Eski edebiyat Agâh Sırrı Levend eski edebiyattan bahsederken: “Her edebiyat, kendi devrinin bir tefekkür, bir tehassis ve tehayyül kâinatıdır,, diyor Geçen akşam Beyoğlu Halkevi sar Jonunda, Eminönü Halkevi reisi B. lAgüh Sirri Levend, (Eski edebiyat) mevzulu bir konferans verdi, Hde- biyat tarihimizi yazan değerli ede- biyatçımız bu konferansında divan €debiystının o dayandığı unsurları Kodkik ederek, eski edebiyetın kitabi, mücerred ve kmideci bir edebiyat olduğu hükmünü verenlerin bu hü- kümlerinde hiç te isabet olmadığını ,Brlağtı, Agâh Sırrı Levenâ: ' — Divan edebiyatı tarihe kariş- muş içtimal bir müessesedir. Biz onu bir müzenin muhtevasını seyreder Bibi tedkik edeceğiz. Bir tarihin yap- raklarını karıştırır gibi gözden ge- gireceğiz. Eski edebiyatımız hakkında şim- diye kadar söylenmiş olan şeyler, bizi bu edebiyatın dayandığı unsurları i i hayatı aydınlatmağa ifayet ve genişlikte değil- Bu edebiyattan bahsederken tekrarlarız : *— Divan edebiyatı kaideci bir edebiyattı. Hayatla alâkası azdır. Kitahi ve mücerreddir. Mazmun ve mefhum edebiytadır ve saire», Evet... Fakat, kaldeci, kilabi mücerred dediğimiz bu edebiyat ne- dir? Ne gibi esaslara dayanıyor? Ve hangi vasıfları ve hususiyetleri ihti- Ya ediyor? Agüh Sırrı Levend, kendisinin sor- duğu bu sorulara cevab verdi ve dedi kiz <— Her edebiyat kendi deyrinin bir tefekkür, bir tehassüs ve tehayyül kâinatıdır, Kendi devrinin hususi- Yetlerini, zevklerini, sanat telâkkile- rini, hurafelerini, itikadlarını, haki- Kİ va batıl bütün bilgilerini taşır. Dİ- van edebiyatı da, hayatla alâkası Me kadar az olursa olsun, mensub olduğu cemiyetin gidişini takib et mekle onun kislerini taşıyacağı şüp- hesizdir.» Agâh Burrı burada bazı misaller okayarak görüşlerini izah ettikten #onra, tekrar deyamla: * —Görülüyor KI, eski edebiyat Yazın bugün için kolayca anlaşıla- Maması yalnız kelimelerinin bugün bize yabancı olmasından değil, belki tasvir ve'ifade cimek istediği haya- an, O hayatın içinde bulunan muh- elif telâkkilerin, itikadların, anane lerin, ve bilgilerin bugünkü haya- tımızdan çok uzaklaşmış olmasın- dandır., (Bu izahattan sonra konferansçı, Civan edebiyatının mahsullerini göz- Önünde tutarak, bunların ihtiva et- unsurları ii yırmış Hepsini ağı ire terk Sâcrek, 0 günkü hayatı yaşıyan in- Sanların ve dayandığı aki- Örleri, fikir ve felsefe sistemlerini ve sanat a izah ve tefsir et yet, tine seçilen âza A, — Tasavvuf ve huruflik gibi dielsefe sistemleri. B. — Eskiden hikmeti kadime de- nilen ve tabiat ve mevcudat karşısin- da o devrin mütefekkirinin gihnini işgal eden meseleler. C. — İlmi tencim denilen ve yıl- dızların vaziyetlerinden ve hareket- ierinden ahkâm çıkarmak ilmi. D. — Eski ilmi kimyaya mevzu teşkil eden ve suni olarak altın ve gümüş islihsaline aid bir takım 1 tılahlarla dolu bulunan ve sahibleri- ne (güruhu ehli kâf) denilen ilim. F. — Eski hurafeler, itikadlar, ananeler. N. — Sihir ve tılsımlar. K. — Eski şairlerin güzellik tasvir- leri 1. — Diğer bedil unsurlar. Konferanczı bunların höpsini ge tirdiği misallerle