"m > 0). — p pe , ta - o . o mw e... .y - Bibirya; O'Tanrının ilk yarattığı Bürk halkına bir mahpes olmuş, ge- esine imkân olmıyan, büyük dağ- ilk türkleri bir çember içinde sâr- Mştu! Türkün ulu bakanı (Tom) (1), İişarıya çıkamıyan mahsur kabilesi- Bin derdi ile müteellim; onu bu Mahpesten kurtaracak Tanrıya gece Bündüz yalvarırdı. Fakat bu duala- Bi neticesiz kalırdı; dağı aşmak için koşanlar; yarılan ayaklarile; feryad- İar, eninler içinde avdet ederler ve: I— Hakan! Dağı şeytanlardan te- mizlemek lâzım. habis ruhlar onun Üstünde yaşarken; bizim aşıp geçme- Mize imkân yoktur!) Derlerdi. Türk kabilesini bu mahpesten kurtarmak için sihir yapmıyan bir #ihirbaz, tütsü yakmıyen bir şaman kalmamıştı, Yazık ki bütün bu gayretler heba ölup gidiyor, okunan dualar bir tür- İl dağdaki şeytanları kovamıyordu. Atiz hakan, bir sabah, gene mağ- Yübiyetin verdiği bir asabiyetle da- ğın kenarına gelmiş, geçmelerine bir türlü müsade etmiyen iri siyah kas ditkâr yumruklarını gös — «Bizden ne istiyorsunuz! Kırı- ın da geçelim!...> Demişti. Ve sonra, kendisinin de anlıyama- dığı bir hisle, ihtiyari diz üstü Çöküvermiş ve yanık acı sesile ilâve etmişti: — Ey Tanr! Bizden kurban mi istiyors « Söyle! bilenin yarısını ke! Birdenbire yanıbaşında peyda oldu. Dudaklarını yapıştırmış oldukları halde ilerliyen bu geyikler, hakanı görmiyerek onun Yanına kadar gelmişlerdi. Geyiklerin kendisile eğlendiklerine zahip olan hakan, yerden kaptığı iri bir taşla birisinin kafasına vurdu. Beyhuş ye- Te düşen geyik, iri yaşlı gözlerini ha- kana dikerek ölmüştü. O vakte kadar insanlar öpüşmesi. ni bilmedikl. göz yaşını da bilmiyorlardı n ilk defa dudak- ların birbirine yapıştıklarını, gözle- Tin ağladıklarını bu geyiklerde gör- müştü. Derin derin düşünmüş bir türlü mâna verememişti. Çılgın gi- bi kabilesinin yanına avdet ederek en İhtiyar şamanın yanına koşmuş, Yakayı anlatmıştı. Öpüşmesini ve ağlamasını bilmi- yen şaman da, bir hayli düşünmüş sihirli, efsünhi dimağının en eski bilgilerine mürğcaat etmiş, bir tür- lü cevap verememişti. Hakan meyustu. Ne zaman uyku- ya yatsa, dudakları birbirine yapış- mış, gözleri yaşlarla dolu geyikleri görür, korku ve halecan ile uyanır, kabile uğruna verdiği bu ilk kurba- mı öldürdüğüne nedamet eder, bu &zaptan kurtulmak için kendisine yol gösterecek bir meleğin doğması- nı saatlerce bekler, ve sonra sabahın Aydınlığı içinde o gece de intizar ve iki geyik birbirine Ümitlerinin beyhude geçtiğini anlar; | tekrar dertler ve azaplar içinde kıv- Tanırdı. Bir gece, gene ayni derdin yakıcı pençeleri (oarasında ( kıvranıyordu. Kendisinin anlıyamadığı bir kuvvet kederli gözlerini kapattırmış, onu tekrar uykuya ( daldırtmıştı. Büyük bir rüya görüyordu. Beyazlar giyin- miş bir kafile, iri kayalı dağların etrafını sarmışlar, hepsi de diz çök- Müş bir halde, ağlıyarak Tanrıdan Yalvarmağa başlamışlardı. Bu beyaz- lar kafilesinin gözlerinden sular akı. Yor, akan sular, dağların kayaların- dan süzülerek, düzlükte nehirler, göller vücude getiriyordu. Deli gibi rüyasından uyandı. Ka- bilenin bütün şamanlarını, kâhinle- Tini etrafına topladı, en ince teferrü- Atına kadar anlattı. * Fakat şamanlar, sihirli efsunlarına Müracaat ettikleri halde bir