Bergamada kermes eğlenceleri başladı, şehir çok kalabalık Cirid oyunu, ok atma, kalkancılar çok nazarı dikkati celbettiler Bergama $ (Akşam) — Bergama- &n Kermes eğlenceleri başladı. Bu eğlenceler için büyük bir seyyah ka- flesle birlikte Bergamaya geldik. Bütün şehir bayraklarla, çiçeklerle donanmış... Şehirde büyük bir kala- balık göze çarpıyor. Civar vilâyet ve kazalardan tren, otobüs ve otomoldi- Jerle binlerce halk gelmiş, Bergama otel ve evleri ağzına kadar misafirle dolu... Kermes mihmandar kolları, herkese yatacak yer, yiyecek lokanta gösteriyor. Cumartesi günü vali B. Fazlı Güleç, Bergama kermesinin ve- zeceği mühim faydalar hakkında bir nutuk irad etli, kermesin mânasını anlattı. Bergama kermesi, iktisadi miahiye- ti olmıyan bedii bir panayirdır, Doğ- rudan doğruya Bergamanın güzellik- leri ortasında bütün eski Türk oyun- Jarını yaşatmak, mıntakavi bir hare- ket, bir halk topluluğu vücude getir- mek için tesis edilmiştir. İlk gün Ber- gama Akropolüne çıkıyor ve bu eski Şehirdeki bütün âsarı atikayı geziyo- Tuz. Akropolden Bergama Ovasını, şeh- rini ve ta Soma dağlarına kadar uza- nan zenginlikleri seyrediyoruz. Ba- kır çayı, kıvrıla kıvrıla ovadan aki- yor, Bergama tarihi zenginliğini, herhalde buradaki tabiat zenginliği- ne medyun olsa gerek, Yoksa çorak bir muhitte herhalde bu yüksek me- deniyet ve zengin eserlerden iz bile bulunmazdı. Akropoldeki Anfitestr, bugünkü medeni insanları gaşırta- cak derecede muazzam bir eser, Sah- neden söylenen bir sözün, 30,000 se- yirel kütlesi tarafından kolay bir şe- “ kilde duyulması hepimizi hayretler içinde bıraktı. 'Biraz İleride Baküs mabedinin ha- rabeleri var. Mabedin çökmüş, parça- lanmış saçaklarında eski Bergama medeniyetinin mermer oymacılık sa- natinde gösterdiği şaheser muvaffa- kıyeti hayretle karşılamamak müm- kün değil. Uzakta yükselen Kızılcaaylu hara- besini, Eskülâpyon sağlık yurdunu, çifte mabetleri ve Eskülâpyon tiyat- Tosunu Akrapolün bu en yüksek nok- tasından seyrediyoruz. i Kermes oyunlari Öğleden sonra Bergamanın Şey- tankırı alanımda yirmi bin kişilik bü- yük bir kalabalığın toplandığını gö- rüyoruz. Alanın etrafı büyük ve ge- niş çadırlar, sazlardan vücude geti- rilmiş çardaklarla çevrjimiş.. grup- Yukanda İrmir valisi, Bergama kaymakamı ve İstanbul Şehir tiyatrosu artisilerinden bir kısmı, ortada Kozak efeleri, aşağıda Kermeste kalkan oyunu lar halinde zeybekler, atlı kafileleri, okçular, kalirancılar, avcılar meydan- da yer almışlar. İlk defa Bengi ve dağlı oyunları oynandı. Bu iki oyun 'Türk mini oyu- nunun bütün inceliğini ve kahraman- lığını taşımakta bulunmasına rağ- men artık yalnız Bergamanın Kozak yaylası civarına ve Balıkesirin bir iki yerine münhasır kalmıştır. Bengi oyunu, milli kıyafette 20-30 kişinin bir daire teşkil ederek, Dağlı oyunu da 50-100 kişinin dizi ve saffı harp şeklinde oyunlarıdır ki davul, zuma- nın hususi terennümleri arasında cidden çok nefis ve kahramanlık ha- reketlerini canlandırıyor. Bu oyunlardan sonra cirld oyunu başladı. Vali ile komutanlar, heyetler çadırlardan oyunları seyrediyorlardı. Cirid oyunu çok heyecanlı geçti, yir- mi, otuz atlı, geniş meydanlıkta bu eski Türk oyununun bütün incelikle- rini