(Baş tarafı 1 inci sahifede) "Temmuz. güneşinin baştan başa aydınlığa boğduğu sema, Derrakfı, Gökyüzünün kalbe ferahlık veren maviliği altında, dört köşe pencete- mizin yani başından ufuklara kadar serilen toprak yeşil mustatiller ve sari mürabbalarla süslü idi, Bir yerde rüzgâr altın sarısı bâ- şakları dalgalandırıyor, başka bir yerde mahsul kümeler halinde öbek öbek yığılmış bekliyor, meralarda bakımlı hayvanlar otluyorlardı. Ta- biat bütün zenginliği ile Trakya top“ raklarının üstünde idi. Saatlerce gittikten sonra trenimi- zin bir tepede bitirdiği bu cennet manzarası tepeyi aşınca aynı ahenk- le ve bir kat daha gelişip serpilerek yeniden başlıyordu. 'Trenimizin, Trakyanın sakin istas- yonlarına her girşinde bir hareket göze çarpmakta idi. Tren durur dur- maz hemen birkaç köylü trenin ar- kasındaki yük vagonlarına doğru ko- guyor, alelacele bir şey indiriliyor ve- ya yükleniyordu. İstasyonlarda sigarasının dumanr- nı savurarak dolâşan toprak yüzlü, kaba elbiseli, kasketli insanlar mün- bit Trakya topraklarının çalışkan sa- hiplerinden birkaç nümüne gibiydi- ler. Eğer trenle Edirneye giderseniz bir taraftan taibat sizi oyalarken, bir ta- râllan da tren yolunun etrafından. başlıyağak içerilere doğru uzanan bir imar faaliyeti nazarı dikkatinizi cel- bedecektir. İstasyonlardan o başlıya- rak her târaf ağaçlandırılmış, yeni inşa edilen göçmen evleri ve köyleri hat boyunun manzarasını tamamen değiştirmiş, beş altı sene evvelin ker- piç duvarlı ve saman çatılı kasaba- Yarı yerime kırmızı kiremitli beyaz ev- lerden mürekkeb muntazam köyler Kaim olmuştur. İşte böylece yalnız trenin pencere- sinden etrafı seyreden bir seyyah gi- bi Trakyayı boydan boya katettik ve salı günü güneş batarken trenimiz Edirneye kavuştu. Edirnede Geceyi Edirnenin temiz bir otelin- de rahat bir uyku ile geçirdikten son- ra sabah sekizde dışarı çıktık. İlk ras geldiğimiz genç bir Edimeliye umum müfettişlik binasının nerede olduğu- nu sorduk. Hemen gösterdi. — Acaba umum müfettiş general Kâzım Dirik makânma kaçiz gelir? Delikanlı güldü: — Siz merak etmeyin, dedi. Ne za- man giderseniz oradadır. Her sabah saat sekize doğru gelir ve gece çıkar. binasından içeri girerken generah bu saztte maka- nunda bulacağımıza pek İhtimal ver- miyorduk. Bizim bildiğimiz küçük me- müarlarm daireye saat dokuzda ve büyük memürların da onda gelmele- Umum müfettişlik odasının kapr sında bekliyen jandarmaya «General Kâzım Dirik ne zaman gelir? diye sorduk. Jandarma «kendisi çoktan gelmiştir, buyurun» diyerek kapıyı açtı, İçeri girdik. Tam bir gün, trenin penceresinden seyrettiğimiz Trakya topraklarının içimize doldurduğu fe- rahlıkla girdiğimiz bu odada gene- ral KâzımşDiriğin daima nikbin ve neşe dolu yüzü İle karşılaştık. Bize: — Hoş geldiniz, dedi. Yer gösterdi, hatarımızı sordu. Pek neşeli idi. Bunu kendisine Söy- leyince bize — Dalma böyle olmak lâzımdır, dedi ve şu hikâyeyi anlattı: — İzmirde bulunduğum $irada hiç kimseye haber vermeden at üstünde köyleri dolaşırdım. Bir gün yolum Ören köyüne düştü. Köyün üstündeki