Her akşam bir hikâye açtı, içeri gir- birdenbire tit- hazırlanmamış yol Bir duvarda he- nüz indirilmemiş bir resim görünü- yordu: Esad. Seniha yaklaştı. Bu eski, solmağa başlamiş bir enstantane idi. Esadın bahçede alınımş profil bir'Tesmi idi. Durdu ve — Esad! diye haykırdı. Genç kadı- nın yeisli sesi koridorun düvarları içinde öldü. Senihanın göğleti yaşla doldu. Odaları * aramağa başlıyarak hafifçe tekrar ediyordu: Esad! Esad! Onun haber vermeden, veda etme- den, ayrılığın acılarını ve göz yaşla- Tini görmemek için, sessizce gitmiş olduğunu düşündü. Halbuki Esad henüz gitmemişti. Ya- Zi odasının kapısından göründü. Ar- kasında pijaması vardı. — Metin olmak lâzım, yavrum, di- yordu. Seniha başile tasdik işareti verdi. Fakat bu metanet tavsiyeleri bir ce- maze çıkacağı zaman söylenen şeyler değil miydi? Cenaze... Evet, şimdi teş- Yi edilecek bir aşk vardı. Seniha duvara dayandı, şapkasını Çıkardı. Esad genç kadına yaklaştı, onu kollarmın arasında sıktı. İhti- malki kendisine o kadar mahzun di, kapadı. Bu 1. Kor'dörda mahzun bakan o siyah gözleri gör- mekten korkuyordu. — Senihacığım, yapma böyle. Seniha kendisini sevdiği erkeğin kollarından kurtardı çekildi: Bir adım geri ziinü görmek İstiyorum, Esad, ini o sevgili çehreye dikmiş, bütün tefarruatımı hafızasına hakket- mek ister gibi bakıyor ve onu hiç unutmamak istiyordu. — Neden bu kadar üzülüyorsun, Seniha? Üç ay çok bir şey değil. Ben gene geleceğim. Seniha düşünüyor, inanmak iste- miyordu. Evet, çok müteessirdi. Fa- kat kimbilir, belki Esad sahiden gene gelecekti. Üç ay nedir ki? İçinde do- gan bir ümid ile gülümsedi. — Bana mektup yaz! — Hay hay, — Hemen şimdi gidiyor musun? — Birazdan. Epeyce bir müddet bir şey konuş- madan durdular, Zihinlerdeki Lâkır- dıları birbirlerine söylemek yolunu bulamadılar. Nihayet Esad genç kadı- ra öptü, okşadı: — Haydi, git artık sevgilim, dedi. — Peki, gideyim ... Çıkarken - ayığı sendeledi. onu tuttu. “ Bu sırada ihtiyar bir kadın yanın- da bir çocukla merdivenden iniyordu. Seniha sevgilisini son bir defa daha öptü, sıktı Kapı ağır ağır kapandı. Seniha artık arkasında Esad yok zannedi- yordu. Çünkü biraz sonra gidecekti. Merdiveni inerken onu ilelebed 8e- veceğini düşünerek kuvvet bulmak istiyordu. Esad dünyada onun için her şeydi. Hayattı, neşe idi, saadetti, aşktı. Sor bir defa daha onu öpemediğine müteessif idi, Fakat bu son busenin teati edilmemiş olmasi münasebetle- rinin bitmediğine ve bitmiyeceğine dair onun içine bir ümid veriyordu. Sokağa çıktı. Soğuk rüzgâr ona bir Parça can verdi. Sokak tenha idi. Bir daha göremiyeceği eve bakmak için başını çevirdi. 