*Tanıdığım uçarı çapkınların en #zi- | ,Mısı Ferlddir, Yaman Donjuanlardan- dır. Dört güzel, son derece şık, gerç &evgilisi vardır. Dördile birden gönül #ğlendirir ve hiç birisine de renk ver- mez, Geçen gün Ada vapurunda Feridle konüşuyorduk. — Yahu... Dedi, sana bir sevgili kâ- #I gelmiyor mu?... Ne oluyorsun böyle? Dört sevgiliye De lüzum var X1?... Bir sevgili insana yetişir... Ferid kahkaha ile güldü: — Azizim, dedi, sen «Pol dö Kok> un «Bütçü kızı» Tomanın: okudun mu?.. © romanda da böyle kirkaç kadını bir- den seven bir çapkın vardır. Arkağaş- larından biri bu çapkın adama senin gibi sorar: — Yahu, böyle birkaç sevgiliye bir- den ne lüzum var?... Bir sevgili sana yetişmez mi? Çapkın adam şöyle mukabele eder: — Sen Bordo şarâbını sever misin? — Bayılırım. — Malâiga şarabını nasıl bulursun? — Canımı veririm... — «Şamberten? şarabını sever mi 4in? — Biterim... — Medok şarabını nasıl bulursun? — Pek güzeldir. — Şimdi rica ederim.. bu dört şa- Tâplan birer şişe önüne koysalar ve hepsini sana verseler, bunlardan biri- ni seçip ötekileri bırakır misin? — Yooo, hepsinin lezzeti ayrıdır. — Ya gördün mü? Kadın da böyle- dir işte... Hepsinin lezzeti ayrıdır. sa- rışımı vardır, esmeri vardr, kumralı yardır, beyazı vardır... İşte Pol'dö Kok'un romanındaki çap- kın kahraman böyle söyliyerek arkas daşını mateder... Bence Pol dö Kok'un fikri çok doğ- Tudur. Kadınlar şuraba benzer, «seks İ Yardır, «dömiseks i vardır. Tatbsı var- dar, biraz buruk lezzetlisi vardır... Bü- Bun için benim dört sevgiliye birden Apk olmama hiç şaşma... Zaten Feride lakırdı anlatmak Mümkün değildi, Sesimi çıkarmadım. Aradan üç, dsört gün geçti, Bir de baktım bir öğle üstü Ferid Beyoğlun- da bir genç Arap kızile kol kola... Lâkin Arap kızı deyip geçmeyiniz... Bu muhakkak Avrupadan İstanbula gelmiş bir artist olacaktı. Bir kere son derece şık bir kadındı. Vücudü Uzun ve çok güzeldi. Yüzü gayet şirin- «il. Yani Arabın güzeli. Ferid yanındaki Arap kadınının eli- Mİ öptükten sonra onu bir otomobile Idirdi, Hemen yanına yaklaştım. — Ferid.. dedim, ya bu nesi? Han şaraptan bu? Ferid gülümsedi: > Birader.. dedi, İnsanın canı her za- Man şarap içmek istemez ya... Bazan da böyle kahve içeceği, kakao İçeceği vw Bu sefer de canım kuhve iç- Mek isteği, Ayrıldık. Bu vakadan tam on beş Sonra İdi, Bizim oturduğumuz Spartınıanın arka tarafında bir takım sâhlar vardır. «Acaba bu bostanla- Ye lâğım akıyor mu? Bunlar da tifolu Mimi Mı sulanıyor?..» Diye merak tedkik etanlara doğru küçük bir rüdüm, E€zintiNi yapayım dedim. Yü- » Bostana; arasında epey do- İaşiktan sonra eve dönüyordum. Hö- ya kararmış, mehtaplı bir akşam baş- lamışk. Bostanlar arasındaki tenha yollardan apartıman bulunduğu so- kağa doğru çıkarken bir de ne göre- Bizim Perla yanında komşu- Bun hizmetçisi... Genç kızla gl takke, yer külüh.. Kızım yanından geçerken bumuma dert bir sarmısak kokusu çarptı, Doğrusu Feride kızdım... Arlık böy. le sarmısak kokulu kızlarla bostanlar Arasında aşıkdaşlık etmek ona yakı- gar mi idi?... Gece briç oynamak için gittiğim komşunun evinde Feride rast geldim. Bir aralık baş başa kalınca: — Aşkolsun sana yahu... dedim, ar- Thk sarmısak kokulu kızlara mı kal- dn? O güldü: — İnsanın cani her zaman güzel kokulu şaraplar içmek istemez ya... Bazan cacık istiyeceği de tutar... Sar- Musaklı cacık fena mı?.. ,, Biray sonra Feride gayet güzel bir İngiliz kadınile rasladım. Hani İngiliz