yeis: D .. üğün hediyesi salata | kâsesi bir gün nasıl meşh ur Daviskupası oldu Geçenlerde bildirdiğiniz gibi meş hur Davis kupası Ametikâya gitti. Bundan sonra Avrupa milletleri ara- sından teniste en İleri gelenler bu ku- payı Avrupaya gtirebilmek İçin artık Ame aya gidip uğraşmak mecburi- ytindedirler. Kırk bu kadar milletin tenisç ini ayaklandıran bu meşhur kupanın ta- rihinden bahsetmek faydasız olmaz. 1900 de, Avrupanın birçok memle- ketlerinde spor yapanlara deli diyor- lardı, Halbuki İngiltere ve Amerikada sporcu baş tacı edilmeğe başlamıştı. O sırada yeni çıkmış olan tenise mült- hiş bir merak gösteriliyordu, Amerikanın iki şampiyonu Whit- man ile Davisti, Bunlar biribirini ye- nipdururlardı. Yirmi yaşında olan Davis maçlara bir ynilik vermek üze- re her sene İngiltere ve Amerika te- nisçilerinin karşılaşmalarını duşündü. Bunun üzerine oturdu, bir talimatı me hazırladı. Bu talimatnamede ceza- lar ve mükâfat ta düşünülmüştü. Davis kuyumcuları dölaşarak bir kupa aramağa başladı, Fakat cebin- deki para istediği gibi bir şey almağa mani idi. Bunun üzerine evindeki do- lapları karıştırırken büyük halası tara- fından annesile babasına düğün hedi- yesi olarak verilmiş kocaman tepsili gümüş bir salata kâsesi buldu. Hemen kâseyi alarak klübüne gö- türdü: — İşte Davis kupası! dedi, İlk karşılaşma Birkaç hafta sonra İngiltere ile Amerika arasında ilk turnün oldu ve Amerika namına oynıyan Davis, Whit- man ve Ward İngiltere takımını 5-0 ezdi Gariptir ki bu ilk karşılaşimadan iti- baren dünyanın en çirkin spor mükâ- fatı bütün milletlerin peşinden koş- tukları meşhur bir nesne olmağa nemzed bulunduğunu anlattı. İlk karşılaşmada İngiltere takımın- da oynıyan Barrett, otuz yedi seneden- beri her finalde hazır bulunmuştur. Şimdi çok meşhur bir avukat olan Barrett, Davis kupası maçlarına İşti- rak eden İngiltere tenişçilerinin kap- tanı ve müşaviridir. Berrett'in İngil- tere mahkemelerindeki bitaraflığı darbımesel haline gelmiştir, fakat son son defa kupayı Amerikalılara teslim ederken güzleri yaşarmıştır, Davis kimdir? 1901 de Davis kupası turnuasını oy- nadıktan sonra çekilen Davis politika hayatına atılmış ve 1915 te Harbiye müsteşarı olmuştur. Ondan sonra da Amerika tarafından muhtelif diplo- matik vazifelerle Avrupaya gönderil- miştir. İlk önce meşhur kupayı koyan adam olduğundan şüphe edilmiyen Davisin meşhur salata kâsesinin babası oldu- ğu anlaşılınca her yere'davet edilmeğe başlanmıştır. Diplomasi ieaplarından olarak bu davetlerden mümkün mer- tebe kaçınmak istemiş, fakat Ameri- © ka Hariciye Nazırlığından gelen bir * emirde şahsi şöhretinden diplomatik ç vazifesinde istifade etmesi bildirilmiş- tir, Bunun üzerine diplomat yine te- nis oynamağa başlamış ve geçen sene de Amerikada yapılan «Baba - oğul» şampiyonasında oğllle birlikle ancak » finalde mağlüb olmuştur. Davis' isen bana ne! 1930 da Pariste bulunan Davis, Fransa ile Amerika arasmda Davis kupası finali oynanırken oyuncuların tribününe gitmek istemiş, fakat üs- . tünde resmi vesikası olmadığı için bir memur kendisini çevirmiş Diplomat yavaşça: — Ben Davis'im, demiş. Kontrol memuru; i Davis'in son kahramanı Amerikalı Budge — Davis isen bana nel vermiş. Bunun üzerine kupanın banisi se- Cevabını | sini çıkarmadan evine dönmüş. Fakat hadise duyulunca