. Halit Ziya Uşaklıği"'e Sizinle, bu satırlarımda konuşmak #stiyorum,aziz üstad!.. Fikre maledilmiş duyguları söy- lemek veya ibham sisleri altına giz- Jenmiş eski meseleleri aydınlığa çi- karmak için açık görüşme, en emin bir yoldur sanırım, Beni bu konuşma» ya sevkeden iki sebeb var: Biri yazı hayatınızın elli beşinci yılı, öbürü milli edebiyat hakkındaki bir yazınız. Yarım asırdan fazla bir zamandan beri ve bugüne kadar elinizden bırak- madığınız kaleminizi, daha küçük yaşla iken onun izleri üzerinde gözleri- ni hayran, hayran dolaştırmış eski bir okuyucunuz sıfatile ben de kutlamak istedim. O kalem ki Türk edebiyatı- “nu (Mavi ve Siyah) la yeni bir renk, (Aşkı memnu) la ozaman yasak edil- miş bir Hayat ve Sanat sevdası ka- zandirdı. (Serveti Fünun) sahifelerinde ye- ni idiniz. (Kırk yıl) mızda ihtiyarladı- gınızı gördük. Taze ve genç Kalan 26- Kânızâ, saçlarınız gibi bem beyaz öm- rünüzün ve bu ömrün emeği olan eserlerinizin şükran karşılığı olarâk münevver gençliğimiz saygılarını yol- Tuyor. “Kim boşluğa haykırır, dönmezse e giden bir ses? Milletin irfanma hizmet eden bir zekânın sesi yok oluf mu? Siz, iyi bildiğiniz bir hayatın iştiyakını ve kötü bulduğunuz bir cemiyetin eza- Sini yazılarımızda yaşatmak istediniz. Bu arzu, bazen şeklin! değiştirerek, sizden sonraki neslin manevi doku- masına yeni iplikler ördü, O iplikler bugün üzülmüş, yıpranmış olsa bile elinizden çıkanbu Uşak halısının mavi ve kıvrak çizgili zemininde ha- yaller, hatıralardan silinmedi, Unu- tulmak, ölmektir derler. Bence ölü, unutulan değil unutandır. Biz, sizi ve eserlerinizi unutmadık, üstad!.. ... Simdi konuşmamın ikinci safhası- na geçiyorum, Bir yazı aşırı komşunuz olmakla iftihar duyduğum (Her Ay) daki ma- kâlenizi, çok ehemmiyetli bulduğum bu mevzuda kanaâtiniz: öğrenmek ve ondân faydalanmak emelile okudum. Affınızı diliyerek söyliyeyim ki üslü- bunuzun zarafetine, kaleminizin yne- #eleyi açıyormuş gibi görünüp de ke- tum olmaktan vazgeçmiyen maharet ve nezaketine hayran kalan düşün- cem, bir türlü - sizin de şikâyetçi olduğunuz - sislerden kurtulamadı. Halbuki behemehal sizi anlamak, ve sizinle anlaşmak istiyen mufassal bir niyet içindeyim. Onun için fikirleri. hizi takib ederken bende doğan şüp- helere kendimce verdiğim cevapları sıra ile büraya nakledeceğim, Diyorsunuz ki; «Evirdim, çevirdim. Mini edebiyat nedemek olduğuna karar verebilmek için aksini aldım, mili olmıyan ede- biyat dedim, onu da bulamadım. Bu Esad Mahmud Karakurd SON — Gelin yüzbaşı; sizinle şöyle ie nel başbasa konuşalım... konuşmak, dans etmekten slrbine daha hoş olacak!.. İkisi de bir duvarın halıları üzerine şöyle dayanıyorlar... Kız gözlerini çapkın çapkın parlatarak yüzbaşıya IYOF — Söyleyiniz şimdi bâna bakayım; diyor... Bu kubbenin altında hepimiz ayni hak ve ayni salâhiyetlere sahip miyiz, değil miyiz? — Tabit hepimiz ayni haklara sa- — Nihayet itiraf da edersiniz ki, si- sin erkek, benim kadın oluşum, sade- ce bir tesadüften ibaret değil mi?. — Evet!., — Beraber büyütülüyor, beraber ter- biye görüyor ve beraber bu cemiyetin sandetile mesud, iztırabile müztarip oluyoruz... — Pekülâ!,.. — Sizi de okutuyorlar, bizi del... Bizi de daha henüz, yedi yaşında iken mektep denilen zindanın içine atıyor- dar, bizi del::.