HER AKŞAM BİR HİKÂYE Maceraları kısaca hülâsa edilebi- Mirdi; Erkek sokata kadının peşine takı). Miş, kadın da erkeğin peşine takılıp Garsoniyere gitmişti. Kadın, erkeğin bütün hayatını bi- Wiyordu; Bekâr olduğunu, zengin ol u, isminin Hidayet Ramiz ol- U.., Erkek, otuz beş yaşlarında, üzel, hoşsöhbet bir adamdı. ik te gündenberi kadını kendine giddetle cezbetmişti, Aralarında ani, bir aşk uyanmıştı. Hidayet Ramiz, bütün hayatında Ufak kaprislerle vakit geçirdiği halde, sefer esaslı bir hisle kadına bağ- anlıpordu. İri yeşil gözlerile, kumral saçlarile, ince vücüdile haki- kater emsalsizdi. 4, Se bu şiddetli cazibeye mukavemet ememişti. Zaten bütün ömründe bir çocuk gibi her yeni oyun- Cağa karşı bir zaaf duyardı. Sonra edince, oyuncağın müânasızlıkla- Mı bulur; hevesi sönerdi. Akin bu esrarını, hususiyetini Meydana vuran cinsinden değilel. Bir aydanberi metresi olduğu halde kim olduğunu, hâttâ ismini bile yordu. Sevişmeleri esnasında ısrar etmesi- Me Fağmen, o, Hidayeti öperek şu ce- Yermişti: — Beni «sevgilim: diye çağır, yet- Mez Mİ? Kim olduğumu sorma... garip macera delikanlının ho- Şuna gidiyordu: 6? Evli miydi? Birisinin met- Yeti miydi? Hangi tabakaya aid bir a ? Aile kadını m? Yoksa... Bunu nasıl bilebilecekti? Şimdiki rm halinden birşey anlaş ki... Bazaneniyi aile ka- lar kendilerine hafifmeşrep edâ- Farlii en hafifmeşrep kadınların hili bir aile kadını tavrı takındıkları <Sevgilis de, işte böyle bir muam- Madi. Kâh bir genç kız saffetile ak MEİN gösteriyor; kâh gör- z geçirmiş bir kadı ustalıklarile kanlıyı çıldırtıyordu. Hidayet Ramiz, her seferinde büs- bütün afallıyor ve büsbütün âşık olu- & Artık onun hayatında yegâne Bişi bu muamma kadındı. Onu gün sabırsızlıkla ve büyük bir m bekliyordu. © âdının kim olduğunu öğrenecek Me olacaktı? İstediği; o güzel vü- dâima yanında bulunması idi. O: Yahdevu, iki insanı birbirlerine 2iyade bağlıyor, aşkın çenberi | daha sıkı bir surette sarıyordu. orm, delikanlı kadına hiç birşey üyordu, Çünkü günün birinde Ka I elbette anlatacağına emin e kadın bazan yarım gün onun- Ir. sonra: Eve dönmek mecburiyetinde k diye giderdi. m da, bütün geceyi kolları ara- geçirir. Mİ Hiç kimseye hesab vermek mee- e inde değilim ki... derdi, Mik #kşam saat yediye doğru, git- söyl mecburiyetinde bulunduğunu yerek hazırlandı. Tam çıkmak 3 İken döndü. Kollarını delikanlı- sele vine sararak, ruha akan bir Yin — Bu akşam İstinyeye otobüsle gi- teliy geo kat yarın sabah mutlak m seni alırım. Benim evimde ye- yeceksin. Artık kim olduğ Öğrenirsin. Bi ey iF dah biribirimizd Ayrulmayız! - dedi, Ni uzun Öpüstüler, a kadın çkip gitti. Hideyet Ra- » O gece sabaha kadar uyuyamadı. İçinde idi, Kadının kim oldu- Wu artık öğrenecekti, karşı ağır bir uykuya daldı yyanır uyanmaz büyük bir sevinçle e vücudu ürperdi. Odaya uşağı li açlı; kahvaltıyı ve iksa Hidayet iştihalı iş- tihalı yedi. Sonra bir koltu - ME gm da ığa kurula iyük bir kaza olmuş, İsti da bir otobüs