Amerikadan yeni gelen bir arkada- Şam anlattı: — Amerikada bir kollejde okuyor- dum. Con isminde Amerikalı bir ar- kadaşım vardı. Canla ben ayhi kadına Uzaktan âşıktık. Bu meşhur sinema Yildizi Doliy Parkerdi. Onun hiç bir kaçırmıyorduk. Bir kere de Kendisine uzun bir mektup yazarak birer imzalı fotografını istemiştik. Parker ber nasılsa bize cevap ve ikimize de birer tane İmzalı göndermişti. Daha kadınla karşı karşıya gelme- len yanıp tutuşuyorduk. Hattâ Conla Mamızda bu yüzden kavgalar bile çık- tığı oluyordu. Onun filmini seyreder- ken Con daima: — Ne ilâhi kadın, ne ilâhi kadin!.. dururdu. Bir gün gazetelerde Dolly yaz tatilini geçirmek üzere Avrupaya gideceğini ha- ber aldık. İkimize birden bir hüzün- dür Çöktü. Sanki 6 zamana kadar Dol- İy Parkerle hep berabermişiz de, şim- Ayrılıyormuşuz gibi bir his içinde O esnada Conla ben Nevyorkta Con mahzun mahzun düşünürken nbire; — Buldum, dedi, dâhiyane bir fikir dum... Dolly Nevyorktan vapura iyecek mi?.. Biz Gangsterler gibi Gizlice Trans Atlantiğe girer, Dolly- kâmarasına saklarırız. Onunla beraber Avrupaya kadar gideriz. Dü- bir kere... Ne saadet... Dolly ile &)ni kamarada Atlantiği aşmak!., Ra- A mısın? Conun çılgınlığı ve garabeti bana sirayet etmişti: — Mükemmel fikir, dedim, razıyım, Hemeh faaliyete geçtik. Doliy Par- İn biheceği Trans Atlantiği bulduk. Yıldız o günü vapura binecekti. Genç Dı görmek için binlerce kişi rıhti- Mâ dökülmüştü. Biz büyük bir kur- Dazlıkla Trans Atlantiğe dalmanın yo- li bulduk. Bundan sonra da gene akla hayale gelmiyecek mâniler atla” Dolly Parkerin kamarasına gir- « Karyolasının altına saklandık. Bü muhteşem Trans Atlantiğin ©0 lüks apartımanı di, Dolly Parker da başlı başına kocaman bir man dairesi tutmuştu. Biz ta- bi saklanmak için yatak odasını ter- <ih etmiştik. Karyolanın allında epey- €e kaldık. Nihayet vapur hareket etti, İY çıkmıştık... Muradımıza ef- ik, Fakat vapur hüreketettiği halde Doliy Parker hâlâ dairesine gelme- işti, Nihayet sevdiğimiz yıldız kamarası- DA geldi, Çabucak elbise değiştirdi. ei gitti. karyoli ri N dadı; ryolanın altından bana fısıl — Heyecandan öldüm, — Ben de, — Ne ilâhi kadın değil mi? — Evet, ilâhi kadın... Galiba yeme- İe giti, Elbisesini onun için değiştir- Dolly bir daha kamarasına çok geç it döndü. Herhalde yemekten son- geminin barında iyice eğlenmiş ola- Saktı, Şimdi ikimiz de gözlerimizi kar- Yade altında dört açmış yattığımız Kep n onu seyrediyorduk. Dolly Par- Meşhur bir yıldız olmasına rağmen ukça yaşlı idi. Kamarasına girer Birmez oda hizmetçisi onu soymağa başladı. Bvvelâ kostümünü çıkardı. rim sonra korsasını... Fakat korsa- ae kar çikmaz, o filimlerde son dere- e endamını seyrettiğimiz Dol- o vücudü birdenbire sarktı... Kar- in, *ağI düştü, Gözümüzün önünde ve vücud peydahlandı. Doğrusu kadın» ın vücudü hiç imi değildi. Güzellik şöyle dursun B , çok çirkindi. undan sonra wilâhi kadın» gayet li biyesiz, âdeta küfürlerle karışık bir Oda hi yalnız zannettiği başları bağınp çağırmağa Benin Hey gidi ilâhi kadın heyi.. yala le konuştuğunu aklımıza Betirir miydik! Gemi karyolanın altında bana mırıl- meki, <4 hizmetçisine böyle küfür et- bu dk bir şey yapmıyor. Bir gün da hatıralarını yazar Yıldızın esrarını fâş ederse yandı Doliy Parker, Ben artık Conu dinlemiyordum, Doliy Parker gözümde küçüldükçe kü- çüldü. Bundan sonra Doliy Parker yüzün- deki boyaları aynanın karşısında te- mizledi. Boyalar yüzünden çıkar çık- maz o meşhur yıldız karşımızda