'Tramvaya bindiği vakit uzun boy- Tu bir erkek gördü. Son bir defa da- ha öpemediği Esada ne kadar benzi- yordu. Bir türlü kapanmıyan kapıdan 50- ğuk bir rüzgâr giriyor, Senihayı tit- retiyordu. O hep Esadı düşünüyordu. İbtimalki bâlâ evde idi. Fakat Seniha için artık yok demekti. Gözlerinin yaşla dolmak üzere olduğunu hissete ti. Belki de ağlıyordu da farkında bi- le değildi. Kendisini biraz toplamak için aya- ğa kalkıp kapıyı kapamak istedi: Fa» kat kollarında kuvvet kalmamıştı, beceremiyordu. O zaman, Esada ben- ziyen erkek yardım etti, — Mersi! dedi ve yüzüne baktı. Titredi. Profili tıpkı koridordaki Esadın resmine benziyorüt. Kalbinde Esad , nihayetsiz bir hüzün ve melâl duydu. Erke ekrar baktı. Baktıkça arada ki müşabehet onu "daha ziyade hây- retlere düşürüyordu, Yalnız saçları o kadar küstahane değildi. Yüzünün rengi, biraz daha beyazdı. Bir kadın Yünında, ayakta duruyordu. Seniha, Esadın yanına böyle soku! k kadın- ları düşündü ve anlamak ii Ayağa kalktı. Durakta inecekti. Sendeledi. Esada benziyen erkek der- hal atıldı ve Senihayı tuttu; Seniha tramvaydan indi. O erkek de arkasından. Seniha takib edildiği- nin farkına vardı, Canı sıkıldı. Igtıra- bi ile, hatıraları ile yalnız kalmak istiyordu. Camekânların birinde o tanımadı- ğı erkeğin hayalini gördü. Esada ne kadar benziyordu! Seniha bir rahatsızlık hissediyordu. Üşüyordu. Fakat elleri yanıyordu. Fiyevri vardı. Cadde çok kalabalıktı. Gelen geçenler ona çarpıyorlardı. Bazan kulağına gülüşme sesleri geli- yordu. Vitrinlerin aydınlıkları gözleri- ni rahatsız ediyordu. Yanyana yürü- yen mesud çiftlerin manzarası Seni- hanın kalbini âdeta ateşle dolduru- yorlardı. O yalnızdı, çünkü Esad gidi- yordu. Duvara dayanarak durdu. Çünkü başı dönüyordu. Etrafında her şey dalgalanıyordu: — Hanımefendi, ( rahalsızsınız... Müsaadenizle sizi evinize kadar gö- türeyim, Bu Esada o kadar benziyen erkekti. Kendisini takdim etti; — Mehmed İrfan. Bir sene sonra, tenha bir tramva- yın bir köşesine oturmuş olan Seniha mavi İstanbul semasına, sokaktaki neşeli kalabalığa keyifli, keyifli bakı- yordu. Bir duraktan otuz yaşlarında 'uzun boylu bir adam tramvaya bindi, Bu Esaddı. İnmek için ayağa kalkmış olan Seniha onu görünce: İrfana ne kadar benziyor! diye düşündü ve tereddütler içinde yürü- dü. Hikâyeci « AK ş AM, ın Çocuklar için tertib ettiği resimli müsabaka — Hayvan resimlerinin neşri bitti Evvelce de bildirdiğimiz üzere, müsabakaya iştirak etmek için (20) tane resmi biriktirmiş olan- lar, resimlerde gördükleri hayvan- ların (hangisi hangisine düş- man) ise onları yanyana yapıştı- np aşağıdaki adrese göndermeli- dirler; «Akşam gazetesi Çocuk dünyası resimli müsabaka memurluğuna» Dikkat: 1 — Gönderilecek mektuplar- daki isim ve adreslerin okunaklı olması, 2 — Neşredilen (20) tane res- min tamam bulunması şarttır. 3 — Bu müsabakaya ald mek- tuplar (1 mayıs 1937 cumartesi) günü saat 17 ye kadar kabul edi- lecektir. Filibe sergisi Bulgar kralı majeste üçüncü Bori- sin himayesi altında her sene ilkba- harda Filibede bir nümune sergisi açı- lir. Sergi bu sene 3 mayısla açılacak 16 mayısa kadar sürecektir. Sergiye 14 ecnebi memleketi iştirak edecektir. Burada sanayi ve ziraatte kullanılan makine ve aksamı, Bulgar toprakla- rının mütenevvi mahsulleri teşhir edi- lecektir. Filibe