unevyel 1997. Kânunuevvel 1937 “ Kiralık Erkekler b Avrupada da şube açtı Eğlence yerlerine gitmek için erkek arkadaşı olmıyan kadınlara yardım Yaşları 21 ile 28 arasında, boyları 1,80 den yukarı, Oksford veya Kembriçten mozun yakışıklı ve güzel KONUŞUN gençler aranıyor Amerikalılar klâsik usullerle para Kazanmıya pek rağbet etmezler, çün- kü sabırmz ve acelecidirler. Onun için Üniversite bitirmiş gençler bile dip- İomalarının kendilerine temin ettiği hakları kullanmadan evvel kimsenin aklına gelmemiş bir iş sahası icad edip onda rakibsiz olmayı ve bu su- retle para kazanmayı düşünürler. İç lerinde muvaffak olanlar da yok de- ğildir. Meselâ geçenlerde belli başlı İngi- üz gazetelerinde çıkan ve yalnız er « keklere hitab eden şu garib ilân here © © kesin nazar? dikkatini celBötti: «Yaşınız 21 ile 28 arasında ve bo- yunuz 1,80 den yukarı ise, tahsilinizi Oksford veya Kembriçte yapmış, yer kışıklı, güzel konuşur bir zat iseniz lokanta, tiyatro veya barda kavalye- Biz bir kadına arkadaşlık etmeğe mu- kabil gecede 2 ilâ 4 İngiliz lirası ka- zanabilirsiniz. Taliblerin içkiye fazla müptelâ olmamaları, arkadaşlık ede- cekleri kadınları izac etmiyecek ve duydukları sırları her ne bahasına olursa olsun saklıyacak bir karakte- re malik bulunmaları şarttır.» Bu ilânı gâzetelere veren zat Nev- yorkta faaliyette bulunan bir mües- sesenin şubesini açmak Üzere Londra ya gelmiş Ted isminde bir Amerikalı 4di. Ohio üniversitesinden mezun, he- müz genç bir adam olan bü müteşebi bis filhakika dünyada eşi olmıyan bir müessesenin «kiralık erkekler büro su» nun bânisi bulunuyordu. Tedin Amerikada yaptığı iş şudur; Memleketinin muhtelif şehirlerinden topladığı yakışıklı, güzel konuşan, tahsil terbiye görmüş 140 kadar cen- tilmeni yalnız başına Nevyorku gez meğe gelmiş kadınlarla, erkek akra» ba veya ahbabları olmadığı için eğ- lence yerlerine gidemiyen genç kızla” Ta arkadaşlık etmek Üzere muayyen bir ücret mukabilinde vermek... İşte Amerikalının işletmekte oldu- ğu müessesenin bütün gayesi bundan ibarettir. Gençler kendilerini kiralı- yan kadınları, aileleri efradından biri İmiş gibi, arzu ettikleri yerlere götü- Tüyor, güzel sözleri ve nüktelerile on- ları neşelendirdikleri gibi barlarda ve #air eğlence yerlerinde kavalyelik et- mek suretile aldıkları ücreti hak edis yorlar, Bir hayır müessesesi! Giriştiği işin cemiyete pek faydalı Ye lüzumlu olduğunu her fırsatta mü- Üafan eden Ted Töndraya geldiği za- Man müessesesi hakkında gazetecile- Ye şu beyanatte bulunmuştur: — Hiç tevazua lüzum görmeden Böyliyebilirim ki müessesem şimdiye kadar maalesef akla gelmemiş olan yp muavenet müessesesidir. İyorsunuz, yalnız Amerikada değil, ünyanın hiç bir tarafında kadınlar , barlara, eğlence yerlerine bir erkek olmadan gide- İnezler, Halbuki onların da erkekler eğlenmeğe hakları vardır. Pek muhitlere mensup bulunduk- İarı halde kendilerini sokağa çıktra- tak genç bir erkek olmadığı için evle- ş#inde oturup malihulyalarla vakit ge- İğiren ve bu yüzden sinirleri bozulan çokluğunu