19 Kânunuevvel 1937 m (Süs) ün haşmetli kraliçesi, Tia derin bir iztırap içinde, bütün haş- met ve debdebesine türlü yenmeğe muvaffak olamadığı bir elemle çarpışıyordu. İki dert kal- bini kemiriyordu. Hiyanet ve aşk Ya aşkı için hiyaneti ye yahut ta hiyanet eylememek için Aşkı tardeylemek lâzımdı. Büyük mabedin başrahibini bütün kalbi ile seviyor, onunla beraber bu- Yunduğu, onun sesini işittiği dakika- lar en mesud zamanlarını teşkil ediyordu. Faket ne yapsın ki bir türlü aldatmağa razı olamadığı, ken- disine son derece hürmelkâr birde kocası vardı. Ona hürmetinden başrahibi bile aşkından haberdar et- memişti. Fakat başrahibin anlama- masına imkân var mıydı? Bazan yek- dlğerlerile karşılaşan gözler bir tür- lü birbirinden ayrılamazlar, dakika- larca sabit bakarlar, bu bakışlarda, en güzel, en süslü kelimelerin ifade edemiyecekleri mânaları anlatırlar ve anlaşırlardı. Zaten gözler bulun- dukça «seviyorum!» kelimesi mâna- mz bir boşboğazlıkten başka ne ola- bilirdi!!. Ne elim bir azaptı! Hiyanet etmek böylece anane ve mukeddesatı ayak- Jar altında ezmek, çiğnemek, ona bir kraliçe nasıl yalışabilirdi. Fakat aşk; kendi muhitinde, kendisi için mukaddesat yara! bu kuvvetli kelime, tahkir ve tezyifleri duymıya- cak kadar sağır, önündeki uçurum- ları göremiyecek derecede kördür. Birleşmek ve buluşmak için, en saf insanlara bile, en hileli ça: r, yol lar düşündürtür ve buldurtur... içine düşen Tia da dan bir tanesini ari- yordu. Bu yolu da bilmeden başra- hip gösterivermişti. Başrahip onu Aşkının tatlı merhalesine, dinin hima- yesine iltica ile vardırtacaktı, Senede bir defa, her kadın, bü- yatağın- kalmağa Kim olduğunu beli et- er, 'Tanrının zi- mecburdu. meksizin mabede g faf sütununa dayanır, gece karan- lığında gelecek Olan Tanrıyı bekle- meğe başlardı. Bu dinin her kadına yüklediği bir borçtu. Başrahip, oda yalnız gözlerle ba- kışmaktan başka bir şey yapamıyan bu aşkın karşısında sabırsızlandık- Ça, sabırsızlanmağa başlamıştı, Onun için, bu işi yapacak çareleri"bulmak pek kolaydı. Elinde'din gibi kuv- vetli bir silâh olduktan sonra, ne istese yapmazdı!... Kraliçenin karşısına geçti. Dindar bir vaziyette ellerini uğuşturdu. Ve | tatlı bir nazarla bakarak: — Haşmeteap! Benden saklama- yırız! Ruhan çok muztaripsiniz!... Dedi, Tia, cevap vermek İslememiş, sa | yere dikmekle | dece meyus gözlerini iktifa etmişti, O tekrar sordu: — Ne için saklıyorsunuz! söylemiyorsunuz! Cevap vermek meçburiyeti vardı, — Evet! i — Kurtulmak istemez misiniz?... — Elbette... — O halde size bir şey tavsiye ede- ceğim. Zannederim ki çoktanberi İlâ- bın visal yatağına vârmadınız. Va- kit geciktirmeden, hemen senede bir defe bütün kadınlara farzolan bu Yazifeyi ifa ediniz!.. Mukaddes $ü- tunun altında bulunduğunuz zaman, Kalbinizi Tanrıya karşı açınız, dile- Ünizin ne olduğunu söyleyiniz. O ize acır, sizi himaye eder ve arzunu- Xu yerine getirir. Rahibin kurnazca düşüncesi, Tia- nin üzerinde tam bir tesir yapmıştı. — Teşekkür ederim. İkaz ettiniz!, Dedi, İlâhın zifafına girecek kadınlar, Me kocalarına, ne de rehiplere ha- ber vermeden bu işi