Geçen hafta Fransada, büyük bir kruvazörün üç buçuk metre uzunlu- ğunda bir kopyesi yapıldı, suya indi- rildi ve bu küçük gemi, telsizle hare- ket ettirildi. Bu küçük kruvazör 13 Yoltluk bir akümülâtörle işlemekteydi. * Saatte on iki kilometre hızla üç saat müte- madiyen yol alabiliyordu. Kruvazör yol aldıktan sönrâ, telsiz vasıtasile istenilen tarafa sevkedildi, istenince, gene telsizle, makineler stop etti, istenince harekete başladı. Gelecek ay biraz daha büyük, 10 metre uzunluğunda bir gemi üstünde bu tecrübe yapılacaktır. Bu rakamları. öylesine aglayınız ki, sağdan sola veya soldan sağa ayni rakam okunsun, m aaa Psikoloji z — Senin gibi zi sapasağlam bir ları güzel bayanlarla durup konuşa- bilirleri.. 1745 de, Fransa vellahdinin düğü- nüne, zamanın en meşhur şantözü bayan Lö Moru davet ettiler, Şarkı söyliyecekti, Bayan daveti kabul etti ama, şart koştu, Kral arabasını gönderip ken- disini aldırtacak ve kendine kralın asılzadelerinden biri refakat edecek. Şantözün bu dileğini yerine getir- diler. Şantözün kralın arabâsile saraya gidişini seyretmek için yollara binler. ce kişi birikmişti. Bütün pencereler doluydu. Bir aralık bayan Lö Mor: — Ah, şu pencerelerden birinde ol- saydım da; kendi geçişimi görebilsey- dim! dedi, Pastör müessesesinin kapıcısı bay Jozef Mayster anlatıyor: — Bundan elli iki sene evveldi. O zaman daha B. Pastörün adı duyul mamıştı, Hayvanlar üstünde kuduz aşısı tecrübeleri yapıyordu ama, henüz kimseyi kuduzdan kurtarmamıştı. Ben o zamn dokuz yaşındaydım. Anam babam Alsas'da fırıncıydılar, Ben her sabah, bizim mağazadan Üç çeyrek saat ötede bir yerden maya getirirdim. Bir sabah yolda maya aldığım ada- mın av köpeğini gördüm. Her zaman oy- nadığım hayvan o sabah üstüme sal- dırdı. Evvelâ elimi ısırdı, sonra beni yere yuvarladı. On dört yerimi daha dişledi... Biraz ötede çalışan bir ame- le imdadıma koştu. Hayvanı yakala- yıp bir âmbara kapadılar, benim ya- ESİM 0. Cak,, Kam,,r kişiye de muhtelif hediyeler bir manastırda yaptı, bedava okuttu- lar. 1783 de Brlen mektebine girdi, öğretmen oldu. İşte o mektepte Kor- sikalı bir çocuğu okuttu. Bu çocuk Bonaparttı. Günlerden bir gün Pişegrli öğret- menliği bıraktı, orduya yazıldı. 1789 da mülâzim oldu... Kendini çabuk gös- terdi, çabuk terfi etti. 1794 de gene- ral oldu. Az sonra da Ren ordusunun kumandanlığına tayin edildi, yüzünde ilk defa bir donanma, piya- de kıtaları tarafından esir edildi. Eyliye i Tralarımı sardılar, köpeğin sahibi de | tor çağırttı, beni muayene ettiler, bana bir mark verdi: — Sakın seni benim köpeğimin 1s1rs dığını söylemel dedi. Dönüşte, üç çeyrek saatlik yolu dört saatte aldım. Anam babam me- rak etmişlerdi, Beni payladılar, ben de başıma geleni anlattım. Pastör ile görüşen bir doktor yaralarımı iyi et- ti. Köpeğin sahibinin içine de kurt düşmüştü. Köpeğinin kudurduğu mey- dana çıkmıştı. Pariste Pastör namın- da birinin kuduz tecrübesi yaptığını işlimişlerdi, Annemle köpeğin sahibi beni alıp Parise getirdiler. O zaman Pastör Ülm sokağında Ekol Normalin müdürü idi, Annem: «Döktor çocuğu kurtar.» dedi. Pastör: — Ben henüz tecrübelerimi hay- vanlar üstünde yapıyorum, Oğlunuza yapacağım aşının müsteb netice ve- receğini garanti edemem, ama İsti- yorsanız yapayım! dedi, Pastör doktor olmadığı için iki dok- Pastör bundan sonra kuduz aşısını yaptı. Aşıdan sonra Pastör yanımdan hiç ayrılmadı. Annemle beni Rollin kole- jinde bir odaya yatırdı. Geceleri uy- kumdan uyandığım zaman, başucum- da annemle Pastörü görürdüm. Aşı tesirini gösterdi, kudurarak öl- mekten kurtuldum. İyileşimce > Alsasa gittim. Sık sık Pastöre mektup yazıyordum, o da ce- vap veriyordu. On dört yaşıma gelin- ce bay Pastör beni Parise aldırdı, ku- duz müessesesinde çalıştım. Bir za man sonra gene fırınıma döndüm, ey- lendim. 