ip 5 Temmuz 1987 AKŞAM Her akşam bir hikâye Aşktan bahsedilince erkeklerin uzun uzun hikâyeler anlatması Adettir. Bu- 'un için gene aşktan bahis açılınca Jüfid anlatmağa başladı: — Berlinde talebe idim. Bir pansi- onda oturuyordum. Alt katımızda Frida adında nefis bir kadın vardi. Fakat çok inatçı şeydi. En yaldızlı ke- Hmelerle, en parlak cümlelerle yola ge- lecek gibi değildi. Arkadaşlığımız sade- ce beraber gezmekle, kırlara, öteye be- rTiye gitmekle kalıyordu. Dudağının ucundan bir kerecik öpünceye kadar neler çektiğimi tasavvur edemezsiniz. Deliriyorum, Onu kaç kere geceleri oda- ma davet ettim. Fakat kati surette red- detti. Düşünün bir kere, ayni pansi- yonda oturalım. Böyle çayırlara, dağ- lara, ormanlara gidelim. Fakat dört duvar arasında yalnız kalamıyalım.. Nihayet mektebi bitirdim, İstanbul- dan hemen gelmeme dair bir telgraf — Yarm gidiyorum. dedim. Boynuma atıldı: — Sahi mi?. — İşte telgraf. yarın hareket edi- yorum.. pasaportumu filân herşeyi ha- tarladır Frida bu havadisten son derece mü- teessir olmuştu. O günü beraber geçir- dik. Oturduğumuz semtin pek yakı- nındaki sirka gitdik.. Sirkta iki kocaman filin biribirleri- ne âşıkdaşlık ettiklerini seyrederken Fridaya: | — Yazık, dedim, şu filler kadar me- sud olamadık, Frida önüne baktı: — Daha zaman var sevgilim.. deği... — Yarın gidiyorum. — Yarınla bugün arasında koskoca- man bir gece var... Frida'ya ümid dolu gözlerle bakı- yordum. Yavaşça kulağına fısıldadım: — Bu gece odamda bir çay içer mi- sin?.. — Bilmem ki.. diye mırıldandı. Bu onun bütün arkadaşlığımızın müdde- #ince bana en yumuşak davrandığı Z8- andı, — Gelirsin canım. — Görürler. — Herkes uyuduktan sonra... Oda- mın kapısını açık bırakır, seni bekle rim.. olur mu?.. Frida'da cevap yok.. sualimi bir da- ha tekrar ettim: — Olur mu? Söylesene. Nihayet bir nefes gibi fısıldadı: — Olur.. amma annem uyuduktan sonra .. — Mükemmel. unutma.. kapıyı ara- lık bırakacağım., — Unutmam. O günü ne tatlı bir he içinde geceyi beklediğimi tasavvur edemzsi- Biz. Nihayet gece oldu. Kapımı aralık bıraktım. Yatağıma girdim. elektrik söntük.. Bekle, bekle, bekle.. aksi gibi bizim pansiyonda da herkes geç yatar.. Fri- dayı beklerken o mütbiş heyecanıma Tağmen yemekte fazla miktarda içti- Bim şarap hafif hafif gözlerimi kapa- tıyordu. Nihayet kendimden geçmişti unutmam. Soğuk bir kış gece: Birdenbire kapının gıcırlısile güzle- Timi açtım. Zaten son derecede tetik- te yatıyordum. Yatağın içinde doğrul- dum. «Bir de baktım. Açılan kapıdan içeri < gölge süzüldü. Frida.. ona yavaş- — Frida. sevgilim! dedim.. Fakat cevap vermedi. Muhakkak ki beyecandan sesi çıkmıyordu. Yavaş, yavaş yatağıma kadar yak- laştı. Bana doğru uzandı. Ben de ko- Yumu ona uzattım. Elime Fridanın bu Soğuk havalarda giydiği kürkü geldi. Yavaşça: > Frida güzelim.. üşüyor musun?, Kürk giymişsin.. dedim, Gene cevap yok.. Frida birdenbire «hart!» diye elimi “1sirmaz mı? Can havlile: — Ah. diye bağırdım, şekerim. böy- AŞK GECESİ — A.. Frida ne yapıyorsun?. Hem sen bu gece ne kadar kuvvetlenmişsin!. Derken Frida birdenbire acaip acaip bağırmaz mı?. Karanlıkta aklıma bin bir şüphe geldi.. hemen yerimden fır- yarak duvardaki elektrik düğmesini buldum. Çevirdim. Bir de ne bakayım. | Karşımda Fridanın yerinde koskoca» man bir maymun yök mu?, Gündüz sirkta gördüğüm maymunl!, Odanın içinde maymun beni öyle bir kovalamağa başladı ki, sormayınız.. Nihayet dışarıda gürültüler koptu. Odama telâş içinde bir adam girdi. Sonradan anladım ki, bu sirk me- murlarından biri