26 Mayıs 1037 Cevad, sofrada portakalı soyarken! | — Yarım Ankaraya gidiyorum, de- a1, Mediha içinde bir teessür okunan gözlerini kaldırarak sordu: — Ne kadar kalacaksın? — Ancak iki gün. Avrupadan bizim direktör geliyor da ona refakat ede- ceğim Bir direktör karşında, bir kadı- nın ne kadar güzel mavi gözleri olsa da gene kadının fedakârlık yapması icab ederdi. Fakat Mediha bu ayrılığın teselli- sini içinden bulmuştu: <Bülende yazarım, diyordu. Rahat rahat eğleniriz!» Bir kaç dakika sonra, Cevad kalktı, Genç kadının alnından dalgın bir Surette öplü ve gitti. Mediha söyleni- yordu: Onun için neyim ben? Hiç, Canı is- tediği vakit gelir, beni görür. Buradan gitti mi ben var mıyım, yok mıyım, aklına bile getirmez. Dünyada başka türlü bir aşk bulunduğunu söylesem bana gülecek! Mediha günde bir kaç kere böyle kendi kendisine acımak, kendisini ta- Yihsiz bulmak ihtiyacında idi, Çünkü gizlice yaptığı kabahatlerin vicdan azabını ancak bu suretle teskin ede- biliyor, kendisini Cevadın elinde mağdur gördükçe rahatlaşıyordu. Odasına giderek Bülende şu satır- ları yazdi Sevgili lend, yarın ve öbür gün gerbeslim. İki gün yapayalnız kalabi- leceğiz. Ne saadet! Yarın sabah bana telefon et, programımızı yapalım. Beni uzun uzun öperim. Mediha» Adresi yazdı, mektubu kapadı. Du- Gaklarında geçireceği saadet dakika- Jarının hulyasile tatlı bir tebessüm dolaşıyordu. Bülend ile beraber adaya gitmeyi, prada iki gece otelde kalmayı düşü- nüyordu. Şimdi hayalinde bu aşk sah- mesinin bütün teferruatı canlanıyor ve ona tatlı bir sıcaklık veriyordu. Sokağa çıktı. Baharın ılık güneşi alında yayan yürümek pek hoşuna gidiyordu. o Ahbaplarından (birinin oturduğu apartımanın önüne geldi. Fakat Bülende yazdığı mektubu pos- taya kendi elile vermek için posta- neye kadar uzamayı düşündü. Posta- ne kapısında çantasını açınca, mek- tubu bulamadı. Birdenbire yüreği at- fa. Evde bırakmış olacağım, dedi. Biraz evvelki keyfi kaçmıştı. Böyle bir mektubu meydanda bırakmak bü- yük bir ihtiyatsızlıktı. İhtimalki Ce- vad gelebilir ve mektubu görürse mu- hakkak açardı. Mediha hemen bir otomobile atlıyarak eve koştu. Apar- tımanın kapısında arabadan indiği zaman Cevadın husus! spor otomebi- Minl orada görünce yüreği çarpmağa başladı. Soğuk soğuk terler döktü. Bacakları titrediği için merdiven- leri birer birer çıktı. Bir felâkete doğ- ru yürüdüğünden korkuyordu. Kapı- yı çalmadı. Cebindeki anahtarla ya- vaşça açtı. Ayaklarının ucuna basa basa hemen odasına gitti. Masanın üstünde yalnız kapağı yerde kolonya şişesi duruyordu, Demek ki Cevad mektubu bulmuş ve almıştı. Birden- bire Medihayı derin bir yorgunluk kapladı. Şimdi içeride Cevad şüphe- siz onu bekliyordu, O böyle bir şeyi affedecek adamlardan değildi. Kaç kereler «beni sevmemeğe başlarsan, açıktan açığa bana söyle. Senin ta- rafından aldâatılmağa tahammül ede- mem!s demişti. Mediha şimdi hayattan korku