c par değils ek kas ötürü! çilmeğ, a 3 Mayıs 1938 dün Ankaraya — Yunanistanda çok samimi kar Şilandık. Arkadaşım Arasla dost ve müttefik memleket payitahtında ve geçtiğimiz bütün merkezlerde bize karşı gösterilen dikkatin büyüklüğü. hü, Türk - Elen dostluğunun tama, men geniş halk yığınlarına intikal etmiş olduğunu gördük, Refaha doğru yürüyen ve mii Aâhengini kurmuş bulunan Yunanis- tandan çok iyi hatıralara avdet et fik. İki millet arasındaki anlaşma. nın ve dostluğun gittikçe kuvvetler memesi için ortada hiç bir engel yok- tur. Milletlerimiz bu güzel yolda müş terek bir emniyetle ilerliyecekler ve #aima müreffeh olacaklardır, Ara- daki dostluk genişliye genişliye hal kın malı olmuş ve iki millet ayni sa» Mimi duyguları karşılıklı olarak be- himsemişlerdir. Memleketimize, Yunanistanda Een Milletinin milletimize karşı çok sa Mimi duygularile karşılaşmış olarak Ye bu duyguları hamilen dönüyoruz. B. Celâl Bayar sözlerini bitirdikten Bonra uzun uzun alkışlanmıştır. Baş- vekil askeri teftiş etmiş ve: — Nasılsınız? Demiştir. Asker hep bir ağızdan, fakat tek bir ses halinde: — Soğ ol... Diye mukabele etmiştir. B, Celâl Bayar yüksek tahisil tale- besi tarafından çok alkışlanmıştır. B. Celâl Bayar ve doktor Aras dün istirahat etmişlerdir. Ankaraya hareket Başvekil B. Celâl Bayar ve Vekili B. Tevfik Rüştü Aras eksprese bağlanan hususi vagonla dün ek- $am Ankaraya hareket etmişlerdir. Başvekil ve refakatındaki zevat saat 13,30 da Tophane rıhtımına gelmişler Ve burada kendilerine intizar eden Burgaz vapurile Haydarpaşaya geç mişlerdir. Başvekil Burgaz vağurun- da Vali ve Belediye reisi B. Muhiddin Üstündağ ile görüşmüştür. Bürgaz vapuru saat 18,55 de Hay- darmaşa rıhtumna yanaşmıştır. Baş- Vekil beraberindeki zevatla Haydar- Paşa garına girerken istasyonda bi- Yikmiş olan kalabalık halk tarafından #iddetle alkışlarımıştır. Bir kıta asker, bir müfreze polis selâm resmini ifa etmiş ve bando yürüyüş marşını çal- Miştır, İstasyon bayraklarla donalıl- Tmiştı, Tren Saat 19,10 da hareket ederken Basvekti halk tarafından tekrar şid- detle alkışlarmıştır. Başvekil, dün #abah Sirkeci garında karşılıyan 20- Vat tarafından teşi edilmiştir. İngilterenin Ankara sefiri sir Persi iy culuk temennisinde bu- Yunnunıştur. Başvekille sefir arasında bir kaç dakika süren samimi bir'gö- Tüşme olmuştur. İzmitten geçerken zmit 2 (Telefonla) — Dost Yuna- Mistandan dönen Başvekil B. Celâl Bayarla Hariciye Vekili B, Rüştü Aras Mat 21,45 de buradan geçtiler ve is- Syonu dolduran kalabalık bir halk #lesi tarafından alkışlandılar. “Tren beş dakika burada durdu, Başve- ile Hariciye Vekili vali B. Hâmid Os- “Başvekil ve Hariciye Vekili | gittiler — Foto Süreyya tarafından gönderilmiştir — Başvekil ve Hariciye Vekilinin Selânikteki riyaretlerine ve selâmlanmalarına dair üç enstantane dan karşılandılar, Başvekilimiz vagon- Başınızda altın çiçeklerle örülmüş, sulh