11 Eyidi 1937 Ünye'den bir kaç tip « Karadeniz kıyısındaki Ünye kasa- basının meşhur tipleri vardır. Bun- ların biri bay Arap İbrahim'dir. Vak- Aile kaymakamımş; cenup vilâyetle- rinde fazla dol esmer bir Zal, Fakat şimdi ka; aklıkla filân alâ- kası yok. Ekserya elinde küçük bir kazma, asarı atika aramakla meş gul olur. Hattâ, bir köylünün evinde- ki ocakta bir taş parçası dikkatini cel- betmiş, onu oradan çıkarayım derken binayı da yıkmış derler. Boş zamanla- rmı kitap okumakla, nerede ne bulu- nacağını tasavvurla geçirir. Bu naza- Fiyelerden sorra, sırtında bir av tüfe- Ğ, tatbikata çıkar: bakalım hangi dağda hangi avı bulurum diye deği! de hangi harabede hangi antikayı bulu- rum diye... Mahiyeti bambaşka olan ikinci tip, Fenerci bay Ahmeddir. Onun kılığı okıyafeti, hal ve vakti, Allah daim etsin, yerindedir. Bay İb- rahim hayattan bir çok silleler yediği için münekkid, hattâ denebilir ki Muhalif bir hâleti ruhiye sahibi ol- “masına, hadisleri kara gözlük arka Sından görmesine rağmen Fenerci bü- ba tamaile aksinedir: O, lâtifecidir. Herkese karşı hayırhahtır. Hattâ fel gefesini her devre göre kurmuştur. Eskiden müfrit namaz, niyaz tarafta” Tı imiş derler, Şimdi, Bektaşi fıkrala- rındaki zarafetlerle, nüktelerle lâik- liği müdafaa eder! Ünyenin meşhur feneri ona teslim edilmiştir. Muavin- lerile birlikte bu vazifesini ilânihaye, Sadakatle yapacağına bir bakışta emin olursunuz. Yalnız Karadenizin değil Akdenizin de bütün fenerlerini ezbere bilir, Fırtınalara ve her tür- lü Cevviyata dair malümat sahibidir. Uzaktan sizi görür görmez, zaten mütebessim olan tombul yüzü büsbü- tün gülümser. Tatlı bir Karadeniz şivesile gönlünüzü alacak, şairane bir söz söyler. Meselâ sizi bir bahar ke- lebeğine benzetir. «Geldiniz, buraya güneş açlırdınız!» der. Meşrebinizce su vermesini arayıp bulan bu sem- Patik adamı sempatik bulmamak ka- Bir de dükkânı vardır, fakat dalma oturmaz. O da bay Arap İbrahim gi- bi kahveye müdavimdir. Fakat âsa- rı âtika meraklısı sabık kaymakamın kürsüsü etrafında tefekkürat ve ilim sahasında bir nutuk dinlemek İsti- yenler toplanır. Fenerci babanın ise masası etrafında nükte hatıra din- lemek, neşelenmek istiyenler, : Ünyenin eski allelere, münevverle- re, tüccarlara mensup — Haznedar- lar gibi, Şahinbaşlar, Agâh Beyzade- ler, Kokula Hafızlar gibi — diğer pek çok tanınmış simaları var. Fakat Onların tedkiki bu küçük hikâyenin içine sığmaz. Kadınlardan, ömrünüz- de işitmediğiniz isimler sayayım: Ceylin Güssüm. (Yani Ceylân is- mindeki diğer bir kadının hemşiresi olan Gülsüm. Hüviyetini iyice tesbit için, böyle bir isim şekli ve telâffuzu 'guhur etmiş. Gülsüm de denmiyecek: alli Sinoba göre Güssüm dene- ek!) bu bayan gayet soludur. oEr- lere görünmez. Düğün evlerinde Yemek pişirir. Zenginlerle ahbaplık eder. * Bir kadın ismi daha: Şemsi Şekeri, Evet, böyle garip bir ad. Teşekkülü pek hoştur ve yukarıkine benziyen bir kaideyle kurulmuştu: (Şemsi is- minde adamın Şeker İsmindeki kızı) demektir. Şemsi'nin Şekeri daha tah- BI edilmiş: Şemsişekeri olmuş. O, genginlerle konuşur. Erkeklerle ah- baplık eder. En mühim tip, Çolak Kaptandır. Bu