türlü ce- Yap veremiyorlar; Tanrının dileğini Anlamak hususunda bütün büyüler *bkem ve âciz kalıyorlardı, * Meyus hakan, tekrar dağın kena- Mna varmış, kederli boynunu bük- Müş, diz çökmüş ve: 14) Tom en eski Türk ismidir. Kudeiyet eder, Mukaddes, bir nehir olan i (Tom) nehrine de bu sebep- 2 İn (Tom) denmiştir. gi - Kazak türkleri efs. — Ey ulu Tanrım! Sana nasıl yal- varayım! Onu bana öğret! Demişti. Nereden geldiği bilinmiyen bir ses, şu sözleri fısıldamıştı: — Gözünden yaş dökmesini öğ- renmekle!... Aylardanberi gülmiyen dudakları © gün gülmüştü. Gözünden bir par- ça yaş akmakla dileklerini Tanrıya kabul ettirtecek, esir ve mahsur ka- bilesini kurtaracaktı. Rüyasında gördüğü insanlar gibi diz çötü, ağlamak istiyordu. Fakat ağlamasını bilmiyen gözler, bir türlü yaşaramıyor, bir türlü su- lanmıyordu. Saatlerce bekledi!. Ne çare ki bu gözler olduğu gibi kala- cak, bir türlü ağlıyamıyacaktı | Artık yorulmuştu. Ellerini kaldır- âı. Hiddetiç şu sözleri söyledi: — Gözümden su akmasını İstiyor. suni. Akacak suyu vermiyorsun! Be- ni neye yoruyorsun!, 'Tekrar geriye dönmek üzere ha zırlanmıştı. Yanıbaşında pembe be- yaz vücutlü, bir melek hasıl oldu. Ve: — «Ağlamak istiyorsan, evvelâ be- $ Kânunuevvel $37 Çarşamba İstanbul — Öğ tı: 1280: Pills 1305 Piyano ve keman Yo fonik mede, 1955 ve arkadaşları ve balk şarki haberleri, 20; Mustafa ndan Türk musikisi 2030: Hava raporu, 2033: Ör tarafından arabca. söy lev, 20,45: ve arkadaşları taraf) dan Türk musikisi ve halk şarkıları (Si dan şan: Orkestra KESTRA: 1 - Rossi Eister uvertâr, 2 - Tseh y: Plgue Dame fantazi, 3 - Translateur; Ballnachtstravm 4 - Musigue; Telga: 22,15: Ajans ha- berleri, 2230: Plâkia #ololar, opera ve operet parçaları, 22,50: Son haberler ve ertesi günün programı, 23: SON Ankara — Öğle neşriyatı: 1230 - 1280: Muhtelif plâk neşriyatı, 1250 - 18,15: Plâk: Türk musikisi ve halk şarkıları, 13,15 - 1330: Dahili ve harlel haberler. Akşam neşriyatı: 1830 - 10: Muhtelif pilik neşriyatı, 19 - 1930: Türk musikisi ve halk şarkıları (Hüsmiye ve arkadaşla- ri), 1930 - 1046: Baat ayarı ve arabca neşriyat, 1945 - 20,15: Türk musikisi ve halk şarkıları (Hikmet Rıza ve arkadaşla - ri), 2015 - 2030: İktisadi konferans Bevket Süreyya, 2030 - 31: Plâkla dans musikisi, 21, - 21,15: Ajans haberleri, 2115 - 21,45: Süldyo salon orkestrası: 1 - Putelni: Le Bili, 2 - C. Frenek; Danse lente, $ - Feteras: Mondanacht auf der Alster, 4 - Boldi: Chanson Bohemtenne Bursada ( Akşam ) ın satış yeri «AKŞAM» gazetesi ve «AKŞAM neş- riyatıs Bursada münhasıran Atatürk caddesi Okullar Pazarında satılmak- tadır, «AKŞAM» sbonelerine hususi tensilât yapılır. Sahibi Bay Esda müraraat. ni-öpis dedi. ” Ertesi sabah, dudaklarına dünkü lezzeti vermek için dağa koşan ha kan, saatlerce bekledi. Ne gelen var- di, ne de öpen... Tam yedi gün, gel- miş, yedi gün beklemişti. Ve bir da- ha o dudakları, o buseyi bulamıya- cağından mütevellit bir kederle boy- nunu bükmüş, istemeden, bilmeden, gözlerinden boşanan yaşlar, nehirler, tufanlar vücude getirmişti! R. Çavdarlı Baş, diş, nezle;“grip, romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Taklitlerinden sakınınız ve her yerde israrla giripin isteyiniz. Kulağınıza