Fransa tenis fede- rasyonu reisi telâşe düşmüş, telefon etmiş, bin özür dilemiş ve ertesi gün bizzat evine giderek Davisi almış ve stadda hakem mevkiinin dibine yer- leştirilen bir koltuğa oturtmuş. Asıl turnuanın başlangıcı 1904 te, aralarında çarpışmaktan usanan Amerika ile İngütere kupa mücadelesine diğer milletleri de davet etmişlerdir. O sene maçlara Fransa ile Belçika girmiştir. Fransa Belçikayâ, Belçika da finmide İngiltereye yenilmiş- tir. İngilizler iki sene daha kupayı mu- hafazaya muvaffak olmuşlardır. 1907 de, Avusturya İle birlikte 1905 ten itibaren maçlara iştirake baş- lamış olan Avusturalya İngilizleri ye nerek kupayı almıştır. Avusturalya üç sene kupayı muha» faza ettikten sonra yine İngiltereye kaptırmıştır. Ertesi sene kupa Amerikaya geç- miş, fakat 914 te Avustralya onlar- dan istirdad etmiştir. Dört sene maçlar - umumi harp do- layısile - yapılamamış, 1920 de tekrar başlamıştır. O zaman kupa maçları dünyanın en meşhur turnuası olmuş, seçmeler yapmak, mıntakalar kurmak lâzım gelmiştir. 1920 den itibaren en kuvvetli takım ,Şıkârabilen millet değil, fakat en bü- yük şampiyonu elinde bulunduran millet kupayı kazanmıştır. 1920 den 1927 ye kadar Tilden mağ- lüb edilememiş ve kupa Amerikada kalmıştır, 927 den 932 ye kadar Borot- ra, sonra Cochet kupayı Fransaya te- min etmişlerdir. Cochet çekilince Per» ry dünya şampiyonu olmuş ve kupa İngiltereye geçmiştir. Bu sene Perry yoktur ve Amerika Tilden'in halefi | olarak kızıl saçlı, uzun boylu Budge'ü ortaya çıkarınca kupa Amerikaya dön. müştür, 'Turnuaya giren kırk bu kadar mil- letten ancak üçü veya dördü kupayı alabilecek kuvvette aldığı halde Da- vis kupası maçları her tarafta büyük bir alâka uyandırır. Hele kupayı kâ- zanmak ihtimalleri olmıyan Meksika ileKüba her sene karşılaşırlarken oyuncular ve halk çılgın gibidirler. Bunun için Meksika-Küa arasındaki Davis kupası maçlarında seyircilerin tabancalarını vestiyere bırakmaları kati bir usul ittihaz edilmiştir. Temas lâzım! Yugoslavlar en büyük noksanımızı, ecnebi te- masları yapmamaklığı- mızda bulüyorlar Her fırsatta söylediğimiz, iddia ettiğimiz birşey vardır: Ecnebi sporcularla sık temaslar yapmıyo- ruz. Halbuki bütün milletler spor- da ilerilemenin yolunu her şuböde komşu ve hattâ uzak memleketle- rin sporeplarile sık sık temas et- mekte bulmuşlardır. Son Belgrad maçlarındaki mağlübiyetlerimizde bizim maç tecrübesizliğimizin ve Yugaslavların her fırsatta ecnebi- lerle sık sık temas etmelerinin her- halde büyük tesiri vardır. Nitekim son gelen : Yugoslavya gazetelerinde de buna işaret edil mektedir. Meselâ ikinci maçtan bahseden Politika gazetesi diyor ki; «Türkler bugün de iyi oyun gös- terdiler, Futbolü kavramış ve istik- bali olan oyuncular oldukları he- men farkediliyor. Yegâne noksan- ları tecrübesizlikleridir. Bunu or- tadan kaldırmak için sık sik te- maslar yapmalıdırlar. Bu temaslar: dan doğan tecrübeleri olsa candan ve yılmadan oynadıkları oyunla çok tehlikelidirler.s Milli maçın ertesi günü de Vre- me gazetesi şunu yazıyor: «Türk futbolcüleri dünkü oyun- la fevkalâde kıymetli olduklarını gösterdiler, Kendilerinde Orta Av-. rupa takımlarında tesadüf edilmi- yen teknik ve taktik gördük. Türk- ler teknik ve kömbinezonda O ka- dar ilerilemişler ki, onları istedik- leri anda tehlikeli