ik ustos 1937 —— —— SİYASI İCMAL: Akdenizdeki tahtelbahirler General Frankonun harb bayrağını çeken tahtelbahirin Akdenizde Ce- belüttarık boğazından Çanakkale bo- ğazına kadar olan göyet geniş sahâ- da gösterdikleri faaliyet Valencia hür kümetini çok sıkıştırmışlır. Bu hür kümetin elindeki yerler hep sanayi ve meyvacılık merkezleri bulundu- İundan hükümet bütün yiyeceğini Sovyet Rusyadan celbelmektedir. Si- Jâh ve mühimmat ve asri harp mal zemesi yapan “fabrikaların çoğu Prankonun eline düşmüş. olmasın- dan Valencia silâh ve mühimmatı da hariçten tedarik etmek mecburiyetin- dedir, Tahtelbahirlerin faaliyeti Valencia- ya erzak ve silâh gelmesine mani ok maktadır. İspanyol bayrağını hamil gemiler şöyle dursun ecnebi büyra- ği taşıyan gemiler bile torpil korku- sundan Valencia ve Barselonaya git- mekten çekiniyorlar. Valencia hükü- meti Akdenizde faaliyette buluna- rak Karadenizdeki Sovyet limanları le münasebatı inkıtaa uğratan tah- telbahirlerin İtalyanın olduğunu id- dia ile Milletler Cemiyetine müdaha- lede bulunması için, resmen müraca- at etmiştir. uzlaşmağa vg ani miştir. İngiliz Başvekili bu anlaşma- İ ya ald ihzari terlibalı almak üzere tatilini yarıda bırakarak Londraya döndü. İngiltere vülün Habeşistan. İmpa- ratorluğunun. İtalyaya ' ühakını Mi- letler Cemiyetine tanstmağa çalışır» kem Akdenizde general Franko bay- rağı altında faaliyette bulunan tah- telbahirlerin mahiyetini araştırmağa ve İlalyayı bütün dünya new zarında bir daha mahküm etmeğe te- şebbüs edeceği beklenmemelidir. BiL- akis Mületler Cemiyetini bu yolda bir teşebbüste bulunmaktan menetme- ğe çalışacaktır. Şu kadar var ki İn- giltere kendi bayrağını hamil gemile- rin hukuku düvel ahkâmına münafi muamelelere maruz kalmasına, ilerisi için bir misal teşkil etmemesi düşün- cesile aslâ raz olmuyacaklır. Feyzullah Kazan Yugoslav bahriyelileri âbideye çelenk koydular Yukarıda Yugoslav bahriyelileri çelenk koyduktan sonra geçid resmi yapı- yorlar, aşağıda Yugoslav gemisi kumandanı defteti imzalıyor Dost Yugoslavyanın. Dubrovnik torbido -muhribile limanımıza gelen Yugoslavyalı bahriyeliler dün şehir- de mühlelif gezintiler yapmışlardır. Öğleden evvel saat onda Arimal ve zabitan toplu bir halde Taksime gi- derek Cumhuriyet âbidesine le çelenk koymuşlardır. Mere Yugoslavyalı bat eraslm- Ji Belediye suçlarının takibi Belevi suç işliyenlerin sıkı surette tekibi devam etmektedir. Dün Emin- önü mıntakasında 83 kişi cozalandı- rılmış, 77 ekmek ve 28 koyun başı sıhhate muzir görülerek müsadere edilmiştir. Beyoğlu mıntakasında 50 kişiden para cezası alınmış, 85 ekmekle 27 börek sıhhate muzır görüldüğünden müsadere edilmiştir, Fatih mıntakasında da 21 kişi ce- zalandırılmış, -8 pis fırın » hakkında Muamele yapılmış, 41 noksan ekmek musadere edilmiştir. Beyoğlu mıntakasında 27 köpek, Beşiktaşta da 21 kedi ve 1 köpek ya- kalanmıştır. Bir işçi kaynak yaparken yaralandı Hasköyde Şirketi Hayriye fabrika- sında çalışan Hasan; kaynak yap- makta İken, makineden bir demir fır. Yamış, gözünden tehlikeli slrette ya- ralanmış, Cerrahpaşa hastanesine