izah ve tefsir et- miş, ve bize divan edebiyatının ya- | şadığı cemiyetin iç yüzünü teşrih et- müştir, Messlâ; «İlmi tencim> den bahse. derken şu beyitleri okumuştur: Vabeste ise nyşü tarap hiikmü nöcuma Mehtap oderix yar ile çün devri kamerdir ür meymenetin yordiği feyzi 4 ödeme sa'deyn kıranı DIN Vehbi olur fersude görse sinel yâri Ketânı nituvana dürdan tesir ede Sipidel seheri sanma kimyager! baht, Sipihre zeybakı iclâlin eyledi tas'ld. Mısralarını, eski edebiyattaki kim- ya nüktelerine misal olarak oku- muştur. | B. Agâh Sırrı Levend, konferansı- ni bitirmeden evvel eski edebiyatın yalnız bunlardan ibaret olmadığını, çok ince ve zarif hayallerle süslen- miş çok güzel mısra ve beyitleri de ihtiva ettiğini hatırlatmış ve bir çok misaller vermiştir. Bu cümleden ola- rak Fuzuliden, Nedimden ve Şeyhi Galibden bazı beyitler okuyarak bun- ların ihtiya ettiği lirizmi ve zengin hayalleri izah elmiştir. İskender F. Sertelli Denizlide dokumacılık Ticaret odasında bugün bir köngre toplanacak Denizli 7 (A.A) — Dokumacılığın | sanatkâradün- lah ve standarize edilmesi için Tica- ret odasında yarın bir kongre âktedi- iecektir, Bu kongreye vilâyetin doku- macılık teşekküllerinden başka civar vilâyetlerdeki dokumacılar ve Sümer Bank murahhasları davet edilmiştir. Sümer Bank beş kişilik bir heyet gön- dermek suretile kongreye iştirak ede- ceğini bildirmiştir. Civar vilâyet doku- macıları murahhaslarının da geleceği Giresun Akşam) — Kızılay kongresi toplanmış, merkez ve idare he- »in intihabı yapılmıştır. Yukeriki klişe Kızılay merkez ve idare heye- YI vali B. Feyyaz Bosutla bir orada gösteriyor. AKŞAM Abolyond köyünde bulunan mermer heykel Ki Ç ağ” w Bulunan küçük heykel tedkik ediliyor Bursa (Akşam) — Geçenlerde Abol- yond köyüne mermerden bir heykel bulunduğu müze idaresine bildirilmiş- ti, Müze müdürü ile maarif direktörü bay Fâkir Erdem köye giderek heyke- li, bulunduğu yerden almışlar, Bursa müzesine getirmişlerdir. Heykelin, Yunan ilâhlarından (Apol- Jon) a sid olduğu anlaşılmıştır, Bir bacağı noksandır; kolu ve bedeni kı- rılmış bir haldedir. Bu kırık bilâhare demirle yapıştırılmıştır, Bursa müzesinde Apallona aid tek bir eser mevcuddu, Yeni heykel, kıy- met ve sanatçe eskisinden üstündür, . Samsuna gezi Kastamonu Halkevi vapur- la bir seyahat tertip ediyor Kastamonu (Akşam) — Halkevi- miz Samsuna kadar bir gezi tertip et- miştir. Bu gezi 23 nisanda yapılacak- tır. Bölgemiz güreş ve #ütbol takımla- rının Samsunda yapacakları maçları takip etmek kabil olabilecektir. Gidecek kafilenin İneboluya kadar gidip gelme vesailini Kastamonu Halk- evi temin edecektir. Samsunda kalın- tenzilâtlı tarife tathik edilecektir. Daha simdiden Halkevine adlarını yazdıranların sayısı 30 u bulmuştur. Bu geziye İnebolu Halkevinden de iştirâk edecekler olduğu haber alın- mıştır. Kafilenin 100 kişiyi mütecaviz ol- ması umulmaktadır. Meşhur Yugoslav sanatkârının iki konseri 'Yugoslavyanın ii en büyük musi- kişinası ve bey- nelmilel şöhreti haiz olan viyolo- niss B, Zintko Balökoviç şehri- mize