—— HER AKŞAM BİR HİKÂYE Geçen yaz arkadaşım Fethi ile be- Taber Beyoğlunda bir manav.dükkâ- nının önünden geçiyorduk."Bir ata- lık gözüm manav dükkânının önün- deki sepette iri iri taze inöirlere ilişti bende inciri pek severim; — Fethi, dedim, bak ne güzel incir- ler... Şuradan bir kilo indralalım... o Fethir z 1. | Arman; dedi, sen inelien bah. © sedince âdeta içime bir Hüğün çöktü. İ İki üç sene evvelki bir amı hatırladım. İstanbuldaki ancamdan şöyle bir tek graf aldık: «Küçük kızımı evlendiri- yorum, Düğün için ikinizi 'de bekle- Tim.» ,.. Benimamcam tabii halamın oğlu Sadığın da dayısı oluyordu. Am- cam. İkimizi de düğüne - çağırmıştı. Sadıkla beraber. - kalktık. Amcamın —Bir haftadan evvei dünyada elim- Bir aralık misafirler arasinda kimi göreyim?.. Fatma!.. Sen Fatmayı bil- mezsin. Son derecede nefis bir kadın- dır. İstanbulda iken onuhla ahbap- Tığımız pek ilerlemişti. Beri Bursaya gidince tabil birbirimizi göremez ol- muştuk, Doğrusu amcamın bir haf- İz İstanbulda kalmam için israr et- mesine pek memnun olmuştum, Çür- kü Fatma amcamın kızlarile pek Si- kı fıkı arkadaştı, O da en aşağı bir hafta, on gün köşkte kalacaktı, Dü- fire ikramı pek seven amcam büyük köşkünü - âdeta bit otel hâline sok- muştu, Her odada yakin âkrabadan bir misafir yatıyordu. *” Lâkin Fatma ile şöyle böş dakika olsun yalnız kalmak fifsatını bula- 'miyordum. Aracamın “öteki kızları, akraba kızları çok şen'tablatli olan Patmayı bir dakika yalnız bırakmı- yorlardı, Onunla konuşmak imkânı yoktu. Yalnız uzaktan: birbirimize içimizi çekerek bakıyorduk... Ah Fatma ile şöyle yarım saatçik yalnız kalmak İmkân olsaydı... Ni- hâyet bu fırsat köşkegittiğimizin ikinci günü kendisini göşterdi. Fat- ma İle bahçedeki büyük havuzun ke- narımda beş on dakika kadar yalnız kalabildik. — Fatmacığım... dedim, sana an- latacak o kadar çok şeylerim var ki... Müsaade et de bu gece senin odana geleyim... Bak sana nöler*söyliyece- ğim. çim Fatma güldü: — Sen mutlaka aklını kaçırdın... dedi, ben odamda yalrız.değilim ki... Mebrure ile aynı odada yatıyoruz. «üre Mebrure de kim? — Canım Futmacığım,...Sen iste- sen bir kolayını bulursun, Sana an- Jatacak çok şeylerim-varç. — Belki... dedi, MebHtİFE odayı de- Ziştirmek istiyor... için başka odaya O zaman belki... “6 yatmak olursa... bulamıyorum. Mebrurenin başka oda- ya gittiğini, senin yalmaz kaldığını nasıl öğreneceğim?.. Seni bir dakika yalnız bırakmıyorlar ki... Fatma; a) Bak hatırıma geldi... Filimde mi görmüştüm? Yoksa bir kitapta mi okudum? Hatırlıyamiyorum. Bir kraliçe kocasile geceleri başbaşa kal- mak istediği zaman ne:yaparmış bi- diyor musun?.. Kocasının odasına bir bardak limonata göndertirmiş.. Ko- cası da kraliçenin o gece kendisini beklediğini bundan anlarmış... Eğer Mebrure benim yattığım odadan gi- derse bende kraliçe gibi yaparım... 1k bağlara | Senin yattığın odaya bir tabak için- de üç tene taze Incir bırakırım... Sen | bunları görünce bil ki Mebrure odam- İ dun gitmiş ve ben yalnızım... Fakat sakın incirleri görmeden geleyim de- me... Mebrüreye karsı pek ayıp olur. — Peki Fatmacığım... dedim, odem- da üç inciri görmek için sabırsızlık- tan çıldıracağım. Daha farla konuşmadık, Çünkü amcamın öteki kızları bizim tarafa doğru geliyorlardı. Fatmadan ayrıl- dım. : Hakikaten o günden sonra odâm- dg göreceğim üç inciri “sabırsızlıkla beklemeğe başladım. İkide bir odama koşuyor, masanın üstüne bakıyor- dum, Fakat nafile incirler yok, yok, yok... Fatmanın yanından geçerken yavaş- ca ona fısıldıyordum: mın köşkünün bahçesinde bir kaç lane incir ağacı vardı. Bazan bahçe de dolaşırken Fatmafa: —Aman, diyordum, incirleri gör- müyor musunuz? Ne güzel değil mi? Fethiciğim... dedi. Sana bir şey iti- raf edeceğim... 