yaparlardı. O | İNEOKALMINA Grip, Baş, ve Diş ağrıları Nevralji, Artritizm, Romatizma da pek tabii olarak haber vermiye- cekti. Fakat Başrehip küçük bir kuzmazlıkla, bunun da gününü he- men hemen tayin edivermişti. Tia, ertesi akşam sıkı sıkı kapana- râk mabede vardı. Güzel endamlı boyu ile, zifaf sütunun altında bek- lemeğe başladı. Başrahip onu çoktan görmüş, bo- Yandan tanımıştı. Karanlik çöker Ne için | kabul etmek; | na yanaşt bunun İlâh olduğuna Korku ile titriyor, fa- esinde de bilemediği, bir , bir lezzet du- a görebilseydi ı yavaş ya' ni çektiğini hissetti. İla; den onun götürdüğü k seslerinden hâsıl olan bi: koridordan geç- Acaba İlâh kendi- akislerden da tiğini anlamıştı. nya amiral semalsra mı taşıya- caktı? Duvarlara çarpan akislerin kesil- mesi, geniş etmişti. Bu sefer el daha sıkı yapıştı. Ar- tık bir merdiven çıl rlardı. Gene bir yere gelmişler, bir yerde bir yere çıkıldığını belli durmuşlardı. Açılan aydınlık bir oda- nın kapısı, İlâhi bekliyen Tlaya başrahibi &gösterivermişti. Hayretle geri çekilmek istedi. - Siz! Nasıl?.. Dedi, Başrahip hiç istifini bozmadan ce- vap verdi: — 'Tanrı borcunuzu eda ettirime- ğe beni tevkil etti. Tia, dini bir tevekkül ile boynunu bükerek odadan içeriye girdi. Aklın- da sadece bir şey vardı: Hiyanet et- miyor! Tanrınm emvini ifa ediyordu. Ertesi sabah, tekrar evine döndü- ğü zaman, mesud ve bahtiyar, hâlâ gecenin buselerini tatıyormuş gibi dudaklarını şapırdatarak kocasının yanına gelmişti. Kral merak içinde kendisini bek- yordu. — Tia ne oldu? Nerede idin? Dedi. Genç kadın bilâfütur, saf kalble- re hâs bir samimiyetle cevap verdi: — İlâhın kucağında!... — Benim için dua ettin mi? — Hayır... — Neden? — Çünkü kendisini göremedim, Vekil olarak başrahibi göndermişti. Bu o kadar saf ve samimi bir su- rette söylenmiş bir söz idi ki; böyle- ce Tia hiyanet etmek mesuliyetin- den kurtuluyordu. « R. Çavdarlı # AYLIK $ AYLIK 1 AYLIK Posta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Beneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1009 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek llmımdır. & İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yan E 1251 239 728 9481200 139 Va. 504 7211211 1431 1643 1822 ellerinden | 19 Kânunuevvel 937 Pazar İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Pihkla | Türk musikisi, 1250: Havadis, 1305: Beyoğlu Halkevi gösterit kolu tarafından bir temsil, 14: SON, 2030: Hava a tarafından arab- daşları tarafından 'Türk maus şarkıları (8. A), 21,15: ORKE Thomas: Raynond uvert Çund L'amour refleurit valse, 3 -Oftön- bach: La Vie Parisienne, 4 - Ganne: Extase, 5 - Jesel: Malomba, 22,15: Ajans haberleri, 2250: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 2250: Son haberler ve ertesi günün programı, 23: SON. Cremisüx: 20 Künunuevvel 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 13,05 Plâkla Türk musikisi, 1330: Muhtelif pik meşri- yatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: 17: İnkilâb dersi; Üniversiteden naklen Mahmud Esad Boz- kurt tarafından, 18,30; Plikin dans mu- sikisi, 19: Çocuk tiyatrosu