«İnsan yer, Akıllı insan yemesini Epey zaman oldu. Pariste Koşen hastanesinde her gün bir çok talebe ünlü bir hekimin etrafma toplanırlar, onun ardınca koğuşları dolaşırlardı. O, hem olgun bir insan, hem çok par- Jak bir hekimdi. Ona Düjarden Bo- mec derlerdi. Her hastanın başında talebeye sorardı: — Hangi ilâçlar verilecek ve neler yedirilecek. Sade bu kadarla kalmaz, yemekle- rin nasıl pişirileceğini ve ne suretle yedirileceğini de sorardı. Sorguya çe- kilenlerden birisi bu işe fazlaca me- haret gösterecek olursa üstad o kadar sevinirdi ki yemek pişirmenin tedavi usulü ile ijiyenin ehemmiyetli bir fas- hı olduğunu göstermek istediği bu se- yincinden fak işlerine karışmasını çok görmez- Jer, Düşüncesi, sıhhati düzgün olmak için insana yalnız yemek kifayet et- mez. Yediklerinden istifade edebilmek #çin iyi yemesini bilmeli, İnsan yer, akıllı insan yemesini bilir. Hep biliriz. Varlığımızı yerinde tu- tabilmek için gıdaya muhtacız. Yiye- ceğimiz gıdaların içinde bedenimizi yapan türlü türlü maddeler bulun- malıdır. Bedende bulunan ve ihtiyar» ayan, ölen albüminin yerine geçmek için albümin lâzım; sulu karbon, yağ lâzım, Bunlar oksidosyon ile vücüdde sıcaklık kaynağı olur. Daimi surette yücudden atılanların yerine geçmek için madeni tuzlar lâzım, Tabii zaruretleri tatmin için lâzım olan bu elemanları bulabilmek için et, ot, meyva, bunların hepsini karışık olarak yemek mecburiyetindeyiz. Bundan dolayı türlü türlü, çeşit çeşit şeyler yeriz. Yemede idealimiz şudur: Yedikleri- mizi lüzumu nisbetinde massetmek ve massettiklerimizi vücüdümüzdeki ne- siclere benzetebilmek... Mutfaktan iki şey bekleriz: Gıdala- rı hazırlamak ve o gıdaları mümkün olduğu kadar hazm ve imtisas oluna- bilecek bir hale getirmek. Meşhurdur, mümeyyiz imtihanda talebeye sor- muş: Hazım nerede başlar? Ağızda cevabını alınca hayır demiş: Mütfak- ta, , Mutfak diyince bir çok kimseler yemeklerin tadını, çeşnisini düşünür- ler, Bu hemen hemen ayni şeydir. Ye- mek çeşnili, lezzetli olursa hazmı ko- laylaştırılmış demektir. Hazım, aşağı yukarı ruhi bir keyfiyettir. Fizyoloji lâboratuarlarında bir tecrübe yapar- lar: Pavlofun tecrübesi. Köpeğin mi- Esad Mahmud Karakurd SON 'D — Romanyada mevcut Türk - Avusturya - Bulgar ve Alman kuvvet- leri bugünden itibaren Tuna ordula- ri namını almıştır. Tuna orduları ku- mandanlığına birinci ferik general Koşt tayin edilmiştir. Paşa, telgrafı masanın üzerine ko- yüyor... — İşte arkadaşlar ordu emri bün- dan ibaret... Şimdi vaziyet anlaşıldı değil mi? Zab'tler hep birden: — Evet kumandanım!., diye cevap veriyorlar... — Şu halde yarın akşam saat altı- da İbralle gireceğiz!... Binaenaleyh Kumandan erkânı harp relsine dö- nüyor: — Kimi gönderelim Nuri bey; yal- nız gidecek zabitin iyi almanca bilme- si lâzımdır ki ekserisi almanca bilen yerlerle konuşablin!, desini açarlar, açılan yere bir ince lâstik boru sokarlar. Hayvan yemek kokusu alır almaz, borudan mide usa- resinin akmağa başladığı görülür. Biz de böyleyiz, Hoşumuza giden ta- bağı görünce: «Ağzımın suyu âktı» deriz. Ağzımızın suyu akarken mide- mizin usaresi de akmağa başlar. Bu kadarla kalmaz. Bu akış barsağa, pan kreasa, karaciğere kadar sirayet eder, İştiha veren bir yemek bütün hazım makinelerini işletir. Bazı yerlerde halk yemeklerin ta- dına tuzuna bakmaz, bulduklarını hattâ pişirmeden yer. Nitekim La- ponlar avladıkları hayvanların iç yağ- larını çiy çiy yutarlar. Soğuğa dayan- mak için onların yağlara ihtiyacı var- dır. ... Sofrada yemekleri, hemen hemen, fiziyolijik bir intizamla sıraları. İlk- önce ağzımızı