n içkiler ve Kadınlar kadınlarının güzeli güzel olur ye... Bu da bir harika idi, Ferid, genç İngiliz kadmını bana takdim etti. Kadın bir kelime türkçe bilmediği için Ferido türkçe sordum: — Bu hangi cins şaraplan?.. — Birader.. ande şarap içecek deği- lim yâ... İnsanın cami arasıra da vis- ki istiyor... Aradan epey müddet geçti. Feridi üzün zaman görmedim. Bir gün ona köprüde rasladım. Vapuru kaçırmış, bir buçuk #aat vakti varmış. Bir gazinoya girdik. Ben hemen sordum: — Eeeee Perid.. bu yakınlarda we içiyorsun bakalım? Ne cins şatap yu- varlıyorsun? Yoksa viski mi içiyorsun? Bira mı?.. Bütün bu içkileri saymaktan mak- sadım «Çanpkınlık yapıyor musun? Yapmıyor musun?» Diye sormaktı. Çünkü onun nazârında her içki bir kadını temsil ediyordu. Ferid maksadımı anladı, güldü: — Azizim, dedi, artık şarap, viski ve- saire içmiyorum. Bu içkiler hem mide- mi bozuyor, barsaklarımı bozuyor, hem de ucu keseye dokunuyor. Şimdi evimde nefis maden suyum var.. Ma den suyu içiyorum. O hem eskiden bozduğum midemi, hem de kesemi dü- zeltiyor.. yani senin anlıyacağın artık evlendim. Bütün alkollü zevk verici içkilere vede ettim. İhtiyarladım ar- tak, madeh Suyumu rahat rahat İçi- yorum, Ferid cebinden bir fotoğraf çi kardı: İşte, dedi, maden suyum... Ka- Bir müddet sonra Ferid! bir ihtiyar kadınla gördüm. İhtiyar kadın Feride sert sert bir şeyler söylüyordu. Feridi iyiöe başladıktan sonra bir tramvaya bindi, gitti. Ben de Feride yaklaştım, Sordum: —verid.. bu bayan hangi cins içki- lerden?., Ferid, hiddet içinde: — Bu hangi içkilerden mi?.. Zehir azizim zehir.. yahut Hintyağn... Senin anlıyacağın kaynanam bu..(Bir yıldız) Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Osmanbeyde Şerk Merkez, Taksim: İstiklâl caddesinde Kemal Rebul, Beyoğlu: Tünelde Matkoviç, Yüksekka'dırımda Venikopulo, Gala“ ta: Topçular esddesinde Merker, Ka- sımpaşa! Vasnf, Eminönü; Salih Ne- cali, Heybeliada: Halr, Büyükada: Halk, Fatih: Hamdi, Kâragün rük: Ahmed Suad, Bakırköy: Merker, Sarıyer! Nuri, Tarabş'n, Yeni. köy, Emirgân ve Rümelikisarındeki eczaneler, Aksaray: E. Perter, Be- şiktaş: Nail, Kadıköy: Pazeryolunda Rıfat Muhtar, Modada Alâaddin, Üz- küdar: ittihad, Fener: Emilysdi, Be- yand: Kumkapığa Belkis, Kücükpa- zar: Hasan Hulüsi, Bamatya: Çula, Alemdar: Divanyolunda Esad, Şehre- mjni: Topkapıda Nâzun, Hasköy: Ha- ıcıoğlunda Barbut, Optamin Saç Eksiri ile terbiye edilen saçlar 2 Ağustes 917 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 1730: PJâk- la Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,06: Muktelt plâk neşriyatı, 141 SON, Akşam neşriyatı: 1840: Plikia dans musikisi, 4930; Afrika av hatirJen: 5. Sallihaddir noğlu tarafından, 20: R:- İat ve arkadaşları tarafını sikisi ve halk şarkıları, tarafından ârabca söylev, 20,45: Bafiye ve srkudaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkı! (Suat ayar), 2115: OR- KKSTRA: 22,15: Ajans ve ve ertesi günün programı, #ololar, opera ve operet parçaları, Kenebi istasyonların en müntehap programı Brüksel Keant 21,00) — «BA - Salzbung Sestivsl musikisi, Paris - Radio (sasi 14,00) - 1448 - Varnerin ewerlerinden, Strasbur£ (sat 1145) - 349 - Limojdan konser, Rama (saat 14,20) - 421 - Piyano Konseri, Lüksemburg (saat 22,20) - 1299 - Fransız musikisi, Hüverrun (saat 2145) » 301 - Mozarlın eserlerinden, Zagreb (sast 21,10) - 0/7 - Wagnerin Fennhaüeri, Dans musikisi Pusle - Parisien (saat 