S2r Soğuk bir bunu silerkı rak dost na attım. Alnımı tı. Mendille msemeğe çalışa- rak bu tebessüm sahibinin yanına gittim. — Kaybediyor musunuz? — Hepsini! — Çok yazık! Bu, uzun boylu, çok zarif bir Fran- &iz artisti idi. Aşağıda, yemek yenen kısımda numara yapardı. Genç ka- dın — Rica ederim, benim için oyn, nız, dedi. Burada fazla duramıya ğım, Çünkü sıram geldi. Numara yap- mağa gideceğim, Kazandığınız para- Jarı taksim ederiz. Elini uzattı, yüzümü hafifçe okşa- dı. Elindeki fişleri ceketimin cebine attı, hafif adımlarile uzaklaştı. Son- ra, başını çevirerek; — Otuz üçe koyunuz, dedi. Ben, kendimden geçmiş bir halde, Yulet masasına yaklaştım. Zorlukla bir yer buldum. Otuz üç numaranın muhtelif şanslarına oynadım. Önüm- deki fişler gittikçe çoğalmağa başla- dı. Kazanıyordum. Yüreğim o kadar çarpıyordu ki âdeta rahatsız oluyor- dum. Nadir görülür bir şans tam bir saat devam etti. Bir çok para kazan- muştım, Omuzuma bir el dokundu, Genç ke- dının sesi: — Mazhariyetinizi tebrik ederim, diyordu. .— Aman rica ederim, nazar değdir- meyiniz! Omuzumdaki elini çektim. Oyuna taallüku olmıyan lâflar sinirime do- kunuyordu. Tekrar kondum. Kaybettim. Sinir- lendim, Aksilik devam etti. Biraz ey- velki servet uçtu gitti. Rüyalar da beraber! Son kalan on liralık bir fiş elimde, masadan kalktım. Genç kadının ya“ nına gittim. Bu onun verdiği sermaye (di. İade i — Hayır, hayır. Bununla da oyna yıniz. — Yetişir. Artık bıktım. Salondan çıktık. Merdivenleri in- dik. Şimdi bahçede idik. Saf hava, çi- çek kokuları beni biraz teskin etti, Fakat vaziyetimi düşündükçe hiç bir şeyden zevk almak kabil olmuyordü. Param bitmişti. Borç gırtlağımda idi. Otuz yaşıma gelmiştim, Hiç bir balta- ya sap olmuş sayılamazdım. Hayatta kendimi yapayalnız ve bedbaht bü- Tuyordum. Gözlerim karanlıklara dal- mış, bilâihtiyar nurıldanıyordum: — Yalnız! Hayatta yapayalnızım! .— Niçin böyle söylüyorsunuz? Ateş gibi yanan alnımı iğdim. Genç kadının ellerini tuttum. İçimden ge- len ağlamayı zaptedemiyordum. So- rTuyordu: — Çok mu kaybettiniz? — Hayır ama, bana göre çok. Beni asıl müteessir ve bedbaht eden şey hayatımın, gençliğimin israf edilmiş olmasıdır, Hayatım bomboş. Ne istik- bal, ne ümid, ne aşk! — Aşktan da mı mahrumsunuz? — Bilhassa ondan. Kalbimin en te- miz hislerini de kumarda gaybetti- ğim fişler gibi boş yere etrafa saçtım, Şimdi ağzımda aci bir lezzet ile yapa- yalnız kaldım. Kadınlar bana ancak bir sukutu hayal verebildiler. Kollarını uzattı, bana sarıldı, çekti ve göğsüne bastırdı. İkimiz de heye- can içinde susuyo"duk, kımıldamıyor- duk. Öpüşmeğe cesaret edemiyorduk. Kalblerimizde yeni bir şey doğuyor gibiydi. — Wallis, dedim. Kalbimde bir gü- neş doğuyor, — Bende de öyle, diye cevap verdi, Karanlık bir geceden nasıl berrak bir gün doğabileceğini hayat sana öğret- ti. Artık metin bir halde yolunda de- vam edebilirsin. — Ya sen ne yapacaksın? — Dans edeceğim ve dalma hayat- ta yalnız kalacağım. Kaderim “böyle, — Seni kaybetmek istemem, Vallis. Hayatta beklediğim kadın sendin. Ses ni buldum, bırakmam, — İsmin