CTÜtÜ ve Mi- til Mavi kuş peşinde), 1930: Çocuklara masal: Bayan Nine, 1955: Borsa haber- leri, 20: Rıfat ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve şarkıları, 2040: Haya raporu, 2033: Ömer Rıza tarafın- dan araben söylev, 2045: Belma ve ar- kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları (8. A), 21,15: Radyo fo- nik opera: Maruf Stüdyo orkestrası re- fakatile, 2215: Ajans haberleri, 2230: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 22,50: Son haberler ve ertesi günün prog- ramı, 23: SON. BEER EREN EEE Çektiği ıstırab- ların mes'ulü kendisidir NEVROZIN Kaşelerini tecrübe etmiş olsaydı ona cehennem hayatı yaşatan bu müannit baş ağrısından eser kalmıyacaktı, NEVROZİN Bütün ıstırabları dindirir, baş ve diş ağrılarile üşütmekten müte- vellid ağrı, sızı ve sancılara karşı bilhassa müessirdir. NEVROZIİN Mideyi bozmaz, kalbi ve böbrekleri yormaz. 'İcabında günde 3 kaşe alınabilir. İsim ve Markaya Dikkat Taklitlerinden sakınınız Baş, diş, nezle, grip, romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser, İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Taklitlerinden sakınınız ve her yerde israrla giripin isteyiniz, | Yedikule KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mama Tefrika No. 90 Ambara inen gemiciler Kara Mihali ölü bulmuşlardı. Üçüncü Mured, Küçük Sinanı gö-* ! rünce, ilk sözü şu oldu — Kara Mihali nasıl yakaladın? Sinan rels, Kara Mihali nasil ya- kaladığını kısaca anlattı. Kılıç Ali paşa bu vakayı dinler. ken sevincinden gözleri sulanmıştı. Üçüncü Murad: — Kılıç, dedi, şu Kara domuzu uzaktan olsun görme: isterim. Onu zindanına #tmadan, bir kere saray önünden geçiriniz, göre- Sultan Murad bu sözleri söylerken çocuk gibi seviniyordu. Artık Akdenizde donanmamıza karşı koyacak bir engel kalmadı, de- ğil mi? Diye sordu. Kılıç Ali paşa: — O zaten donanmamıza engel olmuyordu, şevketlim! Altında bir teknesi olan korsan tek başına ne yar pabilirdi? — Öyle söylüyorsun amma kaç yi dır onu yakalıyamadınız! Bir de üs- telik böyle bir canavarı yakalıyan şu delikanlıyı az kaldı âstıracaktı- nizi Kılıç Ali paşanın canı sıkılmıştı. Sinanın yanında padişah tarafın- dan tekdir edilmesi Kılıç Alinin hiç te hoşuna gitmedi; fekst padişaha bir şey söyliyemedi. Üçüncü Murad, Sinanım omuzunu okşıyarak: — Donanmadan ayrıldığın için 86- ni astıracaktım! Fakat, Kara Mihal gibi bir canavarı yakalayıp getir- diğin için seni effediyorum! dedi. Sinani padişahın yanından çıkar- dılar, Üçüncu Murad; Kılıç Ali paşaya: — Haydi, ne duruyorsun? Kara Mihali görmek istiyorum... Diyerek bağırıyordu. Kaptan paşa huzurdan çıkınca vezirlâzam Ahmed paşanın yanma — Kara Mihali padişahımız uzak- tan görmek istiyor, devletlim! Sa- ray önünde tertibat alınsın, Ahmed paşa şaşırdı: — Hangi Kara Mihalden bahsedi- yorsunuz? Kılıç Ali paşa çok telâşlıydi: — Şu benim yıllardanberi Akde- nizde peşini kovaladığım canavar yok mu canım? İşte onu bizim Kü- çük Sinan yakalayıp getirmiş... Ahmed paşa bıyık altından Koca Sinan paşaya bakarak gülümsedi: — O serkeşi idamdan kurtarmak için kurulmuş güzel bir dolap doğ- rusu. Buna siz de inandınız mı? Kılıç Ali paşa, Sinan relse başını çevirdi: — Haydi koş, baltacılarla beraber gemiye giti Efendimiz pencereden Kara Mihali görmek istiyor. Onu kol- larından ve âyaklarından zincirler. derle bağlayıp buraya getir! » «Kara Mihal geliyor!» Kapıcılar kethudası sarayın iç av- Tusuna baltacıları dizmişti. Bütün saray halkı heyecan içinde; — Kim gelecek? diye birbirine so- ruyor ve Kara Mihalin geleceği ağız- dan ağıza dolaşıyordu. 