SERRFIgIRTTAE GORRREYAYRİ OVARAYPR ÇE dü 12 Mart 1938 m — Tren tarlalar arasından koşüp gi- | adamla trene binmeden evvel alıbab- diyordu. Kompartımanda dört kişi | idiler. İki genç arkadaş: Selimle Ma- hir... Yaşlı başlı, kerli ferli, kelebek <a. elddi bir adam: Şakir... Dör- cü yolcu dokunur dokunmaz in- Banı yakacak tesirini veren ateş gibi genç ve güzel bir kadındı İki delikanlıdan Selim arkadaşı Mahirin kulağına iğildi: — Ne güzel şey değil mi?.. Mahir hayran hayran murıldandı: — Güzel de söz mü birader... Şu dudaklara bak sen... Fakat bu esnada ciddi zat dik dik onlara baktı. İki arkadaş seslerini kestiler. Selimle Mahir bu ciddi, ker- 4 ferli adamla daha trene binmeden ahbab olmuşlardı. B, Şakir her hare- ketile iki delikanlının hürmetini uyan- dırmıştı. Gençler âdeta bu yaşlı başlı, kelebek gözlüklü ciddi yol arkadaşla- rından çekiniyorlardı. Onun yanında hafif telâkki edilecek bir hareket yap- maktan kaçınıyorlardı. Fakat güzel kadın, pencereden içeri giren güneş Işığı altında saçları ışıl ışıl yanarken, iri kestane rengi gözlerile delikanlıla- ra ne kadar tatlı tatlı bakıyordu, Onun kendisine şöyle samimi bir yol arkadaşı aradığı ne belli idi. Bir aralık genç kadın sigarasını ya” karak ayağa kalktı, Vagonun korido- runa çıkarken iki gence gene gülüm- siyerek baktı, Selim mırıldandı: — Bana baktı; gördün mü?.. Mahir cevap verdi: — Aptal... Bana baktı... — Canım şimdi böyle münakaşa etmenin sırası mı?.. Haydi biz de ko- ridorâ çıkalım... Belki orada ahbab oluruz, Mahir cevap verdi: — Haydi... Lâkin bu esnada kerli feri! ahbabla- rı Şakir: — Baylar... diye onlara döndü, doğ- rusu sizin her halinizi beğendim. Ba- zi gençler vardır. Trende, vapurda, yol arkadaşlığı ettikleri kadınlara musallat olurlar. Onların etrafların- da fır dönerler... Kadınlar biraz hava almak için şöyle koridora filan çıkın- ca hemen arkalarından koşarlar... Ne girkin şey, ne ayıp şey.. Meselâ şu genç kadın şimdi koridora çıktı değil mi?.. Sizin yerinizde kendini bilmiyen birisi olsaydı hemen arkasından fır- Jar, bir vesile bulup kadınla ahbab ol- mağa kalkarlardı... Böyle yılışık in- sanlardan nefret ederim... Bu sözler Üzerine Selim yavaşça Mahirin kulağına fısıldadı: — Nasıl... Şimdi koridora çıkalım mı? Mahir gayet yavaş bir sesle ceyap verdi; — Pek ayıp olur... Baksana ne di- yor Genç Kadın koridorda sanki bir şe- | ye sabırsızlanmış gibi dolaşıyor, za- man zaman gençlerin bulunduğu kom- partimana bakıyordu. Şakir kelebek gözlüklerini ipekli mendilile silerken | devam ediyordu: - Böyle yılışık insanlarla seyahat etmekten biç hoşlanmam. İki arkadaş kedi ciğere bakar gibi kompartimanın kapısının camından koridordaki güzel kadını seyrediyor. Jardı. Sanki bu kerli ferli ciddi adamla hiçin ahbab olmuşlardı. Genç kadı nın kendisine daha fazla baklağı Se- lim bütün kabahati arkadaşı Mahire buluyordu. Bu aptal, bu budala Mahir trene binmeden Şakirle ahbab olmuş- tu. Lâkin trende karşılarına böyle gü- zel bir kadın