“21 Kânunvevvel 1937 a — AKŞAM Beş lisan bilen ve 6 lira için adam öldüren genç nasıl yakalandı ? Ayın on beşinci gecesi Üsküdarda Yeni mahallede Pazarbaşında Miroğlu Sokağında 106 numaralı evde esrarlı bir cinayet işlenmiş ve bu evde yalnış başına oturmakta olan Onnik ismin- de 64 yaşlarında bir ihtiyar ağzı men- dille tıkanarak ve başından yarala- marak öldürülmüş bir halde bulun- Muştu. Cinayet sahnesine atdan ilk Hazarlar, cidden esrarlı bir vaziyet gösteriyordu: Onniğin darmadağın plmuş yatak odası, bir târafa fırlatılıp Atılmış olan iskambil destesi, masa Üzerinde boş rakı kadehleri, boş bir gi- Şe, yerde kanlı bir palto... Bütün bun- lardan başka maktulün göğsü üzeri- 'ne bırakılmış, Faka Basmaz Zeki ve Kurbağaldereli Ağa.. imzalarını ta» Şıyan ve bir «Bay komiser!» elkabını İhtiva eden ve cinayeti bir kaçakçılık Ye namus işi uğrunda işlenmiş gibi gösteren bir kâğıd... Evde yapılan araştırmada çatal, ka» Şık, bıçak takımlarile bir battaniye ve üç tane dolu reçel kavanozunun Or- tada bulunmadığı görülüyordu. Vaziyet hakikaten muğlak ve esrar- hidi, İş başında. Bir taraftan Üsküdar adliye ve za» bıtası, diğer taraftan Emniyet di- rektörlüğü ikinci şube müdürlüğü ci- nayet masası baş komiseri Abdürrah- man ve Alişan ile arkadaşları sıkı bir tahkikat ve takibata girişmişlerdir. Kadıköy ve Beyoğlunda iki ayrı ai. Je nezdinde hizmetçilik eden maktul Onniğin karısı Mazgarit ile kın Şi- Morik, bu facia karşısında kendilerin- den şüphelendikleri birçok kimselerin isimlerini vermişler, zabıta memurla» Tı da bunlar üzerinde yegin yegân durarak tedkikatta bulunmuşlardır. Cinayet yerinde bırakılmış gibi gö- rülen deliller katillerin müteaddid ol- duğu hissini vermekle ise de zabıta» nın kanaati, bütün bunların müret- tep ve katilin tek kişiden ibaret bur | lunduğu idi. Zabıta; kendilerinden şüphe edilen Şahıslar arasında bir gencin hayatı- nı ve mazisini oldukça karanlık gör müş ve bunun üzerinde fazla durmak mecburiyetini hissetmiştir. Otuz yaşlarında olan bu genç, ismi Araksi iken ihtida etmiş olan ve Behi- ye adını alan kırk beş yaşlarında bir kadının oğludur. Bunların oturduklar ri ev; Onniğin erinin bulunduğu 80- kağa yakındır. Bir gencin mazisi Bazı İhsan, bazan Mehmed namla- rile bazı gemilere dömenci olarak girmiş çıkmış bulunan bu gencin ma» Zisi tedkik edilince bundan on dört 89- ne evvel pasaportsuz olarak İstanbul- dan Marsilyaya kaçtığı, birçok ecne- bi gemilerinde dümencilik yaptığı an- Yaşılmıştır. Fransızca, ingilizce, ital- yanca, rumca ve ermenice lsanlarına, Bayet iyi vakıf olan Mehmed İhsan bundan bir müddet evvel muntazam Pasaportla İstanbula gelmiş ve öte- de beride kendisine iş aramağa başlar Tuştar. İhsan; anasının bir hayli para ve mMücevherata malik olduğunu bildiği dihetle kendisine bol para vermesi için Bundan üç buçuk sy evvel bu ana Oğul arasında bir hâdise geçmiştir. Bir | EŞYAYI altüst etmiş, annesine sid mer- Gün, İhsan, para istemek hususunda | bun para ve mücevherleri sramıya &hasını pek fazla tazyik