devrilmiş, Byk mıydı? yaralanmış mıydı? Yoksa... O faciayı düşünmek bile istemi- yordu. Bekledi... On bir... On iki... Bir... Şakaklarından soğuk terler dam- uyordu. Karşısındaki sgatin nisbet verir gi bi tiktak etmesini dinliyor ve yelko- vanin akrebin sinsi sinsi dolaştığını görüyordu. Bütün gün bekledi. Hiç bir haber gelmedi. Ertesi gün, daha ertesi gün #ıra ile günlerce, ümidsiz bekledi. Yaralı olsaydı her halde ons bir ha- ber vermek için bir çare bulurdu. Ka- za esnasında ölmüş miydi? Yoksa bu hadiseyi bahane sayarsk hayatından böylece silinmiş miydi? Hayır! Bu olamazdı. Fakat, kim bilir? Iztırap içinde, gene bekledi. Bütün ümidsizliğine rağmen: — Belki gelir! - diyordu. Fakat gelmedi... Ve bir daha da görünmedi. Hayatını saran muamma, ölüme kadar devam edetekti. Hiç bir- şey bilmiyordu ve bir şey de öğrenmek ihtimali kalmamıştı, Bu harikülâde macera, bir rüya gibi silinip gitmişti. Veli Nuri YENİ NEŞRİYAT Esad Mahmudun hayatı, eserleri Kıymetli tomancımız Esad Mahmud Ka- Yakurdun Hayatı, şahsiyeti, eserleri ve e- gerlerinden parçalar ihtiya etmek Üzere Murad Uraz tarafından bir antoloji kale- me alınmıştır. Sühulet Kitap Evi tarafmdan neşredii- mekte olan (Son devrin meşhur şairi ve edipleri) serisi meyanında basılmış olan bu eser Esad Mahmud ve sanatı etrafın- da esaslı bir tedkik kitabıdır. 25 kuruş flatle satılmakta olan bu kita- bı okuyucularımıza tavsiye oderiz. M.T. A. Mecmması Ekonomi Bukanlığının Maden tetkik ve arama enstitüsü tarafından basilarek sa- taş hakkı Türk hava kurumuna bağışlan- miş olan M. T. 4, Mecımuasının üçüncü sayısı neşredilmiştir. Kıymetli bir çok yazıları ihtiva eden bü mecmuayı okuyucularımıza tavsiye ederiz. Bu akşam * “Nöbetçi eczaneler Şişli: Asım, Taksim Kürkçüyan, Fi- ruzağada Ertuğrul, Kalyoncukullukta Zafiropulos, Beyoğlu: İstiklüla cadde- sinde Galatasaray, Tünelde Matkoviç, Galata: Okcumusa caddesinde Yeni- yol, Fındıklıda Mustafa Nali, Kasım- paşa; Vasıf, Hasköy: Hallcloğlunda Barbut, Eminönü; Agop Minasyan, * Halk, Büyükada: Halk, Emlliyadis, Beyazıt; osman Bel- kis, Küçükpazar; Hasan Wulüsi, Sa- matpa: Yedikulede Teofilos, Alemda; Alı Rıza, Şehremini: Topkapıda Na- ım. Saçlarınız dökülmeğe başladı İse... Telâşa düşmeyiniz OPTAMIN Sizi bu derdden kurtar- mak için hazırlanmış bir eksirdir Vitamin kullanılarak yapıldığı için guddeleri ve kökleri ihya ederek saçların dökülmesini durdurur, uzatır. Kepekleri tamamen temizler, & Ağustos 97 İstanbul — Öğle neğriyat In Türk musikisi, 1250: Havadis, 1305: Muhtelif pik neşriyatı, 14: SON, Akşam neşriyatı: 1930: Plâkin dans musikisi, Radyo fonik komedi (Ihti- yar kız), 20: Fasıl saz heyeti, 2030: Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 2045: Pa- &İ saz heyeti (Sat ayar), 21,15: ORKES- TRA: 2215: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 2230: Plâkla #0- lolar, opera ve operet parçaları, 23: SON, Echebi istasyonların en müntebap programı Milâno (388) sanat 2320 Oda