çıkacağını, Şakirin on- ların istediği gibi hareketine mânl olacağını kim tahmin ederdi? Şimdi genç kadın âdeta kızgın bir tavırla, sinirlenmiş, darılmış gibi kom- Partimana girdi. Bacak bacak üstüne attı, kitabını açtı. Selim fısıldadı: — Ne muntazam bacaklar.. Mahir cevap verdi: — Ben bü kadar biçimli bacak ilk a görüyorum... Fakat kerli ferli ciddi ahbabları ile gene gözgöze geldiler. Selim arkada- Şu dürttü: — Bay Şakir bize bakıyor... Öyle yiyecekmiş gibi gözlerini dikme... İki arkadaş yerlerinden kalkıp di- Harıya çıktılar. Selim müthiş kızmıştı — Mere bu bay Şakirden yahu... İnsana göz açtırmıyor... Bi- ride kendisi gibi ciddi, kerli ferli bir adam gibi görmek istiyor... Ah şu Kadına | | du... Uığı ilerleten sensin ya... Mahir de arkadaşı kadar sinirli idi; — Allah Allah... dedi. Neden ah bablığı ben ilerletmiş olayım?.. Şaki le ikimiz birden tanıştık. Hattâ sen onun için: «Ne ciddi, ne mükemmel adam... Trende ahbab olalım.. Ne hürmete şayan insan.» demedin mi? - Dedim. dedim ama... Sonradan bizim elimizi ayağımızı böyle kıskıv- rak bağlıyacağını ne bileyim... Selim aklına bir fikir gelmiş gibi: — Sen bunları bırak da kompartı- mandaki genç kadını tekrar koridora çıkarmanın yolunu arıyalım... dedi. İki arkadaş şimdi kompartımanın önünde bir aşağı bir yukarı dolaşıyor- lardı. Nihayet genç kadın elindeki ki- tabı bırakarak kalktı, kompartıman- dan çıktı, Selim arkadaşına mirıldan- dı: — Yaşasın... Muvaffakıyet... — Aman... Bizim ciddi arkadaş da yanımızda yok... Bak Selim rica ede- rim sululuk etme... Görüyorsun ya, kadın hep bana bakıyor... Benimle ta- rışmak istiyor... Selim buna kızdı: — Haltetmişsin sen onu... Asıl ba- na bakıyor.. Benimle ahbab olmak niyetinde... Onlar böyle münakaşa ederkep bay Şakir yanlarında belirdi, — Ne o baylar? Hangi ilmi bahsi münakaşa ediyorsunuz bakalım?.. Si- zi böyle ciddi gençler gördüğüm için pek memnunum doğrusu... Selim Mahire baktı. Mahir korido- run nihayetlerine doğru uzaklaşan genç kadına şöyle bir göz attı. Bu bay Şakir âdeta başlarına bir belâ olmuş- tu. Kendilerine bir dakika bile göz açtırmıyordu. İşte ikinci fırsatı da ka- çırmışlardı. Şimdi koridorun hihayelinde du- ran genç kadın onların bulunduğu tarafa doğru bakıyordu. Fakat bu es- nada bay Şakir gayet ilmi bir bahis açtı, Onlara neler neler anlat başladı. Bu ilmi bahis belki bir saat sürmüştü. Genç kadın bu sefer adamakıllı kız- gın tekrar kompartimana girdi. Bây Şakirin ilmi bahsi de nihayet bitmiş- ti, İki arkadaş nasıl hareket edecek- lerini şaşırmış bir halde oldukları yer- de duruyorlardı. Bay Şakir: — Aman ben syakta durmaklan yoruldum... diyerek kompartimana girdi. Koridorda yalnız kalan iki de- Ukanlıdan Selim: — Çattık yah Mahir: — Bir şey değil kadın aptallığımıza hükmetti... Bize o kadar fırsat verdi- ği halde yanına bile yaklaşıp iki keli- me söylemedik... — Acaba bir daha dışarı çıkar mi dersin? — Sen artık avucunu yala... — Haydi bari lokantalı vagona gi- delim de yemek