de- girmenin etrafında uzanan tarlalar- da otuz kırk çözuk oyun oynıyorlar, bağırışıb kahkahalar atarak koşu- yorlardı. Beni görünce derhal etrafı- k İçlerinde esmer bir çocuk nazari dikkatimi celbetti, mütemadiyen gü- Yüyor, ellerini vurarak zıplıyor, öyni- yordu. Başında kulaklarna kadar | geçmiş siyah bir takke vardı. Çocuk- ların takılışından başının özürlü ol- duğunu anladım, Çağırdım: — Adın ne? — Ahmed!. Ahmedi biraz yokladım. Fevkalâde nekre, hazır cevabtı ve her sözü Ço- cukları kınb geçiriyordu. Bu otuz, kırk çocukta görülen sonsuz neşenin membai da başı özürlü, cılız Ahme- din içinde idi. Çocuğun derhal babasını çağırt- tım. Adı Afeş Mehmed olan bu adam da gayet neşeli idi. Ondan Ahmedi istedim. Razı oldu. O gün hep bera- v Es-1 Mahmud Korahurd SON GECEL,. — Gelin; son bir defa daha, Tunâ- nm üzerinde parlıyan şu yıldızları seyredelim sizinle!... Mehtap o kadar güzel kit... Faruk hiç mukavemet etmiyor... Yürüyorlar... alınlarım pencerelerin islak camları Üzerine yapıştırarak, karşı sırtları seyre dalıyorlar... Üstü yıldızlarla dolu masmavi bir gök.. Ve dumandan bir çizgin halinde uza- yan yemyeşil sırtlar... Aradan dakikalar geçiyor... — Ne eşsiz, ne güzel bir gece değil mi Faruk bey? Görüyor musunuz; tabiat bile bize yardım ediyor!... — Bırak tabiati Mariyal... Bize hiç bir şey yardım etmedi. etmiyor!.. Ne tabiat, ne!... Kız, hemen küçük, esmer avuçları- nı zabitin ağzına koyuyor... — Susun Faruk bey!... Ne demiş- tim demin sizel... Eskiden bahset- mek yasak bu gece!... Eski acıları deşmemeğe karar verdik!... Şimdiyi yaşıyacağız!... Hayatımızın yalnız simdiki ânı var!... Maziyi bir an bü- tün acıları, bütün halıralarile unu- Tefrika No. 90 tacağız!... Faruğun cevap vermesine meydan bırakmıyor... Hemen başmı onun göğsünün üstüne koyuyor... Gözleri- ni kaldırıyor... Dudaklarında ince heyecanlı bir ses kımıldıyor... — Hatırlıyor musunuz Faruk bey?.. Gene böyle mehtaplı bir gece idi.. yorduk... Halam şu köşede uyumuş kalmıştı. Zorla beni balkona çikar mıştınız... Gökte yıldızlar parlıyor, Tuna ışıklar içinde yanıyordu. Bü- tün tablat beyaz ve sessizdi, bir arahk nası! oldu bilmem, birdenbire ellerinizi ellerimin üstüne koymuş ve hâlâ akisleri kulaklarımda yaşıyan tatlı bir sesle, karagözlerinizi, göz- lerimin için dikerek: — «Mariya; Mariya...» demişti. niz!... Ah oses. âh o gece!... Kızın başı, omuzlarının arasına düşüyor... Gözleri dolu doluveriyor. . Ağlamamak için dudaklarımı ısırmak- tadır... Hemen Feruğu kolundan tu- tarak çekiyor... mi “ Güzel Trakyada bir dolaşma Bir kış gecesi... Davetten dönü / i | / AKŞAM yatırdım, başının kelini ultraviyo- ie tedavi ettiler. İki buçuk hafta #önra Ahmedin başında saçlar çıktı, fıstık gibi oldu. Neşesi bir kat daha artmış bir halde köyüne döndü. Ar- tik Ahmed köyün bülbülü olmuştu. İlk madde: Neşe Neşeli bir insan bütün bir köye neşe verir, neşeli bir köy bütün etra- Atatürk de daima «Gülün çocuk- lar, şen olun, neşeli olun: tavsiye- bulunur. «Neşeli olmıyan ar- Giz endişe ediyorum» de- âlğt vaktidir. Onun için