silare elbisesi olmadığından İşi İp edenler bir suare elbisesi bul- , Muşlardır. yy asil akşamı genç kız mis Yeni Sm diye takdim edilmiştir. Sahne- ilk defa olarak tatlı bir sesle şarkı ma emişi. Güzelliği, sesi çok beğe- miş, Dorothy çak alkışlanmıştır. & Temsilde meşhur orkestre şefi Herb Rİ bulunuyordu. Herb Kay orkestra- e birlikte çalışmasını ve radyoda şar- Söylemesini genç kıza teklif etmiş, rothy bu teklifi memnuniyetle ka» — yemiştir. Herb Kay bir müddet » çok beğendiğ rlen- miştir, © 'gendiği bu kızla evlen. Dorothy 935 senesine kadar radyo- da şarkı söylemiştir. 035 de Hollivut Tadyosile yaptığı bir mukavele üzeri- Dorothy Lamour ne sinema şehrine gitmiştir. Bu 8k rada «Vahşi ormanların kızı Hula» adındaki filim için münasip bir artist aranıyordu. Bu artist çok güzel, taf- nı bakışlı, uzun saçlı olacaktı. Dorothy bütün aranılan evsafı ha- 4zd1, Güzeldi, siyah saçları topukla- rına kadar uzanıyordu, bakışları çok tatlı ve tesirli idi. Fazla olarak sesi de çok güzeldi. Derhal angaje edildi. Ormanlar içinde yarı çıplak bir halde çevirdiği filim çok beğenildi. Bundan sonra Madridin son treni, siyah altın filimlerini çevirdi. Bu filimler fena de- ğildi, fakat Dorothy bir fevkalâdelik gösteremiyordu. Çünkü diğer artist- ler gibi mükellef elbiselerle oynuyor- du. Bunu düşünen filim şirketleri ken diğine Hula gibi bir rol verdiler. Hu- ricane adındaki yeni filmini gene yarı çıplak.bir halde, yalınayak çevirdi, bu filim çok rağbet gördü. Hususi hayatında çok şık giyinen Dorothy anlaşıldığına göre bündan sonra bütün filimlerinde yarı çıplak görünecektir. Çünkü giyinmiş vazi- yette kendisile rekabet edecek birçok yıldızlar vardır. Halbuki yarı çıplak bir halde göründüğü zaman kendisi- * ne rekabet edecek hiç bir kadın yok- Aydın (Akşam) — Aydın lk okullar talebesinden bir grup, Halkevinde bir mandolin konseri vermiş, halk tarafından alkışlanmıştır. Yukarıdaki re- Dorothy Lamour ağır bir süvare elbisesile simde konser veren talebe, öğretmenlerile birlikte görünüyor, Refakatindekinin vezir Abdülmen- nan paşazadeliği. Yanaksız Zilhanm sermayelerinden birini sevdiği. Bugün gizlice bu tarafa geçtiğini duyunca tebdili kıyafet peşine düştüğü. Karıyı Kısıklıda yakaladıkları. Malüm & bun- Jarın dokuz donu olur, birini kendi gi- yer, sekizini başkalarına giydirir... Kahbenin kıvamına getirip vezirza- denin lira dolu cüzdanını aşırarak kaç- tığı. Polisler, zaptiyeler tarafından yakalandığı ve şimdi Paşakapısında olduğu. Delikanlı bu yollarda ne kese- ler boşaltmış, tasa değil sadakası ol sun, fakat racon bozuluyor. Enayi ye- rine konacak. Arkasını birakmaz el- bette; bu sebeble geceyi Üsküdarda geçirecek. Öyle ardarda diziyordu ki ezberle- miş gibi. Kahveci, Üsküdarın eski bıçkınlarından, kır bıyıklı, babaçko bir adamdı. Dinlerken bir iki kere İr- fanı süzmüş, gözü tutmuştu. Kişizadelik gencin üzerinden aki- yor. Derhal ikramlara başlamıştı: — Buyur, rahatına bak paşazadem, kahvem senin!.., Fesinin yanını basıp omuzunun bi- rini kaldırdı ve boyun çarpıttı: — Aftos dalgalarında her şey başa iden okşanmak. Bazan böyle atlamak, dubaraya gelmek. Bazan daha okkalı- ları da olur, Çıngar, mariz, hacamat gibi, Böyle kahvede gecelemek iş mi, duvar dibinde, viranede; süprüntülük- te sabahı etmek te nasibde çıkar. Biz hepsini gördük, geçirdik; unumuzu eledik, eleğimizi astık. Aldırma, keyfi- ne bak tosunum!.. Ne hüsnükabul: — Emreyle, şimdi sana bir yatak ta buldururum, şu kerevete serdiririz, rahat rahat yatarsın. Kahveler yetiştirilmişti, Kahveci sorguda: — Karnınız âç mı? Açsa vebali boy- nunuza, bildirin. İşkembeciden iki çorba ile iki baş getirteyim. 