küpe olsun! NEVROZIN kullanmakla kabildir,. Bir hamlede nezle ve gripi geçirir. Harareti sür'atle düşürür, Baş, diş, sinir, mafsal, adale ağrıları ancak NEVROZİN almak suretile çarçabuk defedilebilir. Kat'i Tesir Icabında günde 3 kaşe alınabilir İsim ve markaya dikkat, Taklitlerinden sakınınız, Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mmm Tefrika No, 79 Sinan, biricik sevgilisini kendi elile başkasının kucağına nasıl atacaktı? Bir gün sonra Cerbeye dönen Ha- san, şeyh Saidin adamlarile birlikte yola çıktığını, Sinanla görüşmeğe ge- leceğini bildirdi. Sinan, şeyh Saldin bir kadın için Cerbeye geleceğini ummuyordu. Şeyh Sald, Sinanı çok severdi, Kı- ıç Ali paşa donanma İle Cerbe Jima- nına uğradığı zaman, şeyh Said Kılıç ANI paşaya: «Kızımı senden isterim!» diye yalvarmış ve Sinana 'da: — Sen paşa efendimize hatırlat: Arşipele gittiğiniz zaman kızım Zey- nebi şövalyenin sarayından kurtar- sın. Demişti. Sinan Cerbeye gelir gelmez, şeyh Salde kızının kurtulmak üzere oldu- ğunu müjdelemiş, fakat bir kaç gün sonra hastalanıp yatağa düşmüştü. Şeyh Said, Sinanın hastalığında iki kere Cerbeye gelmiş, onun kur- tulması için bin türlü ilâçlar getir- mişti. Sinanın hastalığı üzerinden kırk gün geçtiği halde hastalığın de- vam etmesinden şeyh Sald de şüphe- ye düşmemiş değildi. Hattâ Hasana İSinan şeyh Saidi bu şüphesini de söylemiş ve: — Sinanı bu kadının şerrinden ko- rumah, Demeyi de ihmal etmemişti Bu sırada sahilden yüksek sesle bağrışmalar duyuldu: Sinan relse haber verin, şeyh Sald geldi. Kendisini görmek istiyor Sinan bu sesi duyunca güverteye çıkmak isteği. Rozita rakasından bağırıyordu: — Ben ne söylediğimi, ne yaptığı- mi bilmiyorum, Sinan reis! Beni affet... Söylediklerimin hepsi yalan dır. Ben seni sevmeseydim, seninle kaçıp gelir miydim? . Ambar ağzından bakan gemiciler: — Kahbe... Diye bağırdılar. Sinan: — Sesinizi kesin.. ben şeyh Sald- le görüşmeğe gidiyorum. Dedi. Başını yere koyan ve inli- yen Rozitayı sert bir bakışla süzdü. — Sen, ne yaptığım ve ne söyledi- ğini bilen bir kadınsın! Sinan güverteye çıktığı zaman, şeyh Saidin adamları develerle sahili doldurmuştardı. görüşürken.. Sinan gemiden, küçük bir kayığa atladı, sahile koştu. Şeyh Sald, Sinanı ayakta görünce çok sevinmişti. — Nihayet, Tanrıya şükürler Ool- O gün şeyh Said avenesile birlikte | sun, ölümden kurtuldun, delikanlı! gölden Cerbeye geldiği zaman, Sinan Diyerek boynuna sarıldı. gemide Rozita ile konuşuyordu. Sİ- nanın arkasında Mahmud dayı ayak- Şeyh Said, Sinana çok candan sev- gi ve dostluk eseri göstermiş ve ken- ta duruyor ve ambarın ağzından | di oğlunu görmüş gibi heyecanlan- uzanan gemicilerin başları görünü- yordu. Sinan şövalyenin kızına soruyordu: mıştı. Eski ve ihtiyar gemicilerden yel kenci Mehmedle Mahmud dayı Sina- — Seni, günün birinde Venediğe | nın arkasında duruyorlardı. Sina- göndereceğimi ovadetmiştim. Böyle olduğu halde bana neden bu İenalı- ğı yaptın? Niçin beni öldürmek İs- tedin? Rozita, artık, eski Rozita değildi. Kolları bağlı, fakat ağzı açıktı. Tereddüt etmeden, çekinmeden bütün düşündüklerini ve yaptıkları- nı söylüyordu: — Ben sana hiç bir fenalık yap- madım. Sen zaten, beni kaçırdığın günden itibaren ölüme