ne? — Galib, j — Galib, al şu son fişi, Git otuz üçe oyna, Fişi aldım, bir kaç adım attım, Ar- kamdan seslendi — Galib! Yanına gittim, — Şansımız için! dedi ve dudakla- rını uzattı. Sarhoş gibi, oyun salonundan içeri | girdim. Otuz Üç numaraya azami miktarda koydum. Kazandım. Mut- tasıl kazandım. Bâkara masasına geç- tim. Artık gözümde oyundan başka bir şey kalmadı. Mutlası! sekiz, dokuz açıyordum. Oyunun sonuna kadar şansım devam etti Evde Wallisten şu mektubu bul- dum. «Yarın gidiyorum. Dün akşam ga- zinoda son gecemdi. Parise dönece- gim. Sen benim en büyük aşkım bel- ki de en büyük ıztırabım olacaktın. Her şeyi sana feda edebilecektim. Fa- kat bunu yapmamalıyım. İşim var, bana muhtac çocuğum var. Hayatı- mın bir gecelik bir şiiri gibi seni her zaman hatırlıyacağım. Valis» Oturduğu otele koştum. Bulama- dım. Akşama kadar kendisini aradım. Hiç bir tarafta rasgelmedim. Gece Yıldız gazinosunda bulurum ümüdile oraya gittim, Oyun salonunun hava- sı bana gene bir çılgınlık verdi. Bilâ- ihtiyar rulet masasına yakl, iki saat içinde koca bir serv elden çıkardım! Sendeliyerek o gazinodan dum. Mahzun tebessümile Fransiz artistini gördüm. Yanına koştum. — Oynarken seni seyrediyordum, dedi. Ne yaptın Galib! — Sus Wallis; bahsetme bundan. Bu geceyi beraber geçireceğiz. Haya- tamizın yegâne rüyasını biribirimizin kucağında göreceğiz. Sonra, yarın, her ikimiz de azabımızın ve çılgınlı- mın acılığı kalbimizde, ayrı ayrı yol- Jarımıza, Bi; tekrar çıkıyor» 1 — Fişeği ateşliyen (5) Eski, çevik (4) 2 — Nida (2) Nida (2) 3 — Uysal (6) Başa musallat hayvan (3) 4 — Nida (2) Hizmetkâr (4) Nida (2) $ — Taş döşeli yer (6) Şöhret (3) 6 — Her işe karışan © 7 — Derin (4) Mektor (5) 8 — Şafak (3) Hafif değil (4) 9 — Ateşli (6) 10 — Büyük dert (4) Sual (2) YUKARDAN AŞAĞI : 1 — Taze değil (5) Cet (3) 2 — Memba mahzeni (6) . 3 — Kabul etmemek (3) Kalın de- gi (9 4 — Koyun gırtlağının içindeki mad- » 5 — Aydınlık (4) Çif nida (2) 6 —Hastalığın iyilik devresi (7) 7 — Beygir (2) İbriğin arkadaşı (5) 8 — Tüvan (3) İşleme (5) 9 — Vermek (3) Cerahat (4) 10 — Noksansız (5) Sual (2) GEÇEN BULMACANIN HALLİ: Soldan sağa: 1 - Tomurcuk, 2 - An - İle, 3 - Kurma - As, 4 - Tren - Firat, 5.Bel-Ki, 6 - Kermes . Kav, 7 -La, 8 - Talim, 9 - En - Kili, 10 - Eli. Nazi. Yukardan aşağı: | - Tahtakale, 2» On . Ne, 3 » Kesret, 4 . Uzun - Aka, 5 - Besli, 6 - Canfes. İl, 7- Al- Amin, 8 .Ki. Ta, 9 - Lâakal, 10 - Festival. Kullanılmış bir şömine aranıyor Eski konaklardan çıkmış veya Orada mevcut sağlam ve iyi bir şö- mine aranıyor. (Akşam) ilân me- murluğuna müracaat, Tel. 24240 İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230 Plâkla Türk musikisi. 12,50 Havadis. 