yiyelim... İki arkadaş canları fena halde si- kilmiş, lokantalı vagona gittiler, Yes meklerini yediler. Genç kadın belki “okanta vagonuna gelir diye boş yere uzun uzun beklediler. Nihayet kalk- » dedi, | talar, kompartımana döndüler, Fakat bayret... Kompartımanda o kerli fer- li, kelebek gözlüklü bey Şakir genç kadının tam yanıbaşına oturmuştu. Genç kadın da ona pek sokulmuştu. İki arkadaş kompartimanın âralık kapısından bay Şakirin genç kadına söylediklerini işitiyorlardı. Bay Şakir trene binerken bir ahbabınin kendisi- ne hediye ettiği büyük pasta kutusu- nu açmış, eline çörek gibi, kurabiye gibi bir şey almış bunu genç kadının dudaklarına uzatıyor: — Şu kurabiyeyi o inci dişlerinle çıtır çıtır ısır bakayım nonoşum!.. di yerek güzel yolcunun ağzına sol — A... O kocaman kurabiyeyi ısıra- mam... Ağzım küçük... diye kırıtıyor- (Bir yıldız) Bursada ( Akşam ) ın satış yeri «AKŞAM, güzelesi ve «AKŞAM nej- riyatı, Burmda münhasıran Atatürk caddesi Okullar Pazarında satılmak- tadır, «AKŞAM, abonelerine hususi tenzilât yapılır. Sahibi Ray Esada müracaat, AKŞAM 12 Mart 928 — Cumartesi İstanbul — Öğle negriyatı — Plâkla Türk musikisi, 1250: Plâkla Türk musikisi, plâk neşriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: Sant 1830 Rminönü Halkevi gösterit kolu tarafından bir tem- sil. 19 Mandolin ve gitara: Zekeriya Tav- man ve gitarist Flarder. 1930 Konferans: Üniversile namına profesör Obendorler (İnsan kanseri ve mücadelesi). 1055 Bor- sa haberleri. 20 Sadi Hoşses ve arkadaş- ları tarafından 'Türk musikisi ve halk şar- kıları, 2030 Hara Faporu. 2033 Ömer Riza tarafından arabca söyler. 2045 Bemahat Özdenses ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları. (Saat ayar), 31,15 Klasik Türk musikisi: Nuri Halil ye arkadaşları tarafından, 21,50 Örkestra: 1 - Lehar: Vo di lerhe Singt fantezi. 2 - Vagner: İsoldın Bbstod. 3 - Valdenfek: Me opera ve operet parçaları, 2320 Son ha- berler ve ertesi günün programı, 2330 Son. Ankara — Öğle neşriyatı: 1130: Muhte- HI plâk neşriyatı, 1250: Plâk; Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, 1315: Dahili ve harici haberler: Ee neşriyatı: 1830: Plâk neşriyatı, Çocuklara karagöz: (Küçük Al), 18: Türk musikisi ve halk şarkıları: (Servet Adnan ve arkadaşları), 20: Saat ayarı ve arapça neşriyat, 2015: “Türk musikisi ve halk şarkıları: (Salahaddin ve arkadaşları), 21: Hukuk! konuşma, 21,15: Stüdyo #alon orkestrası, 22: berleri, 22,15: Yarınki pftogram. » Avrapa programı Saat 20 de Viyana 2045 de konser — Bütün At | manya istasyonları 20,10 da ikinci amele seyahat vapurunun denize indirilmesi me- Tasimi — Brüksel 20,15de piyano konse- ri — NisP.T.T. 20de salon muzika- 81 — Rado Toulouse 20.40 da operet ha- vaları — National 2045 de salon orkes- trası ve ye Londra 20 de radyo orkestrası — Orta İngiltere 20 de radyo orkestrası ve piyano — Roma 2030 da | muzika — Florans 20de çeşitli murika — Peşte 20 de çiçan muzikası. Saat 21 de Deutschlandsönder 21 de “çeşitli mu- zika — Berlin 2i de hafif orkestra mu- zikası — Bresiav 2i de muzika — Frank- furt 21de çeşitli konser — Hamburg 21,10 da çeşitli konser — Kolonya 21 de Fadyo orkestrası — Münih 21de çeşitli konser — Stuttgart 21 de orkestra kurse- Hi — Toulouse P; T. 