Limon kürü nasıl yapılır? Dört beş sene evvel doktorların tav- siye etmeğe başladıkları Umon kürü son zamanlarda pek fazin rağbet bul- maktadır, Vitaminin insanların sıhhati üze- # rinde ne kadar büyük rol oynadığını artık herkes öğrenmiştir. Vitaminin en ziyade meyvalarda bulunduğunu da biliyoruz. Avrupada ve bilhassa Amerikada bazı doktorlar bir çok has- talıkları vitaminle tedavi etmektedir- ler. Bilhassa artritizmden İleri gelen romatizma ve saire gibi hastalıkların tedavisinde bu usule çok müracaat ediyorlar. Meyvalardan vitamini en bol olan imondur. Bundan bir kaç sene evvel iki hafta süren limon türü yapmak âdeta moda idi. Limonlar sıkılır 1 monata halinde içilirdi. Bu kürden şişmanlar, munkabızlar, romatizma- sı olanlar, dalma baş ağrısından muz- tarib bulunanlar, mafsal ağrısından şikâyet edenler çok istifade etmekte idiler. Halbuki şimdi limonu portakal gibi yemenin ve posasını yutmanın daha faydalı olduğu ileri sürülüyor. Bunun için kür iki suretle yapılıyor: Biri mon suyu ile, diğeri limonu yi- yerek, : Kür şöyle yapılır: Günde iki limon yemek ve dört hafta buna devam et- mek... Günde dört defa (yemeklerden iki üç saat sonra) yarımşar limonun kabuğunu soymalı suyunu ve posa- sını çiğniyerek yutmalı, Limon suyu ile yapılacak kür ise şöyledir: İlk günü bir, ikinci günü iki üçün- cü günü üç, dördüncü günü dört, be- la Al İki renkten ve iki kumaştan karışık elbiseler çok rağbet bulmuştur. Ta- yördesmantoda, ve ziyeret veya çay elbiselerinde iki renkli elbiseler çok görülüyor. Bir iki model 'dercediyo- ruz: 1 — Yeşil yünlüden elbise kemeri. Düğmeleri kahve rengi deridendir. Üzerine giyilen kısa ceket yeşil çizgili een ee mke Portakallı bisküi su ve karar şekerle limonata Tak günün muhtelif saatlerinde iç- mek... (Yemek yenildikten en az iki saat sonra içilecektir.) Altıncı gün dört, yedinci gün üç sekizinci gün iki, dokuzuncu gün bir limona ine- cektir. On gün fasıla verilerek tekrar bu kür ayni tarzda yapılacak, ve on gün daha fasıla verilerek üçüncü de- fa kür tekrarlanacaktır. Bu kür yapılırken her gün iki saat yol yürünürse edilecek istifade daha fazla olur. Lâstik eldivenleri nasıl temizlemeli? Ev işlerinde ellerin kirlenmemesi için lâstik eldiven kullananlar pek çoktur. Bu eldivenleri temizlemek İçin soğuk sabunlu su ile çalkaladık- tan sonra su İle yıkamak lâzımdır. Bol su ile çalkaladıktan sonra par- mak uçlarından asmalı. Bu eldiven- ler katiyen benzinle temizlenmez ve yıkanmaz. 30 gram hafifçe eritilmiş tereyağı içerisine üç yumurtanın yalnız akı ni, 10 gram ince toz şeker, 100 gram makineden geçmiş iç badem, 40 gram un ve ince ince doğranmış üç parça portakal kabuğu şekerlemesi- ni beş altı dakika çırparak karışlır- malı, Yağlanmış tepsi üzerine gü- müş lira boyunda kurabiyeler koy- malı. (Birbirinden uzak dizmelidir.) Orta sıcaklıkta bir fırında 10 da kika pişirmeli. Fırından çıkar çık- maz daha sıcak iken tepsiden alıp ta- bağa dizmelidir. Tuzu nasıl muhafaza etmeli? Rütubet olan yerlerde tuz sulanır. Pek kuru yerde ise külçe haline ge- Ur. Her iki surette de kullanılması güçtür. Buna mâni olmak için bir Kilo tu- za,on, on beş damla saf gliserin ilâve edip karıştırmalı. Tuz gayet iyi bir halde muhafaza edilir. DU kahve rengi yünlüdendir. 