13,05 M 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı. 14 Son, Akşam neşriyatı: 17 İnkılâb ders- leri -üniversiteden naklen- Receb Pe- ker, 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Spor müsahabeleri: Eşref Şelik tara- fından, 20 Türk musiki heyeti, 20,30 Ömer Riza tarafından arapç 20,45 Vedia Riza ve arkadaşları tara- fmdan Türk musikisi ve halk şafkı- ları: Saat ayarı, 21,15 Orkestra: 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün programı 30 Küçük sanatkâr Meri Üstad tarafından: Piyano 8010, 23 Son Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntehap programı Milâno (368) saat 22 Senfonik kon- ser. Peşte (549) 20,30 (Aşk mektubu) Varşova (1339) 2115 mleketler musikisi, Prag (#70) 22 Janacek festivali. Viyana (507) 22,30 Konser. Berlin (347) 22,30 Piyano, Viyolonsel, soprano. Hamburg (332) 22 Muhtelif valslar, Peste (549) | 23,40 Tzigan orkestrası, Dans Musikisi Breslav (316) saat 23,30 - Lüksem- burg (1293) 24 - Londra (kısa dalga) 18-24, 1 Mâyıs 937 Cumartesi İstanbul: Öğle neşriyatı — 12,30 Plâkla Türk muskisi, 1250 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: Saat 18,30 Plâkla danis musikisi, 19,30 Konferans: Üs- küdar Halkevi namna Bay Reşad Kaynar: Cefaya alıştırılan insanların muvaffakiyeti. “ 20 Fasıl Saz heyeti, 20,30 Ömer Rıza tarafından arabca söylev. 20,45 Fasıl Saz heyeti: Saat ayarı. 21,15 Şehir tiyatrosu Operet kısmı (Bayadere) 22,15 Ajans ve bor- sa haberleri ve ertesi günün proğramı. 22,30 Plâkla sololar, Opera ve operet parçaları. 23 Sor. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Asım; Taksim: Kürkçü- yan, Firuzağada Ertuğrul, Kal yoncukullukta Zafiropulos, Be- yoğlu: İstiklâl caddesinde Gela- tasaray, Tünelde Matkoviç, Ga. lata: Okçumusa caddesinde Yeni- yol, Fındıklıda Mustafa Nail, Kasımpaşa: Halıcıoğlunda Bar- but, Eminönü: Beşir Kemal, Hey- beliada: Tomadis, o Büyükada; Merkez, Fatih: İbrahim Hali, Karagümrük: Ali Kemal, Bakir- köy: Hilâl, Sarıyer: Osman, “ Ta- rabya, Yeniköy Emirgân, Rumeli- hisarındaki eczaneler, Aksaray: Cerrahpaşada Şeref, Beşiktaş: Süleyman Receb, Kadıköy: Sö- gütlüçeşmede Hulüsi Osman, İs. kele caddesinde Saadet, Üsküdar: İmrahor, Fener: Balalla Hüsa- meddin, Beyazıt: Asadoryan, Kü- çükpazar: Necati, Samatya: Ko- camustajapaşada Rıdvan, Alem- dar: Cağaloğlunda Abdülkadir, Şehremini: Topkapıda Nazım. “AKŞAM,ın Çocuklar için tertib ettiği resimli müsabaka Hayvan resimlerinin neşri bitti Evvelce de bildirdiğimiz üzere, müsabakaya iştirak etmek için (20) tane resmi biriktirmiş olan- lar, resimlerde gördükleri hayvan- ların (hangisi hangisine düş- man) ise onları yanyana yapıştı- np aşağıdaki adrese göndermeli- dirler: «Akşam gâzelesi Çocuk dünyası resimli müsabaka memurluğuna; Dikkat: 1 — Gönderilecek - mektuplar- daki isim ve adreslerin okunaklı olması, i 2 — Neşredilen (20) tane Tres- min işmam bulunması şarttır. 3 — Bu müsabakaya âid mek- tuplar (1 mayıs 1997 cumartesi) günü saat 17 ye kadar kabul edi- | KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 35 Kubilây af etmesini de bilir, fakat kararını verdikten sonra deği!.. ben 0- | | — Kubilây yalan söylüyor. nu zehirlemedim. Diyordu. Tiyen-Fo bu sözleri söylerken de vlc- danında bir sızı duymuştu. Yalan söyliyen Kubilây değildi. Asıl yalanı kendisi söylüyordu. Hakanı zehirliyen o değil miydi? TiyenFo kuru basırın Üzerine uzandı, — Ben bu zindanda bir gece