zi BP PLTTETBASTTT si İB? ss i st BE KERE REKER EK > SEE & * sev $ öö 26 Eylül 1037 Arkadaşım Ahmedin evine gittiğim zaman onu karısile dehşetli bir mü- nakaşaya girişmiş buldum. Ahmed di- yordu ki: — Canım artık bizim oğlan büyüdü, Koskocaman delikanlı oldu. Bundan sonra ona kısa pantalon giydirmek gülünç bir şey olur, Hazır çocuğa elbi- se ısmarlıyacağız.. bari uzun penta” lonlu yaptıralım... Ahmedin karısı Leman sinirli si- nirli buna itiraz ediyordu: — Katiyyen olmaz canım... Asıl ço- cuğu sen gülünç edeceksin... Bu yaş- taki çocuğa uzun pantalon giydir- meki... Canım Ayhanın yaşı ne? Ba- gı ne ki uzun pantalon giysin... Ahmed: — «Yaşı ne, başı ne?» ne demek?.. 14 yaşındı Leman büsbütün sinirlendi: — Ne?., Ne?.. 14 yaşında mı?.. Ne ie yarabbi... Daha on ikisini bitir- — Ağ doğduğu tarih var... Tam 14 yaşında... Artık buyaştaki çocuğa da kısa pantalon giydirilmez. Leman: — Dünyada olmaz, dedi, ben oğlu- ma, biricik ciğer parem evlâdıma kat- iyyen uzun pantalon giydirme... Nafile israr etme... Karı koca âdetâ kavga etmek üzere idiler. Bereket versin ki ben aralarma girdim.. mesele kapalıldı... Aradan bir sene kadar zaman geçti. Onları hiç görmemiştim. Bir gün kalk. tam, gittim. Evlerine girdiğim zaman âdetâ şa- şırdım, Evin içinde bir matem havası esiyordu. Leman sinirinden bugün iki defa bayılmıştı. Gözleri ağlamaktan şiş şiş olmuştu Ne olmuştu acaba? Bu büyük kede- rin sebebi ne idi? Başlarına büyük bir felâket mi gelmişti2.. Arkadaşım Ahmed yavaşça yanıma yaklaştı: — Zavallı karım... Bugün çok sar- sıldı.. dedi, Merakla sordum: — Ne var Allah aşkına... Lemanın bu hali ne? — Sorma... Sorma... Bugün oğlu- muz Ayhan ilk defa uzun pantalon giydi! Hep birden terziye gittik... Di- kilen uzun pantâlonu Ayhan ayağına giyince, Leman iki gözü iki çeşme ağla- mağa başladı. Fakat uzun pantz Ayhanın son derece hoşuna git: — Aman ne güzel!.. Koskocaman delikanlı oldum!,. der demez, Leman: — Aman bana bir şeyler oluyor... diyerek terzide düşüp bayıldı. Eve gel- dik. Ayhan geniş pantalon paçalarını İki tarafa savura savura yürüyerek dolaştıkça Leman büsbütün fenalaştı. Ne oldu?.. Ankara Valiliğinden: Mühim bir derd !! Nihayet işte şimdi yattı... Ya.. çok fe- nü... Lemanın yattığı şezlongun başına geldik. Kadıncağız hakikaten çok fe- na idi, — Ah, diyordu, sormayınız, sorma” yınız... Görünüşte onun uzun panta- lon giymesi gayet basit bir hadisedir, fakat bu basit, küçücük hadisenin altında ne büyük hakikatler var? bi- lir misiniz? O, bu uzun pantalonu giyince gö- zümün önüne güveyliği geldi. Düşü- nünüz bir kere... Oğlumu ben ne ka- dar severim. Büyüt, çalış, çabala... Uğraş, didin... Sonra götür hiç tanı- madığın bir genç kıza: — AL. de, bunu senin için yetiştir dim... Düşünün ne fedakârlık bu... İşte Ayhan uzun pantalonu giyince aklıma onun evlenmesi geldi... Mu- hakkak ki evlenmek bir erkek için en lüzumlu şey, en faydalı şey... Fakat ne bileyim? Erkeğin anasına itırap veren bir Şey... Biz böyle konuşurken Ayhan uzun pantalonile cakalı cakalı odalarda, sa- lonlarda dolaşıyordu. Annesi: — Aman... dedi, kuzum bir yere otur... Seni böyle gözüm