2 — Lâcivert yünlüden manto ve etek. Kazak mercan rengi yünlüden yapılmıştır, kemeri lâciverttir. Man- tonun içi ayni mercan rengi yünlü ile kaplanmıştır. 3 — Siyah kadifeden elbise. Bluzu beyaz krep satendendir. Önünde si- yah kadifeden büyük bir yaprak ya- pılmıştır. Gümüş takımlarını nasıl parlatmalı? Gümüş takımlarını temizişmek için evde yapılan ve pek ucuza mal olan bir sabunun tertibi: 80 gram tendelenmiş sabun, 15 gram manyezi kalsine, biraz su ilâve ederek pomat yapmalı ve saklamalı. Bu sabunun içine nalburlarda satı- lan (Poudre rouge &'Angleterre) ilâ- ve edilirse gümüş takımları daha parlak olur. İnce kaşlar ortadan kalkıyor Eskiden moda olan kalemle çizil- miş gibi ince kaşlar şimdi hiç kalma- mıştır. Normal “kalınlıkta kaşlar modadır, - Bunların parlak ve biçimli dur- ması için her sabah küçük bir fırça ile fırçalamak lâzımdır. Bir tabak içerisine “bir kahve karşı gilserin, yarım kahve kaşığı su, yarım kaşık kolanya koymalı. Karıştırdıktan son- râ bu suya fırçayı batırarak bir kaç defa kaşlar üzerinden geçirmelidir. pal 4 — Siyah yünlüden elbise. Etek ve bluzun sırtı, kolların arka kısmı yün- Tüdendir. Ön kısımları kırmızı ipekli- dendir. Belinde iki kırmızı gül vardır. 5 — 4 numaralı elbise ile giyilecek ceket. Ayni siyah yünlüden yapılmış- tar, içi bluzun kırmızı ipeklisi ile kap- lanmıştır. Kolunun reveri içinde kır- mızı muslinden mendil vardır, Rus bifteği Yanım kilo yağsız sığır kıyması, iri bir dilim ekmek içi, bir yumurta, bir soğan, tuz biber baharat almalı, Bir kaç defa makineden geçirilmiş yavan kıymaya suda kabartılmış ve sonra iyice sıkılmış ekmek içini ilâve etmeli, Tavayı ateşe koyarak içine bir kaşık sade yağ ve rendelenmiş soğanı koymalı, Soğan kızarıp pembeleşin- ce ateşten indirip soğumağa bırak- malı, sonra etin içine ilâve etmeli, 'Tuz biber, arzu edilen baharat ve bir yumurtayı da koyarak yoğurmalı. Bu hamuru altı kısma taksim ede- rek elde yuvarlamalı ve kalın iri köf- teler yapmalı. Önce galeta tozuna, sonra yumurtaya batırarak kızgın sade yağı içinde iki tarafı pembe oluncıya kadar kızartmalı ve sıcak sıcak sofraya çıkarmalı. Bu köfteler soğuk da yenilebilir. BÜYÜK AŞK Nakleden: (Vâ-Nü) — O halde müsterih olabilirim... Üstelik de mesud, değil mi? — Elbette, yavrum. Kapıya kadar teşyi eden Ekrem be- ye, doktor, usulcacık: — Bana hemen gelin. Sizinle konu- şacağım. — Tehlike var mi?. — Şimdilik bilemem. Baba, kızını tekrar teselli etti. Za- ten Selma, uzun uzadıya gizli bir mu- havere olmadığını görünce rahat et- mişti. Sevinçle odasına gitti. Yarım sâat sonra doktor Murad, muayenehanesinde Ekrem beyle konu- şuyordu. — Ne var? Bir verem başlangıcı mi? — Hayır. Ciğerler sağlam, — O halde ne? — Bilemem. — Kat'i bilmiyorsunuz, faket bir fikriniz var, Bir şüpheniz... Eğer teh- ke görmeseniz niçin radyografi isti- ? ; İhtiyar doktor, sualleri geçiş- tirdikten sonra, düşünerek verdi. Bu, ne fazla teselli edici, ne de 'Tefrika No. 4 fazla endişeye düşürücü bir ifadeydi. — İşte... Ben küçüktenberi Selma- yı büyüttüm. Her zaman nabif bir ço- cuktu. Fakat ciğerleri, kalbi, böbrek- leri hep sağlam. Bu kanlı mendil I4sion pulmonaire'den