10 Nisan 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

10 Nisan 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

* büyük tezahüratla taziz edildi ns 8 iy irsi lp ya Ve silinen yeli pi pro” e bir söz“ bitti, a mi rafı d söye timar müs arre” » im n sor dar arın” bazi 1 mais tunul 1 ne üzere ım. LR —— arılar şort 4 zırla” leşim. aptını, orum Hem e çar onlar nm8 nedik kar! sonra ia ba un bar hlar? g işim ediye- sak: muş mua“ rahat ük ole var) 10 Nisan 1938 Söz söyliyen bir çok hatipler, Büyük Türk sanatkârının yüksek meziyetlerini tebarüz ettirdiler Büyük Türk mimarı Sinanın 350 inci öüm yılı münasebetile dün öğleden sonra Süleymaniyeğeki mezarı başın- da büyük bir ihtifal 4ır, Me Tasime Halkevleri namına birçok he- Yeter, muhtelif teşekküller ve üniver- site, yüksek tahsil gençlik iştirak et mişlerdir. Büyük mimarın hatırasını İaziz eden halk Sinanın türbesi civa- Yındaki sokakları tamamen doldur- Muştu, İhtifal merasimini saat 16 da Emin- Öhü Halkevi müdürü B. Bürhaneddin kıst bir söylevle açtı ve müteakiben b Ye gelen bir gencin idaresinde <P birlikte söylenen İstiklâl marşile bu törene başlandı, ,; Söylenen nutuklar İstiklal marşından soura Güzel sa- Datlar akademisi yüksek mimari Şu- besinden B. Kemal Blâgöz bir hitabe İrad ederek dedi ki: — Arkadaşlar, sanat tarihimizin hakli olarak övürsüğü bir dehayı, Ko- Ca Sinanı anmak için toplandık, Gök- | lere doğru &i kaldıran bir şaheseri ve Mütevazi mezarı önündeyiz. Sinan, Sanat tarihimizin bir istisnaisi değil dir. Biz, İvazlarla, Kemaleddinlerle, Hayreddinlerie ve daha bir çoklarile de övünebiliriz, yalnız Sinan, başla- YP devam eden bir silsilenin en yük- sek zirvesidir. B, Kemal Elâgöz, Sinanın kısaca hayatından bahsettikten sonra söz- lerini şöyle bitirdi; — O büyük sanatkâr, Şarkın sön- Miyen ufuklarında bir güneş gibi doğ- Yaş Her geçen yolcu, onun adını sor- 0 Müteakiben Yüksek mühendis mek- tebinden B, Fakih kürsüye gelerek Binanı selâmladıktan sonra medeniyet tarihimizin en büyük simalarından biri olan Koca Sinan adına yapılan bu ihtifalin üzerinde mâna ve dikkat- durmak lâzım olduğunu ifade etti Ye Onun, uzaktan heybetli görülen, Yakınlaştıkça azameti artan bir dağ &İbi olduğunu tebarüz ettirdi, Bun- N sonra Sinanın hayatından ve eser- etinden bahseden hatib sözlerini şöy- le bitirdi: — Koca Sinanlarımız, size olan bor- Sumuzu, aramızdan Sinanlar yetiştir- Miş olmakla. ödeyeceğiz.» Bundan sonra Üniversite namına B. Abdülkadir Karahan bir nutuk irad etti; — Arkadaşlar, kütlenin geniş ve Muazzam Yarlığı içinde tek başına bir AKŞA Büyük Sinan'ın hatırası dün ferd büyük bir kıymet ifade etmiye- bilir. Halbuki Sinan, eserlerile mille- tin mâşeri vicdanında yer alacak ka- dar milli tarihe karışmış büyük bir şahsiyettir.» diye uzun uzadıya Sinan- dan bahsettikten sora büyük Türk ile füzuliden vesaireden şiirler okudu. Sinan Süleymaniye camisini yapar- ken beritaratta Türk kızlarının sa- natkâr ellerile işlemeler yaptıklarını, kendisini dinliyen arkadaşları arasın- da, yarının Sinanları bulunduğundan emin olduğunu söyliyerek hitabesini şöyle bitirdi: — Sinan, seni İstanbul Üniversite- sinin hür ve halkçı gençliği namına selâmlarım.» Müteakiben kürsüye gelen B, Ab- dürrahman Naci Demirağ da bir hi- tabede bulunarak ezcümje dedi ki: — Türk milleti, 'Türk gençliği, ken- di aralarından yetişen bir fen