görmesin... O akşam Lemanın ıztırabını daha uzun müddet dinledim. Ve nihayet va- kit ilerileyince müsagde isteyip kalk- tam. Ahmed: * — Ben seni köşkün kapısına kadar geçireyim... dedi. Önüme düştü. Be rsber köşkten çıktık... Yan yana ile- rilerken Ahmed: — Azizim, dedi, sen karımın asıl korkusunu bilmezsin... Ayhan uzun pantalon giyince, bilmem aklına ço- cuğun evlenmesi gelmiş, filân de on- dan müteessir olmuşmuş., bunlar lâf azizim lâf... Lemana böyle göz yaşları döktüren, onu böyle üzen şey nedir bilir misin? — Ne bileyim? — Azizim, onu böyle mahzun eden Ayhanın kısa pantalona veda etmesi- r... Çünkü bizim hayatımızdan u- zaklaşan şey, Ayhanın kisa pantalonu değil, Lemanın gençliğidir. Ayhanın kısa pantalonile beraber Lemanın da, benim de gençliğimiz uçup gitti... Bi- liyor musun insanın kısa pantalonlu bir çocuğu olması başkadır, uzun pan- AKŞAM #6 Eylti 87 Pazar « İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâk- ia Türk musikisi, 1250: Havadis, 18: Bey- Oğlu Halkevi gösterit kolu tarafından bir temsil: (CİMRİ), 14: SON, Akşam neşriyatı: 18: Di bayramı mü- v (Ankara - İstanbul rad- gi), 18,30: Plâkin dans musi- 1930: Konferans: Selim Sirri Tar- can (Polonya mili musikisi ve Gopen), 20: Hikmet ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030: Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 2045: Bayan Muzaffer ve arkad dan Türk musikisi ve halk ayarı), 2115: ORKESTRA, 226: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün prog- yemi Mü ğü: PARİNn erler, pen Ve Op ret parçaları, 23: Kenebi nakyl en müntehap programları Paris - 35 - (saat 1130) Bachın şürkt- larından: No. 102, Viyana - 5068 - (saat 1145) Bachin eserlerinden, Beremünster - 540 - (âaat 1057 )Vagnerin piyano mu- #ikisi, Prag - 470 - (saat 20005) Dvarakın eserlerinden, Brüksel — 484 - (saat 2030) Mozart - Pire, Beromünster - 540 - (sa- at 2030) Liszt - Behubert, Kopenhaçen (saat 20,30) Bachın eserlerinden. Dans musikisi Brüksel - 484 - (saat 23,00), Lyon - 453 - (saat 2230). Paris - 313 - Cena 2154 Paris - Radio - 1048 - (saat 23,00), Tou- Tousse - 386 - (sat 2040). ?i Eylül 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: Ia Türk musikisi, 1250: Muhtelif plâk neşriyatı, E Akşam neşriyatı: 1830: Piikia dans mualikisi, 19: Radyo fonik komedi: Ara- daki halel horoz ve unuttum, 20: Necmi ve arkadaşları tarafından “Türk rmusiki- $i ve halk şarkları, 2050: Ömer Kıza ta- rafından araben söyler, 2045: Müzeyyen ve arkadaşları tarafından Türk musiki si ve halk şarkıları (Saat ayarı), 2115: ORKESTRA, 22,15: Ajans ve borsa haber- leri ve ertesi gönün programi, 2230: Pi- yano solo: Ferdi Von Siatser tarafından, 28: BON. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişi: Hajiskir Gazi caddesinde Halk, Taksim: Nizameddin, Tariaba şında Nihad, Beyoğlu: Kanruk, Dai- Tede Güneş, Galata: Topçular cadde- sinde o Sporidir, Kasımpaşa: Vasıf, Hasköy: Halcıoğlunda Barbut, Emin- önü: Hümü Onur, Heybetlada: Halk, ragümrük: İstepan, Samyer: niköy, Emirgân, uzrelihisarındaki eczaneler, Ak: Yenikapıda Sa- rım, Beşikteş; Vidin, Fener: Balatta Merke Beyamd: Cemil, Kadıköy: 1s- talonlu bir delikanlının annesi olmak büsbütün başkadır. İ Ayhan, bu pantalon dej irmekle hayatının bir devresini değiştirdi. Ço- | cukluktan delikanlılık namzedliğine | geçti... Nasıl üzülmesin azizim?.. Nasıl | göz yaşı dökmesin?.. Arkadaşımdan ayrıldıktan sonrd kendi kendime düşünmeğe başladım: İnsanların ne garip derdleri var... (Bir Yıldız) Ankaranın yeni Sincan köyünde yapılacak «100» göçmen evi inşaatına ald keşifname tadil edilerek muhammen keşif bedeli beher ev için «884 lira «91, kuruş üzerinden 29/9/937 çarşamba günü saat 15 de, Ankara Vilâyeti binasın- da toplanacak komisyon huzurunda, ihalesi yapılmak üzere 20 gün müddetle kapalı zarf usulile tekrar eksiltmeye konulmuştur. 1 — Muvakkat teminat «5674» lira «55» kuruştur «Teminat Kızılay Cemiyeti Umumi merkezi namına malsandıklarınca ema- neten âlmacaktır.» 2 — Allikadarların yukarda adı geçen günde, tekliflerini Ticaret odası ve- sikasını ve teminat mektubu veya makbuzlarını nihâyet saat 14,30 a kadar An- kara vilâyeti evrak kalemine teslim edip mukabilinde bir numara pusulası ak- maları şarttır. İsteyenler şartnameye keşif evrakını Ankara ve İstanbul İskân müdür- | Müklerinde görebilirler, (3381) (6210) Ankara Valiliğinden: Keşif bedeli «23685» lira «4#r kuruştan #baret olan stadyum istinat ve ihata duvarı işi eksiltmeye konmuştur. Eksiltme: 11/10/937 tarihine rastlıyan Pazartesi gü- İ Akköprü cihetinde yapılacak sahasının nü saat 14,5 da Vilâyet Daimi Encümeni odasında yapılacaktır. İsteklilerin tekli? mektuplarını, «1776» lira «4İ» kuruşluk muvakkat te- minat mektup veya makbuzu, ticaret odası vesikası ve Nafıa Vekâletinden aldıkları 937 yılına ald müteahhitlik vesikasile birlikte saat 13 buçuğa kadar Encümen Riyaseline vermeleri. İstekliler keşif ve şartnameyi her gün Nafia Müdürlüğünde görebilir- ler. «3508» <6484» Ekonomi Bakanlığından: Maadin nizamnamesinin 26 ncı maddesi mucibince müteharrilere yalnız yüz ton için imrariye verilebilir, Bundan fazlası için cevherlerin, taharrinin zaruri bir neticesi olarak istih- sal edilmiş bulunduğunun İktisat Vekâletince tesbit olunması takdirinde imrariye verilebilir ve bu miktar iki bin tona kadar yükselebilir. İlân tarihinden cvvel yüz tondan fazla satış teahhütlerine girmiş olduk- larını bu İlânın neşrinden itibaren on beş gün içinde İktisat Vekâletine müra- caatla isbat edenlere çıkarmış oldukları miktarın iki bin tonu tecavüz etmi- yen kısnu için imrariye verileceği ilân olunur. «3594 «0483» kapalı zarf usulile | Sizi günlerce ıstırab çekmeklen kurtarır. En şiddetli baş, diş adale ağ- Tılarını, | Gb | üşütmekten mütevellid bütün sancı ve sızıları Keser. Nezleye, romatizmaya, kırıklığa karşı çok müessirdir. Mideyi bozmaz, kalbi ve böb- rekleri yormaz. icabında günde 3 kaşe alınabilir. | YENİ NEŞRİYAT l LOKMAN | Bu güzel sayısı intişar etmi ye ederiz. Emniyet Sandığı Müdürlüğünden: HEKİM sıhhat mecrmuasının 14 üncü fir. Karilerimize tavsi- Maçka Azim apartıman No. 1 de mu- | kim Halil kızı bâyan Seher Paker 8/6/937 | tarihinde Sardığımıza bıraktığı para İçin verilen 21875 numaralı bonoyü kaybet- tiğini