etmiş, ve eri | başlamıştır. baştan aşağı araştıracağını da ilâve #derek sokağa fırlamıştır. Taş altına saklanan mücevherler Behiye; oğlunun bu sözlerinden huy- Çalınmış eşyayı satın alan Agop lirayı vermiş, inanmazsa bakkala gi- dip sormasını da söylemiştir. İhsan, bütün bu sözlere bir türlü kanmarış, hattâ bir aralık, her nasıl- sa mücevherlerle paranın saklandığı | yorl keşfederek bunları aşırmağa mu- vaffak olmuştur. İhsanın bir vehmi Yalnız İhsanın fikrine saplanan ye güne nokta; anasının asıl mücevher- letile paralarının komşusu Onmiğe be- rayi muhafaza verilmiş olduğudur. İş- te İhsan; bu vehmin tesiri altında bir gece Onniğin evine girmeğe ve ana- sırın mücevher ve paralarını araştır- maya karar vermiştir. Bunun için İlk iş olarak balmumu ile İ müdürlüğü Gaziantepte bu sene fıstık az Fiatler yüzde 20 fırladı, rekoltenin büyük bir kısmı satıldı Gaziantep (Akşam) — Fıstık, Ce- nubi Anadolunun en mühim ihracat malıdır. En çok Antep vilâyetinde ye- tişir, pazarı Antepde kurulur. Bu yüzden her sene vasati olarak şehri- mize bir milyon Vira girer. Yakın za- manlara kadar fıstığın ehemmiyeti bilinmiyordu. Pıstığa 'Cümhuriyet idaresi lâyık olduğu ehemmiyeti ver- miştir. Üç senedenberi fıstıklarımız üze- Tinde tedkikler yapılmakta, hastalik- larile mücadele edilmektedir. Bir yil fasıla ile mahsul veren fıstık ağaçla- rının her sene mahsul vermesini sağ- lamak, hastalıkları üzerinde tedkik- ler yapmak üzere şehrimizde yüksek ziraat enstitüsüne bağlı bir fıstık is- tasyonu açılmasma karar verilmiş, istasyon binalarının inşaati 43 bin liraya bir müteahhide ihale olun- muştur. İnşaata yakında başlanacak- tır. Kuraklık ve havaların ittiradsızlığı yüzünden bu sene fıstık mahsulü az olmuştur, Umumi rekolte 650 tondur, Bu miktar geçen senelerin en az 18- koltesidir. Bu sene fıstığın az olma- sına mukabil fiatler iyidir. Fıstıklar 938 yılına kadar yalnız Amerikaya gidiyordu. Bir senedenberi takas do- layısile Hindistan, Seylân, Sudan ve İzmür (Akşam) — Akhisar tütün- cüler bankası İzmirde bir şube açmış- tar. Yerli ve milli bir bankamızın teş- vazifesini, umum müdürü B. Halli Hilmi Ergun derhuhde etmiştir. Karamanda bir hava nr Onnlğin evinin kapı kilidinin kalıbını | 'göğ almış ve bununla bir maymuncuk hazırlatmıştır. Vaka gecesi, yani ayın bir şişe rakı aldıktan sonra vapurla Üsküdara geçmiştir. Mehmed İhsan, evvelâ kendi evine uğramış, kahveye çıkacağı bahenesile ve anasının lâstiklerini giyerek soka ğa çıkmış ve Onniğin evinin önüne gelmiş maymuncukla kapıyı açarak içeri girmiştir. Evde konsol, gardrop ve mümasili Altüst edilen eşya!.. Bir türlü bunlara ras gelemiyen İh- san, bir hayli uğraşmış, mahfaraları içinde çalal, bıçak, kaşık takımlarile, dolu üç reçei kavanozunu, bir de ye- lahmış, o gün alelâcele, sandığında bu-| ni Dir battaniyeyi beraberinde götür. 