sulandıracak şeylerle başlarız. Sonra, aibümin, yağ, sulu karbon tutarı yüksek gıdalar gelir: Balıklar, etler, unlu sebzeler, avetle- ri; hamur işleri gibi. Yeşillikler, sala- talar gibi selülöz ve suyu çok olanlar yemeğin sonuna doğru sofrada görü- nür. Bunlar önce yenilen gıdaları ön- lerine katarak sürerler. Selülozun haz- mı zordur. Ancak süpürgelik eder, Posaları, artıkları sürükler, Mutfakta gözetilecek iki nokta var. İyi pişirmek, pişirilenlere çeşni, tad vermek. Avrupada bu, Gastrotehni adı altında belli başlı bir sanat oldu. Pişirniek ve her gıdanın azami değe- rini meydana çıkarmak, ve ayni za- manda tad vermek sanatı, Gıdalarımız ihtiyaçlarımıza, hazım kabiliyetimize ve İşimize gücümüze göre seçilmelidir. Yorucu İşlerle uğ- raşanlar elbet bir odaya kapanarak masa başında çalışanlar ve işsiz vakit geçirenler gibi beslenemez. Birinciler kaybettiklerini yerine koyacak ve ge- yet sade olarak hazırlanmış gıda is- terler, İştihalarını gıcıklamıya lüzum yoktur, iştihaları yerindedir, Öbürle- ri daha ziyade sinirlerini kuvvetlen- direcek gıdalara muhtaçtır. İştihala- rını çekmek için yemeklerine biraz çeki düzen vermeli. Hangi mide ten- cerede pişenleri, hangisi ıskara ve kebab edilenleri hazmeder? Bunu kestirebilen hekimin mide hastalık- ları çekenlere çok faydası dokunur. Salçalı ve baharlı yemekler, tadına kapılarak insanı çok yeineğe alıştı- rır. Her zaman yememeli, gelip geçi- ci bir heves gibi, onlarla arasıra zal- kayı okşamalı, Bugün yemeklerimizi pişirmek usulü sadeleştirilmiş ve sof- rada yemeklerin sayısı azallılmışlır, Bu kadarı yetişmiyor. Mutfakta zevk- le ijiyeni birleştirmeği bilmeliyiz; bo- ğaz ve mide severliği ijiyen ve fiziyo- loji temelleri üstüne kurmalıyız. Dr. Rusçuklu Hakkı ECE!.. : Tefrika No. 13 — Topçusyüzbaşısı Faruk beyi gön- derelim kumandanım; almancayı kendi lisanı gibi iyi bilir... — Tamam; iyi hatırladınız. Onu gönderelim. Hem nazik, hem prezen- tabi bir zabittir. Kumandan hemen yaverine dönü- — Çabuk topçu yüzbaşısı Faruk beyi bülup bana getirin!.. — Emredersiniz kumandanım!.. Yaver derhal fırlıyor... On dakika... Kapı açılarak içeri uzun boylu bir zabit giriyor... Sert adımlar. dik bir bakış... «Rap» diye duruyor... Kısa ve keskin bir selâm. — Kumandanım!., Petrol lambasının isli ışıkları altın- da zabitin yüzünü görmeğe çalışıyo- ruz... Mat, esmer bir yüz. ve bu mat Hem gayet iyi tanıyoruz... Bizim ma- AKŞAM Mahkemeye girerken vaziyetin! gö- ren, kendisini meşhur bir kalıraman, ardındaki silâhlı jandarmaları da hususi muhafızları zanneder. İki ya» na ayrılarak yol açan seyircilerin ara- sından kaşlarını çatarak sert adım- larla ileriledi, pişkin bir tavırla suç- Ju sandalyesine oturdu. Evrak okun- du. Meğer Ali, hakikaten yamanmış. Yaptığı hırsızlıklar meslektaşlarına bile parmak ısırtımış. Bir çırpıda bir hamlede sekiz soygunculuk yapmış ve yakayı kurtarmış, fakat dokuzun- cuda kanunun pençesine düşmüş. Yapılan tahkikata nazaran Ali Sarı- yerde bayan Ayşe adında bir kadın- cağızın evine musallat olmuş ve mulh- telif tarihlerde bu eve girerek elbise, çaroaşır, ayakkabı ve sair eşya çal- mıştır. Oradan usandıktan sonra bir gece -Büyükderede İstepan adında bir ada- mun dükkânını arka tarafındaki pen- cere camını kırarak dükkâna girmiş ve ipekli gömlekler, yakalar ve saire aşırmış, ertesi gece gene Büyükdere- de Piyasa caddesinde B. Nevzadın evi. ne gitmiş ve ev halkı baliçede oturur- larker arka taraftan eve girip birçok eşya çalmış, buhdan birkaç gece son- Ta gene o civarda Hasanın evine gir- miş, oradan da elbise, mânto ve sa're