his- sediyordu. Senelerdenberi yalniz gü- selliğini, esvaplarını düşünmeğe alış- mıştı. Cevad çok para kazanıyor ve kendisinden hiç bir şey esirgemiyor- du. Mediha artık genç değildi. Yalnız gık ve zarif bir kadındı. Cevad kendi- #inden yüz çevirirse ne yapacak, bu rahat hayatı nasıl temin edecekti? Bülend mi? Beş parasız Bülend on- dan derhal yüz çevirirdi. Bunu düşü- nünce, birdenbire içinde o genç, pa- Yasız âşığa karşı derin bir hiddet pey- oldu. Onun sebebine başıma bu belâ gel- di, diyordu. Şimdi ne yapayım ben? Yapayalnız kaldırım üstüne atıl- mış gibi bir azab İçinde idi, Son bir #midle yerinden kalktı. Gürültü yap- mamağa gayret ederek odanın her tarafında © ae b sradı, fakat bulamadı. Beyhude! diyordu. İ Onu masanın tizerinde bıraktığımı pek ALA hatırlıyorum. Cevad geldi, mektubu aldı. Şimdi beni bekliyor! O yalnız kendisini düşünen, her kadı- nın peşinden koşan, beş parasız, ap- tal Bülend için kendimi mahvettim! Benim çeberdiğimi görse elini uzatıp ta bana yardım etmez, Ah Cevad be- Mİ ne kadar severdi... Ben de her za- man onu severdim.. Şimdi ağlıyor, kendisine &cıyordu. Bari Bülende çılgın surette âşık ol- saydı yüreği yanmazdı. O aptal oğ- landan hoşlanmıştı, işte o kadar. Çünkü güzel dans eder, güzel giyinir, a yet e kadar ri Hiç hir şey bul: Artık hiç bir ümid yoktu Üz ine bir baygınlık gelir gibi oldu. Düşme- mek için postanenin duvarına dayan- &ı. Şimdi ne yapacaktı? Eve dönme- ğe cesareti yoktu. Bir patırdı çıkıp neticesinde kovulmaktan ise hiç eve gitmemek daha hayırlı idi. Ağlıyor- du. O kadar yeis içinde idi ki kolları iki yanına düştü. Birdenbire, yan ta- rafında sert bir şey hissetti. Bu mek- tuptu! Onu cebine koymuştu. Bu €s- vabı çoktanberi giydiği yoktu. Zarfı cebine soktuğunu unutmuştu. Şimdi dizleri gene titriyordu. Fakat bu defa sevincinden. İçine derin bir keyif doldu. Kurtulmuştu! Rahat rahat mektuba baktı, Bü lendin adresini okudu. Ah canım! diye mırıldandı. Sonra neşeli neşeli postaneye girdi. Mektubu pulladık- tan sonra sakin sakin posta kutusuna attı. Hikâyeci ii ; Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangaltıda Nargileciyan, Taksim: Limonciyan, Beyoğlu: İs- tiklâl caddesinde Dellasuda, Gala- fa; Karaköyde Hüseyin Hüsnü, Kasımpaşa: Müeyyed, Hasköy: sim Aseo, Eminönü: Mehmed Kâ- m, Heybeliada: Helk, Büyükada: Halk, Falih: Saraçhanede İbra- him Halil, Karagümrük: Mehmed Fuad, Bakırköy: Merkez, Sarıyer: Nuri, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarındaki eczaneler, Ak- saray: Yenikamda Sarım, Beşik- taş: Nail, Kadıköy: İskele cadde- sinde Sotiryadis, Yeldeğirmenin- de Üçler, Üsküdar: Selimiye, Fe- ner: Balatta Merkez, Beyazıd: Ce- mil, Küçilkpazar: Yorgi, Samatya: Çula, Alemdar: Cağaloğlunda Ab- dülkadir, Şehremini: Ahmed Ham- ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Rebiulevvel 14 — Ruzu Hizır 20 & İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatı E 665 9,06 442 MSI 1260 156 Va 243 Ala İANL 1610 1938 2124 İdarehane: Babı civarı Acımusluk So, No, 18 25 Mayıs 1937 Salı İstanbul — Öğle neşriyatı: 12.80 Plâkia Türk musikisi. 