kaldırılmıştır. lerden başka deniz harb okulundan da talebeler bulunmuşlardır. Misafit- ler şehirdeki gezintilerine bugün de devam edeceklerdir. Dün akşam saat on sekizde vali ve belediye reisi B. Muhiddin Üstündağ torbido muhribine giderek kuman- danın ziyaretini iade etmiştir. Bu münasebetle gemide toplar atılmıştır. Bir kitap toplattırıldı Eski kazaskerlerden avukat Halli Yaver tarafından yazılan ve Galata- da küçük bir matbaa tarafından ba- sılan «Türkiye, nereye gidiyorsun?» isimli kitabın toplattırılması karar- Jaştırılmış ve zabıta tarafından, satıl- dığı yerlerde toplattırılmıştır. Kitap- ita Heyeti vekile âzaları aleyhinde de ba- | m kısımlar vardır. Kitabı yazan, bun- dan birer tane de memeleketteki belli | başlı teşekküllere göndermiş olduğu için buralardan da İstirdad olunmak: tadır, z i Belediyede şehir meclisinin İ - üstkısmı tamir edilecek | — Belediye merkez binasında Şehir mec- lisi salonunun üst kısmında son günler- de bazı çöküntüler görülmüş, Belediye Fen heyeti binada bir ârıza bulmuş- tu. Binanın bu kısmının tâmirine ka» rar verilmiştir. Tamir, Şehir meclisi nin teşrinisani toplantısına kadat ta- | mamlanacaktır. | Fakat bu müracaattan bütün dün- ya mülleflerini harekete getirecek bir | tesir beklenemez. İngiltere İtalya He | ağa karar ver- | —EA Yunanistanda bir casus yakalanmış İ Yarı deli gibi görünerek malümat toplamış Sofya 25 — Zora gazetesinin haber verdiğine göre, Yunanistanda yabancı İ birdevlet lehinde isluk yapmak su- çile yakalanan ve «Mayk» adını taşi- yan bir balıkçıdan sonra Atinada ye- ni bir casus şebekesi meydana çıka- rılmıştır. «Maykın ya nması, Metaksas hükümetini, Yunan ndan - casus- larla şiddetle mücadele edilmesine ve bunların şiddetle cezalandırılmaları- İma sevketmiştir. Yakalanan casus Mayk'n hayatı çok enteresandır. Bu adam, Yunan sa- hillerinde kendini deli gibi gayri tabil bir adam olarak tanıtmıştır. Halk, onu gayet fakir ve yalnız sa- hillerde yengeç uvlamakla geçinmesi- ni temin eder sanıyarmuş. Bu sebeple bazı hükümet makamları kendisine acıyarak, memnu mıntakalarda yens geç avlamasına müsaade etmişlerdir. Anlaşıldığına göre, böylelikle Mayk, Yunan sahil müdafaası tahkimatı ve sahil istihkâmlarının mevkii ve saire hakkında malümat edinmiştir. En nihayet faaliyeti meydana çıka- rılmış. Yunan mukabil casusluk teşki- lâtı azalarından biri onun hayatile alâ- kadar olmuş ve gittiği yerde kendisi- ni takip ederek nihayet bir gün hudud- da yakalamıştır. Eşyasında yapılan araştırmalarda memleketin müdafaa- sına aid haritalar, istihkâm plânları ve saire bulunmuştur. Şimdi Yunan hükümeti, bunün milliyetini ve ha- kiki ismini meydana çıkarmak için uğ- Taşmaktaymış. Izmir Fuarında sağlık sergisi Hergün binlerce halk bu | sergiyi ziyaret ediyor | İktisad Vekili tarafmdan açılan sağlık sergisi ve İktisad Vekili Kızılay ma- | hallesinin maketini tedkik ederken İzmir (Akşam) — İzmir enternas- yonal fuarının mühim müesseselerin- den birf (Sağlık sergisi)dir. Kızılay ku. | rumu tarafından inşa edilen sağlık sergisi binasının muhtelif eserleri Sıh- hat ve İçtimai Muavenet Vekâleti ta- rafmdan zengin bir şekilde hazırlan- mıştır. 