meharetle gösterdiler. Bundan sonra başlıyan kalkan oyununda gördük ki, bu güzel oyun gençlere geçmemiş, yalnız ihtiyarlarda kalmış- tr. Kalkancılar, biribirile uzun uza- dıya ve halkı heyecana düşüren $6- killerde çarpıştılar, biraz sonra okçu- lar sahada yer aldılar, hayatlarında atalarının bu eski silâhını hiç görme“ miş olanlar hayret içinde bakiyor. lardı, Sahanın tam ortasına bir he- det dikilmişti, Okçular, sıra ile ok af- mağa başladılar, bazıları şayanı hay- yet bir şekilde hedefin tam ortasına isabet ettirdiler, Sıra cop kaldırmağa gelmişti, elle- rinde birer mtere uzunluğunda sopa- lar olduğu halde atlar üzerinde bu- lunan gençler, meydanlıkta birbiri ardısıra atlarına bütün hızı vererek koşuyor, sopalarını kuvvetle yere çar- ları havada kapıyorlardı. Bunu, sopa- Yarın, havada asılı halkalardan geçi- rilmesi oyunu takib etti. (Devamı 8 inci sahifede) Sarhoş bir koca karısını öldürdü Katil tutuldu, 3 çocdk ânasız'kaldı İzmir (Akşam) — İzmirde Güzel- yalı semtinde oÇekıldere sokağında bir le faclası olmuştur. Gümrük komisyoncularından B. Sabri, sarhoş olarak tabanca ile karısı Bn. Rabis- yı kalbi üzerinden iki yerinden yara- lamiş, öldürmüştür. Cinayetin sebebi sarhoşluk ve geçimsizliktir. B. Sabri ve bâyan Rabia on sekiz senelik karı kocadırlar, üç te çocukları vardır. B. Babri, her akşam 49 kuruşluk bir şi- şe rakı içerdi. Vaka gecesi eve üç çi- ge kırk dokuzluk rakı getirmiş, bun- lardan iki şişesini içmiştir. Bu aralık çocukların nerede olduklarını sor- muş, karısı: — Sokakta. cevabını vermiştir. B. Babri: — Çağır çocuklar gelsin. Sokakta shlâkları bozuluyor. Evde oynasın- lar. Demiş, kadın da kapıdan çocukla- rma seslenmiştir, 14 yaşındaki oğlu İsmet, sokaktan eve gelince babası Babri, komudinin gözünden aldığı ta- 'bancasını çocuğa doğru çevirmiş, gü- lümsemeğe başlamıştır. Yavrucuk, babasının şaka yaptığına hükmetmiş ve yavaş yavaş babasının yanına S0- kulmuştur. Maksadı tabancayı bir hamlede kapmak ve almaktı. Bunu sezen B, Sabri, tabancayı ar- kasına saklamış ve emiiyiet tetiğini de açmıştır. Bu hali gören karısı Bn. Rabia, derhel ileri atılarak: — Bırak şu silâhı.. şimdi sırası mı? Diye bağırmış, silâhı almak iste- miştir. Kocası, tabancayı karısının göğsüne nişan alarak ateş etmiştir. Aldığı iki kurşun yarası yüzünden yere düşen zavallı kadın, kaldırıldığı hastanede ölmüştür. Kocası da tevkif edilmiştir. B. Sabri, adliyedeki istic- vabında; — Ben tabancayı kurcalarken ka- rm elimden almak istedi, o sirada ateş alan silâhtan yaralandı ve öldü, Hâdise bir kazadan ibarettir, 'Demiştir. Yapılan otopsi ameliye- sinde Bn. Rabiannı vücudünde iki kur- gun yarası bulunduğu anlaşılmış ve rapor tanzim edilmiştir, Sofyada Balkan musiki şenlikleri yapılacakmış Sofya 24 (Akşam) — Gazetelere göre, Bulgar musiki cemiyetlerinin teşebbüsü Üzerine, Sofyada sonba- barda Balkan musiki şenlikleri yapi- lacaktır. Bu şenliklere, bütün Balkan memleketlerinin orkestralar ve koro heyetleri davet edilecektir. Şenlik- lerde yalnız Balkan memleketleri bes- tekârlarmın musiki parçaları çalına- cak ve şarkıları söylenecektir. Musiki şenlikleri, İstanbulda yapı- lacak Balkan festivali zamanına te- sadüf etmektedir. KADIN