gelmiştir, B. Balokoviç bu ayın on bir ve on ikisinde Fran- sız tiyatrosunda iki büyük konser verecektir. < Yiyolanist B, yanın muhtelif Balokoviç büyük şehirlerinde kazandığı muvaf- fakıyetlerin mükâfatı olmak üzere Sen Sava nişanının büyük kordonu v y İstanbul Veli ve Belediye reisi ile dost ve müttefik Yugoslav hükümeti- nin başkonsolosunun himayelerinde, Balkan Antantı Ekonomi ve Matbuat kongresi münasebetile şehrimizde ve- rilecek olan bu iki konserde, meşhur Amerikan bestekâr EB, Karpenterin .. &, İmsak Güzey Öğe İkindi Akşum Yar EB. 0101052 536 915 1200 145 Va. 356 632 1216 1585 1841 2016 İdarehane: Babikili civarı Acımusluk So, No. Yazan: Sermed Muhtar Alus Bahife 7 “Tefrika No, 71 NANEMOLLA Dışarı sıvışirerdi. Merdivenin üst “basamağından daha aşağı inemedi, Oracığa oturdu ve hüngür hüngür ağ- Beş dakika, on dakika, bir çeyrek... İrfan yatağında upuzun serili; hiç kımıldama yok; yalnız sık sık nefesi var... Yanındaki sütlü kahve, iki dilim fırancala olduğu gibi duruyor, Elini testiye attı; boş... Hararetten hâlâ içi yanıyor. Su istiyecek, istiye- miyor; dadı diyemiyor. Bokakta bir gürültü, bir şamata... hep bir ağızdan, mamaklı makamlı çocuk yaygaraları: * — Deli Corei deli Corci, muzıkacı Corci, pis Corci, (1) — Ulan Coref, bir bombort çalsa- nal. — Rumca (Sevdim seni) yi (2) söy- türküyü duyunca odaya girdi: — Baksana pencereden iki gözüm, sokaktaki alaylara, Deli Corci geçiyor. Ben bu zavallıcığa pek acırım.. çağı- e İrfanın duyulur duyulmaz cevabı: — O sadaka almaz. Verirsen de kı- zar, yere atıp kaçar... Para pul gözün- de yok, Kendini içkiye ve türküye ver- miş; âşık adam... Ağzından çıktıktan sonra söylediği. nin farkına vardı. İçi burkulur gibi oldu... Acaba o da, günün birinde böy- le elâlem maskarası mı olacak? Mecidiyeler düğümlü mendil, hâlâ yorganın üstünde, ilk bırakıldığı yer- de. de?.. Hava da almış olursun, biraz da dolaşırsın... Ama dur, yemeğini ye, karıncığını doyur da ondan Sonra... — Yemek memek yiyecek halde de- — Eh vallahi bu olmaz işte, Açlık- tan gözlerin karardı; biteceksin, ha- berin yok. — Dadı!.. — Ne var canım? Alt tarafını getirmedi. Birden yataklan kalktı, Dadı bir daha sordu: — Bir şey söyliyeceğin varken sus- bekliyormuş gibilik... 'Bu öğle üstü, sokaktan, onun bekli- yebileceği kim geçer? Geçenler hep ayak takımı, hamal camal, softa, ko- Geri döndü; biraz durdu, Gidip bir daha pencereden dışarıyı kolladı, — Dadı!.. dedi. — A canım! — Bir şey söyliyeceğim ama kızmı- — Ben sana kızar mıyım hiç? Söyle şekerim. İlk defa olarak mendile elini değdir- di. Düğümü çözdü. Bir mecidiye çı- kardı: — Lâleli muvakkithanesinin karşı- Takı alır msn? Kadının dudakları kilitlenivermişti, alıver şunu. Çok değil, elli dirhem ka” dar. Dadı: — Tövbel de, sen düşmanlarının ölüsünü gör! dedi, Gözleri önüne eğik, kolu titriyerek, parmakları kınalı eli- Şuracığa gidecek, yaşmağa, ferace- ye lüzum yok, Fare tüyü renginde, ke- ten yeldirmesini giyerken: — Küt, küt, küt sokak kapısı, Simit öyle kuvvetli vuruluyor ki... Sofaya kendini atınca delikanlı ile karşılaştı. Biribirlerine