düşününüz. İş damı olan kocalarının veya kardeş- bir takım dalaverelerini konu- Pap görüşmek tizere toplandıkları ku- İlblerde veya salonlarda ezilip büzü- kimseleri olmadığı için bir eğlen- yerine de gidemiyerek can sıkıntı- #ndan patlıyan kadınların muzter Yüziyetlerini hatırlayınız. Cemiyetin içinde bilhassa kadınla- ta am eden sıkıntıyı dağıtmak, bu vaziyete çare bulmak Jâzum ee ve Bir barda kiralık erkekler Dans esnasında tatlı sohbet Kiralık erkekler müessesesi- nin Londra şubesi Kiralık erkekler organizasyonunun mucidi Ted bir şube açmak üzere İn- gilterenin payitahtına gelince şehrin en lüks otellerinden birine yerleşmiş ve gazetelere ilân vererek burası için icab eden muayyen şartları haiz genç- leri seçmeğe başlamış ve derhal teda- rik ettiği on kadar «asri arkadaş» fle faaliyete geçmiştir. Tedin Londfaya gelmesinin ikinci sebebi de buradan tedarik ettiği bazı gençleri Amerikaya (götürmektir. Çünkü Amerikalılar asalete çok düş- kündürler. Nevydrk merkezinde çar ışmak üzere İngiliz aristokrat sınfi- na mensup beş altı genç bulursa mü- essesenin itibarını büsbütün arttıra- cak, Amerikalı müşterilerini fazlasile memnun edebilecektir. Bunun için Ted bütün gayretini sarfetmekte, fazla para vermekten de çekinmemek- tedir. Daha şimdiden bu şartları haiz iki İngiliz bulmuştur. İlk müşteri Kiralık erkekler müessesesinin Lon- dra şubesinde çalışan bir İngiliz gen- el bu işte çıraklık devresine ait inti- balarını. ve ilk müşteri ile geçirdiği akşamı şöyle anlatıyor: — Pâtronum artık işe çıkabilecek bir hale geldiğimi söyledi ve o akşam ik vazifeyi alacağımı haber verdi. Garib bir heyecan hissediyordum. Er- kenden müşterimin bulunduğu otele gittim. Salonda dolaşmıya başladım. Biraz sonra içeriye biri genç, diğe- ri ihtiyar iki kadın girdi. Herhalde genci benim ilk müşterim olacaktı. Bunun için dikkatle süzüyordum. Biraz Marlene Ditrihe benziyordu. 'Tatlı bir şive ile ingilizce konuşuyor- du. Müşterimden memnundum. Hemen faaliyete giriştim. Aynanm önüne geçerek kıravatımı düzelttim, kıyafetime son bir nazar atfedip geri döndüğüm zaman kapı açildı. 35 yaş- larında esmer, zayıf bir kadın bana doğru yürümeğe başladı. Çok şık gi- yinmişti. Samimi! bir tavırla: — Bu akşam beraberiz, dedi, şaşı- rp kalmıştım. Meğerse müşterim bu imiş, İsmi Mme Helendi, Amerikadan Londrayı ziyarete gelmişti. Hemşeri- lerinden uzak bir gece geçirmek arzu ediyordu. Bir bara gideceğimizi söyledi. Git- tik. Masada otururken birdenbire müşterimin kolumun altından iki zarf uzattığını hissettim. Yavaşça “aldım. Birinde benim ücretim olan iki, diğe- rinde de masraflarımızı" karşılamak Üzere 5 İngiliz lirası vardı. Yemek yedikten sonra caz ve rum- ba çalmıya başladı. Müşterim yüzü- me bakıyordu. Ter içinde kaldım. Çünkü bu Amerika havasına hehüz alışamamıştım, rumbayı hem oyniya- maz, hem de hiç sevmezdim. Fakat çarnaçar kalktık. Üç defa ayağına bastım. Nazik müşterim masamıza döner- ken fevkalâde rumba oynadığımı söy- ledi, Fakat suratı da asıldı. Çok ca- nım sıkılmıştı, bu