bile kalamam, Şanga' Hakan keşki ida- ma mahküm etseydi beni. İhtiyar Çinli çok müteessirdi.. ka- rısı ve kızı Tiyen-Fonun yanına otür- dular. Şanga, saltanatını kaybeden genç imparatoriçenin saçlarını okşıyarak: — Ölüm, çok korkunç bir felâket- tir! dedi. İnsanların gözleri toprakla doluncıya kadar, ne şekilde ve ne &i- fatla olursa olsun, yaşamalıdır. Dün- yaya geldiğiniz gün imparatoriçe de- farzodin ki, güzel bir rü- üz.. şimdi uyandınız! Her nüzden ve hayalinizden $i- lindi. Beş yıl sonra, tekrar hayata dö- neceksiniz. Halbuki, cellâdların zalim palaları altında ern verseydiniz, göz- leriniz. yarın toprakla dolacak ve kanınız bir mermer taşın üstünden akıp gidecekti! Şanga bu sözleri söylerken, Tiyeh - Fo uyanntiş değil, belki yeni bir rüya görüyor gibiydi. ihtiyar Çinliyi dinli- yordu.. fakat çok dalgındı.. cevap ver- miyordu. Şanga sözüne devam etti: — Eğer Kubilây, Cengiz hanin ka- nın: taşıyorsa, sizi günün birinde af- fetmesi de muhtemeldir. Cengiz han idam kararı verirken yüreği titremez- di.. fakat, o affetmesini'de bilirdi. Ni- ce idam mahkümları bilirim ki, cellâ- dın palası altında yatarken, affedile- rek ölüm cezasından kurtulmuşlar- dır. Tiyen-Fo yavaş yavaş güzlerini aç- tı. esnedi.. içini çekerek murıldandı: — Kubilây da affetmesini bilir, Şanga! Fakat, karerını verdikten son- ra değil.. o, bugüne kadar tükürdüğü- nü yalamamıştır. Kendiliğinden ye- Te düşeni kaldırır. Lâkin, yere vurdu- ğu kimseye tekrar elini uzatmaz. Eğer Kubilây han dün yaptığını bugün bozsaydı, imparatorluk sınırları bu kadar genişlemez ve ayağının dibin- de krallar diz çökmezdi. — Ümidin! kesme, Tiyen-Fo! Ümid, bir kuvvettir. Burada bulundukça, bu kuvvete dayanarak yaşamağa mec- bursun! ... Şi - Yamanın sevinci... “Tiyen-Fonun başına gelen felâket- ten Şi-Yama kadar hiç kimse sevin- memişti. i Şi-Yamanın en büyük rakibesi im- paratoriçe güzel Tiyen-Fo idi. O zin- dana atıldıktan sonra, Pekin sarayın- da meydan Şi-Yamaya kalmıştı. Şi-Yama, Tiyen-Fonun yerini bile dolduracağını umuyordu. Öyle ya.. mademki hakan Şi-Yama- Yı, Tiyen-Fodan çok seviyordu, Onun sayısız fedakârlıklarını, münhal ka- Jan bir imparatoriçelikle neden öde- mesindi? Şi-Yama böyle düşündüğü gibi, bir çök kimselerin aklından da bu ihti. maller geçiyordu. Şi-Yamanın elinde Tiyen-Foyu yal- nız beş yıl için değil, ebediyyen göz- den düşürecek kadar kuvvetli bir ve- sika, bir sebep daha vardı: Tangut Koraya giderken, imparatoriçe ile neler konuştuğunu Şi-Yamadan baş- ka duyan olmaınıştı. Tiyen-Fo Tanguta Koradan mağ- 1üb dönmesini, hiç olmazsa Kora pren- sini en ufak bir şekilde bile olsa ra- batsiz etmemesini söylemiş, Tangut da imparatoriçeye söz vermişti. Kubilâyın bütün ümidi Tongutta idi: — © Koradan muzaffer dönecek., ve valimizin bâşını vurduran Kora prensinin başını getirecektir! diyordu. Eğer Kubilây, Şi-Yemanın duyduk- larını duymuş olsaydı, Tiyen-Foyu beş yıl hapse mahküm etmez, belki onu derhal cellğda teslim ederdi, Moğol tahtını yıkmak ve hakanın yerine yabancı soydan birinin getiril mesine çalışmak