'T, 21,18 de operet ha- vaları — Ortaingiltere 2130 da orkexirn konseri — Floraus 2130 da salon muzi- kası — Varşova 21 de «Fraskitta, opere- ti — Bükreş 21,15 de dans muzikası, Saat 22 de Viyana 2215 de şarkilar — Kolonya 22.de valsler — Künigeberg 22 de. hafıf zika — Lelpxig 22 de radyo balosu — 22 de valsler — Brüksel 22 de rad- yo orkestrası — Liyon P.T.T. 2215de «Karmen» operası — Paris P. T. T.2230da «Roz ve Konls» opera, komik — Sirasburg 2230 da orkestra konseri — Radio Tou- loüşe 22 de filim havaları, 2230 da Ma- non operasından parçalar — Londra 2240 da salon muzikası — Roma 2215de dans muzikası — Milâno 22de vTristan ve İzolde operası — Hüversum 22,15 de çeşitli musikâ — Varşova 22 de operete devam — Bükreş 2245 de Rumen muzi- kası — Prag 2205 de opera havaları — Peşte 22,20 de orkestra konseri. Saat 23 de Viyana 23,20de — salon mutikası — Deutseh. 5. 2330 da Salon muzlkası — Berlin ve Kolonya 23,30 da gece muzika- sı — Bresiav 2580 da dans murikası — Münihden naklen Frankfurt, Königsberg ve Saarbrücken 2320 ge dans muzika- s — Lelpalz 23de baloya devam — Stuttgart 23 de konsere devam — Ham- burg 2330 da eğlence ve dans — Brüksel 23 de konsere devam — İyon P.T.T. 23 de operaya devam — Paris P. T.P: 2050 de çeşitli muzika — Strasburg 33 de konsere deram — Radio Toulouse 23.20 de Viyana muzikası — National 23,35 de opera muzikası — Londra 73200 .dans muzikası — Roma 23,15 de solistler kom- #eri — Milâno 23 de operaya devem — Florans 2830 dn dans muzlkası — Lük- semburg 23,15 de sen'onik kanser — Prag 2330 da cazbant — Peşte 2350 da gigan muzikaaı, Saat 24 ten itibaren 24 de gere muzi- devam — Brüksel Kanseri — Lyon P.T.T. 24 de operaya devam — Radio Paris 2405 de senfonik muzika, İde orkestra konseri — Strasbürg | de dans müzika- sı — Radio Toulouse 2415 de konser, 135.de gece muzikas — Londra 2430 da dans müsikan — Rom 2415 de dans muzikası — Lüksemburg 1 den 5 € küdar dans — Bükreş 24 den .İ e kadar gece konseri Peşte 24,15 de cazbant, 15 Mart 938 Pazar İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Piâkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 1305: Pıâkia Türk musikisi, 1330: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: 1830: Pldkla dans musikisi, 19,15: Konferans; Prof. Salih Murat (Radyo dersleri), 20: Müzeyyen ve arkatlaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030: Hava raporu, 203$$ Ömer Rıra tarafından araben söylev, 2045: Muzaffer İlkar ve arkadaşları tart- fından Türk musikisi ve halk şarkıları, (Saat ayar), 21,15; Cemal Kâmil ve ar- kudaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, » 2150: ORKESTRA: 1 .