bir köcükarı olmuştu. Con mırıldandı: — Ne mendebur şeymiş! — Adeta kocakarı, — Acuze... Fakat gene gözlerimizi onun üstün- den kaldıramıyorduk. Bu sefer silâhi kadın», ayak parmaklarını açmış, €l- lerinin manikürlü tırnakları bunların arasını karıştırıyordu. Con: k — Öööğö, dedi, midem bulandı. j Ben fısıldadım: — Nellâhi kadın, ne ilâhi kadın!.. Hakikaten de öyle... 41 kere maşal- lah doğrusu... Ayak parmaklarının arasının karıştırılması bitti, bu sefer de ilâhi kadın parmakları ile burnunu karıştırmağa başladı. Bu arada eline bir kitap almıştı. Karyolanın altından kitabın ismini seçebildik. En âdi. en bayağı bir ro- mandı. Fakat ilâhi kadın bu romanı okudukça kahkahayı basıyordu. Ara Sira da gümbür gümbür geğitiyordu. Cona gene fısıldadım: — İğrendim bu karıdan. — Bender de al o kadar, O gece yatağın altında ıztıraplı sa- atler geçirdik. Ertesi günü bir yolunu bulup kamaradan çıktık. Kaptanı gö- rüp halimizi anlattık, Bizi ateşçi olmak şarlile gemide alakoydu. O günden sonra ilâhi kadı- nım İâfim ağzımıza almadık. Yalnız bu bize büyük bir ders oldu. Öğrendik ki hayatta çok şatafatlı kimseler hiç te göründükleri gibi değildir. Ondan sonra 'bir kaç kere daha Doliy Par- kerin filimlerine gittik. Bü filimlerde Dolly Parker çok defa son derece kibar, ızlırap çeken, hassas bir kadın Oluyor... Filimde berkes Doliyye hayran hayran bakarken | onun ızlırap çektiği “sahnelerde göz yaşi dökerken bizim aklımıza 'Trans Atlantikteki gördüğümüz sahneler ge- liyor ve kahkahayı basıyorduk. (Bir yıldız) Gazetemizin İzmir ve havalisi satışı 1 Eylül 937 tarihinden itibaren İzmir ve havalisinde gazetemizin satışı İzmirde İkizbeyler sokağın- da 66 numarada Esad Ekicigile verilmiştir. Alâkadar bayilerle ka. rilerimizin kendisine müracaat elmeleri ilân olunur. AKŞAM 10 Eylül 997 Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230; Plâk- la Türk musikisi, 1250: Havadir, 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: BON. Akşam neşriyatı: 1830: Plâkia dans musikisi, 19: Radyo fonik Komedi (Seni Boğarım), 20: İbrahim ve arkadaşları ta- rafindan Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030: Bay Ömer Rım tarafından arabca söylev, 2045: Semiha ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve halk şarkıları (Saat ayarı), 21,15: Orkestra, 22,15: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün prog- Ham, 2230: Plâkla sololar, opera ve öpe- tet parçaları, 23: SON. 11 Eylül 957 Cumartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 13,05: Muh- telif pili neşriyatı, 14: Son. Akşam neşriyatı: Saat: 180 Plükla dans musikisi, 1930 Knferans: Doktor Fahret- tin Kerim (Mektepler açılırken). 20 Ce- mal Kâmil ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları. 20,40 Bay Ömer Rua tarafından Araben söyler. 2045 Bel- ma ve arkadaşları tarafmdan Türk musi- kisi ve balk şarkıları. (Saat ayarı). 2115 Orkestra. 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün proğramı. 22,30 Plâkla 80- Jolar, opera Ve operet parçaları. 