yarımadasın: larına kabul ettiği zevata iltifatta bu- lundular, Vekillerimiz gelişlerinde ol- İ duğu gibi trenin hareketinde de halk tarafından şiddetle alkışlandılar. B. Tesloğos Gülbaloğlu (o Resim çerçevesi Dün Sirkeci istasyonunda Başba- kanımızı karşılıyanlar arasında avü- kat B, Teoloğos Gülbaloğlu da bulu- nuyordu. B. Gülbaloğlu Başbakanı- mıza güzel bir kutu içinde bir resim çerçevesi takdim etmiştir. içinde resmi bulunan bu çerçeve bir sanat eseridir. İkay, burada bulunan general Abdürrah-| (OB. Toeloğos Gülbaloğlunun nutku İ man Nafiz ve diğer generaller tarafın- Sevgili Başbakanımız, hoşgeldiniz. yerek kan dökmüş ve bin bir fedakârlığa katlanarak, hez medeni millet gibi, kami- denemelerle duymuşlar, birine bağlı bir tek külçe olmanın, kırıl- maz gücünü, son sekiz yıl içinde en müs- bet neticelerin tatmışlı Bugün çırpınıp durmaktalar iken, Türk ve Yu- nan milletlerinin analşıp birleşmesi, sulh mefküresinin bu acunda en canlı ifadesi, bütün insaniyet için, sökün ve buzuü içinde yaşamanın en parlak nümunesi- dir. İşe Büyük Başbakanımız, muhterem mesul arkadaşlarnız Rüştü Arasla komşu devlete yaptığımız bu ziyaret, yalnız “Türk ve Yunan tarihinde, yalnız bugünkü beşe- riyet tarihinde, altın harflerle yazılı şanlı ve nurlu sahifeler teşkil edecek değildir. Bu xiyaret, bütün gelecek nesiller içinde, Türk isminin, karanlık gecelerde gök yü- #ünde parlıyan bir yıldız gibi, etrafina, bunalmış beşeriyete, ziya dalgası halinde ümit ve hayat ifade eden bir Ilim biz merhum olduğunu bildirecektir. Yaşasın Türk milleti, yaşasın Ulu Önder, yaşasın Başbakanımız, Yeni armavutluk kraliçesi Arnavud ricalile bir arada: Soldan sağa doğru: Mnarif nası Halk Şafku, parllmente ikinci yeisi Hikmet Delrina, kraliçe, general Serezgi, başvekil Kostantin Kotta, parlâmente âsasından Feyzi Alizei, 'Tiran valisi Abidin Nepravista Yazan: Sermed Muhtar Alus NANEMOL 'Tufandan hâlâ ses, sada yok. Ne- | s rede kaldı bu adam?... Şimdi, Nanemollacığı sevgilisini dü- şünmede bırakıp biraz da bücürür ta- rafına gelelim, Biçare poyrazı gene bahane ederek tintin gittikten sonra rakının son damlalarını ağzına akıtmış ve şişeyi fırlatmıştı, Bitirdiği yüz dirhem ba- na mısın demiyor, Demez elbette, dişi- nin kovuğunda kalır, Bir oturuşta ko- ea binliği yarılıyan bir küplü o. Kısıklıdaki bakkalda rakı var mıdır acaba?.. Yahud bir tanıdık bulsa, ya- naşıp biraz rakı istese... Boş şişeyi gene yerden almış, cebine sokuyordu. Karşıki yamaçtaki koru- nun zurna ve çiftenâra sesleri... Kloğ- Yu enayi değil, bak nasıl keyif ediyor, Birden içine bir şüphe girdi. Hasibe orada olmasın. Yarın Çamhcaya gide- ceğiz diye kaç kere tekrarladığını ku- laklarile duyan o, saçları kâğıdlarla burup kıvırmak, yaşmak kolalamak, ferace ütülemek gibi inceden inceye hazırlıklarını kafes arkasından gözle- rile gören gene o. Buraya gelip te fing atmaz olür mu o safa düşkünü? Bekliyen İrfan olsun. Tufan, hızlı hazlı vurdu aşağı. Bulgurluya giden yolu geçip yamacı çıktı, Zurna, çif- tenâra sesleri gittikçe yakınlaşıyordu. Ahenk korunun içinde. Kâh yıkık duvarla, kâh çitle bölün- Karşıya kestirme gidivermek müm- kün... Ya köpek möpek varsa, saldırır. 