düpedüz muvaffa- kıyetsizlikti. Can Gıkıntımı gidermek için, yeni mesleğimde fazla içki iç- mek memnu olduğu halde bir sürü içki getirttim. Adamakıllı sarhoş ol- dum. Sabaha kadar müşterimin gön- Yünü almıya çalıştım. Nihayet muvaf- fak olmuştum ama hesab geldiği za- man hem onun verdiği parayı hem de benim cebimdeki paraları götürmüş, ücretimi kaybettiğim gibi bir miktar da ziyana girmiştim. Maamafih bugün hayli ustalaşmış bulunuyorum.» Bu işten epey zengin olan Ted Lon- dra şubesinin faaliyetinden memnun- dur ve genişletmek tasavvurundadır. Kiralık erkekler müessesesi bakalım başka memleketlerde de şubeler aça- bilecek mi? ŞER Yazan: Arif C, Denker ESRARENGİZ KERVAN Sahife 7 Tefrika No, 32 Konak yerinde derin bir sükünet vardı. Herkes uykuya dalmıştı, Issız stepte bir karargâh Kız bu hatıraların tesiri altında: — Hakkın var Hüseyin Bendi, de- di. İnsanın doğduğu, anasının beşik sallıyarak ninni söylediği yere bütün kalbile bağlı olması kadar tabii bir gey Yöktur. Fakat, şimdi bu hisleri bir tarafa bırakalım da içinde bulun- duğumuz vaziyeti düşünelim. Ma- demki Ahmed Abudun dostusun, Ah- medin eline geçirdiği kâğıdlar ve mektuplar nereden geldi? Ahmed on- ları çaldığını söylüyor. Nereden, ne zaman, nasıl çaldı? Bunları bâna doğ- ru olarak anlat! Güldostun kati bir lisanla sorduğu şeylere Hüseyin efendi kaçamaklı bir cevap verdi: — Bunları doğrudan doğruya Ah- mede sormalısın. Ben onun kâğıtla- rından bir tanesini tercüme ettirdim. Başka bir şey bilmiyorum. Bizzat Ah- mede Sor, — Demek ki Ahmedin o kâğıtları nasl ele geçirdiğini bilmiyorsun? Doğrusunu söyle! Güldostun lisanı daha ziyade sert- Teşti. İhtiyar adam kararsızlıkla etrafına bakındıktan sonra nihayet şu cevabı verdi: — Emin ol ki kati bir gey bilmiyo- rum. Ahmede sorarsan o süna izahat verir. Gece rüzgârı daha sert esiyordu. Soğuk daha ziyade hissolunuyordu, çünkü soğuğun tesirile ateşler de da- ba az alev çıkarıyordu. Uşaklariş ara- bacılar kısmen ikinci ateşin etrafına kıvrılıp yatmışlar, kısmen de ikinci yük arabasına yerleşip uyumuşlardı. Güldost da vücudünün titrediğinin farkına vardı. Gökte tek tük yıldızlar görünüyordu. Karargâhın etrafını kuşatan tepeler muazzam bir hapis- hanenin duvarları gibi karanlık ve korkunçtu. Kamışlar arasından gelip geçen rüzgâr fısllısına devam ediyor- du. Membadan akan sü başlamak Üze- re olan donun tesirile daha az şakır- dıyarak akıyordu. Güldost yorgunluktan oturduğu yerde kapanmak üzere olan gözlerini ellerile uğuşlurarak Hüseyin efendi- ye: — Peki öyle ise yarın Ahmed Abud- la bizzat konuşurum. O zamana ka- dar Ahmedin harareti de düşer. Artık uyuyalım. dedi. Bunu söylerken kalktı. Hüseyin efendi de ayağa kalktı. Güldost eski #tiyadını elden bırakmıyarak köpeği- ni çağırdı. Malçık ciddi ve azametli bir tavırla hanımına yaklaştı, Küçük köpek burada, karargâhın kurulduğu yerde, geceleyin kendisinden büyük bir vazife, ihtiyat, dikkat, nezaret ve tecessüs beklendiğini biliyordu. Onun için uyuyanları birer birer teftiş et- tikten, arabaların arasında da dolaş- tıktan sonra Güldostun yanına gitti. Kız Sonyanın ölümile yarısı boş ka- lan arabasının içine uzandı. Malçık da Andreyin arabacı mevkiinde du- ran kalın diz örtüleri üzerine kıvnı)- dı. Bir Iki adım ileride yanan ateş ara- banın rengârenk boyalarla boyalı olan tavanına garib şekiller aksettiri. yordu. Güldest kalın ve tüylü uyku torbasının içine girerek torbanın bö- tarafındaki uçkurunu soğuk gir- diye iyice sıktı, Ondan sonra Üzerine bir iki battaniye daha örttü. Arkasıüstü yatarak gözlerini araba- nın tavanında oynaşan garib şekille- re dikti. Yanan odun parçalarının arada sirada çıkardığı çıtırtıyı din- lerken ve rüzgürın tesirile bazan ayaklanan kül parçalarının uçuşunu seyrederken Güldostun gözleri bir- denbire kapandı, kız derin bir uyku- ya daldı. Konak yerinde derin bir sükünet hüküm sürüyordu. Adamlar birer çi- kın gibi yerde yatıyorlardı. Arabalar, iki ateşin arasında gayrimuntazam bir müselles şeklinde duruyordu. Yal nız, dağları aşıp gelen rüzgâr, stepin sathını keskin, soğuk nefesile üflü- yordu. Bu rüzgür da biraz sonra, tan- yerinden ağarmağa başlıyacak olan güneşi selâmılamak için istikametini şarka çevirecekti, Gece saatleri bu sükünet içinde geçti. Karanlık yerine gittikçe şeffaf- laşan mavimtirak bir örtü kaim oldu. 'Tepelerin keskin silhuetleri &vvelâ gümüş, sonra altın gibi parıldamağa başladı. Birdenbire ber taraf, tâ Kul ca ovasına kadar ziyaya boğuldu. Güldostun konak yeri olarak inti- hab ettiği ova uykudan uyandı. Ara- bacılar atlarını arayıp getirmeğe git- tiler. Ateşler yeniden yakıldı, çay ib- rikleri kahvaltı için kaynamağa ve buharlarını savurmağa başladı. Güldost da uyandı. Yattığı yerden güneşin yükselişini seyre koyuldu. Güneş şunları garb tarafındaki tepe- lerin gölgelerini yarıya kadar indirdi- ği zaman kalktı, üzerindeki uyku tor- basını sıyırıp attı. Yıkanması için Jâ- zım'olan su ve leğen arabacı mevki- inde hazır duruyordu. Kız ârabanın perdelerini indirdikten sonra söyun- du ve arabanın içinde kabil olabildiği kadar yıkandı. Ondan #onra arabadan indi ve her şeyin yerliyerinde olup olmadığını an- lamak için küçük karargâhını dolaştı. Dolaşırken Ahmed Abudun yattığı arabaya yaklaştı. Ahmedin ateşi düş- müştü, yüzüne biraz ,renk gelmişti, Ellerinin ve ayaklarının parmakların- daki şişler iyice indiğinden Ahmed biraz yürüyebiliyordu. Güldost onun sargılarını değiştirdikten sonra: — Sonra yanıma gel, seninle ko- nuşmak İstiyorum. dedi. Ahmed, kendisine bu kadar iyilik eden kıza dili döndüğü kadar teşek- kürler yağdırıyordu. Hüseyin efendi de yanında oturuyordu. Güldost Hü- seyin efendiye hitabla; — Sen uzaklaşma. Ahmedle konu- Şurken belki seni de çağırım. dedi. Ondan sonra yerine giderek An- dreyin hazırladığı kahvaltıyı yemeğe — Ne zaman yola çıkacağız?.. diye sordu. — Siz harekete hazır durun da ben zamanını söylerim! emrini verdi, Malçık kahvaltının bulunduğu san- dığın yanında duruyor ve o kahvaltı. dan kendi hissesine isabet edecek olalı kısmın verilmesini sabırsızlıkla beklie yordu. f i