Turunç Her şeyinden istifade edilmesi kabil olan bir meyva Mevsimin meyvaları içinde en fay- dallarından biri de ekşi turunçtur. 'Turuncun bir çok hassaları vardır. Bunların başında karaciğer üzerinde- ki tesiri gelir. Turunç safranın akma- sını, hazmı kolaylaştırır, kanı taze- ler, cilde şeffaflık verir. Buna rağmen aileler arasındı turunçlan istifade etmek pek âdet olmamıştır. Hattâ ağzına hiç turunç koymamış olanlar pek çoktur. Turunç öyle bir meyva- dır ki her şeyinden istifade edilebilir. Suyundan şurup yapılır, salataya li- mon yerine kullanılır. Kabukların- dan nefis reçel olur, pasta olur. Ekşi turunç salataya limon yerine kullanılınca daha güzel koku ve lez- zet verir, hazmı kolaylaştırır. Memle- ketimizin bazı yerlerinde ezcümle Adanada kebablara bile turunç sıkar- lar. On beş iri ekşi turunçtan hem şu- rüb, hem reçel, hem pasta yapmanın usulünü tarif edelim: Reçeli — Turunçların kabuklarını rendelemekten İse gayet — keskin bir çakı ile hafifçe soyarak traş etmeli, “(Bu suretle turunçlar parlak olur.) Sonra portakal soyar gibi turuncun kabubuklarını uzunluğuna altı kısma taksim ederek soymalı. Her bir par- çayı bükerek kalın dikiş iğnesi ile ka- hn tireye geçirmeli, Bunları ateşte büyük tencere ile kaynıyan sıcak su İçerisine atmalı, beş on dakika kaynadıktan sonra ze- hir gibi acı olan suyu dökmeli, tek- rar sıcak su koyarak kabuklar yumu- şak oluncıya kadar kaynatmalı. Suyu dökmeli, soğuk su doldurmalı. Sabah akşam suyunu değiştirerek acısını çıkartmalı, Bazan 24 bazan da 48 saat soğuk suda durmakla acısı çıkar. İki kilo kristalize şekerle altı bar- dak suyu ateşe koymalı. Bir iki taşım kaynayınca içerisine tirelerinden çi- kanlan bükülmüş turunç kabuklarını atmalı, Bir buçuk limon suyunu sıka- rak kaynatmalı. Kabuklar şekeri içi- ne alarak şeffaflaşınca ve şeker ağda- Janınca ateşten indirmeli, Reçel ol- muştur. Şurubu — Kabukları alınan tu- Tunçlar soyulmuş portakal gibi kalır. Bunları (elleri gayet iyi yıkamalı, ka- tiyyen acılık olmamalı) elle limonink- ta sıkarak suyunu almalı, On beş iri turunç suyuna bir kilo iki yüz elli gram ince Amerikan şekeri koymalı. Hiç kaynatmamalı, karıştıra karıştı- Ta şekeri eritmeli. Bazan şekerin ta- mamile erimesi bir gün sürer. Gelip geçtikçe karıştırıp bırakmalı, Şurup Esad Mahmud Karakurd — Peki öyle ise madam; sokak üs- tünde bir oda istiyorum... Kadın parmağını yukarı doğru uza- tiyor... — İşte istediğiniz oda!... Merdivenlerden çıkıyorlar... Sofa- da dört, beş adım yürüdükten sonra bir kapıdan içeri giriyorlar... Büyük bir oda; geniş kanapeler. halılar. vazolar. ve bir sürü kitap, resim!... Kadın, burnundan bir takım garip sesler çıkarmaktadır. — Şu köşeye bir karyola konulabi- Biri... — Pekil... Dönüyorlar... Merdivenlerden ini- yorlar... Kadın gene burnundan ko- nuşmağa devam ediyor... — Yalnızsınız değil mi?, — Evet!... Bir ben, bir de askerim! — Demek, askeriniz de burada ya- “tacak?. — Eğer