60 lira para ile bir kısım mü- mek üzere birer tarafa koymuştur. “evherlerini evinin bahçesinin dışın. | Bütün bu işler oldukça uzun sürmüş da bir arsâdeki büyük taşın altna sak.) ve saat da Yirmi ikiyi bulmuştur. lamıştır. | Ogün bayan Behiye mahalle bakka-| adan bir lira ödünç almış, akşam eve belen oğluna, tekrar parasıdığından erek bakkaldan ödünç aldığı | Bütün kurduğu plân, anasına ald para ve mücevherleri arayıp bulmak olan İhsan; tam evden ayrtlacağı &i- rada bir mani ile karşılaşmıştır. (Devamı 13 üncü sahifede) Karaman (Akşam) Devlet Havayol- ları hava meydanı İnşastı yarı yarıya bitmiştir. Hava meydanı 500 X "700 metre murabbaı «badında olup, etrar fına kireçle işaretler konmuş, topra- ğın Arızaları bertaraf edilmiş, meyda- nın ortasına da yükseklerden görün- mek için 20 metre uzunluğunda Ka- raman kelimesi yazılmıştır. Halk Partisi merkezinde ve Hak kevinde havacılık konferanslarına bap- lanmıştır, ESRARENGİZ KERVAN Yazan: Arif C. Denker "Tefrika No, 36 Ah-Sing işleri yoluna koyduğuna kanaat getirdi, derin bir uykuya daldı bankanın | Ondan sonra bizim develer silâh sandıklarını yüklenerek (odağların arasında kaybolup gider, Rus hudu- dunu aşar. Asıl kervan ise sandıkla- rın ve balyaların değiştirildiğinden bihaber, Kaşgara doğru yoluna de- vam eder. Şimdi bütün mesele Japon- ları Karayılgında bizzat hazır bulun- maktan renetmeğe kalıyor.» Fang-Fao, Ah-Singin fısıldıyarak ve hırıldıvarak verdiği cevabı işitmek için ona doğru iğildi. Ah-Sing dedi ki; — Kervan iki aydan evvel Karayıl- gına gelemez, o zamana kadar ben iyi- leşirim. Fakat ben şimdiden şimale adamlar göndererek Japonların Kır- gız beyleri tarafından bir içtimaa da- vet olunmalarını temin edeceğim. Bu- nu. yaparsak sonlardan Kürtuluruz. Sen kervanın ne zaman Karayılgında bulunacağını Japonlardan gizli tut. Hattâ kervanın Turfana geldiğini bi- le bilmelerine lüzum yok. — Bunu gizlemek pek kolay olamı- yacaktır. Çünkü herhalde Japonla- rın da Turfanda adamları vardır. Şa- yed gizlediğimizi anlarlarsa bizden şüphe etmeğe başlarlar, — O halde kervanla Karayılgında değil, Raşgara daha yakın olan bir noktada karşılaşacağımızı söyle. Ah-Singin hırıldıyarak söylediği bu söz üzerine Hang-Fao; — Neden? Japonları buradan uzak- laştıramazsak ne yapsak nafile! dedi, Ah-Sing sabırsızlandı; — Söylediğim şey kafana girmiyor mu? dedi. Kaşgara daha yakın olsak diyorum, yani biz Karayılgında işimi- zi görürken Japonlar kervanın daha sonra yâkalanacağını zannetsinler, Vekit kazanalım. Japonlar da daha vakit var diye şimalde Kırgızların içtimaına mutlaka gitmek istiyecek- lerdir. Ah-Sing bitab düştüğü için sustu. Fısıldıyarak konuşması bile çenesini hareket ettirdikçe kendisine dayami- miyacak kadar acı ıztırablar veriyor- du. Hang-Fao cürüm şerikine şu sü- retle mukabelede bulundu: — Belki böyle düşünmekte haklı- sm. Ben çok bir vakit kazanılacağını zannetmiyorum. Meğer ki Kaşgara çok yakın bir yer tayin ettiğimizi Ja- ponlara söyliyelim. Böyle yaptığımız takdirde de Japonlar bu hareketimizi ihtiyatsızlığımıza harmlederler. San- dıkları değiştirdikten sonra onları gizlemek için vakit kalmıyacağını, kervanın Kaşgarda işin farkına vara- cağını ve sandıkları