zat, sakin ve bati harektli olan Ünye'nin üslubile tezad teşkil eden Amerikanvari bir iş adamıdır. Gerçi, Salih Çavuş isminde bir sabık jan- darma çavuşu da, vaktile parasızken, şimdi güzel bir sahilde koskoca bir fındık ve yemiş bahçesi sahibi olmuş- tur. Fakat uzun seneler zarfında, babadan kalma usullerle çalışarak, | Çolak Kaplan ise, bir fen adamı gi- bi, bir ilim idealisti gibi, fındığı ted- kik etmiştir. Bu nebatın «huylarını» öğrenmiştir. Nerede yetişir? Neden hoşlanır? Bunları öğrenmiştir. Ve Şunu anlamıştır: Ağaçları seyrek dikmek, diplerini çapalamak ve bilhassa, bilhassa: Fındık gübre istiyor! Hemde çok Onun için, söksk temizleyiciler gi- bi, bazı tertibat yaptırıp bizzat Tas- Tadığı gübreleri toplamağa başlamığ- tır, Ünyeliler evvelâ onunla alay et- mişlerdir.“ O, aldırmamıştır. “Fakat; sonra dâhi diye tanınan hangi mu- İşte Çolak Kaptan da nihayet de- bâsını herkese tanıttı. Bahçeleri, gerlerinkine mazaran o kadar fazla semere verdi ki, şimdi herkes, ondan fikir danışmağa, tavsiye almağa baş- ladı. Adamcağız, parmakla gösteri- iyor. Kahvede, Çolak Kaptanm da etra- fında İş adamları toplanır... Kendisini geçen gün İstanbulda gördüm. Acele acelg gidiyordu. Arka- sından seslendim. Dönüp baktı. Beni tanıdı. Biraz ko- nuştuk. Fakat birdenbire, yarı şaka yarı ciddi kaşlarımı çattım: — Vay! Kaptan! Sen, mürteci mi oldun yoksa? — Neden?... Esteyfurullah! — dedi, — Mutlaka öyle olacak... Çünkü işte şapka giymiyorsun... Gözet, mür- almazlar, iflâs edersin! Bilmiyor mu- sun: Senin yaşında eski kafahlar böyle başı açık dolaşmak yolunu tut- muşlardır. Arada sırada sokakta ken- dilerine raslanıyor: Sırtlarında cüp- bemsi bir pardesü, ayaklarında gal loş kunduralar, ellerinde tesbih, cep- lerinde bina dahilinde giymeğe mah- sus bir takke fakat sokakta başları açık... Sen de ona yakın bir kılık kı- yafettesin işte... Ünyedeyken böyle değildin, şimdi ne oldu? s — Mürtecilikten değil... - diye is- rar ediyordu. diye israr et de göreyim... Sporcu, plâjcı gençlere mi uydun yoksa?... Hmm? Plâjlara mı dadandın? Çolak Kaptan, gülmeğe başladı; ve anlattı: Anadoluda on kuruşlar na- mil sarfolunuyorsa İstanbulda da i- rTalâr o kolaylıkla eriyor. Meteliği me- telik üstüne koyan ve paranın kıy- metini bilen çolak Kaptanın işine bu hal gelmemiş! Heleen sinirine dokunan şey: karken: — Bahşiş! — Niçin? — Şapkanı sakladık ya... Bir iş konuşmak için kendisini ki- bar bir yere davet ediyorlar, hattâ mecburiyet tahtında geceleri çalgı kahvelere gitmesi icab ediyor, Girer- ken: — Bahşiş! Bunları anlatırken hiddetle hay- kırmağa başladı: — Eli kuruşa almıştım şapkayı, da... Girerim bahşiş, çıkarım bat de fırlakıp atım başımdan da... Şim- di kurtuldum bahşişten! Görüyorsunuz ki, 0; yalınız fındıkta | değildir. Aynı za- | ıslahatın mucidi manda üçüncü kategori başı açıklar cemiyetinin de müessisidir. Çünkü şimdiye kadar ancak irtica ve moda Veli Nuri BEYOĞLU TEPEBAŞI, No. 88 Her türlü neşriyat ve siparişler kabul edilir Kiralık konforlu apartıman cidle önce alay etmemişlerdir zalen?... teci diye mimlenirsin ha... Asri zihmi- | yetli toptancılar sonra fındıklarını | — Haydi bakalım, moda yüzünden | Tokantaya giriyor, | elinden zorla şapkasını alıyorlar! Çı- | Beş yüz kuruşa geldi uğursuz... Ben | İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkin Türk musikisi, 12.50: Havadis, 1305: Muh- telif plâk neşriyatı, 14: Son. Akşam neşriyatı: Saat: 1830 Plâkla dans | musikisi. 