3. — Ne itiraf edeceksin! Gayet saf bir çocuk olan Sadık: — Dün gece yatmak için senden evvel odaya girmiştim. Senin yatağı- nın yanındaki küçük masada bir ta bak içinde üç tane lop incir buldum. Bunlar mutlaka senindi. Fakat o ka- dar güzeldi ki dayanamadım. Sana bir muziplik olsun diye evvelâ incir- lerden birini yedim. Öyle lezzetli idi ki dayanamadım. İkincisini de mide- me indirdim. Sonra üçüncüyü de ye- Azizim Sadığın bu sözü üzerine te- pemden horoz çıktı zannettim. Va- purda olduğumu unutarak avaz avaz bağırmışım: — Hay .ziftin pekini yeseydin.. Hay ziftin pekini yeseydin.., Sadık iz — Ne oldu yahu?.. Üç incirden ne çıkar,.. Yemediğin incir olsun... Ben sana Bursaya gidince beş kilo incir alayım ... İşte böyle azizim. Bu maceradan sonra ne zaman bir yerde incir gör- sem içim acı acı sızlar... Bu eski tırayı, bizim aptal Sadığın lığı yüzünden kaçırdığım güzel fır- satı düşünürüm... (Bir yıldız) alkın şikâyet ve dilekleri Posta yanlışı Bay A. Zeren bize bir pul göndermiş. | Üzerinde 29/2/1938 damgası var aa mektup 17/1/938 de alırmış. Bu gibi hatalar İnsanları mahsustur. Postacılarda yareste olamaz. Fakat böyle bir yanlışlığın pul biriktirenler nazarında büyük kıymeti vardır. Nakliyatta malüllere tenzilât Ben Boğaziçinde oturuyorum. Bir ağa- beyim, bir hemşirem, bir eniştem, bir am- cam, bir de kardeşim var. de di- limizi iyi bilenlere yaptırmak iktiza ekti. gidir. Bay Z. Ünsal'a Üsküdarda vapur iskelesinde 13 numa- ralt dükkünda tütüncü bay Ünsal'a: Mektabunuzu alâkayı calip bularak ma- kamı âldine gönderdik. İstanbul — Öğle neşriyı Türk “musikisi, 1250: Plâkla Türk musikisi, pik neşriyatı, 14: SON, Akşam “neşriyatı: 1850: Piâkla dans musikisi, 19: Konferans: Ali Kimi Ak- yüz (Çocuk terbiyesi), 1930: Beyoğlu Halkevi gösterit kolu tarafından bir tem- sil, 1958: Borsa haberleri, 20- Vedia Riza Ve « arkadaşları tarafından Tüzk musikisi ve- balk şarkıları, 2030: Hava raporu, 20,33: Ömer Rıza tarafından arabca söy- lev; 2045: Muzaffer Güler ve arkadaş- ları tarafından Türk reüsikisi vehalk şar- kıları, (Sant ayar), 2 Mustafa ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 21 8: ORKESTRA: 1 - Tshafkowsy: La belle au bols dormant, 2 “List: Rhapsodi No, 2, 3 - Waldtenfel: 4 - Sioir: Marehen s haberleri, 23: ret parçaları, günün prug- : 1230: Plâkla Hayvadiş, 1305; 1530: Muhtelif Es den İnğend, z Plâkla sololar, ope: 220: Ankara — Öğle neşriyatı: 1230 - 12.50: Muhtelif piâk neşriyatı, 1250 » 13. Plâk: Türk musii ve halk şarkıları, 13,15 - 1330: Dahi re harici haberler. Akşamı “neşriyatı; Saat: 1830 - 1835 Plâk- neşriyatı. -1835 - 10. İngilizce det Azime İpek, *0 - 1930 Türk mesikisi ve hâlk şarkıları (Halik Recai ve arkadaş- ları). 1930 - 1945 Saat ayarı ve arapça Deşriyat. 194 45 Türk musikisi ve halk şarkıları “(Nezihe ve arkadaşları), 20,15 - 2030 Konferans? Parazitolog Nev- zat, 2030:- 21 Saksofan Sola: Nihat Esen- gin. 21 - 2115 Ajans haberleri, 21,15 - 2155 Karışık plâk heşriyete. 