2205) - 313 - Toulouse (o (saat 2215) - 329 -. Londra (saat 2530) - 1509 -, Midle - England (sast 22,55) - 206 -, İrlanda (saat 22,55) - 3Vi -, Milâno (saat 22,40) - 369 - (ast al ” 309 -, Lüksemburg (saat 23,00) GRiPiİN i tecrübe edinciye kadar çekmeğe mal küm olduğu ağrı ve sızılardır. GRİPİN En şiddetli baş ve diş ağrılarını keser. GRiPiN Romatizma, sinir, adale, bel ağrılarına karşı bilhassa müessirdir. ğ R i p N Kırıklığı, nezleyi, soğukalgınlıklarından mütevellid bütün ağrı, sızı ve sancıları geçirir. Kazanmış olurlar Çünkü Optamin saç eksiri «Vitamin» çevherinden istifade edilerek ihzar eğilir, Guddelere kudret vermek şure- Bir tecrübe bin tile saç dökülmesinin önüne geçer, Saçları temizler, büyütür, sıklaştırır. Ke- pekleri düşürür ve kaşıntıyı izale eder, nasihatten yektir. 'KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli Sahife 9 No, 129 Tahran dilberi, Terlânın boynuna sarıldı: “İmparatoriçem seni taraçada bekliyor, haydi, tereddüd etme... Yürü!, Tahran dilberinin iri siyah leri ve gözlerinin üstünü kuşatan hançer gibi keskin kaşları Terlanın her zaman dikkatini çekerdi. Sim içeriye girer girmez Terlanın boynuna sarıldı: — Bu gece seninle vedalaşmağa geldim, Terlan! Haniya birgün &8€- ninle çiçek bahçesinde bulunmuş- tuk... Ben sana sevgimden bahsel- miştim.. sen de beni okşamış ve be- ni beğendiğini söylemiştin. İşte bun- dan cesaret alarak seni ilk ve son de- fa görmek istedim, Hukan ve impa- ratoriçe meşgulken, fırsat bulup gel dim. Terlan çarçabuk kapıyı kapadı. Bir an için şüphe ve tereddüd için- de bucaladiyse de, genç kızın: «ge ninle vedalaşmağa geldimis demesi Terlanın muhakemesini altüst etmiş- ti, Terlan çok meyustu. Uzun boy- lu düşünemiyordu. — Nereye gidiyorsun? Diye sordu. Tahran dilberi gözle- rini süzerek: — Öbür dünyaya gidiyorum, deği, Kubiliy ban her nöğense benden Şüphelenmiş. Bana: (Yarın senin ba- şını vurduracağım!) dedi. — Suçun ne imiş? Anlıyamadın m? — Hakana sorulur mu bu? — Ben olsam senin yerinde, sorar- dım. Seni idam ettirecek kadar orta- da mühim bir sebep yoksa, bu çok büyük bir haksızlıküar doğrusu. Ha kan büyle şeylere çok dikkat eder, — Hakan, Gülçin kaçlıklan sonra çok değişmiş diyorlar. Benim gibi bir cariyenin başı üzerinde fazla dü- şünecek halde değildir. — 'Tiyen-Fo effetirmedi mi bu ce- zayı? — Atfettirecek, Vadetti. Ve o, par- mağına sardığı bir işi mutlaka be- cerir... Bunu sen de bilirsin! — O halde ne duruyor? — Bir şartla yaparım bu işi, dedi. — Ne imiş şartı?... — Seninle görüşmek!.. Bunu te min edersem, başımı cellâdın elin- den kurtaracağını söyledi. Terlan birdenbire şaşirğı nı kaldırarak genç kızın .— Demek şimdi beni kandırmağa geldin buraya... — Sara hakikati söylüyorum, Terlan! Yana, imparatoriçem yardım ve tüvassut etmez:so, ceilâd basımı yere düşürerek. Bana acımaz mısın? — Sana âcırım amma... Kendime de acırım, Sim! Ben Tiyen « Fo il? yüzyüze gelemem artık. O beni cek lâdia tehdit etti, bana çok ağır söz- ler söyledi, ve nihayet Gülçini elim- den almak Için, idama mahküm et- tirdi. — İmparatoriçem mademki senin- le görüşmek İstiyor, bunu derhal ka- bul etmelisin, Terlan! Bu, senin için ne büyük bir iltifattır. Yarın belki bütün İşler yoluna girecek, sen de sevgiline kayuşacaksın! — Gülçine mi?... Bu imkânsız İş te... O idama mahkümdur. Onu bundan sonra Tiyen-Fo da kurtara- msz. Çünkü, idam hükmü yurdun dört köşesine ilân edildi. > — Sen Tiyen - Fonun ne büylk bir kuvvete malik olduğunu arlıyama- mışsın, Terlan! Eğer imparatoriçem isterse bütün idam mahkümlerini af- fetlirebilir. Haydi gel, götüreyim se- Bİ... İmparatoriçemle görüş... Onu kırma! Şimdi Tiyen - Fo sana ne ka- dar acıyor bilsen... — Bana yardım etmek fikrinde mi- dir? —, Evet, seni Gülçinle birleştirmek istiyor. Senin iyiliğin için neler dü- şündüğünü görsen şaşarsın! — Beni aldatmıyorsun, değil mi Sim? Bana yalan söylemiyorsun, de- ğil mi? Sim tekrar iri siyah gözlerini süz- dü: — Seni aldatırsam, elime ne geçe- cek? Sana hakikati söylüyorum... göz- Kaşları. | görüşürseli, hem sen Gülçine dine baktı: Bu gece İmparaloriçemle beş dakika eğ yel vr e ve şaceksım, hemi de ben cellâdın den kurtulacağım! Haydi Terlan... Tereddüü cime! İmparatoriçem seni taraçnda bekliyor! Terlan kendi kendine mırıldandı; — Hakan kendi dairesinde mis lerile eğleniyor. Hele bir gidiş Bakalım imparatoriçe neler söyliye- cek?! Belki de-Gülçine acımış ve onu s(lettirmeğe karar vermiştir. Sonra birden yerinden kalkarak Tiyen-Fonun cariyesine döndü: — Geliyorum, dedi, haydi sen ün- den yürü... İkimizi birlikte yürür- ken görürlerse şüphelenirler, Sim önden çıktı. Terlan çariyeyi takip etti. Iwş debliziör arasından geçerek harem dairesine vardılar. Koridorlarda dolaşan haremağala Yi Terlanı görünce sevinmeğe başlar dılar. Terlanı hakanın yanına gidiyor sandılar, Bütün saray müstahdemini Terla- nın değişeceğinden korkuyordu. Ter- lanı sarayda sevmiyen kimse yoktu. Sim, Tiyen - Fonun dairesi önün- de durunca arkasına baktı. Kendisine doğru uzayan bir gök ge gördü. 'Terlan geliyordu. Sim etrafına bakındı. Öteki inpa- ratoriçelerin . adamlarına görünm?- den Terlanı İçeri aldı, Terlan heyecan içinde titriyordu. Gülçinin kaçtığı gündenberi Ter- lanın âsabı bozulmuştu. Sim: — Üst kattaki taraçaya çıkaca- öz. Diye mırıldandı. 'Tahran dilberi bu kelimeleri o ka- dar yayaş söylüyordu ki... 'Terlan bunları güçlükle anlayabilmişti. 'Tiyen - Fonun dalvesinde hiç bir tehlike yoktu. Bumu Sim de tekraria- mıştı. Meydanda dolaşan cariyelerin ve haremağalarının hepsi de impa- Tatoriçenin sadık adamlariydı. Terlan koridorlardan bir gölge gi- bi süzülerek yürüdü, Üst kata çıktık- ları zaman gi zü görünüyordu. Sim kendi Kendine: Bu gece gökteki yıldızlar ne ka- dar parlak... Diye söyleniyordu. “Terlan yavaşça sordu: —— Nerede buluşacağız?... — Biraz sabret... İmparatoriçe bu- raya gelecek. 'Taraçanın önünde ayakta durdu- lar, Terlan burada alnından terler döküyordu... çözülmüştü, Taraçada ışık yoktu. Fakat, orta- hk zifiri karanlık değildi, İnsan bir- birini seçebiliyordu. soğuk Dizlerinin beği -— Haniya, ben göremiyorum. 'Tahran dilberi ilâve etti; — Arkana baksana... Terlan başmı arkasına çe 'Tiyen-Fo İle göz göze gelmişti. Taraçada imparatoriçenin sadık cariyesi Simder başka kimseler yoktu. Terlan: — Affedersiniz, imparatoriçem... Karanlıkta sizi göremedim! Ve yere diz çökerek Tiyen - Foyn selâmladı. Terlan imparatoriçeye karşı çok hürmetkâr davranıyordu. “Tiyen-Fo çok neşeliydi. Gözlerinin içi karanlıkta ışıldıyen bir çift yıldız gibi parıldıyordu. Elini omuzuna götürdü: — Kek, Terlan! Ayakta koruşa- 'Terlan ayağa kalktı. Sim taraçanın kapısında gözcülük rice, ediyordu. Tiyen - Fo gökteki yıldızları göste- rerek söze başladı: i -—- Seni niçin çağırttım, biliyor musun? — Hayır imparatoriçem! Hi (Arkası var) “ağak; Güc ağa izlek beki ne İM