musikisi konseri, Berlin (366) sant 21 o (Polifemo) Operası, Bükreş (304) sant 21,20 La Bohime operası, Lil (İ47) saat 2130 Opreradan na- kil, Breslav (316) saat 2215 Lleder kon- #eri, Radyo Pari (1648) saat 24 Senfonik konser, Peşte (540) sanl 2240 Arp konseri, Prag (470) saat 2320 Schubert: Kuartet la Minör. Op, 29, Dans musikisi Varşova (1339) saat 27, Frankfurt (251) Best 2330, Lüksemburg (1293) sant 24. Peşte (549) saat 0,20. Londra (kısa dalga) snat 1745 - 1935. N 7 Ağustos 937 Cumartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 1250: Pldkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 13,05: Muh- | telif plâk neşriyatı, 16: SON. Akşam neşriyatı: Saat 1830 Plâkla dans musikisi. 1930 Konferans: Doktor İbra» bim Zati (Mücrim çocuklar ve ıslahhane- e 20 Cemi Kâmll ve arkadaşları tara- ından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030 Ömer Riza tarafından arabca söylev, 2045 Belma ve arkadaşlar Carafından Türk musiki ve halk şarkıları (Saat ayarı). 21.15 Orkesta. 2215 Ajans ve borsa ha- berleri Ye ertesi günlin proğramı. 2230 Plâkla solalar, opera ve operet parçaları, 2) SON, vi BORSA 5 Ağustos 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) ESHAM ve TAHVİLÂT İstikrazı dahli 06) Türkiye Cum- O 1683 istikrarı o 95) huriyet Merkez a Bankası Gülü GELDİ Lime Gl yeke SR e çipin 1305 > MI —| İttihed değir- 1040 İş Bankası 980) menleri » hamiline 9,50| Şar değir- 0» » Müessis 77) menleri Para (Çek fintleri) Paris 21621 Sofya 654920 Londra 60; Prag 2263,00 Nev York ©. Tess) Berin 10642 Maine enem) Hee aza “e 2080 İ zeri 41810 Cenevre o 342) Pengo 3402) Brüksel 48054) Bükreş 1006688 Amsterdam (14325) Moskova 2040 FİATLAR CİNSİ Aşağı Yukarı Xr. Pa. Buğday yumuşak Buğday sert Buğday Kınica Arpa çuvallı Arpa dökme Yapak Anadol Yapak Çanakkale Keçi kil Buğday: Livezpul Buğday: Şikago Buğday: Vinipek Arpe: Anvers Mısır: Londra Keten T.: Londra Fındık G: Hamburk Eminönü Halkeyinden; Eminönü Halk- evi denizcilik şubesi tarafından denizciliği teşvik Için 15/nğusles/pazar günü Bakır- köy deniz hamamları ve Marmara Yıldızı gazinosu önlünde saat (15) de başlamak ğ- zere federe gayri federe amatör sporcular arasında yüzme, sandal, yelkenli sandal, kotra, federe klüpler arasında fıta ve yol yarışları, vaterpolo müsabakaları tertip e- dilmiştir. Birinci, ikinciye kadar madalya kupa verilecektir. Müsabakalara girecekler 14/ağustos/ cumartesi günü akşamına ke- dar Halkevi ve Bakırköyde Deniz banyola- rı sahibi bay Ömer Başol'a müracaatla isim- lerini yazdırmaları ilân olunur. emdi A mİ vd KUBİLÂY HAN | Yazan: İskender F. Sertelli No. 133 Ti-Ma sihirli tasa bakarken: "“Gülçini sen mi kaçırdın baba?, diye sormuştu. Tarhari kızına karşı bile inkâr etti — Onun suçunu bilmiyenler böyle söylüyebilirler. Onları görürsen; kı- xımin bir katil olduğunu, babasının gözdesi Şi - Yamayı öldürdüğü için, mahkemece idama mahküm edildiği- ni ve adaletin er geç yerini bulacağı- nı