müsaade ederseniz!... Kadın huşunetle başını sarsıyor... — Ne kadar kalacaksınız evimde?, — Evinizde mümkün olduğu kadar 3 Vi Son senelerde ancak yün örme bluzlar giyiliyordu. İpekliden, dantel- den tayörün içine çeşit çeşit blu: giyiliyor. Eler kumaştan ve her biçim- de bluz modadır. Birkaç model derece- diyoruz: 1 — Mavi krepten bluz. Yakasını teşkil eden parçanın iki tarafına dar krem bir dantel çevrilmiştir. Yakayı tutan parça, kemer gibi KAÇ BLUZ Jı ilin YA Ea uz 3 “ e lanmıştır. 2 — Pembe benekli limon düz pembe limondan parçalar kon- muştur ve pembe kristel düğmelerle İliklenmiştir. 3 — Siyah muslinden yelek şeklin- de bluz. Yakasında ve ceplerinde si- yah dantel vardır. Kumaşından ya- Pılmış döğme ile iliklenmiştir. Beyaz organdiden bluz. Biye üzerine | olarak yapılan bluzun önü ajurla süs- lenmiştir. Yaka ve kollarında dar bir volan vardır. Yakasına iki çiçek iliş miştir. 5 — Beyaz krep satenden mervür- le süslenmiştir. Yakasının etrafında ve kollarında ince valonsien danteli vardır. 6 — Sarı muslinden ince pli ve vo- lanla sü bluz. gibi şeffaflaşınca küçük Şişelere tak- | sim ederek saklamalı. Turunç suyu şekersiz sıkılmış durursa acı olur. Bu- nun için turunçları sıktıktan sonra Katiyyen bırakınamalı, hemen şekeri- ni ilâve etmelidir. Pastası — Turusıçları traş ederken çıkan ince zar gibi kabukları sıcak su- da haşlamalı. Bir gün temiz soğuk su- da bıraktıktan sonra et makinesinden çekmeli. İçerisine 250 gram ince Ame- rikan şekeri, 250 gram mekineden geç- miş ceviz karıştırtaalı. Altı yumurta- yı telle vurup köpürtmeli ve ilâve et- meli. Yağlanmış bir tepsiye yarım parmak kalınlığında yayarak fırında pişirmeli. ÇiLLERE KARŞI Yazın güneşten çil lekelerine mâni olan, ve cildi beyaz ve yumuşak tu- tan bir ilâcı evde kolayca yapmak mümkündür. Meyvacılardan sakız ba- deminin süt tahta gibi olan kabukla- rından bir avuç almah. “İki bardak su ile bir sanat ateşte kaynatmalı, ateş- ten indirerek soğumağa bırakmalı. Diğer taraftan bir kahve kaşığı tatlı badem yağı, bir kahve kaşığı toz halinde kola, bir çorba kaşığı gülsuyu ve gayet taze bir yumurtanın yalnız akını almalı, Derince porselen bir kap içi ta bir kaşıkla bunları karıştırıp hal- letmeli. Kaynıyan badem kabukları- “| nm suyunu ilıkikenbir tülbenitern süzmeli, ve bu su içine ezilen hallolan pomadı katmalı, karışlırmalı, Bunları bir şişeye doldurup ağzını kapamalı ve bir çeyrek saat muntazam bir Sü- Tette şişeyi çalkalamalı. Şişeyi serin bir yerde muhafaza etmeli, Her gece yüz yıkandıktan sonra, bir parhuğu İlüçla ıslatıp yüzü ve gerdanı silmeli, Kurulamadan bi- rakmalı. Her gece ilâcı kullanmazdan evvel şişeyi çalkamalıdır. 21 Nisan 1937 a Moda haberleri Sabahlar: giyilen ayakkabıların ökçeleri alçaktır. #ya5 santim yüksekliğindedir. Öğleden sonra giyilenlerin ökçeleri 9 santimdir. Gece, tuvalet ayakkabıların ökçe- leri çok yüksektir yahut hiç ök- çesiz sandal biçimidir. 