neşe bizim prensiplerimizin daima başında gelir, Almanyada «Neşe getiren kuru- İ “tani diye bir teşekkül vardır. Geçen- lerde gene sizin gazetede «Neşeli ola- hıms diye bir yazı gördüm. Hattâ bu- Du kesip sakladım. Yakında ben de «Neşe» mevzuu etrafında bir yarı ya- sacağım. bir çok şeyler göreceksi- niz, fakat tatbik ettiğimiz büyük kalkınma programının ilk maddesi heşedir. Bütün Trakyahlara bunu aşr- lamağa çalışıyoruz. Zaten Türker neşeli adayılardır. Saadet neşe ile be- raber gelir.» Ve general Kâzm Dirik gene güle- rek sözlerine şöyle devam etti: Şen Ahmed Şimdi ilk mektebi bitirmiştir. Onu bü öene Edirneye, orta mektebe alacağım, Şen Ahmed neşesinin mükâfatmı görecektir.» Çalışkan ve"sevimili umum müfet- tiş gönerai Kâzım Dirikle bir saat şkadar görüşüb bu güzel dersi aldık- tan sonra emrimize vermek lütfun- da bulunduğu bir obmobille ve bera- berimizde umum müfettişlik baytar müşavir immavini B. Enver olduğu halde evvelâ Edirmme hudud köylerin. den başlamak üzere Trakyayı dolaş- mağa çıktık. ŞER Bu sefer Faruk, elini onun ağzına götürüyör... j — Hani Mariya, acı şeylerden bah- “ Kız kirpiklerini ıslatan yaşları par- maklarının ucile silmektedir... — Kaçta gideceksiniz Faruk bey?... —Üçtel... — Şimdi saat kaç? — İki buçuğa geliyor!... , — Demek yarım saatimiz kaldı!... Kiz, acı acı dudaklarını büküyor... — Daha yarım saat!... Yalnız ya- rım saat öyle mi?... Birdenbire gözlerinden İki sıra yaş- — Gelin, gelin içeri girelim!... O | Jar boşanarak, kendini Faruğun kol- Sahte elektrik memurları Muhakem bitti, suçlular müdafaalarını yapacaklar Aksarayda bayan Nadirenin evine elektirik memuru sıfatile girerek ka- dının kollarını bağlayıp ağzını tıka» dıktan sonra altınlarını çalan Mel- med, İsmeli, Necati ile Necatinin ni- şanlı Müzeyyenin muhakemelerine dün ağır ceza mahkemesinde devam edilmiş müddelumumi muavini B. Remzi iddianamesini okumuştur. B. Remzi hadisenin nasıl cereyan ettiğini talsilâtile anlattıktan sonra suçlulardan Mehmedle İsmeilin ken- di itiraf ettikleri şekilde müştereken vik etmek ve suç esnasında dışarıda bektiyerek gözcülük yapmak, çalınan Beyaz fötr Şapka. Tepesini siyali bir tüy sarmaktadır. sıtmlardan da pay almak süretils | saayaymmanmmıamaam mami suçz iştirak ettiği sabit olduğundan her üçünün de ceza kanununun 497 nci maddesile cezalandırılmaları- rı, diğer suçu gayri mevkuf Müzey- yenin ise çalınmış altınları bilerek saklamak suretile bu suçla alâkadar bulunduğu anlaşıldığından ceza ka- nunumun 512 nei maddesi muacibin- ce cezasının tayinle! istemiştir. Suç- luların müdafaslarımı hazırlamaları için muHakeme başka güne bırakıl miştir. Tramvaylara taş atan adam! Zabıta, Bebek taraflarında tram yayları taşlamak illetine uğrıyan bir adamı yakalamıştır. Müteaddid za- manlasda tramvaylara taş atan Şük- rü ismindeki bu adam, dün de bir ara- ik Kürüçeşmede bir tramvaya taş a- tarak camını kırmış, hadise üzerin polis tarafından yakalanmıştır. Şükrünün, evvelce Emrası akliye hastanesine girip çıktığı anlaşıldığı cihdtle tekrar Tıbbı adilce müşahede