imiş. Maymun ak- gam üstü sirktan kaçmış, nasılsa bi- zim pansiyona ve benim odama gir- miş. Bu maymunun mürebbisi imiş.. herif maymunu çağırdı amma kim din- ler. hayvan karyolamın altına girdi. Kimsenin kendisine el bile sürmesini müsaade etmiyor. Hınzır mahlük sabaha kadar inad etti. Frida da diğer meraklı pansiyon müşterileri gibi odamın kapısına gel- mişti. Kırımızı pijaması Kendisine ne kadar yaraşmıştı. Bir aralık: — Annem de odamızda uyumuştu. Hemen geliyordum.. diye mırıldandı... Maymun mürebbisi hayvanı ancak sabaha karşı yakalayıp gölürebildi. Ben de hazırlandım, trene bindim. İs- tanbula döndüm. Bir maymun en gü- gel aşk geceme mâni oldu. (Bir yıldız) 5 Temmuz 917 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230 Plâkla | Türk musikisi, 1240 Havadis, 13,05 Muh- telif plâk neşriyatı, 1400 Son. Akşam neşriyatı: 1830: Konferans: Ki- slay Cemiyeti namına doktor Şükrü Ha- sım, 1030; Afrika av hatirsları: 8. Ba- haddin Cihanoğlu tarafından, 20: Rat ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Rıza teri- fından sraben söylev, 2046: Safiye ve arkadaşları tarafmdan Türk musikisi ve balk şarkıları (Saat ayarı), 21,15. ORKES- TRA: 2215: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 2230: Plâkla s0- lolar, opera ve operet, parç 2; SON, Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntahap programı Hamburg (saat 18,00) - 332 - Behoven konseri, Berlin (saat 1920) - 35 - İtalya- dan. Capricelo, Viyana isnat 19.20) -5058- Rossiniden Pucciniye kadar, Beremunster (eaat 2055) - 540 - Robert Sehumann Baatleri, Viyana (saat 2140) - 5068 - Beethovenden şarkılar, Paris Radio (sa- st 19,45) - 432 - Piyano konseri, Varşova (saat 20,00) - 1339 - gen musiki, Londra (saat 16,35) - 1500 - Ork konseri, Buda- peşte (saat 20,45) - 650 - Bratıms Ge Dans Musikisi Budapeşte (saat 22,10) - 550 - Milâne (saat 23,15) - 360 - Roma (sant 2300) - 421 - Peşte Parisien Canat 2205) -313 - | Toulous (saat 23,05) - 305 - Londra | (saat 2130) - 1500 - Lüksemburg (saat | 23,00) - 1293 -. | 6 Temmuz 937 Salı İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla 05: Muh Akşam neşriyat: 1830: Konferans: Ki- rılay Cemiyeti namına Beyan Şüküfe Kihal, 1940: Konferans: Eminönü Halke- vi neşriyat kolu namına Bay Nusret Sa- Belma ve arkadaşları ti di musikisi ve halk şari Ömer Rıza tarafından arabon söylev 20,45: Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafın dan Türk musikisi ve halk şarkıları ( at ayar), 2115: Radyo Sonik ter (MARUF), 22,15: Ajans ve korsa haberi ve ertesi günün programı, #ololar, opera ve operet parçali Türkiye - Ecnebi 1400 kuruş 2700 kuruş 750 » 1450 0 » 80 >» SENELİK 6 AYLIK 3 AYLIK 1 AYLIK Posta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler; Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. de şaka yapma Allahâşkına.. bırak eli- mi, Fakat bir türlü elimi birakmıyordu.. Pridann müthiş dişleri arasında elis Mi güçbelâ kurtardım. Fakat parmak- Yarım hurdahaş olmuştu. Frida birdenbire bang elile müthiş bir yumruk attı, Yere yuvarlandım, Rebiülâhir 26 — Ruzuhızır 61 & İmsak Güneş Oğla İkindi Akşam Yan 850 434 8341200 202 OPTAMIN Saç eksiri Saçların kurtarıcısı Gençliğinizin hazinesi olan saçları «Optamin» kullanarak garanti edebi- lirsiniz. Çünkü Optamin evvelâ saç köklerine, ömrün sonuna kadar süre- cek bir kudret vererek dökülmeyi ta- mamen bertaraf eder, kepekleri te- mizler, kaşıntıyı alır ve saçlara göz ahcı bir taravet verir, Bir defa kullanınız. Neti- ceye hayret edeceksiniz ! Kendine