'Tufanın canına minnet: — Getirt enişte! dedi. İşkembe çorbalarile başlar geldi. İr- fan çorbadan iki üç kaşık, baştan üç dört lokma aldı. Hepsini bücür temiz- ledi. İşaret geçip rakı da buldurttu. Gene pavrikadan tutturarak dışarı çıkıp çıkıp geldi. Kahvecinin elini tut- tu: — Enişte, velinimet zadem evvel Allah, sonra sana emanet. Ben şimdi İstanbula geçiyorum. Yarın bankadan para alır almaz, vapura atlayıp karşı- nızdayım!.. Koşarak kayboldu, Kahvenin hali- | ne gelelim: Koku, koku, koku, Ter kokusu, ayak kokusu, soğan, sarımsak kokusu, Cı- gara, nargile dumanları basmış orta- ağı. Bir hayhuydur gidiyor. Boşta kalmış ahçılar, arabacılar, uşaklar iskambil oyununda, Saçları kırlaştırmış, nefesleri tıklaştırmış eski omuzdaşlar, kaçakçı tütünlerini, nar- gileleri çekerek dominoda. Gecelik entarili ve hırkalı mahalle ihtiyarları, sarıklı ve cübbeli imamlar, müezzin- ler lâklâkiyatta. Kara sinekler vızır vizir uçuşuyor, pireler zıp zıp sıçrıyor. Duvarlarda tahtakurusu kanları, tavanlarda örüm- cek ağları. İrfan diken üstünde; boyuna saat sormada, Küğük, Millet bahçesine çoktan gelmiştir. O bitip tükenmez bayırları gene göze alacak, mutlaka oraya çıkacak, Kahveci kaçıyor sarırsa; (nereye gidiyorsun?) diye eteğine yapışırsa.. Öyle ya, çorbaların, başların hesabı var, İkişerden 4 kuruş çorbalar, çeyrek- “ ten 10 kuruş başlar, kırk para ekmek- ler, kırk para da kahveler.. Hepsi 15, 16 kuruşun içinde, Bir şey bırakmalı, ne bırakmalı Ya- rabbi?.. Plastron boyunbağını vermek olmaz, Küçüğün karşısına boyunbağfız çıkıl- maz, Frenk.gömleğinin kol düğmeleri para etmez. (Binbir çeşid) den meci- diyeye alınmış; 'birinin kopçası düş- müş, yerine firkete parçası takılmış. Yün fanilâ yen! sayılır; daha iki kere mi ne yıkanmış. Sokağa atsan 25, 30 kuruş eder... Aklını oynatmış İrfan. Bir kaç sene evveline kadar'pencere aralığından nevazli olan, sofaya hırkasız çıkınca a inen Nanemollacık sanki baş- Bir daha:ceplerini araştırırken me- cidiye kâğıdı (yani nüfus kâğıdı) eli- ne deydi. Onu bıraksa?.. Herif: — Bunu ez ez, suyunu iç! derse... Yalan mı, bu preseye düşünce ölüm pakliktir, Biçare genç o hale gelmişti ki dili ağzında büyümüş gibi; boğazı kupkuru; mefesini alamıyor; göğsü ortadan çatlayıverecek, Babaçko kahveci de yavaş yavaş pi- relenmeğe başlamıştı. Bu nasıl vezir oğlu bu?.. Tebdil çıkıp aftos peşine düştüğünü anladık; cüzdanı kaptırışı da olağan şey. Cebinde bir saati bu- Tunmayışına ne diyelim? İkide bir saat soruyor herif. Hani yatak matak serdirecekti ke- revete, Ne gezer, ağzına aldığı bile yok, İrfan, ne dersiniz, bu taraflara gel- diğine, belâların çeşidini başma getir- diğine hâlâ pişman değildi. Şu kah- veden çıkıp “Çamlıcayı boylamanın kolayı, Küçüğü görmek; ya ümüdi ta- zelemek, yahud da tamamen kesmek. Birden, kalktı yerinden. Kahveciyi dışarı çağırdı. Mecidiye kâğıdını uzat- & — Bu sizde kalsın, ben biraz çıkıp dolaşmak istiyorum, Öyle bir vaziyette ki sesi zor çıkıyor; parmakları, elleri, bütün vücudü tit- riyor, Babaçko “kaçın kurası? İşin iç- yüzünü hemen anladı, — Ben, dedi, adamı göz bebeğinden çakarım, şipşâk numarasını dayarım, Git, gez, dolaş, kaçta gelirsen gel, ke- pengi vür, gir içeri paşazademi.. Bağırıyordu: — Hasan, fırla bizim eve, köroğlun- dan bir takım yatak sırtlayıp getir bu- rayal.. İrfan, utarmasa kahvecinin elini öpecek, Cadde boyunu öyle bir tut- muştu ki şimendifer gibi. Çarşıyı döndü. Vurdu yokuş yuka- rı. Uzatmıyalım, Bağlarbaşına çıktı, Topanelioğlunu geçti. Hele Yarabbi şükür, Millet mahçesinin ışıkları gös ründü, incesaz sesleri duyuldu. (Arkası varğ