Moğol yasasında en ağır cezası olan suçlardan sayılırdı, Buna teşebbüs edenler yalnız idam kalmaz, toprağı kirletmes mesi için vücudü de âteşte yakılır ve külü havaya savralurdu . Semyga bÂhadır o gün saraya vardis ğı zaman Kubilây han henüz harem den çıkmamıştı, İhtiyar vezir cariyelerden birine sordu: — Hakân kimin dairesinde?.. — İmparatoriçe Gökçinin dairesin- de kaldı bu gece de... Bemga bahadır bu vaziyetten çok memnundu. Hakanım ihtiyar veziri, Gökçine çok acırdı. Tiyen-Fo kendi soyundan olduğu halde: «Bu, çok teh- likeli bir kadındır!» diyerek kendisin- den daima çekinirdi. Gökçin hakanın eski karısıydı. Semga ona çok hürmet ederdi. Gök“ çin Pekin sarayında hiç kimseye fe- malık yapmâmeş, iyiliği çok sever bir Moğol kadını idi. Semga bahadır, hakanın hareme" den çıkmasını belemek üzere Roma- hı Tahibin dairesine uğramıştı. Sem- ge Romalı rahiple konuşmaktan zevk duyardı. fakat, uzun boylu mübaha- seye girişmekten de - belki beni hıris« tiyanlığa teşvik eder - endişesile çeki nirdi. Rahip Kroen, hakanın vezirini gö- rünce kapıdan karşıladı.. kendisini Çin âdetince yerlere kadar iğilerek se- Jâmladı, Semga bahadır, rahibin ken- disine bu kadar hürmet göstermesin- den her zaman memnun olurdu. Sinyor Kroen kapıyı kapadı. ko- nuşmağa başladılar: — Hakan henüz haremden çikma- muş.. vakit gelmceye kadar sizinle görüşmek istedim. Kapınızın önür- den sizi çiğneyip geçemedim. — İltifatınıza teşekkür ederim! Si- zi ziyarette kusurum çoktur. Fakat, köşkünüze yalnız gelmeye cesaret v miyorum. — Niçin?.. ne?.. — Rahatsız ederim belki diye.. — Hayır. Ben hekanın sarayında olmadığım zaman, misafirlerim ve dostlarım hiç bir zaman böyle bir en- dişe taşımazlar, Evime gelirseniz pek memnun olurum! Bu kısa konuşmadan sonra, rahip Kroen baş vezirden sordu: — Koradan bir haber alıyor musu- nuz? — Hayır. Henüz bir haber alama- dık. Fakat, alacağımız haberi şimdi- den bir kelime ile ifade etmek müm- kündür. — Nasıl?.. — Nasıl mı? Pek tabit olarak zafer haberi bekliyoruz. Çünkü Kubilây hanın şimdiye kadar harp için gön“ derdiği ordulardan muzaffer olmıya- Tak döneni yoktur. — Bu, bence bir talih işidir. — Hayır. 'Talih değil, kuvvet işi bu. Talihten yardim umanlar, zayıflar- dr, — Koraya giden ordunun biran için mağlüb olarak döndüğünü farzede- Jim.. böyle bir vaziyet karşısında ha- kanın ne yapacağını pek merak edi- yorum. ö — Bu ihtimeli hiç bir zaman tasav- yur etmedim. Fakat, eğer ordumuz böyle bir bozguna uğrıyarak dönerse, Kora prensini tedibe bizrmt Kubilâ- yın gideceğinde şüphem yoktur. 'Bu sırada dışarıda iki kişinin yük- sek sesle konuştukları işitildi. Semga bahadır kulak verdi.. haka» nın başcücesi Tuman bağırıyordu: — Japon elçisi deği, Japon impara- toru da gelmiş olsa, harem kapısı açıl. madan hakana haber veremem. Hay- di git.. elçiye böyle siyle. ya bekler. sin.. yahut iki saat sonya gelsin. Semga bahadır kapıya koştu. Cüceye seslendi: —'Tuman! Kime bağırıyorsun öyle Hakanı uyandırmak istiyen bu ziyade vetçi kimdir? Bu cesaretsizliğe e (Arkası var) ADAN ae in Ri ma A vi