aşırmıştır. Ali hem çaldığı eşyaları satmak hem de vakalarını unutturmak için hırsızlığına bir müddet ara verdikten sonra tekrar işe başlamış ve birer, Iki- şer gece fasılalarla gene Büyükdere caddesinde Jirayerin evinden çamaşır ve eşya, Hasanın evinin arka pence- resinden girerek ceket, elbise ve bir- çök eşya çalmıştır. Üstüste yapılan bu hırsızlıklar kar- şısında zabıta sıkı tertibat alarak her tarafı gözetlemeğe başlamış, bu ara- da Büyükderenin arka tarafında sırt- lardaki ormanlıkları da nezaret altı- na almıştır. Bir gece polisler etrafı gözetlerken sırtlardaki ormanlar arasından bir adamın çıktığı görülmüş, bu adam yavaş yavaş çalılar arasından ilerliye- rek evlere doğru sokulmağa başla- mıştır. Tam © sirada polisler de çık- mışlardır. Fakat Ali daha çevik dav- rTanarak polislerin geldiğini hissetmiş ve ötedenberi alıştığı ormanlar arası- na dalarak karanlıkta kaybolmuştur, Bu suretle Ali artık oralarda çalışa- 'mıyacek vaziyete düşmüş ve o civar- Kumandanın önünde kımıldama- dan dimdik duruyor... — Faruk bey, size mühim bir vazi- | fe veriyoruz. Bu vazifeyi büyük bir nezaket ve meharelle başaracağınız- dan eminim!.. — Hakkımda ibzal buyurduğunuz teveccühe teşekkür ederim kumanda- -miml,. — Yarın sabah emrinize verilecek müfrezelerle İbralli işgal edeceksiniz!, Yüzbaşının heyecandan (gözleri parlıyor... Tek ve-sert bir ses... — Emredersiniz kumandanım!.. — Şimdi söylediklerime iyi dikkat edin, bunların hatfiyen yapılmasını istiyorum: Evvelâ şehri, tamamile as- 'kerden tahliye edilmiş bir halde bula- cağınızı ümid ediyorum. Maamafih her ihtimale karşı bir tuzağa düşme- mek için tedbirli hareket etmek icab Halk, tablatile şehri terketmiş değil; dir, Onun için işgali kimseyi incitme- den büyük bir nezaketle yapmağa çalışırsınız! Şehir halkı üzerinde Dat en kahramanı yüzbaşıl,, | #sterim Onun için sizi bütün arkadaş | Jarınızın içinden seçerek bu şerefli işi Sekiz soygunculuk yaptı, dokuzuncuda yakalandı Mahkeme beş sene bir ay müddetle hapsine karar verdi da da hırsızlık vakalarının ardı kesil miştir, Bundan sonra Alinin ikinci fa- | aliyet devresi başlıyor. Ali Büyükdere civarında polislerin elinden yakayı sıyıramıyacağını an» layınca işi değiştirmiş, çaldığı malla» rın bir kısmını ucuz pahalı elden çi- kardıktan sonra Selimiye tarafına kahvecinin sahilde bağlı bulunan sandala göz koymuş, geceleyin ya- vaşça sahile inerek sandalı çözmüş ve içine binip denize açılmıştır. Ali bu defa da sandalla Sarıyer civarma yâ» naşmış ve sattığı hırsızlık eşyaların parasile öteberi alarak sandal içinde vapurlara komanya satmağa başla- mıştar. Fakat polis, adama göz açtırır mı?. Sıkı bir araştırma neticesinde Aliyi Sarıyer sahilinde sandal içinde yaks- lamışlardır. Yapılan sorgusunda Ali bu suçların hepsini itiraf etmiş, çaldı- Eı eşyadan bir kısmı sakladığı yerde, bir kısmı da sattığı yerlerde bulun- muştur. Kendisi de adliyeye teslim ediimiştir. Üçüncü ceza mahikemesin- de yapılan muhakemede Ali suallerin bir kısmına «evet» cevabını vermiş, bir kısmına da susarak mukabele et- miştir, Gerek lahkikat evrakı ve ge- rekse şahidlerin ifadelerinden hırsız- Tıkların hepsi sabit olduğundan Alinin beş sene bir y müddetle hapsine ka- rar verilmiştir. Ali mahkümiyet kararını öğrenince , boynunu büktü jandarmaların önün- de çıkarken: — İşleri yaptık amma, cepte para sırada hapisaneyi di dk... diye söyleniyordu. Çekirge ERE, Karaman (Akşam) — Mut Kazası- nın bir iki yerinde mevcut çekirgeler Karamanın bazı köylerinde görüldü- günden imhaları için tedbir alınnış ve mücadeleye