8inan relsin yanma bir sürü ye- niçeri vermişlerdi. Saray - baltacıları Cibali kapısının ağzını kesmişlerdi. Halk, heyecan içinde: — Ne oluyor? Kim geliyor? Diyerek kaçışıyorlardı. Sinan rels iik önce Kara Mihalin adamı olan yirmi kadar azılı korsa- ni sahile çıkardı. Bunlar saray önün- den döndükten sonra Tersaneye gi- decekler, gemilere taksim edilecek- lerdi, Karaya çıkmak sırası Kara Mihale gelmişti. : Sinanın arkadaşları ambarı açtı- lar, — Mihal,. Mihal. Diye seslendiler ve ambarın İçine atladılar, : Sinan reis güvertede bekliyordu, Sinan şaşırmıştı — Padişah Kara Mihali pencere- den görürse, kim bilir ne kadar gü rurlanacak. Diye seviniyordu. Sahilde toplanan İstanbul halkı artık karaya kimin çıkacağını anla» mıştı. Herkes; — Kara Mihal geliyor ... © Diye çırpınıyor ve bu meşhur ca- navarı yakından görmek için, sahil boyunda birbirini Silan koşu- şuyordu. Birdenbire geminin görektükindn herkesin suratı asıldı.. ambardan: — Sinan reis, aşağı gel! Diye sesleniyorlardı. Sinan reis ambara indi, Ve yerde boylu boyunca yatan Ka- ra Mihalin ağzından kanlar aktığı. mı, bu kanların dudaklarında ve boy- nunda pıhtılaştığını gördü. Gözlerini açarak bağırdı" — Ölmüş mü? Teventierden biri salladı: Ye ğer — Kendini boğarak öldürmüş... Diyerek karnına bir tekme vurdü. Ve yere eğilerek yavaşça elini Mi- halin alnına dokundurdu. — Buz gibi soğuk... Demek kendi kendini boğmuş! Kara Mihalin cesedini güverteye çıkardılar. Uzun bir direk parçasına sıkıca canavarın ölüsünü görmek için mi bekliyoruz? diye söyleniyordu. Sinan yeniçerilerle ata binmişti, Kara Mihalin cesedini omuzda götü- rüyorlardı. Yollarda bu kafileye dakılan ge ' çiciler saraya varıncaya kadar müt- hiş bir kalabalık teşkil etmişti, Sinan, Kara Mihali canlı olarak göreceğini uman üçüncü Muradın bu vaziyet karşısında cam sıkılaca- ını biliyordu. Fakat, ne yapabilir. di? O, Kara Mihali geroide diri ola» rak bırakmıştı. Bu eski deniz kur. Kara Mihalin ği saray bahçe sine getirildiği zaman, kapı kethudası derhal Sinanın.yanına koştu: — Bu ölüyü saraya neden getir diniz? Diye sordu. Sinan: — Haydi, efendimize haber ver, dedi, biz gidinceye kadar Kara Mihal harem kapısından içeri girdi, Bu $i- herkes gördü. Vezirler bahçeye çıktılar, Kılıç Al paşa tereddütle Sinanın yanma 80- kuldu: — Hanya oğul, onu diri olarak yakaladığını söylemiştin? Biz, Kara Mihali, bacaklarındaki zincirleri sü- rüyerek önümüzden geçecek sani yorduk. Sinan itidalini muhafaza ederek: — Ben ne yapayım, devletim? de- di. Kara Mihal kendi elile kendi cezasını vermiş. Cesedini getirme- seydim, onu yakaladığıma inanmıyde caktını! arkası var), İd Mi 2 bağ