12 Kânunüsani 1938 ei Evlenmek bahsi açılınca Mecdi: . -— Evlenmek mi?, dedi, aklımdan bile geçirmiyorum... Bekâr doğdum, bekâr yaşıyacağım, befr ölüceğim... Merhum bay Ubeydullahın dediği gibi Arkadaşları ona takılırlardı: — Seni de görürüz, Öyle bir evle- hirsin ki... — Yahu size söylüyorum. Evlen- meği düşünmüyorum bile, aklımdan bile geçirmiyorum. — Zaten erkeklerin çoğu böyle dir... Evlenmeği akıllarından geçir medikleri, düşünmedikleri zaman birde bakarsın birdenbire evleniver- Mmişler... Mecdiyi uzun müddet görmedik. 6-7 ay sonra bir gün ona Oalata- #arayda rasgeldim. Beni” görünce — Evlendimi!. dedi. Şaşırmıştım: — Nasıl evlendin?.. diye sordum. Cevap verdi: — Nasıl mu evlendim?.. Dayak yi- ye yiye... Yumruk yiye yiye evlen- dim.. ZE Haydi eanım sende... Alay mi ediyorsun?. İnsanların sevişe sevi- şe evlendiklerini işittim amma da yak yiye yiye, yumruk yiye yiye evlen- diklerini hiç duymamıştım. Öyle şey olur mu?. Mecdi gülüyordu: — Vallahi ben dayak yiye yiye ev- lendim. Yumruk yiye yiye evlendim. Ban kılıbık kocalar evlendikten son- ra dayak yerler... Ben evlenmeden dayak yemeğe başladım. — Pek erken başlamışsın Mecldel- ğim. Bu hususla pek acele etmiş sin... Namli bu Iş bakalım... Anlat... Mecdi: — Benim sigaram bitmiş, dedi, ev- yelâ bir sigara ver bakalım... Bigarayı uzattım. O başladı: — Kısa, fakat tuhaf bir hikâye... d4edi. Benim ne kadar maç mersk- hn olduğumu bilirsin. Hiç bir fut- bol maçını kaçırmam. Hele büyük Kiüplerin heyecanlı maçları oldu mu? Daha bir sast evvelinden stad- yuma damlarım. İyi bir yer bulup btururum, Bundan beş ay evveldi. Şampiyonluk maçları başlamıştı. O günü iki bü- stadyuma gittim. Ben maçı ballkon- dan değil de tribünlerden seyret- mesini daha severim, O günü de tri- bünlerden birinin en güzel sırasın- da bir yer seçip oturdum. Stadyum nımdaki boş yere bir kocaman göz- 10, küçücük, kımlcık dudaklı bir genç kız oturdu. Bilirsin ki böyle tiplere karşı hususi bir zaafım vardır. İçim- den: «Eyvah, dedim, yanımdakine bakmaktan bugünkü heyecanlı ma- çı doğru dürüst seyredemiyeceğim!> Genç kızın göğsündeki renkli rozet- ten onun bugün maç yapacak klüp- lerden birine mensup olduğunu an- ladım. Ben de ayni klübün eski bir Azasıyımdım. Nihayet futbolcüler alkışlar ara- sında sahaya çıktılar. Mutad mera» simden sonra maç başladı. İki Müp te şampiyonluğa çok tesir edecek olan bu maçı kazanmak için deb- geli sert oynuyorlardı. Çetin bir maç... Bir aralık bizim çocuklar kar- gı kaleye güzel bir akın yaptılar. Fakat yanımdaki iri iri gözlü, kü- çücük ağızlı genç kız ne kadar he- idi. Bizimkilerin karşı kale- ye akın ettiklerini görünce dayana madı, Ayağa kalkarak bağırmağa başladı: — Haydi çocuklar... Bravo.. di... Pas ver... Pas... Pas... Bu esnada bizim çocuklar güzel bir paslaşma ile tâ kalenin önüne Anmişlerdi. kaleciden başka tek bir müdafi kalmamıştı. Rakiplerimiz için dehşetli tehlikeli bir vaziyet... Yanımdaki genç kız he- yecandan bayılacak... Bağırmaktan — Bekletme... Bekletme... Şüt çek... Şüt. bekletme... diye bağır» yordu. Bu sırada bizi mçocuklardan biri kuvvetli bir süt çekti. Goli.. Pa- kat golle berüber tepeme bir yumruk » Hay- indi. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Yanımda ayakta duran güzel kom- gum heyecan içinde hâlâ küçücük yumruğunu, kafamın üzerinde bir çekiç gibi sallıyor: — Gol... Gel... diye bağırıyordu. Golü görünce, heyecendan ne yaptı- ğının hiç farkında olmadan tepeme yumruğu atmıştı. Neden sonra ai- tağı yumruklar bozulan şapkamı gö- rünce işin farkına vardı. Utancın- dan kızardı: — Vallahi affedersiniz efendim... dedi, o kadar heyecanlandım ki hiç farkında ohnadan... Gülümsiyerek şapkamı düzelttim: — Aman efendim... Rica ederim... ehemmiyeti mi var?... dedim... Ba- zan heyecandan böyle şeyler olur... Şimdi maç tekrar son derece he yecanlı bir safhaya girmişti. Karşı- ki taraf yediği golün acısını çıkar- mak için uğraşıyordu. Bizim kale İkinci golle beriber tepeme İnen | ikinci yumruk... Ayakta duran gü- zel komşum gene neden sonra yap tığının farkına. vardı. Kıpkırmızı ke- sildi: — Size karşı pek mahçubum amma... Afjedeısiniz, dedi, heyecan Di yy Ben gene şapkaruı düzeltirken: — Ehemmiyeti yok efendim... He- yecandan bazan böyle şeyler olur, diye mukabele ettira. Lâfı uzatmıyayım. Üçüncü golde tepme üçüncü bir yumruk deha ye- dim. Eğer bizim çocuklar bir kaç gol daha atarlarsa yiyeceğim yumruk- lardan pestilim çıkacaktı. Bir erkek- ten, yahut çirkin bir kadından bu yumrukları yeseydim pek canım acı- yacaktı, Lâkin bu güzel Komşumun tepeme attığı yumruklar bana ş©- kerden de, baldan da daha tath geli- yordu. Heyecanlı genç kız böyle ayakta durursa daha tepeme farkında Ol- muıyarak bir çok yumruk atacağım anlamış olmalı ki bu sefer oturdu. Maç devam ediyordu. Bugün bizim çocuklar hakikaten fevkalâde oynu- yorlar. Gene karşıkı kalenin önlerinde idiler. Hem bu sefer öyle bir vaziyet ki ben bile heyecandan ne yaplığı- mı bilmiyordum. Benim yerimden karşıki knie daha güzel göründüğü İçin yanımdaki genç kız bana doğru pek yaklaşmıştı. İkide bir: — Aman, aman kaçıracaklar... Bu fırsatı kaçıracaklar diye bu sefer ku- cağıma koyduğum gazetelerimin, ki- taplarımın üzerine yunmuğumu âti- Grip, Baş, ve Diş ağrıları Nevralji, Artritizm, Romatizma AKŞAM NASIL EVLENMİŞ? eye akın ettikleri zaman, o fevkalâ- de heyecanlı dakikalar arasmda el- lerimiz birbirini yakalamış... Keti- yen farkında değiliz... Hakem üdü- ğü çalınca işin farkına vardık. Bu sefer ben ondan özür diledim: — Affedersiniz efendim... candan hiç farkında değilim. O gülümsedi: — Beyecandan bazan böyle şeyler olur efendim... dedi, İkinci haflaymın içinde o tekrar ayağa kalkmıştı Heyecanlı sahne- lerde başıma, omuzlarıma bir iki yumruk daha sttı. Heyecandan far- kında olmadan şapkamın kurdelâsı- ni parçaladı. Fakat bu esnada bi zim çocuklar bir gol yiyince heye- candan baygınlık geçirmez mi?... Kendisini ayıttım, Bilhassa teşekkür etti. O günden sonra her maçta onu armağa başlamıştırı. Her zamanda ayni tribünde hattâ ayni sırada otu- ruyordu. Ben de herkesi itip kaka- rak onun yanında kendime bir yer açıyordur Maç başlayınca kendisi- zapledemiyor, heyecan arasında, iarkında olmadan bana yumrukları indiriyordu. Ne ise böyle yumrukları yiye yiye ahbap olduk. Yumrukları yiye yiye nişanlandık. Ve tabii gene maçlara gidiyorduk. Yumrukları yiye yiye de evlendim... İşte azizim, inanmı- yordun... Ben dayak yiye yiye, yum- Tuk yiye yiye evlendim... (Bir yıldız) Heye- Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Maçka, Taksim: İstiklâl cad- desinde Kemal Rebul, Kurtuluş cad- desinde A. Galapulo, Beyoğlu: Gala- tasaray, Posta sokağında Garih, Ge- : Topçular caddesinde Hidayet, Kazımpaşa: Vasıf, Ha Bahıcıoğ. Yunda Barbut, Eminönü: Hüsnü Onar, Heybeliada: Halk, Büyükada: Halk, Fatih: Şehzadebaşında Asaf, Kars- gümrük: Mehmed Fund, Bak; Btepan, Serer: Nuri, Tarabya, Ye- Diköy, Emirgân, Rumelihisarındaki ecmneler, Neşet, Şehremini: Ahmed Hamdi, En sağlam En Ucuz Hesap defterlerini AKŞAM matbaasında bulacaksınız. * Yevmiye defterleri