başlanmıştır. Balkanlarda bir otomobil yarışı Yunan turing ve otomobil klübü, Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya, "Türkiye, Yugoslavya otomobil klüp- lerinin iştirakile hedef Atina olmak üzere Balkan milletleri arasında bir otomobil yarışı tertib etimştir. Müsa- bıklar 13 haziran 937 tarihinde Ati- naya vasıl olacaklardır. Yarışa işti- rakin şartlarını öğrenmek istiyenler hergün saat 10 dan 12 ye kadar Tür- kiye turing ve otomobil! klübünde ma- Jümat verilmektedir. görmeğe memur etmiş bulunuyoruz... — İtimadınıza teşekkür ederim ku- mandanım!.. — Şehre girdiklen sonra derhal mü- him noktaları işgal altına alır ve hâ- kim tepeleri tutarsınız. Buna bilhas- sa dikkat edin., sonra, en kısa bir va- sıta ile halka Türk kuvvetleri tarafın- dan şehrin işgal edilmiş bulunduğu- nu, mevcut silâhların derhal teslim olunmasını ve bu dakikadan itibaren Türk Merkez kumandanlığından ve- rilecek emir ve nizamata harfiyen ria- yel edilmesini, aksi halde hareket edenlerin derhal idam olunacaklarını ilân edersiniz!.. — Hay hay kumandanım!.. kadar bazı âcil işleri de yapmağa vak- dei, N 22 Nisan 1937 KADIN KÖŞESİ Saç tuvaleti Son moda gece saç tuvaleti. Muhtar kursları Çanakkalede Halkevinde derslere başlandı Çanakkale 21 (A.A.) — Çanakkale vilâyetinin her tarafında muhtar kursları açılmaktadır. Bugün vilâyet merkezi Halkeyinde açılan kursda merkeze bağlı yetmiş köyün muhtar ve kâtipleri hazır bulunmuş ve bütün memurların iştirakile derslere başlan-" mıştır, Kurs vali vekilinin, cumhuriyetin €n verimli ve faydalı eserlerinden biri olan köy kanununun yaptığı ve yarat tığı kudret ve kuvvet kaynaklarını ve tatbik sahasındaki müsbet muvaffa- kıyetleri izah eden nutku İle açılmış ve müteakiben kültür direktörü, kül tür işlerine ald fik dersi vermiştir. Hergün vilâyetin daire şube müdür- lerinden birer zat ders verecektir. Kurs on gün sürecektir. Köylüler kendilerine lüzumlu ve faydalı bilgiler öğreten bu derslerden çok memnun kalmakta ve köylerin kalkınmasına matuf bu alâkadan do- Jayi cumhuriyet hükümetine karşı şükran hislerini izhar etmektedirler. Metresinin kızını yaraladı Kasımpaşada Halil isminde biri, Kalo adında bir kızı yaralamıştır. Kalo, Halilin beraber yaşadığı Ma- zaltonun kızıdır. 17 yaşlarındadır. Son günlerde bir gençle gezip do- laşmağa başladığından anasi ve Ha- Mi buna kızmışlardır, Evvelki gece Kaloyu gene bu genç- le gören Halil evde kendisine nasi- hat etmeğe başlamıştır. - Kalo karşi- lık verince Halli bir çaki ile kızı ya- Halil yaksİanmıştır. ralamışlır, Paşa ayağa kalkıyor... Yüzbaşıya doğru bir adım atıyor... Elini zavitin omuzlarına koyuyor, — İşte vazifeniz bundan ibaret yüz- başı!.. Anladınız değil mi? — Anladım kumandanım!.. — Âlâ!.. Bu gece saat üçte yola çe Yacak ve güneş doğarken şehre gire“ ceksiniz! — Emrvedersiniz “ — Kumandanıza bir bölük süvari, bir bölük piyade ve bir bölük makinga, li tüfek verilmiştir. Bu kuvvetlerin zas bitleri sizden emir alacaklardır. Yüzbaşı bir kaya parçası gibi dim- dik duruyor... — Peki paşam!., — Haydi şimdi gidin, icab eden has zırlıklarınızı yapın!.. — Hay hay kumandanım!.. — Ha; emrinizde bir de seyyar içi» siz var!.. Daima bizimle temas etmeği unutmayın!.. — Baş üstüne paşam!,. — İşte hepsi bu kadar!.. Güle çile şimdi; Allah işinizi ras getirsin!.. Yüzbaşı topuklarını şırak diye bk ribirine vurarak sert bir selâm veris yor... Geri dönüyor... Acele ve kuv« vetli adımlarla bu karanlık köy evle nin tahta döşemeleri üzerinde yassi* laşan, toparlaklaşan bir takım seslet çıkararak odadan dışarı fırlıyor!.. (Arkası var)