23 BON. Bü akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Asım, Taksim: Kürkçüyan, Fi- ruzağada Ertuğrul, Kalyoncukullukta Zafiropulos, Beyoğlu: İstiklâl cadde- sinde Galatasaray, Tünelde Matkoviç, Galata; Okcumusa caddesinde Yeni- yol, Fındıklıda Mustafa Ni şa: Vasıf, Masköp: Barbut, Eminönü; niköy, Emirgân, Rumelihisa; > caneler, Aksaray: Yenikapıda Sarım, Beşiktaş! Nail, Fener: Balatin Mer- ker, Beyani: Cemil, Kadıköy: İskele saddesinde Sötiryadis, Yeldeğirmenin- de Üçler, Üsküdar: Selimiye, Küçük- r: Yorgi, Samatya: Samatyadı Çula, Alemdar: Ali Rıza, Şehremini Ahmed Hamdi. Posta Iltihadına dabi) olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Recep 5 — Rurhizır 128 A İsesk Güzeş Öğle İkindi Akşam Yal E. O2AlIM 542 0181200 133 Va. 353 546 12,11 15.46 18,28 2003 İdarehane: Babiâli civarı Acımusluk So. No. 13 Yazın insan kendini daha kolaylıkla Nezle Başağrısı Kırıklık Dikkat ediniz. üşütür! Bu ilk tehlike alâmetlerini görür görmez derhal NEVROZİN almak lâzımdır. NEVROZİN soğuk alğınlığının fena akıbetler doğurmasına mâni olmakla beraber bütün iatirabları da dindirir. icabında günde 3 kaşe alınabilir. KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 167 Küçük Timuru sahilde bir kazığa bağlamışlardı. Amiral Şütso onu bu halde görünce şaşırdı Diye söyleniyordu. içini çekerek ilâve etti: — Şimdi biz boyun eğmeğe mecbu- ruz, Bahusus ki, donanma adayı kuşatmıştır. O, kuvvetten cidden yı- larsa, her şeyden önce Timur hakkın- daki yardımını temin etmeliyiz. — Timur askerin başında mı kaldı. — Onu, buraya geldiğimiz gece bir deniz akrebi sokmuştu. Zavalı O gece delirdi, Şimdi perişan bir halde yerlerde sürünüyor. — Ne diyorsun, Özkan? Küçük Ti- mur, 9 koca aslan çıldırdı mı? Özkan; — Evet, dedi, çok acınacak bir haldedir o şimdi. Size birdenbire gös- termek istemedim. Onu görürseniz, yüreğiniz paralanır. — Zavallı Timur! O, iki yıl önce Pekinden Kantona geldiği zaman, benden kızımı istemişti. «Daha kü- çüktyür, hele biraz büyüsün de, son- ra düşünürüz!» demiştim. Onu ken- dime damad yapmayı çok arzu eder- dim. Kızım onu bu halde görünce kimbilir nekadar acıyacak! Özkanın bu meseleden habefi yok- tu. Amira! Şütso hakikatı söyleyince, Özkan şimdi arkadaşına daha fazla acımağa başlamıştı. — (Güenşin öğlu) söz verdi. Timu- ru iyileştirecak. Fakat, bir şartı var. Diye söylendi. Özkan (Güneşin oğlu) nun şartını söylemek niyetinde değildi.. Amiral Şütsonun bu şartı kabul etmiyeceğini ve bu yüzden Şi-Yan-Vong'la bozuşa- cağnı biliyordu. Şütso sordu: — O da Moğollara karşı şart koşa- cak adamlar sırasına mı geçti? Ney- miş dileği?.. Şöyle bakalım?. Özkan söylemeğe mecbur oldu: — Şi-Yan-Vong kızınızı çoktanberi seviyormuş! dedi, Sizden onu istiyor. Şütso birdenbire şaşaladı. Bir kayaya dayanarak ayakta durdu: » Kulaklarnma inanamıyorum, Özkan! Bu herif çıldırmış mı? Ben kızımı böyle bir meczuba verir miyim? Özkan: — Ben sizin yerinizde olsaydım, Timur gibi eşsiz bir kahramana ha- yatını bağışlayacak olan bir adama, on tane kızım olsa hepsini verirdim. Kızınız ölmiyecek ve buna mukbil Timur ölümden kurtulacak!.. dedi. Amiral Şütso yoluna devam ede- medi: — Onu tehdidle yola getirmek mümkün değil mi? | — Hayır. Çünkü Şi - Yan - Vong | (kurtarıcı Hâç) tan elinde ancak bir | kişilik miktarında mevcut olduğ söyledi ve bünu amiralın kızını alma- dan başımı kesseler vermem, dedi. Şütso hiddetlendi: — Sen hiç babâ olmamışsın, Özkan! Eğer senin de bir kızın olsaydı, o za- man benimle başka türlü konuşur- dün! Ve ters yüzüne dönerek: — Ben o herife - her ne bahasına olursa olsun - kız vermem. Dedi. Tepenin yarısına kadar çık- Mmuşken tekrar sahile doğru İnmeğe başladı. Özkan bu işte acele ettiğini anla- dığı için kendi kendine Kızıyor ve amiral Şütsoyu da haklı buluyordu. Böyle bir ıssız adada ve tepenin Üstünde keşişler gibi münzevi hayat yaşayan bir sihirbaza insan kızını » kurt ağzına kuzu atarcasına - nası! verirdi? * Şütso