Her akşam bir bikâye Daha havalar böyle mayıs ortasın- , a kışı andıracak derecede bozmamış- fa, Sıcak günlerden biri idi. Salimle bir bahçeye oturduk. Garson gelince «Ne içelim?» , «Ne içelim?» diye dü- münmeğe başladık. Garson ukalâlık etti; — 'Turfanda salatalık var.. &ize bir hıyar salatası yaptırayım... Bir şişe de düziko getireyim. Balim âdeta telâşla sordu: — Hıyar salatası mı? Garson şaşkın: — Evet... Turfanda hıyar. Ben: — Getir bakalım... dedim. Biraz sonra hiyar salatası önümü- ze gelince Salim: — Azizim, dedi, şu hıyar salatası- nın benim hayatımda ne mühim bir mevkii olduğunu biliyor musun? Dur anlatayım... Benim hayatta en çok sevdiğim şey hıyar salatasıdır. Hele böyle turfanda olursa... Hıyar sala- tasını görünce de dayanamaz bir kaç tek atarım... Bundan tam beş sene evi Bir gün Beşiktaştaki halama git Halamın şâşı, kocaman burunlu evde kalmış bir kızı vardır. Halam beni görünce pek sevindi. Çoktan beri kendisine uğramamıştım. — Aman Salim, dedi, ne iyi oldu da geldin. hıyar çıkmış... Aldım. sen Myar salatasını çok seversin değil mi?, — Bayılırım Halam da hı cığım.. alatasını tereotu e öyle nefis y .. Balatayı gö- rünce ben day nadım: — Hıyar salatası olur da içilmez mi?. dedim.. hemen ahretliği gönder- dim. Bir şişe imamı suyu aldırttım. Aman efendim aman.. hıyar sala- tası bir şaheser olmuştu. Salatadan her çatal aldıkça bir kadehi de yuvar- hyordum, Bu esnada halamın kızı da udunu tıngır ki oh.. yaşasın hiyar salatası... Yes dikçe içiyorum, içtikçe keyfim geli- yordu. Her kadehten sonra halamın kızına bakıyordum.. Şaşı gözleri yavaş yavaş düzeliyordu.. Şa- yanı hayrettir yedinci kadehten son- ra gözler tamamile düzeldi ve güzel- küçülmeğe başladı. Küçüldü, Minimini bir hurma burun oldu... Hele ud tıngırdad a, uzanıyorum kadehe... Gözümün önünde halamın kızı bir Afeti devran, mabudei cihan oluyordu. Nihayet bir aralık odada yalnız ka- Yınca yanına oturdum. — Şaziye. dedim., sen ne güzelmiş sin yahu.. Şaziye utandı, sıkıldı, lâf söylemek Biraz hıyar doğ; yım. Hay ömrüne bereket.. Doğra ya... Ne iselâfı uzatmıyayım. halam Odaya girdiği zaman Şeziyeyi benim kollarımın arasında gördü, çığlığı kopardı. — Halacığım., dedim, Şaziyeyi sen- den istiyorum... Sabahleyin uyandığım zaman hi- yar salatasının bana oynadığı büyük amam a a m m Hiyar salatası Oyunu anladım ema iş işten geçti. Şaşı, kocaman burunlu sevgilimle ey- lenmeğe mecbur oldum, Hıyar salatasinın hayatımda yap- tığı ikinel büyük azizlik iki sene sonra oldu. ri Xine böyle bir yaz bahçesinde idi, garson nefis bir hıyar salatası getirdi. Dayanamadım. başladım içmeğe... Bir yandan hıyar salatasını yiyorum, bir yandan içiyorum. Köşedeki saz bir çifleteliiye başla- yınca yerimden fırladım. Şıkır da şi- kır çiftetelli oynamağa başladım. Meğer bizim şirketin umumi direk- törü de orada değil mi imiş... Ertesi günü şirkette masamın üstünde bir mektup buldum. Mektupta deniliyor. dü ki: «Bizin bir memurdan ziyade bir dansör olduğunuzu gördük.. hem de mahir bir dansörmüşsünüz. Bundan *sonra şirketimizde vaktinizi kaybet- meniz günahtır. Hakiki mesleğiniz olan dansörlükle hayatınızı temin ediniz.» Senin anlıyacağın şirketten kapı dışarı edildim. İşte hıyar salatasının bana ikinci muzipliği bu oldu .., Salim hikâyeyi anlatırken bahiçe #yiden iyiye dolmuştu. Tam karşımız. daki masaya iriyarı dağ gibi bir kadın oturmuştu. Balim: — Fakat bu hıyar selalası ne fey. kalâde olmuş.. Diyerek bir çatal aldı, bir kadeh yuvarladı... Hıyar salatası hakikaten fevkalâde Adi. Salim de yedikçe içi- yordu.. Bir aralık gözleri karşıdaki iri yan kadına takıldı: — ÖL. ö8. dedi. kim demiş ki in- san bir görüşte bir kadını sevmez di- ye.. işte ben şu karşıdaki kadına tu- tuldum gitti. Baktım Salim son derece steşli: — Aman Selimciğim.. dedim.. ne yapıyorsun?... — Yahu., sen şu boya bosa var... Dalyanlar gibi.. dalyanlar gibi.. gar- son bir hiyar salatası daha yep. bir gişe daha getir.. — Bırak Salim.. artık kalkalım.. — Olmaz.. bir hıyar salatası daha yaptırtacağım. bir şişe daha getirsin. Hıyar salatası gelince Salim öteki şişeyi de bitirdi. Lâkin şişman, iriyarı kâdın meğer orada kocasını bekliyor- muş.. adam geldi. Bizim Salimin U- zaktan karısına kaşile, gözile, etlerile bir takım işaretler yaptığını görünce herifin kafası kızdı. Bir iskemleyi yar kaladığı gibi bizim Salimin üzerine fırlattı, Salimi kafası şişmiş, gözünün altı morarmış bahçeden çıkardım. | Yolda: — Ah.. Ah körolasıca hıyar salata” sı diyordu.. bakalım basıma daha ne ler getirecek.. (Bir yıldız) Selâmi İzzet TİYATRO KONUŞMALARI Fer kitüpçeda bilem, Fiatiz 50 kuruştur. sm a am MAN, m Ohlbiyaz vahafik: İşte uykusuzluktan kıvranan efalierin bitmen Gökenmez Gidenleri Krea İstenilen salih gelmez, ber gün artan siniriiiklen kuvvet ertesi gön İnsan yorgun argın, biç b vey yapamamak belsiziğile kalka Bromural “&noiii © bw teliketlen kurtulmak #5 veri yatıştırır ve skin ve elim ©le ayn devet eder” ED 10 üneğrlmeyi böl tip Barda eezneferde secrse Be sair, kallanılâcal Ülçür; Asis saran yoktur, sipiry Knoli A-G, kimyevi maddeler fabrikaları, Ludwigshafen sJRhla, 10 Mayis 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı; 12,30 Plâkla Türk musikisi. 12,50 Havadis. 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son Akşam neşriyatı — 17: İnkilâb ders- i: Üniversiteden naklen Mahmud Esad Bozkurt rafından , 18,30: Plâkia dans mu 1 Afrika avı hatıraları: Said Si addin Ci- hanoğlu tarafından, 19,50: Konfe rTans: Spor fevaidi hakkında B. Hul- Kİ tarafından, 20: Rifat ve arkadaşla» rı tarafmdan Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030: B. Ömer Riza tara- fından arapça söylev, 20,45: Safiye ve arkadaşları tarafından Türk mu- siki ve halk şarkıları, Saat Ayarı, 21,15: Şehir tiyatrosu dram kısmı (LAKME), 27,15: Ajans ve borsa ha- berleri ve ertesi günün programı, 