bakıştılar, So- ruşuyorlardı: — Hayırdır işallah, böyle yıkarcası- na kapıyı vuran da kim? — Kim acaba? Kütkütler devamda; daha da hızını almada, Dadı: — Dünderberi sevinecek gözüm se- giriyordu. Simitin bu vuruluşu selâ- met işareti olacak!. diyip acele acele en alt kattaki taş avluya indi, yı açtı. Şe Emzikli keçi bağırtısına benziyen, kalabalık ağız bir ses: — Esseyid Mehmed İrfan, ibni Ab- dülmennan nam şahıs burada mı mu» kim?.. Burası Abdülmennan paşa ko- nağı mı?.. Yedimdeki kayıd, Koskada, Musalla mahallesinde, Tekeli mescid sokağında, atik 17, cedid 41 numaralı hane deyu muharrer... Cümle kapısı- Yıklı, uzamış tıraşlı, altı karış Bebe- ruhiye benziyen bir adam, Düruba kalfa evvelâ yüzünü gördü, Duraladı. Bu da kim?.. muş, Bu konağın şayian mufasarrıfı imiş, Kaleme, maleme devam etmes- miş. Şu sasile herhalde evdedir. Çe- ğır onu bana, iki lâf söyleyip gidece- ğim. Dadı, adamın kafasından aşağısına bir göz gezdirdi, leri, merhumun vefatından sonra ko- nağa çok düşmüşlerdi, Yakasında ve kollarındaki karar. muş beyaz sırma şeridi farkedince, kak fa entbent oldu. Karakolların birinden, Zaptiye ka- Pısından bir memur olmasın. Durup dururken başlarına bir şey çıkarma sın. Merdivenin tırapzanma yaslana yaslana, nefesi kesile kesile, yukarıya çıktı, Haber verdi, İrfan, alelâcele fesini, ceketini, pan- talonunu giydi, Aşağı yetişti. Herif biraz nazikleşmiş: — Abdülmennan paşa zade Esseyld Diehmed İrtan siz misiniz? — Eveti.. — Kudemayı vüzeradan Abdül mennan paşayi merhumun ma'idumu İrfan bey? — Benim!.. Dideler ruşen. Buyrun buyurduğu Bu: — Namıniza Dersaadet Bidayef mahkemesi birinci hukuk dairesin- den (3) bir celbname var, Varakı im- za edin ve parçasını nezdinize alıko- (Arkası var) (1) Deli Corci, o zamanki İstanbulun maşhu? tiplerinden. Saçı sakalı birbirine karışmış, çırçıplak vücudünde yırtık pir- zika çalarak, türküler söyliyerek, dili big karış dışarıda, sokak sokak koşan biy mecztb. Vaktile sahici muzikacı imiş. Beyoğlun- &n meşhur Manas'ın (Fransız tiyatro. gu) nda boru çalırmış. Bilmem kime Aşık olmuş ta böyle zıvanadan çıkmış. (2) (Sevdim seni, semtin nere?. Üs- Küdarda Bülbüldereli) diye başlıyan ve senr*eroe dillerden düşmiyen meşhur biz türkü. Çocukluğumuzda cuma selimi. Zana giden muzraklı alay musikası, Köprü Üstünde, Karaköyde bunu gürletip du- Yurdu. Keçecizade geneli İzzet Fund mer- bum da Haleb'de sürgün, ayn! zamanda süvari kumandanı iken, borularla ge- ne bu havayı çaldırarık talime çıkardı. (3) O tarihte Adliye Nezaretinin ei (Divanı ahkâmı adliye) ve meli meşhufi fil Bunun işini, Divanı ahfkmı sdliye- nin (mubakemaf), (muhakeme cezai. Fe), (hukuk) daireleri N Divana merbut dmahakimi nizamiye) de şular; (elnayet divan0), (mahkeme istinafiye), (mahkeme! iptidalye?), (Dere sandet bidayet mahkemesi birinci ve ikinci hukuk daireleri), (Dersandet Ceza dajresi). Beyoğlunda ve Üsküdarda ayal teşki- Jüt... Bunlardan masda, Fatih, Eyüb, Os- lata, Yeniköy, Beykoz, Kartalda birer rels- ie iki âzadan ve bir mümeyyizden mü- Tekke» (mevki mahkemeleri),