4 Çoraplar gayet incedir. Kı- zartılmış ekmek, sonbaharda dö- külen kuru yaprak renkleri en çok kullanılanlarıdır. Yazda eldivenler siyah, be. yaz ve ldcivertten maada, mercan rengi, yaprak yeşili ve altın sarısı olarak kullanılacaktır. Mavi, pembe, yeşil sarı pa- nama hasırından yapılan küçük kanotye şapkalar rağbettedir. Koyu renk etekle açık renk kısa tayör veya bölero çok giyile- cektir. Kahve rengi etekle kırmızı, siyah etekle sarı, lâcivert etekle- yeşil ceket veya bolero giyilmeli- dir. Çiçekli organdiden bluz mo- dadır. Gayet ince kumaştan siyah organdi veya jorjetlen mantoları ziyaret için giyilecektir. * Şapkayı süsleyen çiçeğin eşi Gbisenin yakasına iliştirilmekte- dir. ene) Kafe Glase Taksim Bilge: Misafirlerinize ikram etmek istediğiniz ( mak güç bir iş değildir. Dört bardak kaynar sıcak su içerisine 250 gtam iri çekilmiş alafranga kahve atınız ve bir çeyrek ateşte kaynatınız. Kahveyi kesif severseniz yarım saat kay- natabilirsiniz. Tülbentten süzerek soğu- mağa bırakınız. Başka bir kap içerisine 350 gram şer kerle 250 gram süt koyarak kaynatı Soğuduğu zaman kahveyi ilâve ediniz. Buz üzerinde yahut frigidairede soğut- tuktan sonra bardaklara taksim ediniz, üzerine krem şantiyi koyarak ikram ediniz, Diğer bir tarzı da şudur: Sütle kahve- yi karıştırdıktan sonra dondurma kutu- 8u içine koyarak biraz sertleşinciye ka- dar çeviriniz. İkram edileceği 750 gram krem şantiyi ilâve ediniz. Bir iki defa dondurma kutusunu döndürdük- ten sonra bardaklara taksim ediniz. Organdiyi yumuşatmak Arnavutköy Bilge altuğ: | - Organdi yumuşyamaz. Yıkanıp ütülenince eski sertliğini tekrar bulur. Sodalı $u ile ateş- te kaynalırsanız belki yümuşar, fakat © zaman da rengi solar. Rumen bluzu iş- lerek için markizet gayet iyidir. zaman ECE!.. Tefrika No. 18 az kalmağa çalışacağım madam!.. — Bunu yalnız evim için değil, memleketim için de temenni ederim. Yüzbaşı, hiç istifini bozmuyor... — Ben de öyle madam!... Kapıya doğru yürüyorlar. — Erken yatmağı severim ben mös- yöl.. — Ben de aksine geç yatmaktan hoşlanırım madam!... — O halde? — O halde siz yalarsınız, neferim beni bekler!... Kapının önündeler,.. Zabit topuk- larını biribirine vurarak kadını asker- ce selâmliyor... — Bonjur madam!... Kadının cevap vermesini beklemi, yor, hemen sırtını çeviriyor ve yürü Kapı, arkadan büyük bir gürültü ile «çat» diye kapanmıştır. Beklenilmiyen bir tesadüf!,.. Dört bir tarafı çam ağaçları ile çev- rilmiş, geniş bir bahçenin ortasında iki katlı büyük bir binal,., Burası İbrall askeri hastanesidir... İç kapının önünde silâhlarını çatmış bir manga Türk askeri bekliyor... Bi- nayı dört bir tarafından Kavrıyan ge- niş bahçe, muntazam tarhları, etrafa serpilmiş öbek öbek ağaçları, yılanka- İ Vi yollarile karların altında öyle gü- 2el, öyle şık bir manzara yapıyor ki!., Dış kapının önünde heyecanla Türk &skerlerine bâkan beş, on kadın!... Hastanenin buzlu camlarını örten per- deleri, arada