altına alınmıştır. darı arasına alıyor... Haylarıyor. Deli gibi haykırıyor... — Sik; bütün kuvvetinle sık beni göğsünün üstünde Faruk bey!... ÖP, | öpebildiğin kadar öp ki, kendimi | sevdiğim adamın kolları arasında | unutup gideyim!... Faruk, büyük bir heyecan kasırga- 8I İçinde sarsılarak kıza sarılıyor... Öpüyor onu küçük kırmızı dudakla- —oOh Mariya; bilsen ne güzelsin; ne muhteşemsin bu gece!... Koz, zabitin kolları arasında yavaş yavaş başının döndüğünü, dizlerinin titrediğini (hissediyor... Gözlerini yunumuş, İnce, esmer bileklerini onun boynuna sarmiş, büyük bir tevekkül dürücü bir ihtırasın kıvrantıları için- de büsbütün kendinden gçmektedir... Gözleri hâlâ yumulu, bilekleri hâlâ kilit gibi kapalı, hiç ses çıkarmadan öyle duruyor... En küçük bir muka- vemet hissi bile yok... Yalnız arada Çatalağzı - Zonguldak Şimendifer hattının poz ameliyesine başlandı Çankırı 6 (Akşam) — Çatalağzı dan Zornguldağa kadar 13 kilometr€” Yk demiryolunun tesviyesi, imlâsk yarması ve tünelleri bitmiş, ve pe$ #meliyesine başlanmıştır. 15 ağustosta yüz bitecek ve ilk tren de Zonguldağa varacaktır. 29 teşrinievvel Cümhuriyet bayra” mında da bu hattın açılış töreni ya” ” pılacaktır. İnegölde koza borsası açıldı göl 6 (Akşam) — Yeni senenifi ipe kozası borsası açılmıştır. Yeni mahsul eskisinden kıymet itibarile daha iyi olduğundan daha yüksek fk atle alıcı bulmaktadır. Bu sens kozâ geçen seneye nazaran daha azdir, BW na mukabil randımanı daha faz# dır, 9,5 kilo kozadan bir kilo ipek çık maktadır ki, bu İnegöl kozacılığı için —g iftihar ediledeek bir randımandır. Bü sene böceklerin yem zamanında yap” a ralllarda hastalık olmdaığı gibi bol japrak verilmiş ve böcekler daha temi$ yerlerde beslenmiştir. Bu çalışmanın ve böceklere iyi bakmanın mükâfatı olarak da kozalara iyi flatle bol müş” teri çıkmaktadır. Korucunun kafasını yardı Balıkesir (Akşam) — Sındırgınm Küçük Bükre köyü korucusu, civar” da dolaşmakta İken Süleymen oğlu Süleymanın tarlasında çoban Alİ adında birinin ekin demetleri arasın da koyun otlattığını görerek mâni 6i- mak istemiştir. Bu halden fena hzld& hiddetlenen çoban, elindeki kalın s0 pa ile korucunun kafasını yarmıştır. Körucu tedavi altına alınmış çoban adliyeye verilmşitir. sırada, dudaklarından gelen ince bif iniltinin sesini duyuyoruz. — Benim kuvvetli erkeğim!... Be nim eşsiz, güzel sahibimi... Faruk perişan bir haldedir... Odâ damarlarının kırılır gibi sızladığını beyninin futuşacak gibi yandığın! duyuyor... Onun da kendini kaybet” meğe başladığı belli!... Damla dank la içine sıcak bir şeyin aklığını bise setmektedir... i Bir aralık başı nasılsa kızın boynu” nan bir çif erkek dudağının üzeri” de, yalnız boğuk bir sesin akislerinİ — Mariya!... Mariya Kız, en küçük bir mukavemet bile gösterecek kuvvete sahip deği” dir artık!... Şimdi, her seven için Mw. kadder ola âkibet, onların da Ü: ne yavaş yavaş kanatlarını germeğ” Faruk o sırada kızı büyük bir N© yecanla belinden çekiyor. Bir aralık bir çırpınma, hayki” mak İstiyor kız!... Fakat nafilel © (Arkası var) | |