olmaktan alıkoy- mak son derece £' Herhalde samimi bir “kanaatle yazıldığına şüphe olmıyan bu sa- tırlar da gösteriyor ki, tekniği, tak- tiği, kombinezonları Orta Avrupa takımlarındakinden fazla beğeni- len fütbolcülerimiz yeniliyorlarsa herhalde çok az ecnebi ve miili maçlar yapmamanın neticesi tec- rübesizliklerden yeniliyorlar. Sırası gelmişken her spor şube- mizin başında bulunanlardan bir daha temenni ederiz; Sık sık spor temasları: yapalım. Sadun Galip K Genç bir tenisçi yetişiyor Birkaç gündenberi Dağcılık klübün- de festival müsabakaları için bi? seç- me turnuası yapılmaktadır. İlk netice- lerini kartlerimize haber verdiğimiz bu turnuanin 8ön iki günündeki müsaba- kalar şöyle neticelenmiştir: Vedad Abüd ve Melih, Necmi ve Mu- hiddine 9/7, 6/3 galip, Jatfe Telyane 6/2, 6/3 gelip. Fahir Berkmayer'e 2/6, 6/4, 6/4 ga- Up. Baldini Fahire 6/1, 6/1 galip. Bayan Desanti bayan Berkmayer'e 6/2, 6/3 galip, Kris Nişana 7/5, 6/3 galip. Baldini Vedad Abuda 11/13, 6/0, 6/2 galip. Muhtelit maçlarda da bayan Gro- destski ve Kris, bayan Berkmayer ve Berkmayer'i; bayan Kurtelli ve Mu- hiddin de, bayan Desanti ve Arevyani yendiler. Bu turnuanın en mühim hususiyeti on beş yaşındaki genç tenisei Nişan “ Erzurumun Ciras'i yendikten sonra, birinci sınıf beş altı tenisci arasında bulunan tecrübeli Kris karşısında çok güzel bir oyun çıkarmış olmasıdır, Ni- şan ilk setle 5/5 ve kırk-sıfır vaziyette önde bulunurken sırf maç tecrübesiz- liği yüzünden bu seti kaybetti. Hemen hemen komple bir oyuncu vasıflarını ortaya koyan bu genç çalışır ve kendi- ne bakarsa gelecek sene değilse bile, öbür sene birinci sınıf oyuncular için hakiki bir tehlike olacağı muhakkak- 1 is KOMŞU MEMLEKETLERDE; Dost Iran mekteplerinde spor Üç senedenberi mekteplerde Isveç hareketleri yerine muhtelif Şeret ve Ahvaz Tahran (Akşam) — Değerli ve küd- retii Sa Majeste Şahinşah Rıza Şah Pehlevinin -memleket. mukadderatını ellerine aldığı günden beri İranın her tarafında her gün biraz daha artan teceddüd harek İ görülmeketdir. ir zaman içinde akıl ve hayale gelmez işler görülmüştür. Bugün İren ilim ve fen sahalarında ol- duğu gibi spor sahasında da büyük terakkiler kaydelmekte ve gayesine doğru dev adimlarile ilerlemektedir. İzan sporunda en mühim rolü ymek- tepler ve sporcu talebeler oynamak- tadır; Bundan üç sene evveline kadar mek- teblerde tatbik edilen program ve tarz İsveç üsulü jimnastikten ibaretti. Ta- lebe, bu düdüklü hareketlerden hem yoruluyor, hem de pek hoşlanmiyor- du. Bunu dikkate alan değerli ve ça- lışkan Maarif Vekili Bay Ali Asgar Hikmet 1934 yıında (OAmerikadan spor ve İzcilik mütehassıs Gipsonu getirterek üç senelik bir mükavele ile çalıştırmağa başladı. Gece gündüz İran sporunun terak- kisi için uğraşan bu mütehassıs çok ciddi ve çalışkan bir adamdır. Kısa bir zamanda İran mekteblerinde spor hayatını tanzim etti Bugün mekteblerde yapılan spor- lar futbol, voleybol, basketbol, beyz- bol ve atletizmdir. Bu seneden başlı- yarak güreş ve boks da yapılacaktır. Mekteplerde spor muntazam bir program altında yapılmaktadır. Her mektep kendi sınıfları arasında mü- sabakalar tertib ettikten başka sene- nin muayyen günlerinde Maarif Ve- kâletinin spof şubesi tarafından mek- tepler arasında da lig ve şampiyona müsabakaları yaptırılmaktadır. ATLETİZM» —ğm