2155 - 22 Yarınki porgram ve İstiklü! iusrşi. Avrupa programı mat 20 de Deutsehlandsender 20,10 da çeşitli mu- zika — Rerlin 20,10 da orkestra konseri — Hamburg 70,10 da çeşitli muzika — Ko- lorya 20,10 da akşam konseri — Königs- berg 20,10 da akşam konseri — Stuttgart 20,15 de konser Saarbrücken 20,10 da galon muzikası — Brükşel 20,10 da piyano konseri — Rad. Toulouse 20 de dans, ope- ret ve filim havaları — Londra 20 de | radyo orkestram, 20,40 de salon muzikas— | Orta İngiltere 20 de askeri muzlka Roma 20,80 da eğlenceli muziks — Bük- | reş 20,10 da mandalin konseri, 2045 de «Cavallerin Rusticanas operası — Prg 20,15 de eğlenesli masika — Peşte 2030de Sottens 21,45 de orkestra konseri, Saat 22 de Viyana 22 de. Lehar gecesine devam — Deutsehlandsender 22.10.da askeri marg- lar — Prankfurt 22de çeşitli konser — Leipzig 22 de orkeslra konseri — Brüksel 22 de askeri muzika — İyon PTT da eğlenesli konser — Paris PTT konser — Strasburg 2230 da orkestı konseri — Orta İngiltere 22 de Boheme | operasının 1 inci perdesi — Roma 22 de operet konseri — Milüno 22 de senfonik Ernser — Beromünster 22.10 da salon mu- ası — Prag 220 da keman ve orkestrn. konseri Saat 13 de kası — Prag 2330 da orkestra konseri, Saat 24 den itibaren i ni ; Ni ; Heliliş a 25 Şubat 1938 KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Yazan: İskender F. Sertelli Deniz Romanı Tefrika No. 152 Panayır yerinde koca arıyan genç kızlar cıvıldaşıp dururken, korkunç Filip limana giriyordu | — Bir yıl, yalan söylememeğe ça- lışınız! Kimseyi aldatmayınız! Yıl sonuna varmadan bunun faydalarını ve mükâfatını göreceksiniz! Doğan rels'doğruluğu çok sevdiği için, filozofun bu sözünden hoşlan- şt. Filozofun ikinci nasihatı şu oldü: — Kendinnzden zayif olan kimse- lerle mücadele etmeyiniz ve fükirlere acıyınız! Yerliler birbirlerine bakışıyorlardı. Vilozofun bu sözü bilhassa güreşçi- lerin hiç de hoşuna gitmemişti. Üçüncü nasihat erkeklerden ziya- de kadınları alâkadar ediyordu: — Her kadın, kocasını kendine ve evine bağlamak için, dalma temiz gez meli ve kocasına süslü görünmelidir. Bunu yapmıyan Kadınlar, kocalarını çabuk kaçırırlar ve yuvalarından uzaklaştırmağa sebeb Olurlar. «Yuvayı yapan, dişi kuştur!» sözü ne kadar doğru imiş ... Doğan reis uzaktan bağırdı: — Hay, yaşayasın sen.. koca bilgin! Ne doğru sözler söyledin! Söz değil, Cevahir bunlar... Kadınlar filozofun ayaklarına ka- panarak: — Az söyledin amma, uz söyledin, baba! biye bağırıyorlardı. Erkekler küme küme geriye çekilmeğe başlamıştı. Meyhaneler tekrar doluyor. — Filozof, üçüncü nasihatte saç- maladı, Diyenlerin sayısı çoğalıyordu. Türk denizcilerinden bir çoğu bu ihtiyar adalının ne demek istediğini anlıyamamıştı. Doğan reis denizcileri başına top- yarak, onlara ihtiyar bilginin ne de- mek istediğini anlatmağa savaşırken, limanda kimsenin göremediği ne mü- him,'ne heyecanlı vakalar geçiyordu! Panayır yerinde o kadar gürültülü bir kaynaşma vardı ki. (Korkunç Filip) in gece yarısı limana girdiğin- den kimsenin haberi bile yoktu, ... «Ne ararken, ne buldum?!» Gece yarısı.. üç direkli bir yelkenli yayaş yavaş limana giriyordu. Sinan reis küçük çekdirinin arka . küpeşte” sine uzanmış yatıyordu. Sinanın ya» nında yedi kişi vardı. Denizcilerden biri: — Bu gelen, korsan gemisine ben- ziyor, Diye mırıldandı. Sinan büyük yel- kenliye şöyle bir göz attı: — Tâ kendisi. Filip geliyor. Korsan gemisi limanda hiç bir tek- ne göremeyince, Sinanın yanına Ka- dar sokulmuştu. e Sinan bıyık altından gülüyor ve: — Çocuklar! diyordu. Herif bizi avlamağa geliyör. Fakat, biriz sonra kendisinin nasıl bir tuzağa düşece- ğinden haberi yok. Korkunç Filip, Sinanın çektirisine yaklaşınca, bunun bir Türk korsan gemisi olduğunusanladı: « — Kımıldama.. yakarım!; İşaretini verdi. Sinan bu işareti alınca sahte bir — Bu ne güzel tesadüf! Ne ararken ne buldum?! Sinanı Filipin gemisine aldılar, Filip, küçük yelkenliden korkmuş değildi amma.. şüpheye düşmüştü. — Acaba türkler buralarda mı do- dolaşıyor? Sinana sordu: — Buraya yalnız mı geldin sen? — Evet, — Etrafta başka bir Türk gemisi yok mu? — Ne bileyim ben?! Belki vardır. belki de, yoktur. Sinanın bu şüpheli sözleri * Filipi düşündürmüştü. Kaptana emir verdi: — Türklerin hepsini esir almız! Derhal küçük çektirideki yedi türk denizcisini Korsan gemisine aldılar. Anbara attılar ve Sinanın kollarını bağiayıp yere yatırdılar. Bu sırada (Korkunç Filip) in yük- sek sesi işitildi: — Panayıra yarın da gelebiliriz. Bu gece limanda durmak tehlikelidir. Hemen açılulım buradan... Korsan gemisi tekrar yelkenlerini şişirdi ve limandari çıktı. '.. Doğan reis sahile koştu. « — Korkunç Filip göründü ve gitti «— O, bir Türk çektirisinin tayfa- larını da esir aldı!» Gibi dedikodular ağızdan ağıza do- laşmağa başlamıştı. Doğan rels bu haberi alınca, yanındaki denizcilerle birlikte sahile koştu, Gerçek, limanın bir köşesinde duran küçük bir Türk yelkenlisi göze çarpıyordu. Doğan reis derhal bir kaç denizel İle bir kayığa binerek, küçük yelken- liye gitti. O ne?! Çektirinin içinde kimseler yoktu, Acaba bu bir oyun miydi? Doğan rels; — Bu, bizim teknelerden biridir. Burada neden bomboş duruyor? İçin- deki tayfaları nereye gitmiş? Diye. düşünürken, &denizcilerden biri; — Panayıra inmişlerdir. Diye mırıldandı. Doğan reis hay- retler içinde düşünüyordu. Nihayet mesele anlaşılmıştı. Sahildeki kayık- çılar yetiştiler: — Korkunç Filip geldi, dediler, bü- radaki Türk denizcilerini esir alıp götürdü. Doğan reis büsbütün hayrete düş- müştü. Buraya bir küçük Türk yelkenlisi- Bin gelmesindeki mânayı bir türlü anlıyamıyordu. Doğan reis, boş kalan. yelkenliye iki nobetçi bırakarak tekrar sahile döndü. Doğan, Korkunç Filipin geldiğine bir türlü imanamıyordu. Filip böyle bir gecede Kefalonya pa- nayırına gelir de şehre çıkmaz mıydi? Bu garip hadise ağızdan ağıza, kur laktan kulağa bütün şehre yayılmıştı. O gece herkes sabaha kadar kuşku ve heyecan içinde beklediler, Deniz cilerin merakı da gittikçe artıyordu. Ertesi sabah güneş doğrken, deni- zin üstünde kalın bir sis tabakası gördüler. Doğan rels, küçük yelkenlinin tay- falarını sahilde bekliyordu. Bunlar gemiyi boş bırakıp - hepsi birden - şehre nasıl inebilirdi? Doğan reis merakından çatlıyordu. Sahildeki denizcilerle bütün şehri ve panayır yerindeki bütün meyhanğleri arattı. Küçük yelkenlinin tayfalarını misi ve etrafındaki kadırgalar lima na doğru geliyorlardı. Gemiler birer ikişer llmana girdi- ler ve bir arada toplandılar. Doğan reis tekrar bir kayığa atlı- yarak sahilden açıldı. Hüsrev rels paşa gemisinin güver- tesinde dolaşıyordu. Doğanın geldiği- ni görünce sevindi, güverteden 568 lendi;