22 ağustosta sıhhat Sahife $ Büyükadadan güzel bir görünüş Adalarda oturan bazı karilerimden mektuplar alıyorum. Bana: — Boğaziçinin güzelliklerine daldın. Bizim adaların ne zaman sırasini ge tireceksin? diyorlar, Ben de bugün, Boğaz gezintilerine biraz fasıla verip, kendilerini memn: etmeğe çalışacağım. N Kızıl adalarla -'Türk tarihinde, böy- le yadedilirler - âşinalığım oldukça e$- kidir. Babam, Trablusgarpten dönüş; bâiradei seniye Büyükadada zorla teb- dili havaya memur (!) edildiği zaman, orası bir köyden başka bir şey değildi. Nizamda, son ev, İdarei mahsusa (Akayın dedesi) nağır muavini Con paşa Avramidisinki, Maden cihetinde ise, erzakı'askeriye müteahhidlerin- den Aslan Fresko efendinin köşkü idi, Bugünkü lüks gazinolardan, otel- lerden eser yoktu. Yalnız iskele başın- da, yemeğile meşhur, Apostolakinin Otel des Etrangerssini, ve bir de gene şimdiki yerinde Kalipso otelini hatır- Yayorum, İskelede - salaş bir - sözüm ona - gazino, deniz kenarında sıra kahve- ler, bir iki tane koltuk meyhanesi, Dİl- de, Diyaskelosda, Yorguli (Yürükali) de, Ayayorgi ve Hristos tepelerinde, Ayanikola denen (Batmış) da ve Ma- dende, metruk tarihi maden ocakları- nın civarında birer kır kahvesi vardı ki yazın, üç ay kadar iş görürlerdi. Büyükadada yaz, kış oturan seçkin simalar pek azdı. Bunlar, hatırda kal- dığına göre: Babamdan maada Müşir Ali Nizami paşa, Kuleli hastanesi baş hekimi ve sır kâtibi Mustafa paşa da- madı Şemsi Molla bey, Yenişehirli Adem bey, devairi belediye ser müfet- tişi Salâhaddin bey, Tophane tecrübe ve muayene dâiresi âzasından miralay Tartaksiyon Cemil bey (sonra paşa), Sami paşa zade, Şürayi Devlet âzasın- dan Baki bey, Mektebi Tıbbiye kulak, boğaz muallimi kaymakam Civani bey, Beyoğlu mukavelât muharriri (noter) Abdullah Nâme efendi, Levanten sar- raf ve tüccarlardan Kastelli; İngiliz Mister Allen adında ihtiyar bir centil- men, sokak kapısının üzerinde asalM arması bulunan Roux adında bir de Fransızdan ibaretti, - Bütün bu saydıklarım, - bir nevi sürgün olduğu için Recai zade müs- tesa - rüzgârlı havalarda yelken açan, çatlak kazanları yer yer alçı ile sıvan- mış, güverte tahtalarının aralıkların- daki katranlar eriyip akmış, çürüyen küpeştelerinin yerine muşamba geril- merasimle açan İktisad Vekili B. Ce- | miş, vapur adını taşıyan allahilık tek- lâl Bayar, cümhuriyetin mühim ve de-| neler içerisinde, iki buçuk saatte İs- gerli bir eserini daha açtığını söylemiş| tanbula inerler, göne iki buçuk saât- ve büyük bir bahtiyarlık duyduğunu ilâve etmiştir. Sağlık sergisi, hergün binlerce halk tarafından alâka ile ziyaret edilmek- tedir. Sergide, muhtelif hastalıkların sirayet şekilleri ve vücud üzerinde yaptığı tahribat gayet güzel gösteril. miştir. Bir hamal demir çubuklarile yere yuvarlanarak yaralandı Haydarpaşa istasyonu rıhtımı Üze- rinden bir vapura demir çubukları yüklemekte olan Osman, bir aralık bir çubukla beraber yuvarlanmış, muhtelif yerlerinden ( yaralanmıştır. Osman, Haydarpaşa hastanesine kal- dirilmıştır. ğ te Adaya