sergisi her sene daha fazla rağbet görüyor ve birçok ecnebiler ta- rafından ziyaret ediliyor. Bu sene Bul- gar ve ecnebi demiryolları bazı ko- laylıklar göstermişlerdir. Bulgar de- miryolları 10 hazirana kadar ecnebi ziraatçılara ücretlerde tenzilât yapa- cak, Bulgaristanın başka merkezleri. ni ziyaret için de kolaylık gösterecek- tir. amman 1 Mayıs bahar bayramı günü e Türk , Maarif İstanbul — Plâkie Türk r Öğle neşriyatı: 12 si, 12,50 Hava 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: 17 İnkılâp dersle- ri “Üniversiteden naklen: Mahmut Esat Bozkurt tarafından, 18,30 Plâk- la dans musikisi, 19 Çocük Esirgeme kurumu namma konferans, Doktor İbrahim Zati; 19,30 Eminönü Halkevi neşriyat kolu namına bay Nusret Se- fa (yeni neşriyat), 20 Belma ve arka. daşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Ömer Rıza tara- fından arapça söylev, 20,45 Cemal Kâ- mil ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları: Saal ayarı, 21,15 Konservatuar korosu: Fransız tiyatrosundan naklen, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün prog- ramı, 22,30 Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23 Son. Ecnebi istasyonların bu akşamki en Müntehap Programı Milâno (368) saat 22 eLuisa Miller» opera (Verdi) nin. Floransada Bele- diye tiyatrosundan nakil, Prag (470) 21 Orkestra konseri. Frankfurt (251) 21,10 Opera musikisi. Varşova (1339) 21, 15 Orkestra. Paris P.T.T. (432) 21,30 Senfonik konser, Monako (405) 24 Gece konseri. Berlin (357) 20,15 Koro. Soltens (443) 22 Piyano konse- ri. Viyana (507) 23,20 Piyano konseri. Peşte (549) 24 Piyano. Peşte (540) 0,20 Tzikan orkestrası, Dans Musikisi Peşte (549) saat 22,10 - Frankfurt (251) 23,30 - Marsilya (400) 24 . Lon- dra (kısa dalga) 24. 28 Nisan 837 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230 Plâkla Türk musikisi, 1250 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı. 14 Son. Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi, 19 Çocuk Esirgeme kurumu namına konferans: Doktor Ali Şükrü, 19,30 Mandolin orkestrası: Berk ve ar- kadaşları, 20 Nezihe ve arkadaşları ta- rafından 'Türk musikisi ve halk şarkı- ları, 20,30 Ömer Riza tarafından arap- ça söylev, 20,45 Bimen Şen ve arka- daşları tarafından Türk musiki ve | halk şarkıları: Saat ayarı, 21,15 Or- İ kestra, 22,15 Ajans ve borsa haber- leri ve ertesi günün programı, 22,30 Şan bayan Mayda tarafından, 23 Son. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangallıda Nargileciyan, Taksim: Limonciyan, Beyoğlu: İstiklâl caddesinde Dellasuda, Ga- lata: Karaköyde Hüseyin Hüsnü, Kasımpaşa: Müeyyed, Hasköy: Nesim Aseo, Eminönü; Bensason, Heybeliada: Halk, Büyükada: Halk, Fatih: Şehzadebaşında Asaf, Karagümrük: Mehmed Fuad, Ba- kırköy: Merkez, Sarıyer: Osman, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Ru. melihisarındaki eczaneler, Aksa- ray: Yenikapıda Sarım, Beşiktaş; Süleyman Recep, Kadıköy: İskele caddesinde Sotiryadis, Yeldeğir- meninde