sırada kımıldıyor... Ha- yal gibi titreyen bir takım meçhul başlar!... Bekliyoruz... Bir ses... Başçaşuş; yüzbaşı geliyor... Derhal çavuş, kapıya doğru koşu- yor... Asker selâm vaziyetinde... Be- lediye reisi yüzbaşının yanında... Zabitle, çavuş arasında şu kısa mu- havere geçiyor... — Girdiniz mi içeri?. — Hayır emriniz üzerine $izi bek- ledik!... — Kimse varmı?, — Arasıra, perdelerin arkasından bir takım insan gölgeleri beliriyor... — Bu memleketin huyu zahir bu! Zabit, şöyle bir etrafına bakınıyor... — Hemen şimdi hastanenin etrafı- nı sarın!... Ben içeri giriyorum. Arkasına dönüyor... Kendisini ta- kip eden neferlere gelmelerini işaret, ettikten sonra, belediye reisi ile bera- ber taş merdivenlerden ağır ağır yuka- rı çıkıyorlaı Camlı bir kapı... İtin. ce açılıyor... İçeri giriyorlar... Gene taş birkaç merdiven ve sonra geniş bir koridor... Hemen. koridora geçiyor ve yürümeğe başlıyorlar... Tek bir insan yok... Koğuşların kapısı ardına kadar açık... Yatakları alınmış bir sürü kar- yola! Zabit kendi kendine söyleniyor... — Vay insafsız herifler vay!... Ya- takları bile söküp götürmüşler!... Yürüyorlar... Yüzbaşı, ikide birde kapıları açarak, boş koğuşları gözden geçiriyor... — Fena da değil yani, epice büyük bir hastane!... Belediye reisine dönüyor... — Fakat anlamadım, burada hiç ağır yaralı yok muydu. Onlarda mi götürdüler yoksa?.. — Hayır, ağır yaralıları öbür tara- fa taşıdılar, şimdi göreceğiz! Koridorun sola doğru kıvrılan köşe- sinden dönerek bir kapının önüne ge- Iiyorlar, Belediye relsi yavaşça kapıyı açıyor.. giriyorlar... Başka; loş bir koridor... Bu loş koridorun üzerine dizilmş beş on küçük koğuş!... — İşte ağır yaralılar burada efen- dim!.. — Zal. Yüzbaşı, yavaşça koğuşlardan biri- nin kapısını açıyor... — 000001... K Yanyana dizilmiş dört yatek ve bu dört yatağın yastıkları üzerinde ana evinden fırlamış patlak gözlerle deh- şet ve korku içinde yüzbaşıya bakan bir takım sarı, çözük, yuvarlak kafa- lar!... Yüzbaşı hemen kapıyı - kapıyor yürüyorlar... Biran... Olduğumuz yer de birdenbire mıhlanıp kalıyoruz... Kulaklarımız derinden gelen bir se- sin uğultusu ile çınlıyor... İnliyen, tı- .kanan, yalvaran bir ses...- Bir ada- mın, acı acı türkçe bağırdığını işiti- yoruz... — Etmeyin, eylemeyin!... Kulunuz, köleniz olam, kıymayın bana!... Yüzbaşı, beyninden yıldırımla vü- rulmuş gibi sarsılıyor... Yalnız boğa. zından boğuk bir hırıltının fırladığı« nı duyuyoruz... — Yetişin; orada bir Türkü öldürü- yorlar galiba! Düşünmeğe vakit yok... Yüzbaşı, herkesten evvel deli gibi belinden ta“ bancasını çekerek İleri atılıyor... Ko- şuyor ... Yıldırım, fırtına, kasırga gibi koşuyor... ü Önünde sarı birkapı... Kapıya bir tekme indirince dalıyor içeriyel... Fakat dalması ile beraber ağzından gayri ihtiyari «A3 diye boğuk bir sesin fırlıyarak, olduğu yerde mıhlanıp kal- ması bir oluyor... Orada kiminle bir- denbire karşılaşıyor, biliyor. musu-