8a?. Çiti takib etmek müraccah... "Yürüdü, yürüdü, Eğlenti şuracıkta, Zurna ikitelliyi tutturmuş; şap şap eller vuruluyor; (yallah yallah) lar, araya karışıyor; (yaşşa!) diye nâralar basılıyor. Herhalde biri oynuyor. Bu çeşid âlem, külhanbey takımı- nın harcı, Kimbilir Üsküdarın hangi mahallesinin omuzdaşları? Ayazma- nın mı, Toygarın mı, Doğancıların mı? Tufan, oraya kadar papuç eskittiği- ne pişman, hemen dönecekken, bir nira... Aman, hemde kadın nârası, Şüphe, yüreğine gene pençesini at- tı. Hasibenin sesi bu. Çapkın karı nâra atsa böyle atar, ortalığı böyle yı. kar, Çit bitip tükenmiyeceğe benzerken çok şükür nihayet bulmuştu. Şimdi de adam boyunda bir duvar, Altı karışın boyu herkes gibi olsa, biraz ökçelerini kaldırdı mi karşıyı ayna gibi görecek; neyliyelim ki bir de boy fakiri, 'Terden boyaları suratına akmsasın diye fesi elinde, doludizgin gidiyor, zevk ve safa edilen yere gittikçe yak- laşıyordu. Nihayet, sonu buldu, İleri- si üç adam boyunda başka bir duvar; mutlaka bir paşa köşkünün harem bahçesi, Şap şaplar, yallah yallahlar kesil. miş, mâni ara nağmesi başlamıştı, Afi- 4, yayık bir ağız ayaklı mâniyi tut- turdu: Adam aman... ya... Teli Sevdim, yandım, vuruldum, her tarafım yareli Başka merhem kâr etmer, uzat bana yar eli 'Bu biter bitmez, berrak, pürüzsüz, davudi bir kadın sesi: Adam aman... si... nemi İşidince vuruldum, bir zalim sesine mi Her yaraya merhem var, gel kucakig sinemi Başkasının olamaz, imkânı yok, bu- nu söyliyen vallahi Hasibe kahbesi Her tarafını bir titreme almış olan Tufan, duvara tutunarak yükseleyim derken, bir kaç büyük taş gürültü ile öbür tarafa yuvarlandı, Kadınlı er- kekli bir şamata koptu: — Eyvahlar olsun zaptiyeler geli- yori, , — Gençliğinizin başı için bizi sak- layın yiğitler!.. — Benim usturpa nerede be? — Zehra, feracemi bul kardeşi. »— Hasibe, üstübeç kutum, kırmızı gaz yoyamam sendeydi., — Kaçın bre karşıki ağaçların altı- na gacolar!., Çeşmemaydanı sandığının başnâra- cısı Boğa Ömerin nârası gibi, azmış boğa sesinin eşi bir nüra koptu: — Anamaytl.. Kimmiş o canına su- LA r bakayım? Şimdi gaddariye asılırsam kana boyarım ortalığı!. Tufan, arkasına bakmadan öyle bir kaçıyor ki neftyağı sürülmüş gibi. DI- kenli çalılardan atlıya atlıya, tümsek- lerde takla ata ata, çukurlara yuvar- lana yuvarlana, Dediği çıktı; yalnız öleceğini bil mez 0. Anasının ipliğini satmışların içinde, Sultan Beyamd dudularının arasında Hasibe kepazesi. Çırpıcıdaki hali bunun yanında ballı börek. Yaş- mağı, feraceyi atmış, kolları iki itin boynunda, Öyle bir meclis ki koltuk- larda bile kepazeliğin bu kadarı ola» maz. e Bacaksız şaşı