söylersin! — Hariçte: - Şi * Yama karnını kendi elile deşmiştir! diyorlar. Ger- çek, Japon kadınları, imparatorların- dan İltifat görmeyince, kendilerini «kuru bir ağaç dalına asıp öldürürler... Bunu ben Japonyada gözümle de gördüm, hakanım! Gülçin, Şi'Yama- yı öldüremez. - (Şi - Yama, Gülçin! öldürdü.) deselerdi, inanırdım. Ken- di kendini öldürmeğe muktedir olan bir kadın, yaşasaydı, günün birinde belki bunu da yapabilirdi. Zavallı Gülçine iftira atmışlar, hakanım! O, ömründe bir kerecik olsun bir karn- Ca bile öldürmemiştir, Bin İnsanı 20- hirlemek belki kolaydır. Fakat, Ku- bilây hanın kanını taşıyan melekler kadar saf ve günalısız bir kızcağız, bir başkasının karnını deşip barsak- Yarını âğaç dalına asacak kadar ce saret gösteremez. Bu yalana nasıl inandınız, hakanım? Kubilây, Tiyen - Fonun sözlerine İ ve kendi gözlerine okadar inanmıştı ki... Şanganın bütün bu yalvarışları- na kulak bile vermemişti, Şanga, Hakana söz geçiremiyeceğini anlayınca saraydan çıkıp giti. Şanga çok müteessirdi. Hiç olmazsa Gülçin hakkında Terlana bir kaç söz söyliyebilseydi. Bunu yapmaya da muvaffak olamamıştı . Şangr o gün evine dönmedi. Gülçin her gün Terlanin yolunu bekliyordu. O sabah bile Şangaya: — Terlan beni unttu mu acaba?! Demişti, Gülçin, Terlanın idam edi- leceğini duyarsa ne yapacaktı? Şanga o gün akşama kadar Pekin- de dolaştı. Ortalık kararınca sarayın harem dairesine gitti, Kızı Ti- Mayı gördü. Şanganın düğün hediyesi olarak kızına verdiği tılısımlı tas Ti - Manın yanında duruyordu. Şanga kızını #ik Sik görmeğe gik- derdi. 'Ti - Ma babasını görünce sevindi? — Kaç gündür gözlerim yolda se- ni bekliyordum baba! Diyerek boynuna sanıldı, Şanga kızmı kucakladı: —: Mühim İşlerim vardı, geleme- dir, yavrum! 'Ti-Ma herşeyden önce Terlam sordu: — Onu kurtaramadın mı, baba? — Terlanın zindana atıldığından haberdar musın? — Elbette, Tası elimden bırakmıyo- rum kaç gündür, Cariyeler de haber almışlar. Hakan Terleni idam ettire- cekmiş,.. Ağır ölüm cezaları arıyor- muş. — Çok yalvardım, kızım! Hakanı iyice doldurmuşlar, Sözlerimi dinle- medi bile, — Fakat, ben bu işte Hakanı haklı buluyorum, baba! Bir insan karısına ei uzatan adamı nasıl affedebilir? Ni Ben bu masala inanmıyorum. Eğer Terlân bu rezaleti yapmışsa, en ağır cezaya müstahaktır. — Terlanı görmek mümkün de- ği mi? — Hakarf müsaade etmedi. Hadise- Yi bir kere de onun ağzından dinle mek istiyordum. — Terlânın adam öldüreceğine inanırım, baba! Fakat Hakanın karı- $ına el uzatmasını aklım almıyor... Terlan bu kadar ahlâksız ve nankör br erkek değildir. Bu işte de Tiyen - Fanun parmağını görüyorum ben... — Hakan, gözile görmüş Başka bir şey dinlemiyor. İnsanı bazan gözleri de aldatır, dedim. Bana kızdı.. (Onu astıracağım, parçalatacağım, geber- teceğim...) diye bağırd. Yanın. da fazla kalamadım. Terlana çok acı- yorum. 