Üçler, Üsküdar: Ömer Kenan, Fener: 'Balalla Merkez, Beyond: Cemil, Küçükpazar: Yor- gi, Samatya: Kocamustafapaşada Ridvan, Alemdar: Ankara cadde- sinde Eşref Neşet, Şehremini: Ah- med Hamdi. Türkiye o Ecnebi 1400 kuruş 2700 kuruş 760 > 1450 » Posta ittihadına dahil olmayan ecvebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adrep tebdlli için yirmi bep kuruşluk pul göndermek İlzımdır. Sefer 15 — Ruzu Kasım 171 & İnak Güneş Öğle İkindi Akşam Yat E 810 108 SIZ 900 120 haz Ya 310 SARIZ 1001 18401 2047 İdarehane: Babiâli civan Acımusluk Sok, - Pr. seray IZKUBILAY HAN Yazan: İskender F. Sertelli Gökçin, yere diz çökerek yalvardı : “Tanrım! Sen Ulu hakanımızı bize bağışla!, Kubilây kafesin başında duruyor. du Rahip sözünde yalancı çıkmadığını görünce sevinmişti. Kubilây kaşlarını çâtarak hurıldan» dı: — Bülbül ölüyör.:. Ve çok sürmedi. bu küçücük se- vimli mahlük çarçabuk zehirlenip öl- müştü. Aradan çok zaman geçmedi. Kubi- lây geyik yavrusunu okşarken, ölüm sırası kırmızı gagalı dere kuşuna gel- mişti. Dere kuşu büyük bir kafes içinde tünemişti. Rahip Kroen bu kuş kafesinin önünde nöbet beklerken ha- reketsiz duruyor ve kuşun arasıra titreyen kanadlarının birdenbirğ ya- ürperme var. Ve işte şimdi nerdeyse © da tünekten yuvarlanacak. Dedi, Kubilâyın âsâbı fena halde bozulmuştu. Dere kuşunun nasıl deb- reştiğini ve nihayet gözleri beyazla- nıp düştüğünü hayretle gördü. Kuşların ikisi de yarım saat içinde ölüvermişlerdi. Kubilây, rahibe: — Yarım saat içinde Şu zavallı mah- lükları öldüren bu zehirli şerbet, be- ni neden şimdiye kadar öldüremedi?. Diye sördu. Rahip: — İnsanların mukavemeti fazladır, hakanım! Birdenbire zehirlenecek 0- lursanız, bu sır çabuk meydana Çi kar:. halbuki böyle yavaş yavaş zehir- lenmenin hiç bir tehlikesi yoktur. İn- san bu gibi zehirlerle iztırap çekme- den ölür.. dedi, Odanın içinde birdenbire bir gürül. tü koptu. Acı su içtiği zaman bile sancılanan bu narın hayvancık da ölüm saraları geçirmeğe başlamıştı. Birdenbire ken- dini yerlere atarak debreşti.. bacakları titredi.. kalktı, tekrar düştü. Bağırdı, hırladı.. ağzımdan yeşil köpükler gel- di.. gözleri dışarıya fırladı, kamı şiş- ti ve biraz sonra başını yere bıraktı. öldü. Kubilây çok müteessirdi. Artık konuşacak halde değildi. Kendisine içirilen zehirin hayvan- lar üzerinde yaptığı tesiri gözlerle görmüştü. “ “Hakan rahibin yanma sokuldu. eli- ni omuzuna koydu: — Bu iyiliği unutmıyacağım, sin- yor! Rahip, hakanın dizlerine kapandı: — Sizden bir ricam var, imparator hazretleri! — Ne istiyorsun?. a — Bize müsaade eğiniz.. hemen ya- rın yola çıkalım. memleketimize dö- nelim. — Bu İsticale sebep ne?. — Bu hâdiseden sonra, burada ka- Iamayız, hakanım! Hayatımız tehli- keye düşer. — Kimden korkuyorsun? — İmparatoriçe hazretlerinin inti- kamından., Kubilây gözlerini açtı: — Bu geceden itibaren Tiyen-Fo zidanda yaşıyacak ve bir karıncaya bi- Je fenalık yapmak fırsatını bulamıya- cak. Sana gelince, şimdilik Pekin Sa- rayında oturacaksın! Birkaç gün son- ra Gerolan sayfiyesine birlikte gide- ceğiz ... Tiyen-Fo hakan çağıracak diye bekliyordu. Soyunmamıştı. İmparatoriçe o gece çok neşeliydi, Koradan yüz güldürücü haberler al- maştı, Koraya giden Tangut kora prensile 'uyuşmak istediğini yazıyordu. 