sporlar yapılıyor liseleri futbotcüleri Sınıflar arasındaki spor müsabâ- kaları jimnastik muallimnin nezareti altında spor heyetince idare edilmek- te ve şampiyon takıma mektep tara» fından madaleyeler veritmektedir. | İranın ilk veya orta mekteplerin- | de, ister kız ister erkek olsun, izel | deşkilâtı mükemmeldir. Bütün ilk mekteplerde her gün bir saat jim- nastik yapılmakt; sporlar ise orta mekteplerle lise ve yüksek mektepler- de tathik olunmaktadır, Mekteplerin üç ay yaz tatilinde 'Tahranın on muhtelif spor sahasın- da umuma mahsus olmak üzere jim- nastik muallimlerinin nezareti altın- da meccani spor yapılmaktadır. Ya pılan sporlar herkesin istek ve heve- sine göredir. Tatilden sonra bu saha- lar gene o mekteplerin emrine veril- mektedir, 'Tahranın şimali . şarkisinde ve 19 kilometre mesafede dağ eleğinde Manzariye isminde bir yer vardır ki burada her sene iki ay süren ve Ame- rikalı mütehassısla . muavinleri tara- fından idare edilen bir kamp kurul- maktadır. Bu kampa İranın bütün jimnastik muallimleri devama mec- burdurlar, Üç sehödenberi bu kampa devam edenler tam bir spor müaliimi olarak yetişmişlerdir. Amerikalı mütehassısini himmetile, spor işlerinde uğradıkları müşkilât bertaraf edilmitir. Bir kaç sene sonra İran sporu, bu muallimler ve talebe- ler sayesinde büyük bir varlık olacak- tır. Gelecek mektubumda Manzariye spor kampındaki hayattan bahsede- ceğim Tahran jimnastik muallimlerinden Hamit Mahmutpur On beş gün sonra Macar takımile karşı- laşacak olan atletle Bu müsabakadan bir sekizinci Balkan Ağustos ayı içinde Bulgar atletlerile yapılacağını epi bir zaman evvel haber verdiğimiz karşılaşma bazı sebepler- dert dolayı geri kalmıştır. Bunun üze- rine Macar atletizm federasyonu ile müzakereye girişen federasyonumuz Macarların 21 ağustosta kuvvetli bir kadro ile İstanbula gelmelerini temin etmiştir. Eylül iptidalarında Bükreş- te yapılacak olan sekizinci Balkan o- yunlarında geçen seneki akibetimize | uğramamak için bu Macar teması çok | yerinde bir hareket olacaktır. Atletizm federasyonu bu vesile ile milli atletlerimizi Modada kampa çek- mişitr. Kamp pazartesi günü açılmış- tır. Maamafih henüz izin alamıyan ve hariçteki işlerini bitirmiyen atletler kampa girememişlerdir. Şimdiki halde kampta yedi atlet bulunmaktadır: Kâzım, Nazmi, Fahri, Faik, Cihad, Rasim, Artin ve bunlardan maada hem kamp müdürü olmak ve hem de ço- cukları antrene etmek üzere kampta Ankara munlıkası antrenörü bulun- rimiz kampa girdiler hafta sonra Bükreşte oyunları yapılacak | maktadır. Kampta bulunanlar sıkı bir rejimle çalışmağa başlamışlardır. Bunlardan manda henüz kampa gir memiş olan ve gireceklerini tahmin ettiğimiz mevsimin muvaffak atletleri şunlardır: Recep, Galib (Ankara), Pulad, Vey- si, Etem, Yavru, Riza Maksud, Sedad, Melih, Mehmed, Faruk, Galip, Münci, Haydar, Zeki, Fürüzon, Necdet, Hüse- yin Şükrü (İzmir), Vedad. Bütün bu saydığımız atletlere mem» leket haricinde bulunan İrfan, Kara- kaş, Fethi, Semih gibi kıymetli atlet- lerimiz de iltihak öderse ve iyi çâlişir- larsa Bükreşte çok iyi bir derece ala- biliriz. Niksar'da bir futbol maçı Erbaa (Akşam) — Niksara gelen Turhal şeker fabrikası spor klübü ile Niksar İdmarı yurdu arasındaki fut- bol maçını Turhallılar -ikiye karşi üç İle kazanmışlardır.