mahküm ol- muştun! Çünkü ben memleketime söz vermiştim: Kılıç Ali paşayı öl- dürecektim, Bu işi yapmak fırsatı- rı bulamadım. Paşa gemisinden ka- çıp sana geldim, Türk amirelini öl- düremedimse, bir Türk kaptanından olsun intikam almak vazifemdi. Fa- kat, sana acıyordum. Çünkü, beni seviyordun. Beni sevdiğine İnanmış- tım, Seni, bir hamlede öldüremez- dim! Koynumda sakladığım zehirden nın peşinden beş on gemici daha gel- mişti. Şeyh Sald "Türk denizeilerine ayn aynı iltifat ettikten sonra Sina nın gemisine geldi. güvertede top- landılar ve konuşmağa başladılar. Cerbeli Hasan, kabilenin şeyhinin yanında duruyordu. Şeyh Said: — Seni zehirlemek istiyen o kadı- ni ne yaplın? Diye sordu. Sinan: — Kollarını bağlayıp ambara at- tım, dedi, Sinanın sözünü kayıkçı Hasan ta- mamladı: — Sinan reis bu kadını rehine ola- Tak size teslim edecektir, şeyhim! Şeyh Said, Sinanın yüzüne baktı. — Pena fikir değil, Onu asmaktan ziyade saklamalıyız. Asarsak bir şey kazanmış olmayız. Fakat, o, sizi öl dürmüş olsaydı, Türk donanması mühim bir uzvunu kaybetmiş olur- du. Bunaençok yananlardan biri her gün birer damla vererek yavaş | de ben olacaktım. Üstelik düşman yavaş öldürmeğe karar vermişlim. Bunu yaptım. Sana iztırap çektirmek istemedim. Bir gün gülerek gözleri- gemileri buzasmıda yakıp yıka- caktı. Sinan bir emri vaki karşısında kal- ni dünyaya kapayacağını biliyordum. | mıştı. Eğer şeyh Saidin ilâcı yetişmemiş ol- saydı, şimdiye kadar çoktan ölmüş- tün! Sinanın tüyleri ürperdi. gıcırdatarak haykırdı: —Bu vazifeyi sana kim verdi? Kı- hıç Ali paşayı ve yahut beni öldürüp eline ne geçecekti? — Dedim ya... Bana bu vazifeyi memleketimin büyükleri vermişti, Kılıç Ali paşayı öldürseydim, memle- ketimin tarihine geçecektim. Türk hâkimiyetinin Akdenizde sönmesine yardım edecektim, Bunu yapamayın- Dişlerini — «Söyledikleriniz yanlıştır!» Diyemezdi. Bunu daha önce Ha sanla da konuşmuşlardı, Gerçi Sinan görünüşte Rozitanın gemiden uzak- laşmasına taraftar olmuştu. Fakat iş ciddileşince, Sinan içinde garip bir heyecan duydu. Demek biricik sev- gilisi Rozitayı kendi elile başkasının kucağına atacaktı? Bu, erkeklik ve merdlikle ölçülür bir hareket miydi? — Hayır... Diye bağırmak istedi. Bu da ayıp olacaktı. ca, her hangi bir Türk kaplanından Şeyh Saide itimad etmesi gerekti. öç almayı düşündüm. Karşıma sen | Sonra bir mahzur daha vardı: Ge- çıktın... Ambar ağzından uzanan denizci- miciler bu kadını muhakkak suret- te öldürmek istiyorlardı. ler, gırtlakları koparcasına bağırdı- Sinan ne yapacağını, ne söyliyece- lar: —EBââ söyletiyorsun bu kalta- ğı?... Onu neden hançerleyip gebert- miyorsun? Sinan reis; — Ben gemimin teknesini böyle ğini şaşırmıştı, Lâfı kapatmak için: — Burada çok kalacak mısınız? 'Diye sordu. Şeyh Sald gülerek cevap verdi: — Akşam üstü döneceğim. Mak- bir kahbenin pis kanile kirletmek is- | sadım seni ziyaret etmekti Ölüm temem... tehlikesi atlatıp iyileştiğinizi haber Diye cevap verdi. Sinanın öğün. | alınca hemen yola çıktım. düğü bir meziyeti daha göze çarp. | ( Başbaşa kalmışlardı. mıştı: Bu kadar mühim ve heye- Denizciler birer ikişer çekiliyor. canlı bir sahne karşısında bile 0 Kuk kanılığını muhafaza, ediyordu. lardı, (Ârkası var)