beyhude yere eziyet ediyor! GRiPiİN Varken ıstırap çekilir mi? BAŞ DiŞ Ağrıları ve üşümeklen mülevellid bütün ağrı, sızı, sancılarla nezleye, romatizmaya karşı: GRiPiN Kaşelerini tecrübe ediniz.. İcabında günde üç kaşe alınabilir. Radyolin Diş Macunu fabrika- sının mütehassısi kimyagerleri tarafından yapılan GRİPİN her eczanede vardır, Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Osmanbeyde Şark Merkez, Taksim: İstiklâl caddesinde Keme Rebul, Beyoğlu: “Tünelde Mankoviç, Yüksekkaldırımda Venikopulo, Gala- ta: Topçular caddesinde Merkez, Ka- sımpaşa: Mileyyed, Hasköy: Nesim Asco, Eminönü: Böşir Kemal Mah- mud Cevad, Heybeliada: Halk, Bü- yükada: Halk, Fatih: İzmali Hakkı, Karagümürk: Ahmed Suad, Bakır- köy: HUAJ, Soriyer: Osman, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarındaki eczaneler, Aksaray: E. Pertev, Beşik- taş: Süleyman Recep, Kadıköy: Pa- seryolunda Rıfat Muhtar, Modada Alâaddin, Üsküdar: İmrahor, Fener: Fenerde Emilyadi, Beyand: Kumka- pıda Belkis, Küçükpazar: Hasan Hu- Isi, Samatya: Kocamustafapaşada Rıdvan, Alemdar: Çemberlilaşta Birr Rasim, Şehremini: 'Topkapıda Nâzım. Eskişehirde AKŞAM neşriyatı «Sea - Işık» müessesesinde satı- hr. «Akşam gazetesine abone olanlara hususi tenzilât yapılır, KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 101 Kubilây, çok sevdiği hassa kumanda- nını, amiral Şütsonun kızile evlendir- meğe karar vermişti. — Çok iyi olur, dedi, Terlan bu suretle her hangi bir fettanm ağına düşmek tehlikesinden kurtulur ve hakanımıza hayalının sonuna kadar sadık kalır! Kubilây düşünmeğe başladı: — Peki amma.. Terlanı başkasına baktırmıyacak kadar güzel bir kadın tanıyor musun sen? İhtiyar vezir halırladığı güzel kız- ları saymağa başladı: — Ergun bahadırın torunu yeni yetişmiş bir kızdır.. Kubilây kaşlarını çatlı; — Onu istemem.. — Pantanın kardeşinin kızı da çok güzeldir. — Terlanın Lâmalar içine girmesi doğru değil, — General Liyonun Kızı. — Babası huysuz bir adamdır. Terlan onunla geçinemez.. İhtiyar vezir gülümsedi: — Amirsl Şütso'nun kızına ne der- siniz, hakanım?, — Güzel midir?, — Geçen yıl Japon adalarından Pe- kine geldiği zaman evine uğramıştım. On yedi yaşında.. melek gibi zarif, in- ce.. bir içim su, Amiral Şütsonun kızı Kubilây hana yabancı gelmemişti. onu hatırlamak istedi. — Bir gece sarayda ateş eğlencesi yapmıştık.. alevlerin üzerinden atlar- ken yere yuvarlanan genç bir kızı ku- caklayıp götürmüşlerdi. Aklımda kal- ve göre o, Şütsonun kızı idi.. değil — Evet, hakanım! İyi hatırladınız! — O gecenin üzerinden iki yıl geçti.. bu kız hâlâ evlenmemiş mi?. — Henüz evlenmediğini sanıyorum. İrade buyurursanız soruştururuz. Semga Bahadır çarşıyı dolaşırken, amiral Şütşonun evine uğramıştı. Şüt- şonun güzel kızı bekâr olarak evde oturuyordu. Ve henüz bir erkekle ev- lenmeğe deniyeti yoktu. Semga Baha- dır bu neticeyi öğrenince hakana koş- tu: — Şütşonun kızı kocaya varmamış.. babasının gelmesini bekliyor. Onu bu- gün gene gördüm.. bahar çiçeği gibi o kadar güzelleşmiş ki... Dedi.. genç kızı medhetti. Kubilây, kızı 'Terlana almağa karar vermişti. Kubilây: — Amiral Şütşoya haber göndere- Tim.. bir ay için Japon adalarından Pe- kine gelsin ve muavinini kendi yerine vekil bıraksın. Hakan buyruğu yazıldı.. Amiral Şütşoya gönderlidi. Kubilây han, amiral Şütso Japon adalarından gelinceye kadar bu teşeb- büsten kimsenin haberdar edilmeme- sini istiyordu. — Semga, sakın ağzından bir lâf ka- çırma! dedi. Terlânın düşmanları çok- tur. Onu kandırırlarsa, Şütşoyu Japon sınırlarından