Kasa defterleri Defteri kebirler Muavin defterler * En iyi cins küsda ve İngiliz prese kartonu ite ciltlen- miştir. Fiyetler 200 sahifeli 140 - 160 kuruş s9 » M-M > © » B-M5 » Akşam matbaası Telefon: 24240 NEVROZiIN Baş, diş, nezle, grip romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli sama Tefrikâ No. 113 sma Bahife 9 Ahmed, Üsküdar kayıkhanesinden bir kayıkcı buldu. Gece yarısı yelken açarak dalgaların koynuna atıldı ! — Karın sarayı ayak basmamış- tır, sultanım! Fakat, o alaturka şar- kılardan çok hoşlanır. Mihrimah sultan dudağının ucile güldü. Nusret efendi, Mihrimah sullan bir şey bilmiyor sanıyordu. Öyle ya... Hoşedanın padişah güz- desi olduğunu bilseydi, onu Mihri- mah sultanm sarayına götürecek ka- dar aptallık gösterir miydi? Duman Ahmed bu sırada: — Benim için en büyük zevk, ku- lağımızda uğuldıyan şu fırtınalarla boğuşmaktır! Diye mınldanmıştı. Onun (Boğaz- içi) şarkısile alâkadar olmadığı bu sözünden e pek âlâ anlaşılıyordu. Mihrimah sultan: — Ahmed, dedi, bu gece neden durgun duruyorsun? Ben seni hiç bir zaman bu derece kederli görmemiş- tim. Ahmed sofradan elini çekti: — Bugün evden çıkarken karımı rahatsız bırakmıştım. Onu düşünü yorum, sultanım! Duman Ahmedin. bu sözleri salo- nun havasını bir anda değiştirdi Nusret efendi içinden: «— Oh.. hele şükür evli olduğunu anladım!» Diyerek geniş bir neles aldı. 'Hoşeda içini çeker gibi soludu. Mihrimah sultan kalşarını çatarak sordu: — Vay, sen evli misin, Ahmed? Ahmed önüne bakıyordu: — Evet, sultanım! dedi. Üç ayok du evleneli... — Nasıl oldu da duymadık biz? Neden bahsetmedin şimdiye kadar bu hayırlı işten?... — Bahsetmeğe vesile bulamamış- tam. — Karm güzel mi bari?... — Çok güzel ve temiz yürekli bir — Eh. Gebze de İatanbulun bir mahalleşi sayılır. Demek evlisin hal... Mihrimah sultan, Duman Ahme- din evlendiğine bir türlü inanamı- yordu. Ahmed dayanamadı, Ayağa kalktı; — Fırtınalar beni çağırıyor, su tanım! Müsaade ediniz de gideyim artık, — Nereye gideceksin bu vakit?... — Kamkla Eyübe.. Orzdanda Edirnekapıya.... Mihrimah sultan gözlerini açtı: — Çıldırdın mı sen, Ahmed? Bu fırtınada ve gece karanlığnmda de- nize çıkılır mı hiç?... Duman Ahmed o gece Üsküdar dan Eyübe geçmeğe kurar vermişti, — Mutlaka gitmeliyim, sultanım! Hacer beni çağırıyor. Ben bir gece ondan uzak kalamam. Mihrimah sultanla Hoşeda göz gö- ze geldiler. Mânah bakışlarla başlarını salla dılar, Hoşeda: - — Bu ne müthiş sevgil.... Demek istiyen bir kıskançlık için. de kalbinin çarptığım duyuyordu. Duman Ahmed ayakta duruyor, gitmekte ısrar ediyordu. Mihrimah sultan Ahmedi alıkay- mak imkânını bulamayınca: — Bu saatte Halice ne Ve gide ceksin? Ahmedin gözleri dönmüştü. Ka- ranlıkta onu kimse tammıyordü. — Eyübe gideceğim, dedi, kaç pa- Ta isterseniz vereyim. Hemen sağ- lam bir tekne indirin denize... Kayıkçılar? — Eyübe gideceğim! Sözünü duyunca birbirlerine hay- retle başladılar. Kayıkçıların. hakkı vardı. Böyle fırtınalı, tipili “bir gecede o zaman danberi Üsküdardan — Oğul! dedi - ancak deli olmak gerekti. Yirmi beş yaşlarmda iri boylu bir delikanlı, kayığını suya İndirdi, yek. kenini taktı. — İşte ben hazırım, geç aslanım! Diye murıldandı. Deli İbrahim bu... Dalga, fırtına, bora vız gelirdi ona, Kayıkçılar soğuktan titreşerek acı acı gülüştüler, — Bu müşteri de ondan aşağı kak muyor delilikte... Der gibi garip bakışlarla her iki. sini de süzerek köşelerine çekil diler. Üsküdar kayıkçıları arasında (Deli , Du — Şimdi tanıdım aslanım! Benim — Onu bütün denizeiler tanır. De- yi KE YE e