dâhisi- nin ölümünün 350 inci seneidevriyesi münasebetile hatırasını tâziz için bu- İ rada toplanmış bulunuyor. Ben de bu fen dâhisinin memlekete bıraktığı bü- İ yük ve ebedi eserleri karşısında ve türbesi önünde mühendis ve mimar birlikleri ve teknik okulu mezunları birliği namına birkaç sözle hissiyatımı izhar etmke fırsatını buluyorum.» B, Abdürrahman Naci sözlerini şöy- le bitirdi ; — Büyük dâhi mimar Sinanı teb- eli ve takdis ettiğimiz ve ruhunu şad etmeğe çalıştığımız şu dakikada bü- yük başbuğumuza minnet ve şükran hislerimizi sunarım, Kendisine sıhhat ve afiyetle daha pek çok seneler mil- letinin başında kalarak şimdiye ka- dar olduğu gibi bundan sonra da her sahada milleti zaferden zafere ulaş- tırmasını temenni ederim, Ve hepini- zi kalpten gelen yüksek sesle (Atatür- kümüz sağ ol) temenniyatımızın tek- rTarına davet ederim.» Bu davet üzerine hazırun hep bir ağızdan yüksek sesle (Atatürkümüz sağ ol) temennisinde bulundular, Me- rasim saat 17 de bitti. Dünkü ihtifal münasebetile Sinanın türbesine muhtelif teşekküller namına bir çok çelenkler kondu. Edirnede yapılan merasim Edirne 9 (AA) Sinan günü bu sene de Eğirnede parlak bir surette yaşatıldı. Öğleden sonra başta umumi mü- gettiş, bâş * müğavir, vali Ve belediye mimarının kendi sözlerinden bir parça | Dünkü Sinan (htifalinden bir kaç intiba reisi olmak üzere orta okullar mual- lim ve talebeleri, memurlar ve büyük bir halk kütlesi, Halkevi salonlarını | doldurmuş bulunuyordu. Törenö saat | 15 de Şehir muzikasının çaldığı İstik- )âl marşile başlanmış ve bunu mütea- kib kürsüye çıkan mimar Sedad Çe- tintaş, Sinan hakkında heyecanlı ve parlak bir nutuk söylemiştir. Mimer Sedaddan sonra tarih öğrelmeni Os- man Peremeci ve Nafia baş mühen- disi Kemal Ölçer de büyük sanat dâ- himiz Koca Sinanın hayat ve eserle- Ti hakkında kıymetli birer hitabede bulunmuşlardır. 'Törene bütün hal kın iştirakile Cümhuriyet marşı söy- lenerek nihayet verilmiştir. Bugün, Edirmeden maada, Trakya- nın Lüleburgaz, Babaeski ve Tekir- dağ gibi Sinanın eserlerile bezendiği şehir ve kasabalarda parlak törenler yapılmıştır. İzmitte mimar Sinan ihtifali İzmit 9 (Telefonla) — Mimar Si- nan ihtifali bugün Halkevinin tan- zini ettiği program mucibince Sİ- nan'ın kendi eseri olan Yenicuma camisi önünde büyük bir kalabalık ve mekleplerin iştirakile yapıldı. Haystına ve eserlerine ait nutuklar söylendi. Galgıcı ve okuyucular Musiki kurumunun vesi- kalarile çalışabilecekler Emniyet müdürlüğü alâkadarlara yeni bir tamim yapmıştır. Bu tamimde; çalgıcı, okuyucu ve oyuncu sıfatile umumi yerlerde çâ- lışanların yeni Türk musiki yayım kurumu tarafından verilecek bilgi belgelerile icrayı faaliyet edebilecek- leri, zabıtanın, daimi bir kontrol yapması, vesikasız . olanların çalıştı- rılmaması bildirilmiştir. Musiki yayım kurumu da âyın on beşinci günü kongre yapmak üzere alâkadarlardan müsaade almıştır. Ambasadör salonunda yapılacak olan bu kongreye bütün çalgıcı, oku- yucu ve oyuncular çağirılmaktadır. Gizli fuhuş evleri Emniyet direktörlü; lâk zabı- tası geçen ay zarfında Beyoğlunda yedi, İstanbul cihetinde üç gizli #u- huş evi meydana çıkarmış, işletenle- ri mahkemeye vermiş, gizli evler de mühürlenmiştir. ——— Yazan: Sermed Muhtar Alus NANEMOLL tefrika No. 29 A Şimdi, senedi çırpıştırtmak lâzım, | Onda tanıdık mı ararsın?.. Maliye, ! Tekaüd sandığı, Şehislâm