-Tam “yirmi beş yaşına i tabiri başka İisanlara tercüme ettim. Meselâ Littdraturs natlonale diye İransızcasını buldum. Bu folklor ol- masın diye düşündüm, olmadı. Tür- lü şüphelerle tefsire okalkıştım, yine kanaat verecek bir netice alamadım. > yı anlamak için sksini düşünmek iyi bir yoldur. Bu itibarla miji edebiyatı bulmak için milli olmıyan edebiyatı aramak çok pratik bir tarzdır. Bun- da, sizinle beraberim. Fakat niçin bulamadığınıza hayret ettim. Çünkü milli olmuyan edebiyatlar vardir. Bil- diğim kadarını söyliyeyim. Cerventes, Tope de Vega Carpio, Calderonları yetiştiren İspanyol ede- biyatı, İspanyol dehasının edebiyatta- ki bu büyük mümessillerini yetiştir. dikten sonra XVI asırda bir inhi- tat devresine girdi. Kendi özünden ve mili benliğinden kudretini alan İs- yol edebiyatının girdiği bu inhitat devresinin bariz sıfatı milli olmayışı- dır. Çünkü bu devirde İspanya kültürü üzerinde Fransiz tesiri yabancı bir els- min tazyikini yapıyordu. Yaratma kabiliyetini azalttı. Bunu duyan ve İspanyol ruhunu kâybetmiyen adam- Jar yetişti de hieviyelerile, büyük etüd- Jerile kuvvetli bir aksülâmel yaptılar ve kendilerine gelebildiler, Eğer o de- virde olduğu gibi Montesguleu'nün farisi mektuplarını veya Young'un gecelerini taklid eden bir edebi görüş devam edip gitseydi, bugün İspanyol- Tuğu belli, yani milli olan bir edebi- yattan tamamile mahrum kalırdı. İngiliz edebiyatında da buna ben- | zer haller vardır. XI ssıtda Norman- lar İngiltereyi istilâ ettikleri zaman, istilâdcıların tesirile Anglo - Sakson edebi mahsulleri korkunç bir durgun- luğa ve süküta mahküm oldu, Vasfi- yete hâkim olan Normanların etra- fında yaşayan yerli edebiyat mensup- ları Jâtince ve İransızca yazdılar, Kendi dillerinde yazdıkları eserler de bu yabancı edebiyatları taklid şek- linde idi, Fakat aceleci olmıyan An- glo - Sakson mizacı, bu inhitatı sez- di. Yavaş yavaş dil şuurunu w- yandırarak bir asır sonra, istilâ eden- leri kendi dil ve edebiyatının tesirine maruz bırakacak hale geldi ve milli ruhu kaybetmek tehlikesinden kur- tuldu. Rus edebiyatında ayni şeyler ol- muştur, KV asırda Katerin Il nin zamanında başlıyan milli uyanış, hattâ bir müddet daha Racine, Seiller taklid ve tercümeleri devam etmekle beraber, Rus edebiyatını Rus hayatı- na çevirdi. Derjavine'nin Volga şilri- ni sarayında dinlerken Çariçenin duy- duğu heyecan, Fransız filozofların- Gan duyamadığı bir heyecandı: Mit bir heyecan... Ölümünün yüzüncü yıl bütün memlekette kutlanan (Devamı 10 uncu sahifede) Hasan - ÂlW YÜCEL ECE!., Tefrika No, 31 kadar!. Asırlardanberi söylene söyle- ne içi kurtlanmış, tüyü dökülmüş bir kürk gibi eski, köhne bir takım fikir. leri, sabahlardan akşamlara kadar, ister inanm, ister inanmayın size de Peletiyorlar bize del... Öyle değil » Burâya kadar her iki bedhabht ei müsavi hak ve salâhiyetlere sa- hip olduğunu görüyoruz, Kimsenin İtirazı yok. Fakat!.. Kız gözlerinin içinde garip birşik — Fakat işte iş asıl bundan sonra değişiyor... Gençliğin en harlı en ateş- Ji, en deli devresi şüphesiz on sekiz ile yirmi beş yaş arasıdır değil mi?... İn- San bu çağda damarlarının tutuştu- ğunu, derisinin içinde alev gibi garip bir ihtirasın kıvrandığını, kemikleri- nin, iliklerinin yandığını duyar!...An. cak bu yaşla âşık olabilirsiniz, ancak bu yaşta sever ve sevilebilirsiniz!... Gene ancak bu yaşta sizi bilmediği- niz bir takımı heyecan ve arzular ya- kanızdan tutup sürükliyebilir!... Ka- bul ediyor müsunuz?.. Zabit hayret içinde gülerek; Bir hırsız lavanta kokusu sayesinde yakalandı Bir çok kibar evlerine giren genç ve güzel kadın kim imiş z Viyana zabıtası, aylarca süren araş- tırmalardan sonra kullandığı levanta kokusu sayesinde, tehlikeli bir kadın kasa hırsızını yakalamağa muvaffak olmuştur. Bu kadın, hiç bir iz bırak- madan birçok kasaları kırarak soy- muş, zabıtanın şiddetli araştırmalar rına rağmen bir türlü ele geçirileme- mişti. Hırsız kadının teşhis edilmesi ve yakalanması, sirkat yerinde unut- tuğu el çantasında bulunan esans tü pü sayesinde kabil olmuştur. Geçen hafta Viyana bankerlerinden Braun zabıtaya mürâcast ederek ku- susi kasasının açılarak 600 İngiliz al- tın Jirasile, çok kiymettar bir takım sile mücevherleri çalındığını haber vermiştir. Bu ihbar üzerine sirkat mâ- sası memurları bankerin yazıhanesi- ne gitmişler, açılan kasayı inceden inceye tedkik ve muâyene etmişler. dir. Fakat hırsızın teşhisine yarıya» cak herhangi bir parmak izi bulama» mışlar, yalnız bu hırsızlığın da şime diye kadar büviyeti tesbit edileme- raiş ve esrarengiz kalmış birçok sir- katlerin fali tarafından işlendiğine kanaat getirmişlerdir. İşte bu esnada polislerden biri, bankerin yazıhane masası altında bir kadın el çantası görmüş, bunu yerden âlarak bankere sormuştur; — Bu el çantası kimin?, -— Bilmiyorum. — Sakın zevcenizin çantası olma- sın?. — Hayır, zevcem yazıhaneme nadi- Bu çaniz da kendisinin de- Tahkikata memur komiser bu'ce- yap üzerine zarif cl çantasını açmış- tır. İçinden biri ruj, bir pudra kutu- su, küçük bir esans tüpü çıkmıştır. Tüpün ağzı açılınca, odanın içine çok tatlı bir koku yayılmıştır. Banker bu kokuyu hissedince: — Bu koku bana yabancı gelmiyor, fakat bu eseansı kullanan kadının adını bir türlü hatırlıyamıyorum.. di- ye bağırmıştır. Komiser: — Rica ederim, hâfızanızı toplayı- nuz, düşününüz, belki hatırlarsınız de- miştir. Banker, birkaç saniye düşünceye daldıktan sonra tereddüdle şıt cevabı vermiştir; — Kadını hatırladım, amma imkâ- ni yok. Bu kadın bu İşi yapamaz, Aile kadınıdır. Büyük bir apartımanda 0- turur, yüksek içtimai mevki sahibi- dir, — Rica ederim, siz, bize ismini ve adresini veriniz. Banker tereddüdle cevap vererek: — Viktorya caddesinde 82 numara- — Evet — Doğrusunu söyleyin bana şimdi; saklamayın! Kaç yaşında vardınız da- ba; İlk defa perdeleri kapanmış bir o- Canım Karanlığı içinde, bir kadını kol- larımızın arasında delice sıktığınız za- man?... — Neler soruyorsunuz matmazel?, — Yemin ederim daha 0 zaman on sekiz yaşını bile doldurmamıştınız, öy- le değil mi?, Kız gülüyor... — İşitmediğiniz, bilmediğiniz bir ta- | kım heyecanlarla damarlarınızın tu- tuştuğu o gün, kalıramanlığınızı, ar- kadaşlarınıza anlattığınız vakit, hiç kimse sizin, büyük bir cinayet işlemiş gibi yüzünüze baktı mı?. «Hayır de- gil m12. Darıldılar mı?. Hayır!... Ayıp- ladılar mı? Gene hayır!... O halde; Ayni haklara, ayni ihtiras ve duygula- ra sahip olan bizleri neden, sadece si- zin yaptığınızın binde birini taklid et- tiğimiz için mesul tutuyorsunuz?... Demek, gençlik, aşk, sevmek, yaşa- mak yalnız size mahsustur!... Yalnız siz sevecek, yalmz siz duyacak ve yal- nız siz tatmin olunacaksınız!... Hayır., Bize gelince; bu işin sadece zahmeti ve iztırabı kalacak öyle mi?,.. Bu de- vir, sizin âleminizi bilmiyorum ammaâ, bizim dünyamızdan göçeli uzun 24- i manler oluyor... İki-cins arasnda hiç bir fark güzetmiyoruz biz artık!... Siz Yakalanan Kate Rihter hı apartımanda oturan bayan Bate Hirst... Polis memurları derhal verilen ad- rese gilmişler ve kısa bir isticvaptan sohra kadını tevkif etmişlerdir. Me- Eer Viyana kibar âleminde Kate Hirst namile tanınan bu genç ve güzel ka- dın, Kate Rihter namile Viyana ağır ceza mahkemesince 12 seneye mah- küm edilmiş tehlikeli bir sabıkalı imiş, bu kadın, güzelliği ve zekâsı saye- sinde Viyananın kibar mabfillerine sokulmuş, hiç bir iz vermeden birçok evleri soymustur, : İzmitte rekolte vaziyeti çok iyi İzmit (Akşam) «— İzmit ve mülhâ- katırıda bu sene mahsül vaziyeti iyi- dir, Bölgenin her tarafina bol bol yağ- Mur düşmüş, kuraklık tehlikesi kal mamıştır. İki senedir tecrübeleri pek müsbet neticeler veren «Cumhuriyet> isimli buğday tohumları mümkün olduğu kadar çok ekilmiş ve köylü tarafından geniş ve ölçüsüz rağbet kazanmıştır. Arifiye tohüm ıslah istasyonunun bulduğu bu yeni tip buğday pek bere- ketlidir. Taneleri uzun Ye dolgundur. İzmirde üç kişi peynirden zehirlendi İzmir (Akşanı) — İkiçeşmelik ve Beyler sokağında aldıkları peyniri yi- yerek zehirlenen üç kişi, memleket hastanesinde tedavi altına alınmış. lardır, Zehirli peynir satan bakkallar hakkında tahkikats devam ediliyo; CEKET ve ŞAPKA Siyah tül zerine beyaz sutaşla iş- Jenmiş ceketle şapka. EEE EE Sahte doktor Üç zavallının ölümüne sebebiyet vermiş Yalvaç (Akşam) — Kazamız köyle- rinde sahte bir doktor yakalanmıştır. Bu üdam, Mustafa namında biridir. Mustafa köy köy dolaşarak bir takım haplar tağıtmakta ve bunların ayak çıbanlarını, karın ağrılarını ve bütün hastalıkları tedavi ettiğini iddia et- mekte idi. Mustafadan ilâç alan Yalvacın Üyüklü köyünden bir kadın ile bir kız çocuğunun ve Yağcılar köyünden 16 yaşında başka bir kızın ölmeleri üzerine mesele zabıtaya aksetmis, ve Mustafa tevkif edilmiştir. Sahte dok- torun evinde yapılan araştırma netice. sinde hastalara verdiği haplardan bir miktar bulunmuş ve ölenlerin barsak- Yarı almaruk muayene ve tahlil edil- mek üzere Tıbbi adliye gönderilmiş. tir, Dört jandarmamız için merasim yapıldı, Mütareke yıllarında Kemerburgaz da bir rum çetesi tarafından “şehid edilen jandarma çavuşu Rifat ile üç srkadaşı için kabirler yaptırmış ve dün burada merasim yaptırılmıştır. Merasimde parti mensupları, mahalli jandarma kumandanı, muallimler ve birçok zevat bulunmuştur ne iz, biz de oyu Evlenirken, arkanızda bıraktığınızı sİZ€e nasıl sor- muyorlarsa, bizden de öyle, he sap aranmasın müsdaade et miyoruz şimdi |... Siz nasıl bir kadından hoşlamırsanız, biz de öyle bir erkekten hoşlanabili- riz!... Daha ileri gideyim isterseniz!, Siz nasıl eğlenirseniz, biz de öyle eğ- leniriz!... Kız, gözlerinde ayni çapkın gülüş- leri parlatarak yüzbaşının gözlerinin içine bakıyor... — Çünkü, aşağı yukarı ayn! yaşta intiyarlıyacak, ayni yaşta öleceğiz! Bir daha da bu kubbenin altına avdet edip etmiyeceğimizi Kimse bilmiyor!.. Kız bir an susuyor... Sonra kırmızı dudaklarını bükerek gülüyor... — Siz erkekler başıboş bir rüzgâr gi- bi istediğiniz yerde esip, İstediğiniz yerde dolaşırken, sırt başka bir cins- tendir diye, çimenlerin Üzerinde yu- varlanan bir eşek yavrusuna verdiği- niz hakki kadından esirgerseniz, için- de bulunduğunuz şeyin ismine cemi- yet değil, sadece kurunu vustadan kalma bir esir pazarı demeniz daha doğru olur... * Kısacası bir cümle ile hülâsa edeyim size!... Her şeyde mü- savat!,.. Amma her şeydet... anlyor musunuz, en ince teferrüatına varın- caya kadar her şeydel... Kız, ellerini hayretle kendisine ba- kan zebitin omuzlarma Koyuyor... - Şimdi anladınız mı yüzbaşı; de- min, tam sevilecek tipte bir erkek olduğunuzu söylediğim zaman, niçin kendimi gayet tabii hareket eder bir insan telâkki ediyordum!... Zabit gülüyor... Esmer yanakları- nın ortasında küçük küçük çukürlar!, — Niçin gülüyorsunuz?.. — Size birşey soracağını amma uta- nıyorum!... Vakıa bu pek eski, klâsik bir sualdir, fakat şimdi tam yerinde del... — Sorun sorun; utanmayın?, — Sizin çocuklara anlıyabilir miyim acaba, hangi akıllı, babe olmak iddia- sında bulunuyor?... Kız da gülüyor... Dörhal kısa bir ce- vap... — Karılarına ihanet etmiyen koca larımız, korkmadan doğurduklarımız za baba olduklarını iddia edebilirler!.. — Ya ihanet etmişlerse?... — O vakit, hayatlarının nihayetine kadar çocuklarının babalarını araya dursunlar!... Tam bu sırada matmazel Maryora, yanlarına, yaklaşıyor... Gülerek yüz- başının yüzüne bakıyor... -— Bu ne tatlı sobbet yüzbaşı!... Si- zi gören asırlardan beri İki dost zan- neder; dansı bile unuttunuz!,.. Zabit, hemen Maryoraya dönüyor: ği N (Arkası var)