12,50 Havadis. 19,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Konferans: Eminönü Hâlkevi neşriyat kolu hamına, Nusret Befa, 20 Belma ve arkadaşları tara- fından Türk musikisi ve halk şarki- ları, 20,30 Ömer Riza tarafından arab- ca söylev, 20,45 Cemal Kâmil ve arka- daşları tarafından “Türk musikisi ve bal kşarkıları (Saat ayar), 21,15 Rad- yofonik dram (Madam Butterfiy), 22,18 Ajans ve borsa haberleri ve erle- si günün programı, 22,30 Plâkla s0lo- lar, Opera ve operet parçaları. 23,00 Bon. Ecnebi #stasyonların bu akşamki en müntehap programı Roma (421) saat 22 Erick Kleiber idaresinde senfonik konser. Milâno- da Skala tiyatrosundan nakil. Mila- no (368) 23,30 Ses konseri. Peşte (549) 20,30 Verdi: «Rigoletto> operası kırali operadan nakil, Zessen (kısa dalga) 21,90 «Ölmüş Gözler» opere. Stokholm | (426) 21 Asker! bando. Breslav (316) 21,10 Orkestra ve şarkı. Oslo (1154) 21,10 Radyo orkestrası. Paris P. T. T. (432) 21,30 Senfonik konser. Marsil- ya (400) 21,80 Senfonik konser, Ceza- yir (319) 23 Dueto fki keman ile Mo- nako (405) 0,30 Konser. Dans musikisi Saarbrucken, Almanya (240) 21,10 Marsilya (460) 24, Londra (kısa dal- ga) 23,35 26 Mayis 937 Çarşamba | İstanbul: Öğle neşriyatı — 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. | Istanbul 24 Mayıs 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) Esham ve Tahvilât İst, dahili o 95,—|İş, B. Hamiline 9,80 Kuponsuz 1933 » Müessle 77,— ktikraı «0 95,25İT.C. Merkez Ünitürk | 19,77,50) Bankası 09,— » Ni 19,65,—)Anadoluhla. 23,85 » li 19,50—) Telefon 6,25 Mümessli 1 o 44,20) Terkos 10,50 » MN 40,0) Çimento (— 13,75! . İttihat değir. 10, İş Bankası (o 9,80) Şark o» Para (Çek fiatleri Parla O 17,70,—| Prağ İ Londra 625,75! Berlin 1,96,68 Nev York 78,98,20 Madrit © 13/70,35 Müâno © 15.00.60) Belgrad 34,35,67 Ann 97380) zi 646 Cenevre (| 3,45,50 Bi, Brüksel | 4,6ğ,44)-Pens9 897.92) Amsterdam 1,43,62| Bükreş © 107,55,10; Sotya © 63,92,92) Moskova 24,72,50| İSTANBUL TİCARET ve ZAHİRE BORSASI 24/5/937 İ FİATLER İ CİNSİ Aşağı Yukan Kr. Pa Kr.Pa. Buğday yumuşak 6 8 613 > sert 610 624 Arpa 45 —— | Çav... #45 —— Afyon ince wo — —— Yapak Anadol da — Peynir beyaz 2415 2720 | > kaşar — 55 — | GELEN ş | Buğday 1230 Ton Un “91 > Kepek “5 > Bulgur 5 > Arpa 70 > Çavdar 45 > Susam i 39 > Mesir 30 > Fasulye 4 > Peynir 107 > GİDEN aa a a a İç fındık 14 Ton DIŞ FİATLER aaa am ma Buğday: Liverpul 6,72 K. > 1 Şikago 596 » » 1 Vinipek 6.22 » Arpa: Anvers 491 » Mesir: Londra o, (3.77 » Keten T. * Londra 8,06 » Fındık G. » Hamburg 0418 » Fındık K. : Hamburg 94,18 3 KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli Sahife 11 No. 60 Prens Cin-Kin dört gün sonra bir sabah gözlerini açtı ve karşısında sakalları dizine dökülmüş bir ihtiyar gördü: — Ben neredeyim ? diye sordu.. — Evet.. beni aratmış. Geldim işte. — Biraz önce bir gölge halinde &t- rafımızda dolaşan sen miydin?, — Belki.. Zabitlerden biri koşarak otağtan içeri girdi. Hakana meşhur Tiho büyü- cüsünün geldiğini bildirdi. Kübilây «Sahibsi bekletmeden ça- dırına kabul etmişti. Hakan bu kadar ihtiyar ve bu dere- ce ufak tefek bir Japonu ilk defa gö- rüyordu.. yere eğildiği zaman bir tu- tam kemik halinde, o kadar küçül- müştü ki. Kubilây büyücüyü yanıma oturt- muştu. Moğol imparatoru büyücüye ilk ön- ce general Liyodan bahsetti; — Sana bir ceza verecek değilim, Bahib! Seni affettim. Fakat, merak ettiğim ve anlamak istediğim birkaç nokta var, Baha hakikati söyle; Be- nim çok değerli kumandanlarımdan genersl Liyoyu neden zehirledin? Eğer onu z6hirlememiş olsaydın, harbe 0- nunla birlikte gidecektim.. ve belki de (Aksu) vadisinden bozularak dönmi- yecektim. Harpte beni tek kol ile bira- kan sensin! Kubilây doğru söylüyordu. O güne kadar bu düşüncesinden kimseye bah- setmemişti, General Liyo (Aksu) va- disine gelseydi, belki de filleri önle- menin yolunu bulacak, büyük bozgu- na meydan vermiyecekti. «Sahib» fazla düşünmedi.. Büyük bir cesaretle şu cevabı verdi: — General Liyoya sokakta raslamış- tam.Tiho kalesini fethettiği için gu- rurlanmak hakkıydı. Fakat, benim gibi bir ihtiyarın sırtından yürümek ister gibi, mağrur adımlarla yürüye- rek ve benimle istihza ederek evime kadar gelmesi, bende gerip bir şüphe uyandırmıştı: «General Liyo büyü- cüleri işkence ile öldürmekten zevk duyarmış!) sözü kulağıma erişmişti. Evime gelmesinden de anlıyordum ki, baha karşı iyi niyeti yoktu. Artık bu vaziyet ve şüpheler içinde kendimi onâ | göstermeğe mecbur olmuştum. Onun çok değerli bir kahraman olduğunu görüyordum. Ona kıymak istemedim.. fakat, kendisinin israrile bir afyon ver- .dim.. benim afyonlarım çok serttir. bir çubuk çekâii iki haftada ancak ayı- hır. O da böyle oldu.. ben onu zehir- Jemedim.. Liyo on beş gün tatlı bir uy- ku içinde vücudünü dinlendirdi.. işte o kadar, hakanım!. Kubilây Japon sihirbazını merak- Ja dinliyordu. «Sahib; sözüne devam etti: — Bu meselede benden önce onu suçlu görmeniz gerekti. Çünkü 'Tiho gibi esrarengiz bir şehri işgal eden | bu kadar değerli bir kumandana, be- nim gibi bir fakirin evinde afyon çe- kip sızmak yaraşir mıydı?. — Afyon içmeyi sen mi teklif ettin? O mu istedi?. — Ben teklif etmiş olsam da, © iç- meli miydi?. Kubilây Liyoyu suçlu buldu.. — Kabahat onda imiş... Diye murıldandı.. sonra birden baş- ka mevzu geçmek istedi: — Geçen gün çadırımın kapısında bir yılan görünmüştü. O yılan, miydin? Sihirbaz dudaklarını büzerek cevap ) verdi; — Evet. Size oğlunuzun nerde bu- İ lunduğunu haber vermeğe gelmiştim. Başımı nehrin batısına doğru uzat- tam... oğlunuzun orada bir köylü evin- de baygın bir halde yattığını anlat- mak Istiyordtm. Nöbetçilerinizden bi- ri az kaldı keskin palasile beni ikiye bölecekti. Derhal ortadan kayboldum. — Nöbetçilerim yılandan çok kor- karlar. .onları mazur görmelisin!, — Oğlunuzu hâlâ bulamadılar mı? — Hayır. Bu kadar müphem bir işa- retle Cin-Kin'in izini bulmak kabil olur mu?. — Nöbetçilerinize emrediniz.. bura» ya gelsinler. Ben onlara, oğlunuzun. nerede bulunduğunu söyliyeyim. Kubilây sevindi. olağ kapısındaki nöbetçilerdön bir kaçını çağırdı. «Sahib: bunlara şu kısa malümatt verdi" n — Hemen şimdi atlarınızı sürerek 'Tiho nehri sahilinden batıya doğru ineceksiniz! Bir buçuk salat sonra, bel- ki de bu zamandan daha önce, karşı- nıza iki yol çıkacak. Sahili bırakma» dan gidiniz. Bir küçük kulübe ile kar- şlaşacaksınız! Bu kulübenin bir kapı sı nehire, diğer kapısı arkadan yola açılır. İşte prens Cin-Kin nehire düş“ tüğü zaman suların akıntısı onu bu kulübenin önüne kadar sürüklemiştir. Kubilây merakını yenemedi: — Bu kulübede kim oturur?. Diye sordu. Japon büyücüsü, nö- betçiler gittikten sonra, hakana © ku- Tübenin sahibi hakkında izahat ver- meğe başladı: «— Japon imparatoru Mikadonun müsahiplerinden Şa-Ting imparator karşısında nasılsa bir pot kırmış. Mi- kado; — Seni gözüm görmesin. Yal- nız bana değil, dünyada hiç kimseye görünmeden yaşıyacaksın! demiş. Şa-Ting, Tokyodan kalkmış.. burâ- lara gelmis. üzün yıllar var ki, o, de- diğim sahilde bir kulübe yapıp yerleş- miştir. — Peki gma,ne yer, heiçer bu adam orada? — Şa-Ting nefsini terbiye etmek için, arkadaki ormandan yalnız ya- ban yemişleri toplıyarak yer ve nehi- rin suyufu içer. Oranın havası da si- hirlidir. Başka ormanlarda dört beş yılık ömrü olan kuşlar bile burada on beş yirmi yıl yaşarlar. — Şa-Ting kaç yaşındadır?. — Ben kendisini seksen yıldır tahi- rım. — Sen ohu ilk tanıdığın zaman kaç yaşında idi 02... — Yüz yaşında vardı. — Demek şimdi yüz seksen yaşın- da.. öyle mi?, — Evet.. belki de daha fazla, — Şimdi oğlum Cin-Kin onun ku- Yibo baygın bir halde yalıyor de- ei > Fakat, belki de iyileşmiştir.. oğlunuz, Şa-Ting'in kulübesinde dört gündenberi misafir bulunuyor. — Benim için mesafenin mânası yoktur. En uzağı bile yanımda imiş gi- bi görürüm. Dağlar, duvarlar perde- ler benim gözümün önünde derhal ve ben bütün bu haillerin ardında olup biteileri kolaylıkla sey- Tederim. — Cin-Kin sağ olarak gelirse, seni ihya edeceğim, Sahibi Eğer oğlumu vi daha dünya gözile görürsem.. Benim bir şeye ihtiyacım yok. Oğ« Junuzu çok seviyorsunuz! Prens Cin- Kin'in birkaç günlük hasretine mu» kabil, Tiho gibi bir kaleyi elde etmiş bulunuyorsunuz! Ona bugün değilse yarın muhakkak kavusacaksınız! «— Ben, oğullarımdan * hiç birini, Japonların bir şehrine değil, bütün Japonyaya değişmem! Tiho kalesinde İhtiyar Şa-Ting, Kubilâyın oğlunu ölümden kurtararak, sahildeki Kulüs besine götürmüştü. İK (Aykası var), ya etmem ar EE a