kapısı gibi dairelerin kalem odalarına bir girsin, mahkeme divanhanelerini şöyle bir dolaşıversin, senedi çızıktıracak ada- mı buldu gitti. Ertesi sabah erkenden kalkıp ayna- nın önüne geçmiş, civalı düzgünü sür- dükten sonra kazan kulpu rastıkları- nı, kuyruklu sürmelerini çekmiş, püs- ; kürme benlerini kondurmuştu. Kapıdan çıkıp, omuzlarını ileri geri oynata oynata, dalyan vücudünü bir yandan bir yana vere vere yokuşa vu- rurken, karşıki pencereden bir öhö öhö!.. Mahud şaşı... Mahalleye yeni taşınmıştı, Atlı hasa- sa hayatı gitmiş, bayatı kalmış, aba- yı yakmıştı, Sabah, akşam daima pen- cerede, gözü karşıda. Fingirnoğun yamanlığı da malüm. Kafesi aralayıp arelayip çıplak kolu- nu çıkararâk ıtır, fesliyen, arapsaçı, kürdele, biberiye “saksıların sü ver” meler... Etrafı dâha tenha görürsö ka- fesi büsbütün kaldırarak, arkasında silkmeler... Bu sıralarda baygın baygın bakış- lar; hıçkırığı tutmuş gibi göğüs ka- bartışlar, Çok geçmeden aşmalaşmışlardı, Şaş- koloz, bir sabah Hasibenin peşinden koşmuş, yokuşun nihayetinde yanına yaklaşıp: — Sabah şerifleriniz hayır olsun komşanımcığım!.. diyerek lâfa giriş- işti. O gündenberi ahbabdılar, Mahalle haricinde biribirlerine rasladılar mi senli benli konuşurlar, evlerinde gene pandomimalarda bulunurlar, herif uzakta ise işaretle, yakında ise dili dolaşarak vuslattarı bahis açar, beriki göz süzüşle işi savsaklardı. O sabah Hasibenin böyle ay gibi do- garak yokuşu tutuşunu görünce, yer- denyapma peşinden yetişmişti: — Böyle erken erken, nereye elma- sım?.. Meseleyi dinleyince: — Düş önüme meleğim, şimdi dal- reye gidelim, senedi yapalım, sıcağı si- cağına verip celbi çıkartalım! demişti, Mahkeme kapılarında pabuç eski- ten, işsiz güçsüz, zıpır, bir davavikili bozmasına senedi yazdırıp avucuna iki çeyrek sıkıştırmış ve savmıştı. Ne olur ne olmaz, mühürü kendi basmış- tı. İşi kim takib ediyor, elbette çabuk çıkacak... Bir kaç gün'sönra, yukarı- da naklettiğimiz gibi, celb İrfanın eli- ne varmıştı. Dilruba kalfa pencere önünde hâlâ çırpınıyordu: — Gelip görmedin hallerini, Biri- birlerinin ağzına gire gire konuştular, konuştular; desturun bir kucaklaşma- dıkları kaldı... İnan olsun o eclebücüç, Atlı hasasla birlik. (Abdülmennan paşa konağı burası mı? Elimdeki kâ- gıdda öyle yazılı) demesi de mahsusi, Onu buraya kadar getiren, karı... Ciğergühtan bir kaç kere (Allah!) dedikten sonra sordu: — Ne yapacağız şimdi? — Hiç bilmiyorum, — Birinden akıl danışsak... — Tuğrakeşten, ruznamçeciden da nıştıktı bir kere... — Bırak o alçakları, Rahmetliden iyilik görmüş, insaniyetli, Allahtan korkar birini bulalım, O düzme sene- di çürütmek için biran evvel... İrfan, lâfım kesti: — Dadı, demin de yalvardım, ölü- mü gür alıver dediğimi. Gayet az içe- ceğim; istersen sonra şişeyi sen sak- la. Yüreğimdeki şu sıkıntı biraz yatış- sın, ne yapacağımıza karar veririz... Dadı (6lur) makamına başını sal ladı, Çıktı odadan, Rum bakkaldan şişeyi doldurttu. En ekstra kayık düzünün okkası se- kize, Bir kuruş almak lâzımken herif üç çeyrek geri verip (tamam!) demiş- ti. Şimdi, boş mideye bunu içecek; zey- dokunmadı. Çarşı- dan kalan çeyrekle beyaz peynir ve bir kutu sardalyesi aldı, Delikanlı, pek küçüklüğündenberi balığa bayılırdı. Babası (denizden ba- ban çıksa yiyeceksin be Nanemollam!) diye lâtifeler ederdi, İrfan, tepsi önüne getirilince; — Haydi dadı, dedi, sen