boşuna hidetlenmemisti. Onun kızı âncak imparatorlara ve tanınmış kahramanlara lâyık, kele- bekler kadar ince ve zarif bir mah- Töktu, Fakat, Özkanın da fena halde cani sıkılmıştı. Bu işi (Güneşin oğlu) nu avutmak suretile halletmek de müm- kündü. Özkan böyle düşünüyordu. Sahile indikleri zaman, amiral Şütso, Timuru görmek istedi. Küçük Timuru yere bir kazık ça- karak iple kazığa bağlamışlardı. TI- murun deliliği günler geçlikçe artı- d Weili Me ir ir yordu. Moğol asekrleri onu zaplede- miyorlardı, Timur kudurma derecesine gek mişti. Her zaman sağına soluna ham- eler yaparak ağzından köpükler sa- Yürüyor Ve acı acı bağırıyordu. Timurun ne söylediği belli değildi. O vahşi hayvanlar gibi uluyor ve diş- lerini sıkarik korkunç sesler çıkarı- yordu. Bir kaç kere zorlıyarak iplerini koparmıştı. Deliler kuvvetli olur, derler. Ne doğru söz!.. < 'Timur»kaizktan kurtulunca kendi- ni denize atiyor ve dalgalarla boğuş- Özkan, Amirala anlatıyordu: — iki gün önce yine böyle iplerini kopararak denize atılmıştı. Onu güç- Tükle kurtardık. Amira! Şütso, Timura şöyle bir göz atlı: ; — Zavallı kahraman... Diyerek hafif bir göğüs geçirdi. Şütso, Timura çok acımıştı. Özkan Amiralın gözlerinin içinde beliren merhamet duygularını bakış- larından seziyordu. Acaba Şülso, bu acıklı sahne kar- şisında eski inadından vazgeçerek kı- zını feda edebilecek miydi? Özkan bunu anlamak merakına düştü: Şi-Yan-Vong çirkin ve sevimsiz bir adam edgildir. Onu bir kere görsey- diniz, kızınızı vermekte tereddüd ei- mezdiniz! Böyle bir adama kızınızı vermekle bütün âdalıları k«.anmış ve İsyanı harpsız, dövüşsüz bastırmış olurdunuz! Dedi. Şütso arık bu mevzu etra fında konuşinamağa karar vermişti, — (Güneşin oğlu) na gidelim, On- dan (kurtarıcı ilç) 1 istiyelim. Ver mezse, zorla alalım, dedi. N Biraz sonra sahildeki bütün âsker- leri topladı, Tepeye çıktılar ve Şi-Yan - Vongun evini sardılar. Amiral Şütso, bu işi, kızını sihirba- za vermek suretile hallemeyi küçük- lük sayıyordu. — Ben şimdiye kadar, yaptığım iş- lerde, para ile satın alınmış bir köle- mi bile düşmanın arzularına fedâ et- medim. Kızını (Güneşin oğlu) na vermek benim için bir zaaftır.. küçük- lüktür, Donanmam kuvvetli... Asker- vim harbe hazır. Dövüşmek için her wü vesaite malikim. Böyle bir mec- zuba boyun eğer ve biricik kızımı onun sıska kollarına atarsam, Kubi- lây banz ne demez?! Şi-Yan-Vong'un kapisi önünde dur- dular. Özkan çok heyecanlı idi, (Güneşin oğlu) na şiddet ve tehdidle bir iş gör- dürülemiyeceğine kanidi. Askerlerden biri kapıyı vurdu. İri boylu bir uşak göründü: NN» istiyorsunuz? — Şi-Yan-Vongu görmeğe geldik. — Onu geçen gün de rahalsız et- Mmişliniz! Siz gittikten sona Moya hastalandı. Şimdi (Büyük Tanrı) ile konuşuyor. Göremezsiniz! Amiral Şütso sordu: — Ne zaman görebiliriz? — Akşam üstü (güneş), battıktan sonra ... Şülso kaşlarını çatlı: — Akşama kadar beklemeğe benim Yaktım yok. Haydı aç kapıyı... — Aaçamamı, Gidiniz. Akşama ge- lir görüşürsünüz! ” — Dönemem. Ve şiddetle bağırdı: «— Kapıyı aç, kırarım yoksa... , Uşak gülümsedi ve soğukkanlılığını muhafaza ederek cevab verdi: — Kapıyı kolayca kırarsınız amma bu size çok tuzluya mal olur! Şütso tehdide tahammül edemezdi, Askerlere emir verdi: i — Kırın şu kapıyı! Moğollar kapiya çullandılar. Beş dakika içinde büyük bahçe ka pısı duvarile beraber yıkıldmıştı. i Özkan amirala bir şey söylemiyor- Gu. Şütso bağırdı: — Haydi, girin içeriye... (Arkası var). md ili knk ai dili agir