gelebilir. Maa- mafih, muayenede şüphe verici hiç bir şey bulmadım. Bu alâimin neye delâlet ettiğini kat'i söyliyemem. Fa- kat içimde bir çok şüpheler uyandı. Diğer bazı tehlikelerden korkuyorum. Emin olmak için radyografi yaptırı- yoruz. Mademki evlenecek, sıhhatli bir vücud lâzım. İsterim ki kızınız korkusuz gelin olsun. — Doktor, Rica ederim, şüpbeleri- nizi söyleyin. — Akılda uyanan şüpheler bir şey ifade etmez. Kat'I delil lâzım. Ekrem bey israrlarına rağmen baş- ka bir malümat edinemedi. Doktor, #ükütunda israr ediyordu Fakat içinden, o, en feci bir neticeye var- mıştı, Katiyete ulaşmadan düşünce- sini açığa vurmak istemiyordu. Bu kat'iyeti radyografi verdi. Prof, Macid - ki, teşhisinde asla şüphe ola- mazdı - acı hakikati bildirdi. Genç kız, muayeden sonra, heyeca- nını gizlemek istiyen bir tebessümle iki doktora sormuştu. — Aman pek korktum verem baş- langıcı diye. Bu feci hastalığa yaka- lanmamışım ya İnşallah? Bu sual iki profesörü sevindirdi. Zira tereddüdsüz buna «hayır!» diye- bileceklerdi. — Sizi temin ederiz, küçük hanım, asla bir şeytlen korkmayınız. Ciğerle- riniz mükemmel sağlam. Selma, sevinç içinde, babasile eve döndü. — Baba... Ne kadar mesudum, Fa kam saadetimin içinde seni de unut- muyorum. — Yavrucuğum, beni unut, zarar yok. Senin saadetin bana yeter. — Baba, sen kalbimde yaşıyorsun. Zavallı erkek, halecanına rağmen, neşeli görünmeğe çalışıyordu. O, biraz sonra dönüp iki doktordan izahat alacaktı. Eve yaklaşırken, biraz yü- rümek bahanesile otomobilden indi. Araba uzaklaşınca tekrar bir taksiye atlıyarak, profesör Macidin muayene- hanesine döndü. Hekim ona açıktan açığa hakikati söyledi. Esasen müşte- rilerinden hastalıkları gizlemek, fde- ti değildi. Yaldızli cümlelerle onları oyalıyacağına derhal tedbir almaları için her şeyi bildirmeği faydalı bulur- du. Öyle ya; Her insan ölmek için doğ- mâmiş mıdır? Öyleyse ölümün yak- Jaştığını niçin saklamalı? Beşerin korkaklığını istihfafla telâkki ederdi. Perişan bir halde, Ekrem bey, soru- yordu: — Ne yapmalı? — Hiç. 'ayılmış bir kanser... — Vakit geçti... Zaten bu hastalık çok sinsidir. Başlangıçta anlaşılmaz... Bilhassâ ki sancısı yok. Hayretimi mucib olan hastanın gençliği... Zira mevzuu bahis şekil ekseriya ihtiyar. lardadır, — Bir ameliyat kurtarmaz mı? — Yayılmış dedim ya... — Radyum? — Tatbiki imkânsız. — Çok ıztırab çekecek mi? — Zannetmem. — Çok mu devam edecek?, — Hayır, bu yaşta çok sürmez, — Kaç zaman? — En nihayet üç dört ay... Belki de daha az... — On beş güne kadar evlenecekti, — Artık caiz değil. — Feci, yi etti, Moda haberleri Siyah elbiselerle-boğaza üç sıra ince kolye takılıyor. * Fötr şapkalara dik olarak tüy yahut tilki kuyruğu takmak mo- dadır. İnce siyah yünle örülmüş sve- terlerin yakasına kolye şeklinde üç.sıra pul dikiliyor. Bunların renkleri sarı, yeşil kırmızıdır. # Eski elmaslar rağbettedir. Menekşeler yıldızlar, kelebekler arılar, bluzların yakalarına ilişti- riliyor. # Parlak mat kanşık kumüş- tan ve yahud başka iki renkten yapılan elbiseler çok giyiliyor. # Altın işlemeler, pulla işleme- ler bluz ve elbiseleri süslüyor. * Yüksek yükalar hemen bü- tün elbiselerde görülüyor. Dantelden bluz, çay elbisesi, balo elbisesi çok yapılıyor. X Gündüz elbiseleri kısalıyor. Yerden otuz iki santim kısa giyi- mektedir. İUŞKULLERE CEV, Saçlara kızıl renk nasıl verilir? Taksim, Selma G. M. : Saçlarınıza kızl bir renk vermek için kına suyu ile çalka- Jamanız lâzımdır. 250 gram yaprak halinde kma alınız, 12 bardak su ile bir çeyrek saat karıştarı- nız. Bir tülbentten süzünüz. Bu su iık- lanıncaya kadar saçlarmızı güzelce sa- bunla yıkayınız ve bol su ile çalkaladık- tan sonra ılık olan kına suyn ile saçları- Dizin her tarafını çalkalayınız ve güneş- te kurutunuz. Eğer güneş yoksa başını sıcak havlulara sararak saçları kurutu- Buz. Trikolar nasıl yıkanır? Adapazar, E. 7. : Yünlü trikoların yı- kanması güç değildir, yalnız dikkatli davranmak ister, 'Trikolar ne kadar kirli olursa olsun katiyen sodalı su kullanma- malı ateşte kaynatmamalıdır. Bıcak su otuz beşle kırk derece arasi olmalı. Bu su içerisine sabunu koyup kö- pürümeli. Bol köpüklü sabunlu su olun- ca, yıkanacak trikoyu içine bastırmalıdır. Çabuç ve hafifçe uvalamalı ve ayni ha- raretle su ile çalkalamalıdır. Trikolar beyaz ise son çalkalama suyuna bir kahve kaşığı amonyak ilâve edersiniz. Yün sa- rarmaz ye yumüşak olur, Renkli yünden ise son suya bir çorba kaşığı sirke koy- malı, rengi solmaz. Gölgede ve bir havlu üzerimde yayılı olarak kurutmalıdir. Saç örgüsü blüz A Ankara, Leylâ Fazıl: Gördüğünüz biü- zun saç örgüsü şu suretle işlenir; (--) Bir Üst, üç alt, dört üst, iki alt, dört üst, öç alt (4), dalma şu iki zajt işareti arasın- daki ilmekleri tekrarlıyarak işleyiniz. İşin alt sıraları ilmeklerin görüldüğü gibi işlenir. Her on iki sırda bir, bir üçüncü şiş üzerine lk dört Üst ve iki alt Üümekler iş- lenir. Bunlar boşta bırakılır, eski şişler üzerine dörk üst ve Ik! ait ilmek işlendi ten sonra, boşta bırakılan şişteki ilmek- ler sağ çiş üzerine geçirilir, bunlar çap- razlaşır ve saç örgüsü olur, her mit işa- retinden sonra gelen ilk dürt ilmeği (sıra bitinceye kadar) üçüncü şişe geçirerek işleyiniz. . acılığını gidertmek için teselli cümleleri söylemek istedi: «Gençlik, gizli kuvvetler.. Belki mücadele daha uzun sürer..» Bedbaht baba, teselli edilmek iste- miyordu. Teşekkfir etti ve çıktı. Düşünmek ve ıztarabını yalnızlıkta çekmek için inziva istiyordu. Ağır ağır yürüdü. Parka girdi. De- niz kenarında bir kanepeye yığılarak, felâketini düşündü. Kızı, onün en kiymetli, en sevgili varlığıydı. Fakat o, kendi acısını dü- şünmekten ziyade yavrusunun felâr ketini gözönüne getiriyordu: «— Artık evlenemez!» demişlerdi. Demek beklediği saadet, ulaşılma” dan parçalanacaktı. Demek ölümden evvel de ona ihkisar ıztırabı çektirile- cekti?.. Yahut Fahriye rica etmeli; bir çaresini bulup nişanlılık devresini uzatsın... Fakat o, bir ölüm mahkü- munun karşısında komedi oynıyabi- lecek miydi? Fahride bu kabiliyet var mıydı? Evet, bu delikanlı, kızını sevis yordu. Fakat o, neşeli, istihzalı bir hava içinde keyfine meclüb bir er- kekti. Onda fedakârlık ve âlicenablık hislerinin mevcud olacağı şüpheliydi. Fahri mevkiini, istikbalini düşünen azıcık hodbin bir erkek değil miydi? Belki de Selma ile izdivacında, aş büyük bir rol oynamakla berabef, servet ve mevki büyük bir yer tut” yordu. (Arkas war), Bu hükmün