boşuna çağn'uış oluruz. Karanlıkta birleşen iki baş!.. Pekin sarayının zemin katı sayısız dehlizler ve mermer sütunlarla dolu- dur. Bu dehlizlerin her biri bir dairç- ye gider. Harem kısmının zemin katları cari- yelere ayrılmıştı. Bir akşam buradaki mermer sütun- ların arasında iki baş biribirine yaklaş- mış olarak, yavaş yavaş konuşuyordu: — İki gecedir neden inmiyorsun bu- Taya?, — Annem geç yatıyor. fırsat bula- miyorum. — Bugün büyük havuzun başına neden gelmeğin?. — Havuz başında hassa zabitleri do- Yaşıyordu... — Eskiden o havuzun etrafında kim- se görülmezdi. Şimdi ziyaretçileri ço- — Bunun sebebini anlıyamâadın mı? — Hayır... — Cin-Kinin karısını görmek isti- yorlâr, —'Ti-Ma havuz başına çıkıyor mu? — Bugünlerde sik sik çikiyor. kırmis zı balık avından çok hoşlanırmış.. — Hakan bu balıklara el sürülme- mesini emrötmişti. — Bu yasak Ti-Maya aid değil. — Ti-Ma ile konuşuyor musun?. — Hayır. Çünkü o çok kıskanç bir kadındır. — Garip şey! Neden kıskanç âca- ba.. herkes ona: (Bu sarayda senden” güzel bir kadın yok!) dedikçe şımardı galiba!. ; — Doğru. Ondan güzel bir kadm . yok. Fakat, ondan iyi, ondan temiz yüs reklisi çok var.. neye yarar?! Bunu ha» kan görmeli, — Merak etme, babam herşeyi gö- Tür. fakat, görmemiş gibi görünür. Gölgeler birleşti. Sustular. Bir hıçkırık yükseldi: — Beni hâlâ seviyor musun?, — Bu ne demek, yavrum?. — Bugünlerde şüphelerim derinle- şiyor da.. — Ben seni ölünceye kadar seveco- ğim! Aşkımdan şüphe edersen, bu bir insafsızlık olur. — Şi-Yama ile konuştuğunu söylü- yorlar?. — Ben mi?... Tanrı şahidimdir. Hep- si yalan.. — Eerkeşin ağzında.. — Kızlar uyduruyorlar bu lâfları, Ben hakanın gözdesine göz atacak ka- dar vicdansiz ve küstah bir adam de- — İsrarla anlatıyorlar. — Ben Şansi değilim. bana inan, yavrucuğum!. Şi-Yamanın gözü ha- kandadır. O benim yüzüme bile bak- mıyor. — Şansiyi babam astıracakmış.. doğ- ru mu?. — Böyle diyorlar. Fakat, hakikati kimse bilmiyor. — Şansi asılacak bir adam midir? — Hakanın imzasını taklid eden, Ko- ra isyanında parmağı olan bir adam herhalde en ağır cezayı görmeğe mah- kümdur. — Kora isyanında Tiyen-Fonun da parmağı vardı amma.. babam onu af- fetti, — O bir kadındır. Ve Şansi onu iğfal etmiştir. — Şansiyi sen kurtaramaz mısın?. — Ben bu işi yapamam, yavrum! Şansi mücrimdir.. cezasını görmelidir. Eğer ona çok acıyorsan, babana sen yalvar!. — Ben babamın yüzünü yılda bir ke- re görüyorum. Halbuki sen hergün, hattâ günde birkaç kere babamla yüz- yüze geliyor ve konuşuyorsun!. — Şansinin affında neden israr edi- sun?, — O kurtulursa, Tiyen-Fo ceza gö- rür de. © — Boş fikir. hakan, Şansinin suçü- nu tesbit etmiştir. Mahkeme Tekinbo- ganın başkanlığında toplandı. — Bu 'Tekinboğanın da ne sönmez yıldızı varmış... Herkes onun saray- dan uzaklaşmasını beklerken, talih onu mahkeme başkanlığına yükseltti, — Çok doğru ve namuslu bir adam olduğu için. — Fakat 'Tekinboğanın Şansiye düş- 'man olduğunu söylüyorlar.. buna n4 dersin?. — İftiradır, derim. Tekinboğa, sor- guya çektiği kimse babası da olsa -eğer Suçlu ise- ona ceza vermekte tereddüd etmez. Ben Tekinboğayı baban kadar severim.. — Ya Şansiyi?.. vi — O, hakanın tahtını tehlikeye dü- çalışan bir adamdır. Ondan ve onun gibilerden de nefret ederim. * Sarayın zemin katındaki loş dehilize lerin arasında geçen bu konuşma, U- zaktan görünen bir gölgenin yaklaş» mesile kesildi, Ayrıldılar... Terlân kısık bir sesle kadının arka» sından bağırdı: — Gülçin! Yarın büyük havuz ba- şında beklerim seni... i (Arkası var),