19,30 Kuferans: Doktor Fahret- tin Kerim (Mektepler açılırken). 20 Ce- mal Kümll ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030 Bay Ömer Rıza farafından Arabca söylev. 2045 Bel ma ve arkadaşları tarafından. Türk mmasi- kisi ve balk şarkıları, (Sant ayan), 2L1S Orkestra. 22.15 Ajans ve borsa haberleri Ye ertesi künün proğramı. 2230 Ptâkla 80- 10/9, ESMADI ve TAHVİLÂT Ünitirk 1 o 1346 peri an iiap | Telefo 710) Mümessil 1: sen) Terme 70) : nı «ıng | Çizente mw. | z nr — —| İktihad değir. 7165) İş Bankası (© 940; menleri İ » hamilme sse) Sark deği o 050) » Mücssin o TSİ menleri | Para (Çek fintleri) i Paris 217115) Sofya 635030! el mk — 22) Melek TES İ mana keasa) no 149380İ Melgrad o 3438 | Atina 265340) Zet 418.70) Cenevre 34Z17İ Pengo 39745) Brüksel 467 | Bükreş 103.162 Amestardam 143 | Moskova 23825) | O TİCARET ve ZAHİRE BORSASI 14/0/957 FİATLAR CİNSİ i Sİ Buğday yumuşak Buğday sert Arpa Bakla Çavdar Mısır sara Yulaf Kuşyemi Keten tokumu Susam Nohut naturel Iç fındık #snve 181 All bel kes TiBisgEsis| Sw Keten tohümu Misir Z. vağ Tiftik Un Razmol DIŞ FİATLAR Buğday: Liverpul Buğday: Şikago Buğday: Vinipek Arpa: Anvers asr: Landra Keten T. : Londra Fındık G. : Hamburg Fındık. : Hamburg — HÜSEYİN CAHİD Fikir Hareketleri Ai Eylül 1937 Cumartesi 203 cü sayısı çıktı v..... KİRALIK EV Kişantaşında on bir odalı bah- çe içinde konforlu bir ev kiralık. tır, Geniş bahçesi, kalorifer ve garajı vardır. Her gün sabah on- dan ikiye kadar 41287 No. ya te- lefonla sorulabilir. KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 168 Amiral Şütso, Oğuz hanın ve cengizin vaktile yaptığı gibi, sihirbazı sözle değil " kıhçla tehdide başlamıştı Dört yüze yakın Moğol askeri kar- gılarını uzatarak bahçeden içeriye gidiler. Sihirbazın evi baheçenin ortasmda idi. Askerler evi dört çevresinden ku- şatmışlardı. (Güneşin oğlu) evinin iç kapısı önünde, başını güneşe kaldırmış, kolları göğsünde birbiri üstüne çap- razlama kavuşmuş ve gözleri kapalı olduğu halde cansız ve hareketsiz bir heykel gibi diz çökmüş duruyordu. Amiral Şütso sihirbazn yanma sokuldu: — Kapıyı neden açtırmadın? — Bir Moğol amirâlinin kapından kolay kolay geri dönmiyeceğini bik miyor muydun? — Haydi, cevap ver bana! General Hun - Kan bu adaya gelmiş diyor- lar... Onun nerede olduğunu söyle bakalım! (Güneşin oğlu) bir taş parçası gi- bi hareketsiz duruyor ve amiralin s0- rTülarına cevap vermiyordu. Şütso, sihirbazın cevap vermeme- sinden büsbütün hiddetlendi: — Kapıyı nasıl açıp girdiysem, ağ- zını da öyle açmasını ve seni söylet- mesini bilirim. Haydi, beni fenalığa sevk etme... Sözlerime cevap ver. Se- ni görmek için evine ve ayağına gel- dim. Hatırmı saydım! İnatçılığında devam edersen, başka türlü davranır, canını yakarım! (Güneşin oğlu) bu sözleri de işit- memiş gibi idi. Gene