yemeğini ben de şü dava meselesini kime danışacağız, onu bir düşüneyim, Yalnız kalmeca, üstüste iki kadeh yuvarlayıp sardalyeden meze etti, 'Tabaktaki zeytinyağlı fasulyeyi, be- yaz peyniri, ekmeğin yarısmdan faz- Jasını, bahçeye bakan yan pencereden aşağı döktü. Şişe boşalmış... Hiç tesiri görülmü- yor... Daha rakı, Artık dadıyı gönder- mek olmaz, kendi gitmekten başka çare yok. Kıyafetinin perişanlığından gündüz kalabalığa çıkamıyordu. Hacı Kosti- nin üç lirasıflı verip kurtulacak, onu bile geciktiriyor, ortalığın kararması- nı bekliyor. İkindi ezam duyuldu. Akşama daha yil var... Duramadı. Mutfak odasında bulaşık yıkıyan dadıya: — Ben gidiyorum, borcumu verip dönerim!.. diyip'indi aşağı; çıktı ko- nak kapısından, Bereket versin yan sokak tenha, Rum bakkala şişeyi tekrar doldurtup pantalonunun arka cebine soktu. İçerek, akşam edecek kuytu bir yer?.. Az ileride, Yenikapıdaki meyhanele- rin biri.. Paralı günlerindeki dalka- vuklardan bir uçarıya raslarsa?.. Me- selâ hanende Saka Zihninin semti Langa?., O taraflar hem daha ber- bad, hem uzak. Sonra marul mevsimi, Langa bostanları, meyhaneleri, hele Kevorkunki (1) dopdoludur, Tanıdı. ğa raslamak ihtimali daha çok. En muvafıkı caddeye çıkıp Divanyo- lundan 'Tavukpazarına vurmak, bir ayak evvel Hacıya gitmek ama, dedik a, gençeeğiz kalabalığa çıkamıyor. Nihayet, arka yollardan, kulağını ters gösterircesine, yan kapıdan Ka- ramanlı Sarafimin kıraâthanesine düştü, Burası hakikaten kıraathane, yani kıraat salonu... Kuruşa kahveye, ça- ya, lokuma, İstanbul gazetelerinden istediğini getirt, oku, (2) İrfan girince oracığa, camekân ile bölünmüş karanlık köşeye oturdu. Sarafim de onun çok parasını al- mışlardan. Tepesine damladı: — Vagitler galispera paşa begim, velâkin burda mı oturacağın? Gravat- Paşa beyin kıyafetini farkedince, kadın dalgası peşinde de tebdil çıkmış sandı; bir gözünü kırptı: — Ahıl edememüştüm, gusuruma bahma... Gayve mi, çay mı? Bir daha gözünü kırptı; — Gayve değül mü? Boş bir kahve fincanile bir bardak su getirip masanın üstüne koydu. Ba- Kırmada: — Apwstol, baa bah!. Ha, müşterü- ye ateş mü götürüyon, git işine... Sanki kibritin köküne darı ekilmiş, Düzgün kılıklı kişilere pirinç mangal cıklar, diğerlerine maşa ile aleş koş- turuluyor. Öteki garsonu çağırmada! (Arkası var) (1) Meşhur Maksudun kanatası, (2) 1816 yılında İstanbulda çıkan ga- te ve mecmunların 1292 Devlet salna- mesinden alınmış bir listesi: Gündelikler, yani pazardan maada her kün çıkanlar: «Türkçe:» Ceridel Havadis, Basiret, Şark, Medeniyet, Mecmua! Maarif, Hulâ- satülefkâr, ofyansızcam: La “Türki, Le- vant Herald Far dü Bosfor, Kurye Doryan, PöU Jurnal dö Konstanti- nopl, Semafor dö Konstantinopl, «Rum- ca:» Neologas, 'Traki, Mikrasya, Tiyatin. «Ermenice, cuma ve pazrndan başka her gün:» Menzumel Efkâr, Mecmual Ha- vadis, Orakir. «Yahudice, cumartesi ve pazarın gayri:» Zaman, Jurnal Nasyonal Mizah gazeteleri: Hayal, Lâtife, Letaifi Âsar, Kahkaha, Mecmualar: Musavver Medeniyet, Cihan, Tiyatım sArapça'» Elcevip. aFransizca'» Monitöp dö Komers, Oryan İlüstre, Jurnal dö Şö- mendefer, Pres dö Konstantinopl, Oryan Finnaçiye, Jurnal Dezenstitütör, Üniver, aRumca:» Bizantis, Amatolikos, Minyoa, Momos, «Ermenice, Massi, Mamul, Punç, Hayrenik, Tirak, Avedaper. «Bulgarcaiz Vik, Çityaliçta, İstoğno. Vreme, Sahife 7 m

Bu sayıdan diğer sayfalar: