AKŞAM m ma aa PAZARTESİ KONUŞMALARI —— BİR MİZAÇ MESELESİ Bir kısım insanlar vardır, herşey» de ve herkeste eksik ve yanlış görmek için yaşarlar. Bunların gözleri, traş olurken batıp sivilce yapmış kılları koparan cımbızlar gibidir. Şu farkla ki, bu gözler, çipil bakışlarile körleşir- ler ve cerahatlı tarafı tutacaklarına sağlam etleri de beraber koparırlar. Bunların ağızlarından zehir akar, kelime değil, Herkesin ayıbını onlar- dan dinleyebilirsiniz; kulaklarınızda panzehir sayılacak bir madde varsa... Olmadığı takdirde işiterek ve dinliye- rek siz de bu ağudan habersizce İÇ- miş olursunuz. Bu tiplerin bir adım ilerisinde eli ka- ralar vardır. Bunlar boya olarak yalnız katran kullanan sıvacılara benzetile- bilir, Ellerinde fırça, önlerine gelen- leri karalarlar. Farketmezler Ki neka- ar dikkat etseler, o boyadan kendi- lerine de bulaşır. Elleri siyahlaşır, ba- zen bilmiyerek yüzlerine bir iki kalem siyah çektikleri de olur. Bu türlü in- sanlar korkunç oldukları kadar iğ- xençtirler le... Üstleri başları zifir ko- kar; burnu bu kokuya alışık olmıyan- lar hemen fena bir hava içinde bu- unduklarını anlarlar. Yahud nezleli olanlara tesadüf ederlerse bir müddet kokularını onların burunlarından giz- lemek kendileri için mümkün olur. Herşeyi kötülüğe yoran bu tiplerin tam aksi de vardır. Bunlar da olur olmaz, en belli fenalıkları bile hayra yorarlar. «Şifadır inşallah; diye Çço- cuğuna tifodan yatarken bamya ye- dirip öldüren anneler bile görül, tür, Neticesinin felâket olacağını an- Jatmıya çabaladığınız bir hareketi böyle olanların nazarında bir türlü fena olarak belirtemezsiniz, «Sen bak- ma, iyi olur, iyi olur...» der ve gene düşünce ve hareketlerine devam eder- ler, Böyle olanlar iyilik etmek için hiç bir miyar tanımazlar. Fonalığı sabit olmuş bir insanı, kendi hesaplarına, hattâ âmme hesabına affetmekten çekinmezler. Çünkü maddi işler gibi manevi hükümlerde de hesaplarını bilmezler. Bunlar tam bir ruh ve mu- hakeme sefaheti içinde yaşarlar. Göz- lerinde herkes iyidir, her hareket doğ- rudur. Dünya, beyaz bir tülle örtülü- dür; geceleri bile her taraf onlara ışık içinde görünür. İki zıd fikir karşısın. da kalsalar, o da doğru, beriki de mü- nasiptir. Bu mizaçta onlar için kız- mak yoktur Sinirleri yağlı bir halat gibidir; çekersin, kopmaz, fakat vu- Tunca hiç ses vermez. Bu tiplerin birincisi kötülük arıyan, ikincisi herşeyi iyiye yuran karakter- lerdir. Her iki tip, insanlığın her sa- hasında ve her devrinde mevcud ol- muşlardır. Birinciler, harekidirler, durmazlar, kafalarını ve dillerini işle- tirler. İkinciler, yaradılıştan tenbel- Esad Mahmud Karakurd SON — Kabahat benim matmazel; rTalandıktan sonra, yolda galiba dik- kat etmemişim, mikrop almış. Ame- liyet ettiler. İşte bu Iki parmak sonra öyle büzüldü kaldı, Oynamıyor şim- di! Kızın yeşil gözleri birdenbire du- manlanıyor... Küçük, kırmızı dudak- ları bahar rüzgârına tutulmuş bir ge- incik yaprağı gibi titriyor ve bükülü- yor... Biran öyle duruyor... Sonra bir- denbire geri dönerek kendini ihtiyar kadının kolları arasına atıyor... — Hala!.. Hala!.. İnce bir hıçkınk sesi duyuyoruz... Başlıyor ağlamağa! Ertesi sabah!... Saat sekiz... Grandinapublika mey- danında çınlıyan borazan seslerile gözlerimizi açıyoruz. Ilık, parlak bir güneş, odamızın perdeleri üzerinde dolaşıyor. Beyaz, gözünüzün alabil- diği kadar het taraf beyaz, bembeyazl, yar | | diğini hatırlamıyor... dirler, ruh ve zekâ tenbelidirl benzetme yapmak lâzımsa birinciler kurd, ikinciler tahtadır. Kurdlar nasil Gurup dinlenmeden gut, gırt oyma- cılık ederlerse kötücüller de yahat ve huzur demeden tahtelaşmış insanları kemirirler. Tahtalaşmış insanları di- yorum, çünkü demir karakterli insan- lara dişleri geçmez ve her ferd böyle bir seciye taşısa kötücüllere samimi ümmet ve muhatap bulmak mümkün değildir. Bu İki tipteki insanlar, bir cemiy te nekadar azalmışsa o cemiyet o ka- dar mesud ve o kadar medeni bir ce- tir. Çünkü bu mahlüklar, en me- deni diyarlarda bile yaşarlar, Nesilleri bir tü münkarız olmaz. Yeter ki, azalmış olsunlar. Bunları azaltmanın bir çaresi vardır: Kötücüllere ehem- miyet vermemek, $ ini dinleme- muhakemesizce olduğu gibi edenleri de işten alıp kalafata çek- mek. Insan dediğin ne öyle, ne böyle olandır. Onlar için gıdaların en fena- 81, başkalarının kötülükleri ve eksik- leridir. Hal insan, kötülüğü söy- söyliye dört yana yaymaz; fazla dınltı etmeğe ihtiyaç duymadan onu iktidarı nisbetinde düzellmeğe çalışır. Hükümlerinde daima tiyatlıdır. Derhal iyidir, güzeldir, doğrudur da İ demez. Bütün İzanlı âlem için müş- terek miyarlara vurur; darâsını böyle tâyin eder. Herşeyi hoş görmez. Öyle de olur, böyle de... diyip geçmez. Ka- #asını, içi beyaz su dolu bir Hindis- tancevizi gibi omu nın ortasında taşımaz. Onu hassas bir barometre kullanır. (Evet)i şuurludur, İs- ğı bir davayı “sürdüğü davayı i almaz, Tenkid eder, tez- yitf etmez, Kendi erkesten ala» caklı, ne di rkesi kendisine borçlu bilir. Manevi bütçesi muvazenelidir. Hükümlerinde durmadan münakale yapmaz. Elhasıl yaptığını bilir ve bil- diğini yapar. İnsanlığın özü bu türlü insanlardır ve insanlık, heryerde ve her sahasın- da böyle olanlara muhtaçtır, ancak bu olgunlukta olanlar, insanlığın ha- kiki dostları ve iyiliklerin yegâne ya- ratıcılarıdır. Bu konuşmamı kendisine ğum Bir arkadaş şöyle söyledi: — Bu yazıyı son haftalarda gördü- günüz edebi tenkidlerden ilham ala- rak mı yazdınız? Benim verdiğim cevap şu oldu: — Bahsettiğim bir edebiyat mesele- si olduğu kadar bir mizaç meselesidir e... İstediğiniz gibi alabilirsiniz. Hasan-Âli YÜCEL ECE!.. Tefrika No. 24 danberidir böyle rahat bir gece geçir- Yatağa düşer düşmez kalıp gibi kalmış öyle!... Bir aralık perdelerin arasından dışarı ba- kıyor... Bir sürü asker, süvari, zabit!. Hemen kalpağını alıyor, kayışını bağ- Yiyor. Acele adımlarla odadan çıkı- yor... Sofa.. koridor. merdivenleri.. Merdivenlere doğru | Tam aşağı inecekken yandaki kapı ardan bir tanesinin açıldığını görüyor... Ka- pının eşiğinde generalin kızı!... Omuz- larma Jâciverd.velpek bir robdö- şambr almış... Ayaklarında siyah ipek çoraplar var... Düz siyah saçları perişan bir halde yüzüne dökülüyor... Parmaklarının ucuna takılmış gibi duran topuklu, zarif bir terlik giyi- yor... Lâcİverd, ipek Yobdöşembra sa- nlarak zabite doğtu yürüyor... İri yeşil gözlerinin içinde binbir ışık, bin- bir renk! — Bonjur yüzbaşı — Bonjur matmazel Yay Detrt bene Kodalak okudü- , Fransada küçük bir şehrin çöpleri elekten geçiriliyor 100 bin frank kazanan bir piyango bileti yanlışlıkla çöpe atılmış ! Fransada Paris civarında küçük bir şehrin çöpleri altüst ediliyor, bi- rer b lekten geçiriliyor. Çöp de- posuna kimsenin girmesine müsaade edilmi depodan çıkanların da üst- leri başları sıkı sıkı araniyor... Bütün bu takyidata sebeb 100 bin frangın çöpler arasına karışmasıdır, Şimdi bu parayı bulmak için çalışılıyor, Mesele oldukça tuhaftır. Jul Roşar adında âltmışlık bir adam geçenlerde bir piyango bileti salın almıştır. Ara- dan epice zaman geçmiş piyango Çe- kilmiş, De Roşar biletine bakmağı Roşar geçen hafta Paris civarında Melune gitmiş, işlerini gördükten sonra bir kahvehanede. otürup bir iki bardak bira içmiştir. Trenin hare ket zanjanina epie vâkit olduğundan bir aralık gazete okumuş, bir aralık da ceplerini temizlemekle meşgul ol muştur. Roşar cepleriideki kâğıdları çıkarmış, lüzumsuzlarını oturduğu kanapenin altına atmıştır. Bu arada eski piyango biletini de «Birşey çık- mamıştır, boş yere cebimi şişirtmesin» diyerek atmıştır. Roşar ceplerini temizlemek için uğ- raşırken trenin hareket zamanı geldi- ğinden gazinodan çıkmış, trene bine- rek Parise dönmüştür. O gece Paris- te lokanlada bir ahbabına rastlamış- tır. Daha doğrusu kendisi, her akşam yemek yediği lokantaya gittiği zaman dostunu burada, bulmuştur. Koşe adındaki dostu kendisini görür gör- mez yanma koşmuş! — A sun, piyango bilâtini bir- Mkte alalım, onda birini bana verece- gini vadet sonra ses çıkarma... Doğ- rusu senden bunu beklemezdim... de- miştir R bu sözler üzerine şu cevabı vermiştir; lüyor'sun? Piyangoda banâ birşey çıkmadı ki... — Nasıl birşey çıkmadı? frank kazandın. — Yamlmıyorum, ben biletin nu- marasını defterime o yazmıştım. İşte liste... Bak 100 bin frank kazanmış- sn Rişar listeye GÖZ gezdirip 100 bin irank kazandığını görünce renkten renge girmiş, soğuk ter dökmeğe baş- Jamıştır. Koşe bunu sevince hamlederek: — Galiba senin heberin yoktu... O kadar fazla heyecana kapılma... Ya- rın gider paraları alırız. Bana 10 bin irangı verirsin aynca müjde hakkı fi- Jân istemem... demiştir, Roşar biraz kendini topladıktan sonra başından geçeni, piyango bile- şaşırarak 100 bin tini nası) diğer kâğıdlarla beraber at- — Buyrun,. Diyor ve odaya doğru yürüyor... Zabit kızı takip etmek mecburiyetin- de kalıyor. Odaya giriyorlar. Masanın üzerinde bir semaver, çay takımı ve iki bardak var!... Kız sandalyenin bi- rini çekiyor. — Halam, biraz Tahatsız, odasından çıkamıyacak!.... Yüzbaşının önündeki bardağı ala- Tak somaveTe doğru götürüyor... Çayı koyuyor, üzerine de biraz süt ilâve ediyor ve sonra bardağı zabi- tn önüne sürüyor... — Tereyağı?... — Teşekkür ederim!... Kendisi için de bir bardak südlü çay hazırladıktan sonra sandalyeyi çekip oturuyor... Yuduni yudum içiyorlar... Zabit, gözlerini kaldırıp kızın yüzüne bak- mağa korkuyor... Kız da bakamıyor... İçiyorlar... Dakikalar!... Matmazel; dün gece sizi mütees- sirettiğim için... Kız, derhal zabitin sözünü kesi yor... — Rica ederim arlik bunlardan 'bahsetmesek daha iyi olur!... İ memurunu gi Kıymetli biletini çöpe atan Jül Roşar tığını anlatmıştır. Bunun üzerine Köşe telâşa başlamıştır. İki ahbab ye- meği yarıda birakarak bir otomobil tutmuşlar ve Melina gitmek üzere yola çıkmışlardır. Geç vakit bu şehire zaman gazino kapanmak üzere idi, oturdu ka- y ino süprüldüğü için burad hiç birşey bu- Jamamışlardır. Roşar gazino sahibini görerek yanlışlıkla mühim bir fıdı yere attığını söylemiş ve çöpleri ara- mak için müsaade istemiştir. Fakat çöpler yarım saat evvel gelen çöp ara- basına verilmişti... Çöplerin bütün gece kapı önlerin- de kalması pisliğe ve farelerin çoğal- masına sebeb olduğundan Melüne be- lediyesi bunları saat on birde toplat- mağı muvafık bulmuş, her gece çöp- Jeri on birde toplatırmış, Bunu öğrenince iki arkadaş gazino- nun çöplerini alan arabayı aramağa başlamışlardır. Fakat arabanında bir müddet evvel çöp deposuna gitti- gini ve çöplerini boşalttığını öğren- mişlerdir. Roşar hemen çöp deposu Tek meseleyi anlat- yaş, bilet bulunursa bunun için çalı- şacaklara büyük ikramiye vereceğini söylemiştir. Ertesi günü derhal işe başlanmış- tır. On kişi çöpleri birer birer elden geçirmiştir. Fükat bileti bulmak ka- bil olamamıştır. Şimdi ikinci bir defa çöpler elden geçirilecektir. tedarik edene kadar orada kalabilece- ğinizi söyledi. Zabit gülüyor... Halanızın rim. Fakat... Kız, gene gözlerini çay bardağının üstünden ayırmadan zabitin sözünü kesiyor... Eğer sizce başka bir sebep yok- sa, ben de evimizde kalmanızdan memnun olacağım!.., Yüzbaşının kalbi heyecanla çarpı- yor... Birdenbire şaşırıyor... Ne söyli- yeceğini bilmiyor... Niçin acaba böy- le birdenbire şaşırdı?... Onu kendisi de bilmiyor... — Şeyi... Şey!... Teşekklir ede rim matmazel; çok naziksiniz. Fakat dediğim gibi!... — Neferinize söyleyin bugün öğle- den sonra gelsin, bize yardım etsin... Karyolanızı odanıza kuralım, O şez- Jongda pek rahat edemiyeceksiniz ga- liba!... — Tekrar tekrar teşekkür ederim matmazel; nezaketinizi sulistimal et- mek istemem. Evinizde mevcudiyetim- le dnima bir takım acı hatıraların canlanmasına vesile olacağımı bi rum. Onun Kız gene zabi Sert bir ses... Siz bilirsiniz una teşekkür ede- sözünü kesiyor... KADIN KÖŞESİ MEVSİMLİK MANTO Bej rengi yünlüden mevsimlik man- to.. Düğmeleri kemeri eşarpı, şapkası kahve rengidir. Dikişler kahve rengi İnce deri ile elde dikilmiştir, Kan davası mı? Izmit köylerinde Ali adında biri kurşunla öldürüldü İzmit (Akşam) - Sefvetiye cami köyünde İdris oğlu Ali isminde bir adam, Mengen yaylâsından dönerken öldürülmüştür. Ali 15 sene evvel bir adam öldür- müş ve 15 sene ağir haps ahküm edilmiş. Mahkümiyet müddetini İz- mit hapishanesinde bi! ek bir sene urşun yaralarile de k olmuştur. Alinin kim ta- rafından öldürüldüğü herüz lamamıştır. Bununla b: T kan da- vası yüzündi ledilmesi çok muhtemeldir adliye tahkikat yapmaktadır. anlaşı- İzmitte meşhud suçlar kanununun iyi neticeleri İzmit 1 (Akşam) — İzmit Cum- huriyet müddelumumisi OB. Hamdi Doğu ile görüştüm. Meşhud suçlar hakkında şu izahatı verdi: «Meşhud suçlar kanunu memleke- tin âsayişi üzerinde çok iyl tesir yap- mıştır. 936 senesi İkinci kânunundan 15 nisana kadar 236 vukuat olduğu halde, 937 senesinde 195 vukuat kay- dedilmişlir ki geçen seneye nisbetle üçte bir derecede azlık vardır. Bu azalmanın âmili meşhud suçlar ka- nunudur. Kanunun tatbik sahası belediye hududu haricine, yani Köylere de teş- mil edilirse suçların daha Zİ; lacâğı kati surette anlaşılır. | wwarak gülüyoi — Yoksa gene eyni sebep mi? Sizi evimize bağlıyarak aleyhinizde bir süikasd hazırlıyac. uzı Zannedes rek onun için kalmamakta israr edi- yorsanız o başka! Gidebilirsiniz! Size korkulu rüya göstermek isteme- yiz burada!... -— Matmazel; niçin bana daima böyle hitap ediyorsunuz?.. — Sizi dalma korkak görüyorum da onun için!... — Neden korkayım matmazel; an- Tamiyorum.. — Neden olacak, si: ye korkuyorsunuz!... — Ne dediniz, beni öldürürsünüz diye mi?, — Tabii!... Zabit gülüyor... — Çocuksunuz siz matmazel; bunu biran hatırıma bile getirmem!... — Hatırınıza bile mi getirmezsi. niz?. — Getirmem ya!... Çünkü iyi bili yorum ki, siz beni hiç bir zaman öldü“ remiyeceksiniz! ... — Neden öldüremiyecekmişim?... — Siz hiç bir insanı öldüremezsi- niz de onun için Zabit, gözlerini, kızın gözlerine dk i öldürürüm di-