dönerlerdi. Frenklerden gayrisi, hep ayni aile- nin efradı gibi idiler. Kendi araların: da pek sık görüşür, teklif ve tekellüf. ten âzade bulunurlardı. Şemsi Molla merhum bu cemaatin ruhu idi. Cesareti, zekâsı, enerjisi, müteşebbisliği, becerikliliği ona diğer- lerinin üzerinde bir tefevvuk temin eylemiş, kendisini bir nevi «Ada kâh- yalığı» na nasbetmişti. Hükümet ve belediye ile irtibat va- zifesini o görürdü. Kazanın, Affan bey adında, terbiyeli, halüık, namuslu, halim selim bir kaymakamı vardı. Bu zat, işlerinin çoğunu Molla beyle isti- şare ettikten sonra görürdü. Şemsi Molla bir garibe idi. Koca sa- rığının içinde, zekâ dolu, ilim dolu, nükte ve zarafet dolu bir kafa taşırdı. Hekimdi. Hem de çok İyi, çok hazik bir hekimdi. Adaya, vahim bir hasta- lıktan sonra nakahat devresini geçir- meğe gelen Fransa sefiri Marki dö Montebelloyu o tedavi etmiş, muhab- betini, hayranlığını ve hürmetini ka- zanmıştı. i Bakınız bu nasıl olmuştu" Marki dö Montebello, bitkin bir hal- de, Adaya gelmiş, şimdiki kulüp civa- rındaki bir köşke yerleşmişti. İstanbu- Tun o vakithi en meşhur hekimleri, Zambakolar, Horasancılar, Orman- yanlar, Stekuliler, Mordmanlar, gün aşırı gelip hastalarını yokluyorlardı. Mevsim kış, deniz ekseriya fırtınalı idi. Ve Adada, bir Rum belediye heki- mi ile Molladan maada, o sırada he- kim yoktu. Bir gece, sefire bir kriz geldi. Etra- fındakiler telâşa düştüler. Hemen, adamlarından birini belediye eczane- sine koşturup hekim arattılar, Eczacı ezile büzüle; — Belediye hekimi, akşam üstü Kı nalı adada bir hastaya çağrıldı; lodos şiddetli olduğundan dönemedi. Bir hekim daha var. Var ama, biraz aca- ip tabiatlidir; her zaman her yere git- mez. Fakat bakalım bir kere, Hasta. nın kim olduğunu söylersek, belki kandırırız; dedi. eden bir ecnebi, hem de gurbetzede bir cenebi idi. Lâtasını sırtına, sarığını başına geçirdi, derecesile mismaını ce- bine koydu, vazifesini ifaya şitaban oldu. Marki biçaresi buhranın tesiri ak tında, kendinden geçmiş, bitab yatı- yordu. Karısı, kulağına eğilerek; — Doktor geldi! dedi. Hasta, gözlerini araladı, baktı.. pet- rol lâmbasının loş ışığında, hekimin simasını seçmeğe çabaladı, Derken, hızla, yatağının içinde doğ- ruldu; gözleri büyüdü; dudakları tit- remeğe başladı. — İstemem, İstemem!.. Ben imam İstemiyorum!.. Çıkarın dışarıya!.. Diye avaz avaz haykırdı. Mollanın imam olmayıp, hazik bie doktor olduğunu bir türlü anlatamı- yorlardı. Zavallı, ancak Mollanın gül. dür güldür fransızca, hem de fenni konuştuğunu işittikten sonradır ki, sefirin aklı başına geldi. Molla kendisini uzun uzadıya mua» yene etti; ilâçlar verdi; ertesi gün di- ğer meslektaşları geldiği vakit konsüle tasyonda hazır bulunmak arzusunu izhar eyledi. Hastanın yanından ayn- lırken de, vizita olarak uzatılan bir kaç altın Napolyonu nazikâne reddet- ti: — Ben buraya dostça geldim. Hiz- metimden bir fayda hasıl olursa be- nim için en büyük kazanç odur... dedi, Sefir iyileşir iyileşmez, bu ulüvvuce- nabı, Abdülhamide bizzat bildirdi Mollanın payesini terfi ettiler, (Devamı 10 uncu sahifede) Ercüment Ektem Talu