- Öfenbah: Lö Mariya) o lantem, 2 - Çay- kovski: Süvlt lirik, 3 - Tosti: Melodi, 4 - Larsi: Evey de surs, 2245: Ajans ha- berleri, 23,: Plâkla sololar, opera ve ape- ret parçaları, 23,20: Son haberler ve &r- tesi günün programı, 230: SON, Ajans ha- | KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli masamın Tefrika No, 166 Kılıç Ali paşa abloka emrini vermişti, eski İstanbul balyözünü deniz üstünde diri olarak yakalıyacaklardı! — Bu işte bizim. günahımız yok, paşam! dedi:, Loredanonun bize böyle bir oyun oynıyacağını ummamış- tık. Şimdi Arşipel şövalyesinin bi- ze neler yapmak istediğini yakından görmüş, öğrenmiş olduk. Kılıç Ali paşa: — Çözün şu zavallının kollarını. Diye bağırdı. Delinin zencirlerini çözüp attılar. Kılıç Ali paşa Mahmud reise döndü: — Sinyor Loredanonun kendi elile Filipi teslim etmiyeçeğini bilmeniz gerekti. Denizciler hiç bir zaman bu kadar saf olmamalıdır, O gün şöval- yenin bu oyunu meydana çıkmış Ol- saydı, Filipin ele göçmesi belki biraz daha kolaylaşır ve aradan bu kadar zaman geçmezdi. Bu arada şövalye, Filipe zaman kazandırmış oldu. An- ladınız mu şimdi dönen fırıldağın İÇ yüzünü?... Mahmud reis işi idare etmemiş ol- saydı, Hüsrev reisle araları bü yüz- den fena halde açılacaktı. Bereket versin Ki," Mahmud reis kaptan paşanın hiddetini yatıştırmış ve ortalık biraz sonra sütlimanlık ol- muştu. Güvertedeki denizciler de Hay rinden birbirlerine — Vay alçaklar mışlar. Diye söyleniyorlardı, Bu sırada Jeventlerden biri Mah- mud reisin yanına sokuldu: vay! Bizi aldat- seye bir şey söyliyememiştim. — Şüphelenmiş miydin? — Evet. Limandaki yerli kayıkçı- lardan Iki kişi şöyle konuşuyorlardı: «Bu zavallı serseriyi ne diye zincir lerle bağlamışlar. Bu zincirler ancak Filip gibi tanınmış bir deniz aygır na yaraşırdı!» Ben bu Sözleri duyun- ca, bu adamın Filip olmadığını anlâ- mıştım. — Neden o zaman söylemedin bize? — Korktum. ya bu konuşmalar da bir oyunsa! diye çekindim. ağamı açmadım. 'Türk denizcisi Mahmud reise baş- ka şeyler de söylemek “isler gibi, Ayakta düruyordu. * Mahrmhd rels? Başka bir diyeceğin var mı? — Limandan ayrılırken bir şey da- ha duydum, dedi, o iki kayıkçı, bi- zim arkamızdan şunları da söylüyor- lardı: «Filip, Sinan reis isminde bir 'Türk kaplarını yakalayıp papaya göndermiş... Çarçabuk geri dönmüş. Misina boğazına gidip saklânacak- mış. Türkler hâlâ Filipi buralarda arıyorlar!» Mahmud reisin gözleri fultaşı gibi | açıldı: — Ya bunları ne diye söylemedin bize? — Korktum.. bana inanmazsınız diyerek ağzımı açmadım. — Pek âlâ, Gene ağzını açmamış ol! Sakın bu duyduklarını başka bir kimseye söyleme, e mi? * » Deniz üstünde hararetli müzakereler Kıliç Ali paşa, kendi kendine, bu hâdiseyi düşündükçe: — Eyvah, diyordu, İstanbuldaki kasımlarım bu vakayı duyarlarsa, rezil olacağız. Padişaha: «İşte niha- yet kaptan paşayı da aldattılar!» di- yecekler. Halbuki aldanan ben deği- lim. Ben bu rezaleti meydana çıkar- dım, Fakat, hakikati nasıl anlat- malı? Bu işi tamir etmek için, yapı- lacak bir şey var: Filipi