kedi gibi dokuz canlı olmasa çoktan dinlendirmişti. Bulgur. Iu yolunu bulunca oracığa seriliyerdi, Dili bir karış dışarıda, Baştan aşağı toz toprak içinde, Ceketinin kolu, eteği, pantalonunun diz kapağı, paça» ları salkım saçak, Fesi cebinde, lapçıns ları koltuğunda, Soluya soluya mırıldanıyordu: — Usturpayı, gaddariyi yemek, ka» na boyanmak vız gelirdi bana. Ellerim armud devşirmiyor, ben de bir kaçını olsun haklardım... Ah habise, ah resi» le Hasibe, senin aralarında olmaklı, ğın yok mu, işte o benim canıma mey lüd okudu; kolumu kanadımı bağla. dı. Hepinizin alacağı olsun!.. Yoldan gelip geçenler durup durup, buna ne olmuş diye bakıyorlardı. Te» pesi attı: — Ne bakıyorsunuz, maymun mu oynuyor? İnsan değil miyim, sıkışmış- tım. Su dökerken bir çoban köpeği saldırdı, Benim yerimde siz olaydınız çoktan parçalanmıştınız. Ah kâfir zıkkım neredesin, asıl şim- di Jâzımsın sen... Çamlıca tepesinde kukumav gibi bıraktığı İrfan hâli aklınm evine gelmiyor. Nereden bulmalı şu zıkkı. mı? Biraz canlansa, efkârı dağıtsa fır» yacak piyasa yerine, Acar saray paşa- larından, hünkâr yaverlerinden biri- ni bulup anlatacak korudakilerin ha yasızlığını, dinsiz imansızlığını, Bilmi. yerek oradan geçerken beni bu hale de koydular diyecek; polislerle, zapti- yelerle kuşatıp alayını tıktıracak deli- ğe, bastıracak dayağı, sürdürecek sür» güne. Bekliye bekliye ayaklarına karasu inen İrfancağız, çoktan ver elini İs. tanbul diyecekti, Yanmda meteliği yok. Belâları, lânetleri okuya okuya bastı bacağı aramağa çıkmıştı. Karşılaştılar, Tufan, serildiği yer- den: — Bak, dedi, gör de ibret al! (Kaltak yüzünden insanın başına neler geliyor) .diyecekken kendini ça- buk topladı: — Ölümlerden kurtuldum, Öyle bir görünmez kaza atlattım ki beleşine yaşıyorum. Genç, şaşalamıştı: — Geçmiş olsun, ne oldu? — Ne olacak, su dökerken azılı bi? çoban köpeği üstüme hücum etti, İrfan Çamlıcadan bir ayak evveli kaçmağa dünden teşne: — Artık dakika durmuyalım. Yerin dibine batsın Hıdrellezi de, Çamlıcası da.. Berikinin zihnine çivi gibi çakılmış, Mutlaka bir saray paşası, yaveri bu- lacak; korudakilerin burnundan geti- recek... Gözile işaret etti: — Millet bahçesine uğramıyacak mıyız? Sana ne dedimdi? Seninki saz, muzika dinlemeğe gün kavuştuktan sonra gelir. Şu dakika orada değilse arab olayım. Zaten son vapuru kaçır- dık, Herkes gibi biz de karşıya kayık- la geçeceğiz, Bir iki saat sonra geçsek kıyamet mi kopar? ağzında gene bir parmak bal, Akar sular durmuştu. Buna da dünden teşne.. İyi ama, yanındaki bu kılıkta iken Millet bahçesine nasil gidebilirler? Cevap verdi: — Pek âlâ azizim, lâkin haline bak. Üstün başın paramparça; böyle oraya nasıl gideriz? — Düşündüğün şey de derd mi pa şazadem? Şuradaki evlerden birinin kapısını çalarım, bir kocakarı çağırıp işi anlatırım. Ölmüşlerin canı için yanız su istenmez ya, böyle müşkül zamanda iğne iplik de istenir. (Arkası var)