KÖŞESİ Mevsimlik elbise Elde örme yün elbise ile ceketi. EEEFEERERE KERE EEE EEE EEE EEE Pamuk sarfiyatı artıyor Beş senede dört misli yükseldi Ankâra 25 (Akşam )— Alâkadar daireler tarafından tutulan istatis- tiklere ve yapılan hesaplara göre, fab- rikalarımız 1932 yılında 7,647,888 ki- lo mikdarında ve 2,638,988 lira değe- rinde pamuk sarfetmişlerdir. Bu mik- dar 1935 yılında 14,217,810 kiloya yükselmiştir. Fabrikaların 1936 yılındaki istih- lâk mikdarı henüz tesbit edilememek- le beraber bunun geçen senelerden fazla olacağı muhakkak sayılmakta» dır. Bugün istihlâk edilen omikdara, Ereğli ve Nazilli fabrikaları ile kurul- ması kararlaşmış olan Malatya ve Iğdır kombinaları muhammen sarfi- yatı da ilâve olunursa yakın bir ge- lecekte fabrikalarımızın pamuk sar- fiyatı 27,000,000 kiloyu bulacaktır. 1936 - 1987 mevsimindeki pamuk rekoltemiz havaların ekseri mıntaka- larda müsald geçmesine rağmen 40 milyon kiloyu bulmuştu. Para yerine ihraç edilecek maddeler Ankara 25 (Akşam) — Maliye ve- kâleti ekonomi bakanlığı merkezleri veya hissedarları yabancı memleket- lerde bulunan şirketlerin faiz ve te mettülerine mukabil halı, kilim, gül yağı ve maden suyu ihraç edebilme- leri hususunu müştereken tedkik ete mektedirler, Bu hususta bugünlerde bir karar verilecektir, Esad Esad Mahmud Karakurd. SON GECEL.. Zabit, titreyen parmakları ile onu çenesinden tutarak, yavaşça başımı yukarı kaldırıyor... Kara gözlerini, gözlerine dikiyor... — Mariya; bir kaç ay daha sabret- mek mecburiyetindeyiz... Harbin ya- kında biteceği anlaşılıyor... Dost düş- man cephelerde herkes son kuvvetle- rini harcamaktadır. 'Tıraşsız esmer yüzünü, kızın ya- naklarının üstüne koyuyor... Kız bir- denbire içinde bir ürperiş duyuyor... Bir erkeğin yüzile temasa alışmıyan yanakları, yüzbaşının sert bir fırça gibi batan sakalile acıdıkça, tüyleri- nin diken diken olduğunu hissediyor... — Haydi Mariya; kaputum kuru- muştur, getir gideyim!:. Daha at üze- rinde altı saatlik yol var!.. Şafak at- madan muhakkak varmalıyım!.. Ku- mandana söz verdim | Kiz cevap vermiyor... Yalnız ağır | uğur başını çeviretek, sokağa doğru | bakıyor... Alnını ıslak camların üstü- De koyuyor... Karanlık, kapkaranlık bir gece! Kaldırnmların üzerinde Binsi sinsi fısıldıyan inec bir yağmur!. Gi Tefrika No. 47 — Faruk bey hâlâ yağmur yağı- yor... Bakın öyle karanlık bir gece ki!,. Nasıl gideceksiniz? - Nasıl geldimse öyle giderim Ma- — Islanacaksınız!.. — Zarar yok!.. — Ya üşürseniz!.. — Çıldırdın mı Mariya; sen içimde bir ateş gibi yanarken ben nasıl üşü- rüm?.. — Hayır hayır olmaz; sabahleyin gidin!.. Hiç olmazsa gündüz gözile yola çıkmış olursunuz!.. Bu karanlık, rutubetli, yoğmurlu gece de tek ba- şınıza gidemezsiniz!.. — Giderim Mariya; sen merak et- mel.. Gelirken seni göreceğim diye nasil bu uğursuz gecenin içinde bir fırtına gibi eserek, uçarak geldimse, giderken de, gene öyle, senin güzel hayalini gözlerimin önünde canlandı- rarak, yaşatarak bir rüzgâr gibi gide- ceğim!., Sen beni merak etmel., Ka- bil olsa, biraksalar, seni bir dakika daha fazla görmek için, ömrümün nihayetine kadar her gece böyle gi- SiyİL İM Bi Kgk, O ilmpe silimi HİZARI der gelirdim buraya!.. Kiz ağlıyor... Esmer yanaklarının Üzerinde bir sürü göz yaşı!.. — Oh Faruk bey; siz o kadar iyisi- niz”ki!.. — Sen de çok iyisin; sen her şey- den daha iyisin!.. Zabit, birdenbire kollarını açarak kızı tekrar belinden yaklıyor ve tüy gibi onu tutup yerden kaldiriveriyor... Kız, zabitin göğsünde çırpınmakta- âr... — Durun, durun Faruk bey; düşü- receksiniz benil,. O sırada kızın ayağındaki terlikler, parmaklarının ucundan çıkarak halı- ların üzerine düsüyor... Göğsünün yakası açılıyor... Saçları, perişan yü- züne dökülmektedir. — Yapmayın, yapmayın Faruk , Zabit dinlemiyor... Küçük bir ço- cuk hafifliği ile, onu kollarının âra- sında oynatarak, sıkarak, ezerek dü- daklarından, yanaklarından, saçla- rından, boynundan öpüyor öpüyorl.. Durmadan öpüyor!.. — Oh Faruk bey; ne kadra Hoyrat- sınız, ne kadar kuvvetli adamsınız siz!., Zabit; dudaklarında, muntazam, beyaz dişlerinin £gölgelerini parlata parlata'gülüyor... , — Haydi. bakalım şimdi; çıplak silim a ayaklarnla, halıların üzerinde bir ge- yik gibi seğirterek koş kaputumu ge- tir!.. Onu yere bırakıyor... Kız, tuzaktan kurtulmuş küçük bir karaca yavrusu gibi, çıplak ayaklarile halıların üze- rinde, yassı gölgeler çizerek kapıya doğru koşuyor... Zabit sesleniyor... — Dur dur!.. Terliklerini vereyim, Arkasından koşuyor... Terlikler elinde... Kapının önünde yakalıyor onu!.. Hemen belinden tutarak kaldı- mnyor gene havaya!.. Kız habire çır- pınmaktadır... Zabitin aldırış ettiği yok... Onu çıplak ayaklarının bilek- lerinden tutuyor... — Ne yapıyorsunuz Faruk bey; çıl- dirdınız 1m?.. Kızın ince, esmer bacakları dizleri ne kadar açılıyor ...Pencerelerden gi- Ten puslu ışıklar şimdi, bu dizlerine kadar açılan dünyanın en güzel ba- Cakları üstünde donuk donuk parla- maktadır... Kız bir taraftan ipek kimononun uçan eteklerile bacaklarını kapamağa çalışırken, bir taraftan da habire çır- pınıyor... Haykırıyor!.. Fakat kaç pa- Ta eder?.. Zabitin dinlediği yok kil, — Şimdi bağıracağım, halamı ça Kıracağım, tezil olacaksınız, rakın benil., Zabit, hiç oval değil! — Halanın galiba bu gece burada olmadığını unuttun!.. Nafile yere hay» kırma!.. Sesin kısılır sonra!.. — Deli mi oğlunuz, ne yapıyorsü- nuz?.. Şimdi yangın var diye haykı- racağım!., — Haykır, istediğin kadar haykır!, "Yangın içimizde!.. Söndüremezler kil. Zabit, dudaklarını uzatarak kızı öpüyor, öpüyor, sonra yavaşça terlik- leri ayaklarına geçiriyor: — Haydi bakalım oldu şimdi; koşl. Yere birakıyeriyor onu!.. Kiz, beynini tutuşturan, şakakları- | ni yakan büyük bir heyecan kasırga» s1 içinde; titreyerek, sarsılarak, ezile- rek kapıya doğru koşuyor ve etrafına bakmadan hemen kendini dışarı atı- Beş dakika sonra... Sokak kapısı- nın önündeler... Faruk bey sırtında kalın bir kaput, başında kocaman bir kalpak var... Dışarda nalları ile kal dırımları sökmeğe çalışan bir atl. Yağmur hafif hafif yağmaktadır... İnce hir rüzgâr esiyor... Kiz, zabitiri yakalarını kaldırmağa çalışarak mw rıldanıyor.... t .— Dikkat edin Faruk bey; yolunu, zun üstünde çukurlar olmasın!., Bt raf o kadar karanlık ki!,, Zabit, kızın ince, uzun parmaklarls nı avuçlarının içinde sıkıyor... » * “(Arkası var, REEEE Say sgEHB ZE #AFHSEES ER HAREFEZ. yeis ssa BE