aramağa çıknca- gır ileri sürerler. Ah;Sing, dostu tarafından verilen bu izahatı muvafık buldu. Ondan son- ra dedi ki: — En iyisisenbu noktaları vali Ping-Çu ile müzakere ederek karar- — Evet, dün sabah Kulcayı terket- miş. Rus hududuna doğru gitmiş. Öteki kızın ölüsünü de beraber almış. Mongolların hancısı haber verdi. Fa- kat, ikinci kızı neden öldürttün? Bu- kül bir mevkie düşmüş olacak. Çu- bilmişorum. Ben ona Rus kızlarını — Pek âlâ Şayed önümüzdeki haf- talar zarfında ondan bir haber ala- mazsak biz kendimiz Moskovaya mü- racast ederiz. Ben şimdi gidip Ping- Çu ile konuşurum. Hank-rao bunu söyledikten sonra kalktı ve Çinlilere mahsus olan se- amları ve tazimatı yaparak odadan çıktı. Yerinden kımıldıyamıyan Ah- Sing bu merasime beceriksiz hareket derle mukabele edebildi. Hang-Pao gittikten sonra Ab-Sin vaziyeti kendi kendine düşünmek için yalnız kaldı, kadınlarını ve uşaklarını yanına çağırmadı. Kendi kendine di- lim etmekle Sovyetlere şüphesiz bü- yük bir hizmette bulunmuş olacak- satarım. «Almazsanız mukabil ihti- Tâlcilerinize satarım, diye Rusları tehdid ederim. Japon yardımlarının eksik olması artık hiç bir şey ifade et- mez. Dostum Hang-Faonun, vali Ping- Çunun ve kumandan Ming-Tsenin yardımları kervanı zapletmemiz için tamamen kâfidir. Ah-Sing bunları düşünürken yalnız Ahmed Abudun kaybolması içini siki- yordu. Onunla gece yansı yaptığı müthiş mücadeleyi hatırladıkça tüy- leri ürperiyordu. Ah-Sing kurnaz ve hilekâr olduğu kadar basit düşünceli ve batıl itikadiara inanan bir insan için bütün hazırlıkların tamam oldu- gunu, Hang-Faonun hayvanlarını dağ Zini, Ming-Tsenin askerlerini Karayıl- ında tophyacağırı, kervanın hiç ha- bezi olmadan tuzağa düşeceğini ve sonra hiç bir şey olmamış gibi yoluna deram ederken silâhların dağlara aşmlacs jını düşündükçe sevincinden biran için dehşetli ağrılarını bile unu- tusordu. Ah-Sing kazancının büyük bir kıs- mını behemehal kendisine alıkoymak, Hang-Fao ile Çin memurlarına az bir İmda yere oturdular ve kadınlar ken- di odalarıra çekildiler. Bu esmada yandaki odada cılız rahib mütemadi- yen yaldızlı şeridleri «Cos» dedikleri mabudva önünde yakmakta devam ediyor, reknasak dualarını murıldani- gor, mütemadiyen iğilip kalkıyordu. Buhurdandan çıkan mavi dumanlar, mabudun sırtkan yüzü etrafında dal galar p-jJa ederek odanın içine dağı- iyor ve etrafa güzel kokular yayıyot- du. t ; bir Aradan bir kaç hafta geçtikten sonra, bir gün atlılardan mürekkeb Küçük bir kafile baharın yeşilliklerine börünmüş olan Yıldız ovasından aşü- Ziya doğru iniyordu. Sabah olalıdan- beri bir kaç saat geçmişti. Şarktaki cıplak dağlara doğru geniş bir kavis seklinde uzanıp giden arazi Üzerinde günes yakıcı tesirini göstermeğe baş- tamıştı, Küçük kafilenin geçmekte “duğu dalgalı alçak silsilelerin tepe “inden göz, tâ Karaşehirin uzaktan ancak hayal “gibi seçilebilen evlerine kadar her tarafı görüyordu. Karaşe- hirin arkasında Yıldız çayının teşkil ettiği Bakraç gölünün suları güneşin ziyanı altında pırldıyondu.