22,30: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23:Son Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntehap programı Brüksel (Saat 20,00) - 484 - Beetho- ven 9 cu senfonisi, Budapeşte (Saat 20,10) - 850 - Beethovenin eserlerin- den keman konseri Esigetenin idare- sine, Prag (Sat 20,10) - 470 - Dvo- rak: Ruhungelini, Hamburg (Saat 20,10) - 332 - Sehunannın eserlerin- den, Stuttgart (Saat 24,00) - 523- Vagner - Çaykovski » Şopenin eserle- rinden, Dans Musikisi Londra (Saat 21,30, ve Roma (Saat 22,40 - 23,50) - 421 - Zag- reb (Saat 22,20) - 0,7 - Belgrad (Saat 22,45) - 437 - Bükreş (Saat 2245) - 365 - Lüksenburg (Saat 23,00) - 1292 11 Mayıs 1937 Sah İstanbul: Öğle neşriyatı — 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: 17 İnkılâp dersle- Tİ: Üniversiteden naklen Yusuf Ke- mal Tengirşenk tarafından, 18,30 Plâk- Ia dans musikisi, 19,25 Konferans: Eminönü Halkevi neşriyat kolu namı- na Nusret Sefa, 19,50 Konferans: Spor fevaidi hakkında bay Sami Karayel tarafından, 20 Belma ve arkadasları tarafndan Türk musikisi ve halk şar- kıları, 20,30 Bay Ömer Riza tarafın- dan arapça söylev, 20,45 Cemel Kâ- mi ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları: Saat ayarı, 21,15 Orkestra, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30 Plâkla sololar, opera Ye operet parçaları, 23 Son. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Osmanbeyde Şark Merkez, Taksim: İstiklâ! caddesinde Ke- mal Rebul, Beyoğlu: Tünelde, Mat- koviç, Yüsekkaldırımda Veniko- pulo, Galata: Topçular caddesin- de Merkez, Kasımpaşa: Vasıf, Hasköy: Halıcıoğlunda Barbut, Eminönü: Salih Necati, Heybeli- ada; Halk, Büyükada: Halk, Fa- dih: Saraçhenede İbrahim Halil, Karagümrük: Ahmed Sund, Bo- kırköy: Merkez, Sariyer: Nuri, Ta- rabya, Yeniköy, Emirgân, Rume- Hhisarındaki eczaneler, Aksaray: Ethem Pertev, Beşiktaş: Nail, Ka- dıköy: Pazaryolunda Rifat Muh- tar, Modada Alâeddin, Üsküdar: İttihad, Fener: Emilyadi, Beyamd: Kumkapıda Bellis, Küçükpazar: Hasan Huldsi, Samatya: Çula, Alemdar; Cağaloğlunda Abdil- kadir, Şehremini: Topkapıda Nâ- am, Akba müesseseleri Ankarada her dilden kitap, ga- Zete, mecmua ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA müesseselerinde bu- labilirsiniz. Her dilde kitap, mec- mua siparişi kabul edilir. İstanbul gazeteleri için ilin kabul, abone kaydedilir. Undervodd yazı ve he- sap makinelerinin Ankara scentesi, Parker dolma kalemlerinin Ankarada satiş yeridir. Telefon: 3377. Kullanılmış bir şömine aranıyor Eski konaklarda çıkmış veya orada mevcut sağlam ve iyi bir gö- mine aranıyor. (Akşam) Min me- murluğuna roüracaat, Tel, 24240 2330) - | KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 45 Çinliler, son Kin hükümdarının kemiklerini Toho nehrinden Pekine getirmek için Kubilâya yalvardılar.. Hükümdarın ölümünü alan başkumandanı general Ho- tey de diğer generaller ile birleşerek askere hitaben; «Kral öldü.. düşman elinde ölmeyi ben de arzu etmem» diyerek arkadaşlarile beraber kendini (Toho) nehrine atmıştı. Bunun üze- rine geride kalan bütün Kin zabitleri de: «Mademki kralımız, generalleri- miz öldü.. biz ne duruyoruz?» demiş- ler ve beş yüz kişiden fazla oldukları halde nehre atılıp boğulmuşlardı. Yalnız bu arada Yang-San isminde bir kin zabiti kralın cesedini muhafa- za İçin, saraydan ayrılmamış, başı ucunda beklemiş ve nihayet Moğol ordusu şehre girince Sebutaya esir olmuştu. Moğol zabitleri bu edamı yakaladıkları zaman yalvarmış: «Be- ni öldürmeyin.. kralımın cesedini $a- rayın bahçesine gömeyim. Ondan sonra bana ne yaparsanız yapıniz!» Sebutay bunu duyunce: — Getirin şu cesur adamı, göreyim! demiş. Yang-San'ı Moğol kumandanının huzuruna çıkarmışlar. Sobutay, Kin sabitine sormuş: «Sen neden efendi- lerin gibi kendin! öldürmedin?> zabit $u cevabı vermiş: «Kralım, generalle- rim burada öldüler. Onların kemikle- rini toprağa gömdükten sonra ben de öleceğim. Müsaade edin de bu kadar metin ve irade sahibi bir kralın yer- yüzünde bir mezarı bulunsun!» Sebutay: «Sen hakikaten vicdan #â- hibi bir adammışsın!» diyerek, hü- kümdarın cesedinin saray bahçesine gömülmesine müsaade etmiş. Yang- San kralın cesedini elbisesine sürmış, nehrin kenarına gömmüş. Sebutay bu zabiti Moğol hizmetinde kullanmak istemişse de, Kin ordusunun son zabi- td, hükümdarının mezarını son defa gözyaşlarile ıslattıktan sonra, Moğol- ların gözü önünde nehre atılmıştı. Kin tarihinde mühim bir yer tutan bu hâdiseyi Çinliler - aradan urun yıl lar geçtiği halde - unutmamışlardı. Pekin halkı, son Kin hükümdarı- nın Toho nehri kenarında gömüü olan kemiklerini Pekine getirmek ve (hükümdar mezarlığı)na gömmek is- tiyordu. Pekinliler bu dileklerini Kubilâya arzetmek için yıllarca firsat kolla- muşlardı. Kubilâyın çarşıda yaptığı tedkikat- tan sonra, halkın hukukunu koruyan yeni buyruklar neşretmiş olması Çin- lere cesaret vermişti, Bir gün yerlilerden ileri gelenleri bir araya toplanarak bir heyet seçti- ler ve dileklerini Kubilâya arzetmek üzere saraya gönderdiler, Acaba Kubilây, eski Kin hükümde- nnın mezarının Toho nehrinden Pe- kine nakledilmesine müsaade edecek miydi?. Kubilây bu heyeti büyük bir neza- ketle kabul etmişti. Hattâ heyette başvezir Semga'nın ailesine mensup ihtiyar bir inci tüccarı da vardır. Çin- Miler Kubilâyın sevdiği kimseleri çok yakından öğrenmişlerdi. Semga şüp- he yok ki, bu sevilenlerin başında bu- Tünüyordu. Çinliler Kuhilâyın önünde diz çök- tüler.. derdlerin! ve isteklerini anlat- tılar, Kubilây Çinlilerin dileklerini dik- katle dinliyordu. Denebilir ki, uzun i yıllardan beri Moğol imparâtoru Çin- lerle bu kadar yakındân temasa gel- memişti, Halkı temsil edenler eski bir hatıraya tarih bakımından olsun saygı gösterilntesini istiyorlardı. Kubilây heyeti dinledikten sonra: — Düşüneyim, dedi, eski bir hü- kümdarın mezarının buraya naklin- de bir mahzur yoksa derhal Kanton valisine emir yeririm.. son Kin hü- kümdarının kemiklerini de buraya getirirler, Çinliler saraydan sevinçle aynldı- lar, z Fakat, heyet Kubilâyın yanından çıkar çıkmaz, Semga Bahadır, Kubi- lâyı şu sözlerle ikaz ederek; haber | San Kin hükümdarının nehrinden Pekine getirilmesi, onun dirilir ve yeniden tahta oturması kadar mühim bir hâdise olur. Dedi Kubilây bu noktayı düşünmemiş» 'Toha ti. Birdenbire başını sallıyarak: 'd — Doğru söylüyorsun, Semga! de di.. ihtiyarlar son hükümdarlarını Ye nutmamışlardır. Fakat, yeni yetişen» ler bu vakayı bir masal gibi büyük bü balarından ve büyük annelerinden, dinliyorlar, Yarın, öbürgün bu ihti- yarlar da toprak altına göçecek olur” sa, eski hükümdalarının kemiklerini arayıp bulmağa ve buraya getirmeğe yeltenevek bir ferde tesadüf edilmiyes cek. İyi ki, gelen heyete kati bir söz vermedim. Töho nehri kenarında uyu! yan Kin hükümdarın uyandırma» mak daha hayırlı olacak... Kubilâyın Japon seferi «)aponyasz Moğolis- tan, tek kollu adas ma benzer. Yarın, Ja- ponyayı fethedecek kah Tamamı size şimdiden : İşte, Kur iz hari ratoriçe Gökçin, hakana yak varıyordu: — Cengiz hanın öğüdleri önünde hepimiz eğiliriz. Moğolistanın sınırla- rını genişleten odur. Kralları, | runda diz çöktürerek kabul eden Cey giz ban, Japonyayı ancak sizin fethe- deceğinizi söylemiş. Fakat, Japc ya hareket etmek üzere hazırladı, orduya bir kumandan tayin et daha iyi olmaz mı? Ben kati; bu sefere gitmenize razı değilim. güm belki dinlenmez.. nihayet bi dınım.. fakat, size yalvarıyorum: Yum Timuru Karakurundan â; yınız.. ve siz de Pekinden ayr: niz!, — Timur benim veli çi dördüncü oğlum Ni le veliahd ilân ettimse de, prens Kaydo'nün yanında esirdir, Ti- muru Pekine çağırışımın sebebini bili« yor musun?, : — Hayır, — Ben Japonyaya giderken, o; vg kil olarak yerime bırakmak istiyorum, — Japonyaya gitmeseniz olmaz mı, hakanım? Hayır. Japonya seferinde benim ne yapmak istediğimi benden başka kimse bilmez. , — Bunu çok sevdiğiniz oğullarınız- dan (Cin-Kin)e anlatsanız ve onu or« dunun başına geçirseniz. . k — Cin-Kin gerçi çok zeki ve akıllıs dır, fakat çok genç ve tecrübesizdir, Benim yerimde kalamıyacağı gibi, or- dunun başına da geçemez. Ben onu Japonyaya giderken yanımda götü- receğim. ' İmparatoriçe Gökçin'in endişeleri R iğ Timur Karakurumdan ayrılacak o Tursa, prens Kaydonun -ki hâlâ Kubi» Ayı tanımıyordu- Karakuruma &kıp hanlık ilân etmesi muhtemeldi, i Gökçin oğlundan aldıği bir mek- tupta bu tehlikenin her zaman me cud olduğunu ve bilhassa kendisi Ka- rTakurum veliliğinden uzaklaştırıla- cak olursa, prens Kaydonun derhal Karakurumu İşgale kalkışacağını bils dirmişti, dg Gökçin bu mektuptan kocasına bâki getmeğe çekiniyordu, Fakat, eridişele. rini açıkça Söyledi: # — Timuru Karâkurumdan ayınır. sanız, Kaydoya Karakurumu işgâl €t- mek fırsatını verirsiniz!, dedi. ' Kubilây, Karakuruma gönderdiği başkumandanı (Bayan)nın dirayetirs den emindi. (Arkası var)