'Koradan yirmi milyon Koralı, pren- se sadakat yemini ederek silâhlanmâ- ğe başlamıştı. Kora prensinin günün birinde büyük bir ordu ile Pekini mu- hasaraya gelmesi ihtimali Tiyen-Fo- yu sevindirmişti. Kora prensi muzaffer Olursa, Mo- No. 32 gol lahtına kolayca oturacağını umu» yordu. Pekin sarayında imparatoriçe 'Tiyen-Fo gibi kuvvetli bir eli faaliyet. te bulundukça, bu. hayflin-bir gün hakikat olmasına hiç bir mâni de-yok- tu. , Bereket versin'Ki, Kubilây Tiyen- Foyu zamanında zindana attırmış ve bu suretle iki tehlikeyi de önlemiş 0- Tuyordu. ” Rahip Kroen kendisini ikaz etme- miş olsaydı, Kubilâyın hem hayatı, hsm de tahtı tehlikeye düşecekti. Tiyen-Fonun kapısında sert yürü- yüşlü cellâdların ayak sesleri isitildi. İmparatoriçenin birşeyden haberi — Nereye götüreceksiniz beni?. — Zindana... Tiyen-Fo titredi... Vücudünde o dakikaya kadar his. setmediği bir ürperme duydu. — Suçum neymiş?... — Bilmiyoruz... Hakan böyle em- retti. Sizi elimizle zindana götürece- ğiz. — Hakanı bir dakikacık olsun gör- mek mümkün değil mi?. — Hayır. Çok şiddetli buyruğu var. Hattâ bana sormadan yemek bile vers meyin, dedi, 'Tiyen.Fo ayakta nim. Sendeledi.. Fra az bağı gözüldü., ai imparetoriçmin yanına ed kuldu: — Büyük bir tehlike yok.. neden bu kadar korkuyorsunuz?. Tiyen-Fo gittikçe boğulan sesine €5- ki ahengini vermeğe çalışarak: — Haysiyet ve şerefimin yere düş- mesinden daha büyük bir tehlike ta- savvur olunur mu?. dedi, Benim zin- dana atılışım, mezara girmekten da- ha büyük bir felâkettir. Cellâd; — Vaktimiz yok, imparatoriçemi. » Dedi. dışarıya seslendi. iki cellâd daha geldi.. Tiyen-Fonun kollarına gire diler, “Kubilây Çinli karısı canlı bir ölüye benziyordu. Kalbinin çarptığı göğsü- nün bir körük gibi sık sık kabarıp sönüşünden belliydi.. fakat, kalbin den başka vücudünün hiç bir uzvu hareket etmiyor gibiydi. İmparatoriçeyi sürükler kerek zindana götürdüler, Sarayda bir kargaşalık vardı. O gün, yalnız Pekin sarayı deği, Pekin şehri de biribirine girmişti. «Tiyen-Fo zindana atılmış!» Herkesin ağzında dolaşan bu üç kelimeden başka birşey işitilmiyordu. İmperatoriçenin zindana atılışının sebebini bilen yoktu. Hattâ bunu biz- zat imparatoriçenin kendisi de bilmi- yordu. Tiyen-Fo vaziyetinden çok emindi. Eski zehir hâdisesini yalnız zenci Ay- şe biliyordu. Onu da öldürmüşlerdi. Artık sarayda bu sırra kimse vakıf de. ğildi. İmparatorun şerbetini Tiyen- Yo kendi elile hazırlıyor, cariyesine ve» rip gönderiyordu. Zehir hâdisesinin meydana çıkması ihtimali Tiyen-Fonun aklından geç- memişti. sine çe gizli muhaberemcen mi bahsettiler! Fakat, bp Da elk gi bilmez... a ağ d — tee aka ere pi, ak a