1913 de Pastörün damadı be- ni Pastör müessesesine kapıcı tayin etti, O gün bugündür milessesede kapı- cıyım. Bugün Pastör adını herkes min-| net ve şükranla anıyor, fakat hiç kim- se onu benim kadar takdis edemez, çünkü ben onun ölümden kurtardığı ilk insanım. esi | Adres...... 1 nisan 1795 de uvatan kurtarıcısı» unvanını aldı. '.. 1800 den sonra yıldızı döndü, Tam- pile hapsedildi ve bir kaç gün sonra adamlarile beraber Güyâna sürüldü, Orada tam altı ay, firar hazırlıkla 16 kânunusani 1804 de Pişegrü giz- ice Fransa kıyılarına çıktı. İlk işi Bonapartı öldürmek olacaktı, 25 kâ- nunusanide Parise geldi. Bir iki dos- tile görüştü. General Moro ile anlaş- tı. O da Bonapartın katline taraftar- General olan rahibin macerası | Pa,u, Pa,a Ba,şr,m Ok,, Deş, Kutu; Yıldızların yerine birer har? koyup kelimeleri tamamlayınız. * Bilmecemizi doğru halledenlerden birinelye: 10 lira, İkinciye: 5 lira, Üçüncüye 3 lira. Dördüncüye ve beşinciye 1 rer lira, 10 kişiye çanta, 10 kişiye cüzdan, 10 kişiye kolonya, 10 kişiye kravat, 10 kişiye mendil, 10 kişiye çorab, 15 verilecektir. dı, ama şartları vardı. Müzakereye gi- İşte bu sıralarda zabıta suikasd ha- gırlıklarını duydu, Pişegrünün bütün adamlarını, general Moroyu da tevkif ettiler. Ancak Pişgrü saklandı. Kralcı- lar onu saklamışlardı... Her gece baş- ka bir yerde yatırıyorlardı. Eski yave- ri Löblan bir gece Pişgrüyü yatacağı eve götürdü. Sonra Bonapartın polis- lerinden yüz bin ekü istedi. Pişegrüyü ele verdi, Altı jandarma, evi bastılar, girdiler ve Pişegrünün üstüne atıldılar. Pişeg- rü silâh kullanmağa vakit bulamadı, © da altı kişinin üstüne saldırdı, Bo- Zuşmağa başladılar. Bir kişi altı kişi ile baş edebilir mi? Pişegrü gene Tampıla hapsedildi ve sorgusu başladı. Fakat bir gün odasını açtıkları za- man Pişegrüyü ölü buldular. Son zamanlardaki kadın şapkaları- nın tuhaf tuhaf biçimlerine, gülünç şekillerine bakıp şaşmayınız. Eski za- manlarda Avrupada bu tuhaflık saç- lardaydı. O zamanlar, bugünün şap- kalarına benziyen saç şekilleri vardı. Resmimizde bu acaib saç modasın- dan bir örnek görüyorsunuz; beyaza boyanmış saçlar bir dağ yamacı şek- Mindedir, üstünde 'atlıyan bir kayakçı vardır. birine yapışıktır. Bu ayaklar kürek yerine geçer, arka ayak uzundur, kuyruk gibidir, Fok bu kuyruğu dü- men gibi kullanır. İki cins Fok vardır. Yağlı Fok. Yağ- lu Fokun tüyleri kısa ve parlaktır. Kürekli Fok. Kürekli Foğun postu lutr denen kiymetli ve güzel kürkü verir. Söylememiş — Sana saat kaçta geldiğimi babama söyleme diye tembih et- miştim, i — Söylemedim, saat kaçta geldi- l ğinizi sorunca; Bilmiyorum dedim, kahvaltı hazırlı- yordum, saate bakamâdım!., Misafir Adam ramazar nın ilk günü gek di ve postu serdi. Hiç gitmeğe ni- yeti yoktu. Bir gün ev s&- hibi şöyle bir kur- nazlık düşündü ve sordu: — Bayramı çoluğunun çocuğunun yanında geçirmek istemez misin?.. Misafir: — İsterim dedi, iyi ki hatırlattın, mektup yazayım da çağırayım, onlar da gelsinler!.,