bulmak. Kılıç Ali paşa o gün akşama ka- dar (Issız adada kaldı, reisleri top- ladı... (Korkunç Filip) i ele geçir- mek için yeni ve şiddetli tedbirler düşündü. Doğan reis: — Venediğe gidelim. Venedikli. lerden Sinanı istiyelim. Onlarla sulh yaptık. Donanmaya mensup bir kap- tanimızı bilerek esir alamazlar. Bun- da ısrar ederlerse, sulh muahedesini kendi ellerile bozmuş olurlar, a şu fikri ileri sür- — Venediğe gilmek güç bir iş de- BE emi ED YA gk Fakat, bizim Venediğe gidişimiz Av- derler, velveleye (o yerirler.. Bunu hi müsaadesini alma- dan padişah ta, vezirlâzam da bu izden memnun kal- maz. Bana kalırsa, tekrar Arşipel adalarına, gidelim... Sinyor Lareda- noya haber gönderelim... Bize oyna- dığı oyunu yüzüne vurduktan sonra emel dö bü sözleri arka alam a — Siny'or Löredanoya bir ders ver- mek fikrini *Ben de kabul ediyorum. Fakat, Misinâya neden gideceğiz? Biz Akdenizde dölaşırken, korsanlar Mi- sinaya uğrarlar mu hiç..? — Filipi sarada himaye edenler çoktur da... Bu fikri ondan ötürü ileri sürdüm, devletim! Kılıç Ali paşa birinci teklifi kabul etmişti: — Hele bir.kere Arşipele: gidelim de. Ondan ötesini orada düşünürüz. Dedi. O gün geç vakit yelken açıp Arşipel yolunu tuttular, eri “İşte Sinyor Veneyronun gemisi geliyor!..» Arşipel şövalyesine haddini bildir- mek üzere yola çıkmışlardı. Filipi orada bulamazlarsa - Mah- muğ reisin teklif ettiği gibi - Misina- ya gideceklerdi. Gök yüzü... gitlikçe kararıyordu. Şiddetli bir yağmur gelmesi muhte. görüyordu. Doğan reisin kadırga sından bir-ses işitildi: «— İşte. sinyor Veneyronun ge misi geliyor!» Kiliç Ali paşa bu sesi duydu: — Bu da kim? Diyerek etrafına bakındı ve uzak- tan geçen bir gölge gördü. Gözcüler © yelkenlinin kime ait olduğunu ân- Jamışlardı. Veneyronun yelkenlisi üç direkliy- di. Orta direği çok uzundu. Orta direği uzun olan yelkenliler Türk donanmasında da yok değildi. Fakat, onun direğindeki armalar da çok genişti. Veneyrö havayı bulmuş, batıya doğru bir kartal gibi akıp gidiyordu. Sinyor Veneyronun korsanlık yap- tığındân kaptan pâşanin haberi yok- tu. Hüsrev reis (Issız ada) da Kilıç Ali paşaya yalnız (Korkunç Filip) ten ve şövalye (Greçyano) dan bahset- mişti, söylememekte bir 'kasdi yoktu. Heyecan ve telâştan va- kit bulamamıştı. Zaten donanma- hın bütün hedefi Korkunç Filipti. Mahmud reis (paşa gemisi) nde bülunuyordu. Kaptan paşanın telâşını görünce; — Venediğin eski İstanbul elçisi- Gir, paşaığım! dedi, merak etme. yin! Tesadüf şimdi onu da yolumu- za düşürdü. Kılıç Al! paşa hayretle sordu: — Veneyro şimdi korsanliğa mı başladı? — Evet, Türklerden öç almak için Akdenizde dolaşıyormuş, Hattâ ge- çenlerde bize bir kaç gülle bile sa- vurdu amma... — Yakalıyamadınız mı teresi? — Önümüze birdenbire sis çıktı. İzini kaybettik. —ı Haydi öyleyse donanmaya ab- Toka işareti yerelim. Fenerlerle gemilere işaret ver- diler. Bütün Kadırgalar açıldı. Veneyronun o yelkenlisini o çevire- (Arkası var) VE eşe SAL İR 5. Koaeyld ük li mi i 1 i