söylemiştir. verildiğinden eskisinin hükmü olmıyacağı ilân olunur. af tahsilât Kaleminden mü- m merhum Ahmed Agâh'dan muhasses maaşin 76 numaralı cüzdanını zayi ettim. hükmü yoktur. £ Aliye Şöhret Kitap Evi kâatçılık Ankarada bütün meklep kitaplarının satış yeridir. Mektep kırtasiye çeşitleri en müsalt şartlarla temin edilir. Tel: 3377 Tarihi — O halde ne yapardı? Haremağası kara bulutlar arasın- dan ışıldıyan bir çift parlak yıldız Gibi, gözlerini açarak mânalı bir gü- Jüşle: — Paşa efendimiz ak sakalile ar- tık hiç bir kadın için tehlikeli değil- dir. O sadece, güzel bir kadın gö- rürse okşayıp sever. baktıkça göz- leri nurlanır.. ve onuhergün gö- zünün önünden ayırmak istemez. — Bu kadının adı nedir, ağam? — Kalyopi mi, Karyopi mi. işte böyle çetrefil bir isim, — O halde rum olacak..? — Konuşmasından ben de öyle sezdim amma.. o kadar güzel türk- çe konuşuyor ki. Yüzüne yaşmak ve sırtına ferace koysa, kendisini sul- tan hanımlardan biri sanırsın! Ben O derece güzel ve sevimli bir kadın görmedim. gözlerinin içi üteş kay- nağına benziyor kâfirin... - “ Demir Recep ertesi günü Yalı köş- kündeki vakayı haber alarak kap- tan paşaya koştu.. ayaklarına ka- pandı: — Kalyopi suçsuzdur, devletlim! O bir sinek öldürmesini bile bilmez. Kendisini bodruma atmışlar. Fer- man buyurun da serbes kalsın. Diye yalvardı. Kıhç Ali paşa, Kalyopiyi görmek istemişti, Emir verdi. Rum dilberini bod- Tumdan çikarıp paşanın huzuruna getirdiler. Kalyopi Recebi görünce sevindi: — Havasızlıklan boğuluyorum. Pa- şa efendimize yalvar da beni öldür- sün, fakat © bodruma bir daha at- tırmasın. Ve gözlerini uğuşturarak: — Benim suçum nedir? Diye ağlamağa başladı. Kılıç Ali paşa gözünün ucile Kal- yopiyi tedkik etti. sonra başını sallıyarak gülümsedi: — Türnayı gözünden vurmuşsun, Recep! Bu kadın senin karın demek?! — Evet, devletim! Talihim Yar mış. böyle temiz yürekli bir kadına düştüm... — Burada me işi var bu kadı- nn? © — Benim kimsem yoktur, paşacı- ğım! Kethüdaya rica etmiştim. (ka- rımı ben seferden dönünceye ka- dar burada bıraksam, ona göz kulak olur musunuz?) demiştim. Kethüda Tazı oldu.. ben de getirdim. Ne ya- palm. kimsesizlik bü, — Hakkın var, Recep! Bu kadar güzel bir kadını yabancıların yanın- da bırakıp gitmek doğru olmazdı. Kaptan peşa Recebi çok sevdiği için, karısını affederek tekrar hare- me gönderdi. Araya diğer devlet işleri girerek, zehirlenme hadisesi çabuk unutulmuş ve borduma atılanlardan iki uşa- ğın köşkten koğulmasile mesele ka- panmıştı. Kalyopi haremde serbes kalınca ayni oyunu bir daha oynamak fırsa- tanı aramağa başlamıştı. 'Bir akşam Yalı köşkünde şöyle bir haber şayi oldu: «Yarın sabah kaplan paşa yola çı- kıyor. Donanma Sarayburnunda ge- çid resmi yaparak Akdenize çıkacak» mişi» Kalyopi. bu haberi alınca beynin- den vurulmuşa döndü. O, Venedik balyozuna söz ver- mişti: Donanma Akdenize çıkmadan, kaptan paşayı ne yapıp yapacak, öldürecekti. Kalyopiye: «Gemiler ancak on gün sonra yola çıkabilir.» demişlerdi. Halbuki, donanma hazırlanmış ve hemen hareket etmesi için emir al- mıştı. Kalyopinin bundan haberi yoktu. Donanmanın ertesi günü yola çi- kacağı haberi Kalyopinin zihnini ve plânlarını altüst etmişti, Rum dilberi o akşam erkenden odasına çekildi: — Paşayı öldüremezsem, donanma KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mame Tefrikâa No. 9 Rum dilberi yalı köşkünde kılıç All paşanın ölümünü beklerken, türk deniz- cileri haliçten çıkmağa başlamışlardı dönünceye kadar burada kapanıp kalacağım. Üstelik sinyor (Veneyro)- nun vadettiği altınları da alamıya- cağım. Diye söylenmeğe başladı. Ortalık kararmıştı... Kılıç Ali pa- şanın O geceyi sarayda geçireceği söyleniyordu. Kalyopi . bu işi o gece de becere- mezse, bütün ümitleri mahvolacaktı. — Rum dilberi yatsıya doğru denizden akseden kürek sesleri işitti. pen- cereye koştu. ve uzaktan yıldınm süratile sahilhaneye doğru İlerliyen bir kayık gördü. Kılıç Ali paşa Yalı köşküne gelir- ken, köşkün önündeki rıhtıma nö- betçiler va hamlacılar çıkar, üç kere hep bir ağızdan: — Kaptan paşa geliyor... Diye bağırırlardı. Gelen kayıkta kaptan paşa olsay- dı, nöbetçilerin her zamanki gibi bağırmaları icap etmez miydi? Köşkün sahilinde her zamanki gibi kalabalık vardı.. Fakat, hiç kimse ağzını açıp bâ- b rmamıştı. Kalyopi kendi kendine: — Besbelli bu gelen başka biridir, Kaptan paşa © gece sarayda kalk diyse, rum dilberi buna karşı ne yar pabilirdi? — Talihime küsüp yatayım. 'Dedi.. yatağına girdi ve uyudu. Kaptan paşa Akdenize giderken.. Ertesi sabah.. Sokollu Mehmed pa- şa üçüncü Muradın arkasında dü- rTuyordu. Bir aralık elini pencereden uzatarak: — İşte şevketlim, dedi, gemiler si- Kizkulesi açıklarından ikişer iki- şer efendimizi selâmlıyarak geçi yorlar. Sultan Murad başını denizden çe- virdi: — Kaç gemi çıkıyor Akdenize.? — Elli parça, şevketlim! - Az değil mi? — Harbe gitmiyorlar, şevketlim! Akdeinzde türeyen korsanları köva- layıp hadlerini bildirmeğe beş on yel- kenli bile yeterdi. Fakat, Kılıç AH paşa Ihtiyatlı çıkmak istedi, — Bu ihtiyata sebep ne? Bilmeği- gim bir tehlike mi var yoksa..? — Hayır, şevketlim! Külıç Ali pa- şa sefere şimdiye kadar dalma böyle ihtiyatlı gitmiştir. Evdeki hesap çar- şıya uymaz. olabilir ki, Malta kor- sanları ile karşılaşır. Onlara haddi- ni bildirmek için daima kuvvetli gö- rünmek gerektir. — Maltanın ilk muhasarasında (1564) çok telefat verdiğimizi söylü- yorlar.. doğru mu? — Evet, şevketlim! Fakat, düşma- nın zayiatı da bizimkine yakındı. — Koca Turgut ta o muhasarada şehid olmuş. Malta korsanlarından hey halde öç almalıyız. — O zaman düşmanın da bir çok şövalyeleri - ölmüş, amiralleri yara- lanmiıştı. Fakat, şimdi Malta korsan» Tarı Akdenizde görünmüyor. Arşipel adaları civarında Floransa korsanla- rının türediklerini söylüyorlar. Kılıç “ Ali paşa onları da kovalamak fik- rindedir, Üçüncü Murad denizden geçen ge- milleri dikkatle seyrediyordu. — Floransa korsanlarına da had- dini bildirmesini Kılıç Aliye tembih etmeliydin! Bunu bana dün akşam neden söylemedin? Sokollu Mehmed paşa, padişahım hiç yoktan kuşkulanıp telâşa düşme» mesi için, o dakikaya kadar Floran- salı korsanlardan Murada bahsete memişti, (Arkası var) a ii. Dd “ ka Eler za si Bi a iksa, si miki e