cevap vermedi, İ Bu sefer Özkanın da canı sıkılmıştı. Amiral Şütso bundan daha çok na- İ zik ve merhametli olamazdı. Bu sırada Moyanın uşağı elini ha- İ vaya kaldırarak: — (Güneş )in birdenbire bulutlar ardında kaldığını görmüyor musunuz? Eğer Moyayı biraz daha rahatsız ede- cek olursanız, şimdi bir kasırga kopacak ve bütün gemileriniz - askerlerinizle birlikte - denizde gark olacak. O za- man hepiniz burada Moyanın elinde İ esir kalacaksınız! Haydi, defolun gi- din buradan... Efendimizi daha fazla rahatsız edip te göklerin bütün mu- sibet ve felâketlerini üzerinize davet etmeyin! “ Uşağın bu sözleri yalnız amira) Şüt- soyu değil, Özkanla beraber bütün Moğol muhariplerini çileden çıkart- mast. Moğol askerine, Moğol kumandanı- na, bir Japon kölesinin: «— Defolun, gidin buradan!» Demesi ne demekti? Bu, Japon kölesinin ikinci tehdidi idi. O, Moğollara kapıda da şöyle bir tehdit savurmamış mıydı: «— Kapıyı kırarsınız amma, bu, size tuzluya mal olur!» Vaktile Oğuz ban: Şamdaki sihir. bazlar karşısında ve Cengiz han da şimal memleketlerindeki büyücüler den ayni tehditleri görmemisler miy- di? O zaman Oğuz han da, Cengiz han da, bu tehditlere keskin Kıhçlarile mukabele etmişler ve hepsini parça parça doğrayıp kökünden temizle- mişlerdi. Sihirbazlar ve büyücüler o zaman da onlara: «— Eğer bize elinizi ve kılıcımzı bulunmatış, ihtiyar, tecrübeli bir ku- mandandı. O, bütün Yay adalarında bu gibi (Tanrılık) davası güden ve halkı esir gibi kullanan (Moyalar saltanatı) na nihayet vermeğe çoktan karar vermiş bulunuyordu. İlk önce, kendisini ve Moğol asker- lerini tehdit ve tahkir eden Japon kö- verdiği bir göz işaretile o kadar ça- buk becermişti ki uşağın başı göv- desinden aynlıp çakıl taşların üzeri- ne yuvarlandığı zaman, (Güneşin oğ- lu) birdenbire gözlerini açarak: — Ne yapıyorsunuz?. Diye bağırmaktan Kendini ala- mamıştı. Moyanın birdenbire gözlerini açtı- ğını gören Moğol askerleri gülüşme- ğe başladılar: — Ne çabuk açtı gözlerini Güneşin oğl Amiral Şütso tekrar sihirbazın ya- nına sokuldu: — Baydi, söyle bana: General 'Hun - Kan nerede? (Güneşin oğlu) kendi başının da ayni âkibete uğramasından korkarak cevap verdi: — Hun - Kanın cesedi çoktan 80 Zudu. Onu boşuna a-ıyorsunuz! Şütso birdenbire ürperdi: — Ne diyorsum?... Öldü mü Hun - Kan?, $. Sihirbaz başını önüne eğdi: — Evet. — O halde nerede öldüğünü de ha- ber ver, Cesedini alıp götürelim Kan- tona. — Çok uzakta, Ve çok derindedir onun mezan. Asiler onu bir kuyuya atıp ağzını kapadılar. — Kim söyledi sana bunları? — Dün gece rüyamda gördüm. generalin buraya kaçtığını, Moya da onun asiler tarafından kuyuya atık dığını söylüyordu. Bunların hangisi doğruydu? Özkan: — Yay adasından, sizi uzaxaştır. mak için aldatmışlar, dedi, Moyanın Sözleri doğru olsa gerektir. Şütso adanın her tarafını araştır. mağa karar Moya: — arıyacaksınız! dedi. Eğer tekrar oraya gider ve asileri ateşleyip imhaya muvaffak olursanız, Yay adalarında bir daha ne isyan çıkar, nede bir kimse baş kaldırır. Adalh- lar oktan, kıhçtan ziyade ateşten korkarlar. Amiral Şütso zaten asilerin adası- na gitmek niyetinde idi. Şütso, Özkana döndü: