>. .i.d Aa, 5 Temmuz 1937 AEŞAN, sm Asri Don Juan John Barrymore ibtiyarladı, fakat aşk maceraları hâlâ bitmedi Bir kaç gün evvel Amerikadan ge" len telgraflar meşhur sinema artisti John OBarrymor'un bir ay evvel ayrıldığı karısile barıştığını ve bo- şanma davasını geri aldığını bildiri- yordu. Bu münasebetle herkesin gözü tek» râr John İle Barrymore ailesi Üze- rine teveccüh etmiştir. ? Jöhn Barrymmore beyaz perdenin Don Juanı diye tanınmıştır. Bu hu- Sustaki şöhretine Rudolf Valântino bi- le erişememiştir. Çünkü Valântino ateşli, samimi bir Aşık olduğu halde John bir daldan diğerine konan ha- vai bir âşıktır. Yaşı elliyi geçtiği hal de aşk maceraları neticelenmemiştir. Barrymorun bu beli biraz da doğuşu ve geçirdiği vakalar neticesi- dir. Bunu anlatmak için biraz ha- yatını izah etmek lâzımdır. 1875 senesinde Nevyork sahnesin- de Maurice Barrymore adında bir aktör parlamıştı. Herkes bu aktör seyretmeğe koşuyordu. Maurice bu muvaffakiyetinden sonra zamanın Greta Garbosu sayılan Georgla Drew ile“ evlenmiş, çok geçmeden, birbiri arkası sıra, çocuğu (Olmuştur: John Liünnel, Ethel. , Bu isimleri bütün sinema seyirci- leri tanırlar. Çünkü üçü de sinema aktörüdür, Üçü de muvaffakiyet ka- zanmıştır. Ethelin 18 yaşındaki kızı yakında Nevyorkun en büyük tiyat- rTolarından birinde ilk rolünü yapa- caktır. Bu suretle Barrymore aile- sinin Üçüncü nesli de sahneye, Gikâme CAKTIR. Bu üç neslin sıra ile birinci sınıf aktörlüğe vükselmesi, yükseldikten sonra da birinci sınıf aktörler arasın- da temayüz etmesi bu aileye Broad- veyin kral ailesi lâkabıni kazandır- mıştır. Bundan bir kaç sene evvel Ras- pötin filimi çevrilirken, rejisör Rişar Belevlaski: ç — Bir daha Barrymorlara reji- sörlük etmektense bu mesleği terke . demişti. Bu sözlerinde hak- Çünkü Rasputin filimini üç kardeş, John, Lionnel ve Ethel oynuyorlardı. Bunlardan birine me- ram anlatmak imkânsizken üçüne meram anlatmanın güçlüğü takdir edilir. Broadvey Kraliçe ve kralları herkesin önlerinde diz çökmesini is- | terler. Johnda, Barrymoe ailesinin ka rakter vasıfları bütün keskinlikleri ie kendisini gösterir: Zekâ, hassar #iyet, maymun iştahlılık... John otuz senedenberi tiyatroda oynadığı rolleri hayatta tatbik et be. “Eğ Barrymore'un resmi yet te gene bir kaçını kaçırmış olur- sunuz, Ona Amerikada: > —The greatist lover of the cooridi Xdünyanın en büyük âşıkı) derler. O bu ismi hak etmiştir. Bu Don Juan samanın bütün meşhür kadın- ları ile alâka peyda etmiştir. Holli- vut güzellerinin galerisinde onu bir zamanlar sevmemiş olan kadına az tesadüf edersiniz. 1927 senesinde John Barrymore üçüncü defa evleniyordu. Don Juan ismindeki filiminde Dolores Costello isminde genç bir yıldızın karşısında oynuyordu. Filmi teşhir edildikten sonra stüdyoya binlerce seyirciden mektuplar geldi. Hepsinde ayni fikir tekrar ediliyordu. «Jobn ve Dolores» ideal bir çif teşkil ediyorlar, John meseleyi uzat- mağa lüzum görmeden Dolores ile evlenirdi. Fakat bu «ideal çiftin; saadeti uzun sürmedi, İki çocukları olduğu halde ayrıldılar, Barryrtore ve geçen sene ayrıldığı üçüncü karısı Dolores Costello dünyanın eh büyük âşıkı hakkında bir çok dedikodulara sebebiyet verdi. Herkes onu hafifmeşreplikle itham etti, — Evet Jhon yüksek bir aktördür. Fakat maatteessüf bir züppedir, de- niyordu, Jöhn Barrymore bu ithamlara şöyle cevap veriyor: — Ben ruhumu sanatıma vermiş bir adamım. Bir aktör muhtelif rol- lerde değişir. Ben de rollerde değiş- tiğim gibi hayatta da değişmek mec- buriyetindeyim. Mahdut bir hayat yaşıyamam. Hayatını rolüne uydurmak hususun- da o kadar ileri gidiyor ki artık bu- gün elli beş yaşlarında olan John Barrymore ihtiyarlamağa başlamış- tır. Saçları kırlaşmış, gözlerinin par- laklığı gitmiştir. Dünyanın en büyük Aşıkı artık sevemiyecek zannediliyor, Halbuki ihtiyar kurt bir macera da- ha geçiriyor: Claire Jacob isminde bir genç kız bir mektup gönderiyor. Aktörün bir fatografisini istiyor. Çok geçmeden istediğini alıyor. Fakat fotografiyi gönderen aktö- rün. kâtibidir. Genç kız bir mektup daha yazıyor. «Barrymorun» ceva- bını istiyor. Bir daha yazıyor. Gene cevap yok. Hollivuts gidiyor. Gazetecilere Johnla nişanlandığını söylüyor. John bu haberin aslı olma- dığını bildiriyor ve kızın elinden kur- Kulmak için seyahate çıkıyor. Fakat nereye gitse genç kız karşısına çiki- yor. İhtiyar kurdun genç ve güzel bir kız tarafından böyle kovalanmak pek te hoşuna gitmiyor değil. Bir se- ne sonra gazeteler genç kızla ihtiyar Don Juanın evlendiklerini bildiriyor- lar. Herkes artık John iyi bir aile reisi olacaktır, diye düşünürken bir haber daha çıkıyor. Yeni evliler ay. rılmak için mahkemeye müracaat et- mişlerdir. Hollivutun meşhur barlarından olan Trocadero'da Clair kocasının kafasına bir bardak fırlatıyor; çıkıp eve gidiyor. Artık ondan sonra da bir daha John eve gitmiyor. İhtiyar Don Juan gene serbes ka» lıyor. Fakat bu ayrılık uzun sür müyor, Yukarıda söylediğimiz gibi karı koca tekrar harışıyorlar. : Sahe ? “Ittihad ve Terakki, Tefrika No. 141 Suikasdlar ve entrikalar nin son devirlerinde Yazan: Mustafa Ragıb Es-atlı Talât paşa, Almanyadan çok bedbin dönmüştü, istifa edeceğini söylüyordu Bu vaziyet karşısında İttihadecr- | ları devirecek kuvvet ve cesareti kendinde bulmıyan padişahın, teklif edeceği her şekli kabul edeceği şüp- hesizdi. İşte Talât paşa, bu karar ve düşün- celerle Berlinden ayrıldı. Sadrazam, bu yeni projelerini tatbik etmek için bir an evvel İstanbula ayak basmağı düşünüyordu. Artık felâket, süratle çöküyordu.. 'Talât paşa, yolda geçerken bilhas- se Avusturyalılarla Macarların bi bütün fena bir vaziyete düştüklerini, yirmi gün evvel geçerken gördüğü va- ziyetin büyük bir süratle değiştiğini ve bir kat daha fenalaştığını görmüş- tü. Hele Bulgarların hali pek ümidsiz- di: .Talât paşa Sofya istasyonundan geçerken tekrar Bulgar başvekili Ma- linofla görüştü. M. Malinof, Talât pa şadan Almanyanın ve Berlinin vazi- yeti hakkında izahat aldıktan sonra bir gün evvel Bulgaristanın İtilâf hü- kümetlerine mütareke teklif ettiğini ve artık başka hiçbir çare kalmadığı" nı, general Franşe Despere kuvvetle- rinin bütün Bulgar Makedonyasnı ve batlâ Trakyayı bile istilâ etmek üze re bulunduğunu, belki de bir iki güne kadar Berlin yolunun da kapanarak trenin işliyemiyeceğini söyledi. 'Talât paşa, Bulgar başvekilinden çok acı şeyler işitiyordu.. artık felâket, önlemek imkânı olmıyan sürat ve ce- berutile bütün müttefik memleketle- Tin üzerine çöküyordu!.. Talât paşa, | bu kara haberlerin verdiği büyük ıt Yaplar içinde Sofyadan ayrılarak İs- tanbula doğru geliyordu... 27 eylül 334 (1918), cuma: Talât, paşa, o gün Berlinden İstan- bula gelmişti. Ayni trende Mısır hidivi prens Abbas Hilmi paşa da bulunu- yordu. Sadrazam, Sirkeci istasyonuna geldiği zaman, kendisini karşılıyanla- rın Üzerinde pek fena ve bedbin bir te- sir yapacak derecede kederli, meyus bir halde idi. Yirmidört gün evvel Berline giderken de hiç te neşeli de- Bildi. Fakat bugünkü hali ile o günkü tavır ve hareketi arasnda - mukayese yapmak bile imkânsızdı. Talât paşaya vaziyet-etrafında bir kelime bile sor- mak, onu coşturup ağlatmak için kâ- fi sanılıyordu: «İttihad ve Terakkisnin bu komiteci lideri, o kadar müteessir ve gamlı idi!.. Maamafih Talât paşa, zoraki olarak yine sinirlerine hâkim olmağa çalışıyordu. "Talât paşa, istasyondan doğruca evine gitti, burada vükelârın ileri ge- lenlerile (Merkezi umumi) âzasından bir kısmını kabul etti. Talât paşa, ar- kâdaşlarına yirmi dört günlük seya- hati etrafında gördüklerini, müttefik hükümetlerin ricatile yaptığ temas- ların neticesini &nlattıktan sonra artık hiçbir ümid kalmadığını, bilhas- sa Bulgarların İtilâf devletlerine mü- tareke teklif etmelerinin de vaziyette- ki vahameti isbata kâfi olduğunu söyledi, Talât paşa, arkadaşlarına istifa edeceğini söyledi Talât paşa, daha Berlinde iken isti- fa ederek -Enver ve Cemal paşalardan hariç olarak- yeni bir kabine teşkil et- mek arzusunda olduğundan şimdi bu kararını tatbik etmek fikrinde idi, Bu- nun için kendisinin Berlinden verdi- El talimata göre Babıâlice Vilson pren- siplerine istinad edilerek sulh teşebbü- sünde bulunulması lâzım geldiği hal- de, bu talimata riâyet edilmediğinden acı acı bahsetti ve artık kendisinin bu. tehlikeli ahval karşısında daha fazla mukavemet etmeğe imkân görmediği- ni görerek o gün hemen padişaha isti- fasını vereceğini söyledi. Talât paşanın bu Sözleri Enver paşa Üzerinde büyük bir infial doğurdu. En- ver paşa, gayet sert bir tavır ve hare- ketle kendisinin (Alman karargâhı umumisin)den aldığı haberler vaziye- tin daha henüz o kadar korkulacak bir halde olmadığını, Garp cephesindeki Alman siperlerine İtilâf ordularının yaptıkları taarruzun askerlik bakımın- dan ehemmiyeti olmukla beraber, şim- diye kadar Alman ordusunun bü ka- bilden olarak birçok tehlikeler geçirip atlattığını, binaenaleyh bu taarruzla- Tın gene duracağından emin olduğu- nu, Bulgarların mütareke talebinin de askeri vaziyetten ziyade Fransızların propagandalarına kapılan panslavist- lerin tesir ve israrile tamamile siyasi bir mahiyetie olduğunu, Bulgarlar harp cephesinden ayrılsalar bile 4 sene binbir fedakjrlıkia kan döken ordu” nun henüz silâhını elinden bırakması doğru olmadığını, kabinenin istifası demek, mağlübiyetin kabul edilmesi demek olacağını ve mevsimsiz olarak düşmanın istediğine boyun iğmek va- ziyetine düşmek olacağını söyledi. Harbiye Nazırı, kendisinin son daki- kaya kadar mukavemete azmettiğini ve bu azmı kadar vutani ve mukaddes bir vazife tanımadığını söyliyerek Ta- 1â1 paşanın istifaya teşebbüs etmesinin bu kararını hiç bir şekilde değiştirmi- yeceğini anlattı. Talât paşa istifa etse de Enver paşa.çekilmiyecekti! Talât paşa, Harbiye Nazırının yal- nız hislerine ve şahsi telâkkilerine tâ- bi olarak sö) bu sözlerden irkil- miş bir vaziyette kaldı. Anlaşılıyordu ki, kendisinin padişaha vereceği fa ile hemen yeni bir hükümet teşkil edilmesine imkân yoktu. Henüz ordu- nun bütün kuvvetlerini elinde bulun- duran Enver paşanın böyle bir deği- Şikliği tanımıyacağı ve yerine tayin edilecek yeni Harbiye Nazırına maka- mını terketmeğe razı olmıyacağı anla- şılıyordu. Binaenaleyh Talât paşa, ge- rek memleket içinde, gerek hariçte çok fena dedikodulara sebebiyet verecek ş etin ihdasını doğru gör- medi, Ve Enver paşaya sadece istifa et- mesinin zaruri olduğunu ve fikrinde İs“ rar ettiğini söylemekle iktifa etti. Talât Enver paşanın bu söz lerinden sonra vaziyetin biraz daha inkişaf etmesi için birkaç gün bekle- mek lâzım geldiği fikrinde idi. Bulgar ordusunun inhilâli ile garp cephesin- deki bozgunluk, biraz daha vahim şek- le girdikten sonra Harbiye Nazırının da temerrüd ve israrını terkederek İsti- faya yanaşacağını tahmin ediyordu. Maamafih sadrazam, Enver paşanın büsbütün bildiği gibi hareketine mâni olmak için bu düşüncesini “Harbiye Nazırına açmak istemedi. Aksi takdir- de Eriver paşa, sözünü Talât paşaya dinlettirdiğini görecek ve bundan büs bütün cesaret alarak kimbilir daha ne gibi tehlikeli maceralara teşebbüs ede cekti?, Talât paşa, istifa etmek hususunda» ki kararının ne kadar kati olduğunu göster için 27 ve 28 eylül günleri, yani yirmi dört saat müddetle hiç bir “resmi kâğıda imza koymamış, Babıü- liye gitmemiş ve bu müddet içinde dü- şünceli, meyus.bir halde bulunmuştu. Sadrazam, bu hareketile artık devletin başından çekilmek için istifaya hazır- Yandığını, ancak kendisini istihlât ede- cek hükümetin riyaseline geçecek zat ile arkadaşlarını tasarlamakla meşgul olduğunu kendi arkadaşlarına söylü- yordu. Enver paşa, hâlâ sadaret vekâletini yapıyor? Talât paşanın bu iki günlük tered- düd ve lâkayıdlığına rağmen, Enver pa şa hiç vaziyeti değiştirmiyor, tıpkı sade razam Almanyada imiş gibi (Sadrazam vekili) sıfatile evrakı imza ediyor, Sâ“ daret vazifesini ifa ediyordu! Talât pa- şa, hafta tatiline tesadüf eden cuma günü İstanbula ayak bastığı halde cu- martesi günkü tarihli birçok resmi ev Tak üzerinde Enver paşanın imzasına tesadüf edilmektedir. Sadrazamı Al- manyadan eli boş olarak dönmesi ve bütün ümidlerin kaybolduğu derhal halk arasında duyulmuşlu. Bilhassa Bulgarların doğrudan doğruya İtilâf devletlerine müracaat ederek müta- reke istemeleri, memleketteki bedbin havayı büsbütün artırmıştı. Rom ve