'Ti - Ma bu sırada tasın içindeki su- ya bakıyordu: — Gülçini görüyorum, baba! O, çok > e 5. N a i emin bir yerde yaşıyor ve gözünün önünde daima Torlanın hayali dola- giyor. Gülçinin yanında geçen gün seni de gördüm. Acaba onu zindan- dan sen mi kaçırdın, baba? Şanganin yüzü kül gibi oldu. — Hayır, yavrum! Ben böyle işlere karışmam, Hakanla bozuşmağa vak- tini yok. Fâkat, doğrusunu söylemek icab ederse, Gülçine çok acıyordum. Onun kaçırıldığını duyunca sevindir Oru Terlandan başka kir Kaçırabi- tir? Şanga; Gülçini saraydan kendi evi- ne kaçırdığım kızından bile saklı- yordu. Ti - Ma babasına sordu: — Bunlar birbirlerini okadar çok mu seviyorlar? — Terlan bana onsuz yaşayamıya- cağını bir kaç kere söylemişti. Gülçi- nir de onu çok sevdiğini duydum. — Gülçini bukadar candan seven bir erkek nasıl olur da Tiyen - Fonun boynuna sarılır, baba? Bu bir tuzak olmasın sakm?... — Ben de böyle düşünüyorum. 'Terlan bu rezaleti yapacak bozuk kanlı bir insan değildir. Ti - Ma tılısımlı tasın içine bir tw- tam toz attı... Kollarını göğsünün üstüne çaprazlama kavuşturdu. Gözlerini suya dikti. 'Tasın içinden birbirine sarılır gibi yükselen mavi, sarı, yeşil dumanlara bakarak: — Baba... Diye bağırdı. Şanga; — Tiyen - Foyu mu arıyorsun, yav- rüm? Dedi. Kubilayın gelini birdenbire heyecanlanmış ve tilremeğe başla- muştı. — Tiyen -Foya bak, baba! dedi - O şimdi nekadar memnun ve müste- Tih... Sağ elinde Kubilayın, sol elinde 'Terlanın yüreği var. İkisini de avucu- nun içine almış... Şen kahkahalar atarak eğleniyor. Şanga yumruklarını sıktı: — Görüyorum, kızım! Hakan hâlâ bu yezit ve hilekâr kadının vefasın- dan, sadakatinden emin... Onun için kimseye söz söyletmiyor. Zavallı 'Ter- lan, Tiyen -Foya kurban gidecek. Hakan bu melün kadına nasl bağla- nıyor? Bilmem... — Bunu bilmiyecek, anlamıyacak ne var, baba. Yaptığı büyülerle Ku- bilayı aldatıp duruyor. Ti - Ma elini suya uzattı: — Şu kadının neşesine bir bak he- le... Gözlerinde vefadan eser Yâr mı? Kubilayın ona bu kdar kapılışına şaşmamak kabil değil. Şanga gözlerini sudan ayırmıyordu: — Hâkkın var, kizim! Tiyen - Foyü ben de çok iyi tanırım. Zindanda ya- tarken avlarcu onunla arkadaşlık yapmıştık. Gerçi o zaman çok ma» süm görünüyordu. Gökçin hatun onun ihanetini yakalamış, kendisini idama mahküm elmişti Şansi onü kaçırmamış olsaydı, şimdi mezarda kemikleri bile çürümüştü. — Tiyen -Fonun kafasının içini okur gibi oluyorum, baba! Bu kadın günün birinde Hakanı öldürüp yeri- ne geçmek istiyor. - İşle Moğol devleti o zaman yi- kılır... Moğol tahtına o vaktile Ulun hatunla, Oktay hanın karısı Turakina da oturmuşlar. Fakat, onlar damar- larında öz Türk kanı taşıyan kadın- larmış. Tiyen - Foyu Çinde Çintiler bile tanımıyor. Ona: (Ateşin kızı) diyorlar, — Ateşin kızı, gökten düşen bir nurdan dünyaya gelmiş... Onun bâ- ee yaşıyormuş... Doğru mu — Bu, bir ifsanedir, yavrum! Tiyen- Fonun babasını hiç kimse tenimi- yor, Bu kadın her halde insan oğlunun. sulbünden olmasa gerek. Çünkü yap- tığı ve düşündüğü şeyler insanın hav- salasma sığmıyor. 'Ti - Ma dudaklarının wcile güldü: